Ülkemizde çeviribilim alanının önde gelen isimlerinden Prof. Dr. Sâkine Esen Eruz, yeni kitabı “Yüzyıla Derin Bakış”la babası Op. Dr. Ahmet Şükrü Esen’in bir asırlık hayatını eksen alıp aile tarihi yazımının mükemmel bir örneğini ortaya koyarken yakın tarihimizin bir dönemine ışık tutacak tanıklıkları da okurlarıyla paylaşıyor.
Prof. Dr. Sâkine Esen Eruz’un hayatını kaleme aldığı babası Op. Dr. Ahmet Şükrü Esen (1917-2017) Kastamonu Devlet Hastanesi Kulak Burun Boğaz Kliniğini kurmuş, Kastamonu Demokrat Parti Milletvekili olarak seçilmiş ve bu süreç sonrasında yolu Yassıada’ya kadar uzanmış önemli bir isim. 100 yıllık hayatı Türkiye’nin bir dönemi hakkında bilgi sahibi olmak için yaşanmışlıklarla dolu olan bir kişinin hayatı mutlaka yazılmalıydı. Bu toplumsal görevi layıkıyla yerine getiren Prof. Dr. Sâkine Esen Eruz, kitabı yazmaktaki gayesini şöyle açıklıyor:
Babam bir yüzyıl boyunca güzel gözleriyle yaşadığı dünyaya baktı. Ben de her kız çocuğu gibi kahramanım olan babamın gözlerine baktım, babacığım demeye başladığım ilk günden beri.
Bu kitabı yazmak için uzun yıllar çalıştım. Belgeleri aradım buldum, bir araya getirdim. Sayısız röportaj yaptım. Şimdi kendi kendime şu soruyu soruyorum. Neden yazma gereği duydum bu kitabı?
Yanıtı dilimin ucunda hazırdı: Bu yüce gönüllü, bilgili, sevgili insanın yaşamı okurların yüreklerine dokunsun istedim. Babam tek bir insana dahi örnek olabilecekse bu kitabı yazmam gerekir diye düşündüm.
Babam, ben on yaşındayken hatıra defterime şöyle yazmıştı: “Hayatta her ne pahasına olursa olsun doğru ve dürüst olmanı isterim, Tanrı bunun mükâfatını sana verecektir. Çalışkanlığınla her zaman ve her yerde iftihar edeceğim…” İşte bu kitapla babacığımın bu dileğini yerine getirmeyi istedim, çünkü Tanrı beni mükâfatlandırarak bu ailenin çocuğu olarak dünyaya getirdi ve bu kitabı bitirmeme fırsat verdi. Dilerim bu kitapları izleyecek kitaplarla Türkiye’ye ve atalarıma olan borcumu ödemeye ve Türkiye tarihinin kesitlerine ışık tutmaya devam edebilirim.
Bu kitabı yazma amacım, cennet vatanıma ve hayatta olmayan atalarıma karşı vefa duygusuydu kuşkusuz. Ayrıca Türkiye tarihine ışık tutmaktan da öte Yassıada yargılamaları sürecinde sonsuz haksızlığa uğrayan, artık aramızda olmayan nice insanın dili olarak, onlara karşı insanlık borcumu da ödemek istiyordum. Ancak ikinci bir amacım daha vardı; yaşananları gelecek nesillere ulaştırmak, onların da Türkiye tarihini merak edip kendi tarihlerine sahip çıkmalarını, sorgulamalarını ve iyiyi kötüden ayırarak aynı hatalara düşmemelerini sağlamak.
Babam bir yüzyıl boyunca güzel gözleriyle yaşadığı dünyaya baktı. Ben de her kız çocuğu gibi kahramanım olan babamın gözlerine baktım, babacığım demeye başladığım ilk günden beri.
“Yüzyıla Derin Bakış” aslında hem babamın hayata bakışı, hem benim ve onun şifalı parmakları ve merhametli, bilge kişiliğiyle dokunduğu sayısız insanın ona bakışı. Türkiye’nin çalkantılı tarihinde farklı duraklarda soluklanan bir hekimin öyküsü. Bilime inanan bir insan evladının yüz yıllık erdemi anlatılıyor bu kitapta. Tek dileğim bu tanıkların siz sevgili okurlar üzerinden sonraki nesillere ulaşması.
İletişim:0533 563 16 61 / sakineeruz@gmail.com
***
Basında, “Vay be!” dedirten anılar…
Gazetecilik bir gönül mesleğidir. Zordur, meşakkatlidir, ama âşık olursan bir daha bırakamazsın. Evini, eşini, sevgilini bırakır, haberin peşinden gidersin.
Yeri gelir vurulursun, yeri gelir hapse girersin ama ondan yine de kopamazsın.
Hedef olursun: bazen siyasetçilere, bazen teröristlere, bazen mafya babalarına…
Ama gazeteci dediğin, iktidar sahiplerinin sesi olmaz, güçlünün yanında durmaz; hep gerçeğin peşinde koşar. Bu temel ilkeyi 70 yıl önce Hürriyet gazetesinin kurucusu Sedat Simavi şöyle ortaya koymuştu:
“Kalemine daima efendi kal, uşak olma. Mecbur kalırsan kalemini kır ama sakın satma.”
İşte “Bir Akşam Tiyatrosu / Medyada Ayak Oyunları”; bu yaşamsal ilkeyi kılavuz edinmiş bir genel yayın yönetmeninin anılarından oluşuyor. Bu anılar aslında o dönemin Türkiyesi’ni de anlatıyor.
Özellikle 1994 yılında Akşam gazetesinin yeniden yayımlanmasıyla hızlanan olaylar, bu grubun çıkardığı Güneş gazetesinde yaşananlar…
Üç devir bir arada: Ilıcaklar dönemi, Çukurova Grubu patronu Mehmet Emin Karamehmet dönemi ve sonra BDDK üstünden iktidar yanlısı bir şirketin Türk Medya’ya sahip olması dönemi… 28 Şubat sürecinin medyaya yansımaları… Medya oyunları ve oyuncakları…
Bütün bunları, 17 yıl Güneş gazetesinin Genel Yayın Yönetmenliği’ni yürüten Murat Büyükçelebi’nin kaleminden okuyacaksınız. Ve yaşananlara inanamayacaksınız…
Ek olarak, bu dönemlerin usta gazetecilerinden çok ilginç anılar bulacaksınız.
Tekin Yayınevi Tel:(0216) 650 10 10
***
HAFTANIN KİTABI:
Mehmed Akif’i anlamak için…
İstiklal Marşımızın 100. yılını idrak ederken Ötüken Neşriyat, uzun zamandır baskısı bulunmayan Fevziye Abdullah Tansel’in “Mehmed Âkif Ersoy Hayatı ve Eserleri” kitabını okurlarla buluşturdu. Biyografisinin pek çok satır başı olmakla birlikte Âkif, modernleşme tarihimizin önemli bir figürü olarak serdettiği görüşler ve bu görüşleri dillendirdiği şiirin natıka kudreti dışında bilhassa şahsi meziyetleriyle ön plana çıkan bir his adamıdır.
Edebiyat tarihçiliğimizin büyük ve çalışkan siması ve Köprülü okulunun önemli bir mensubu Tansel’in araştırma-inceleme sahasında ilk telifi olarak 1945’te yayımlanan Mehmed Âkif Ersoy Hayatı ve Eserleri, istiklal şairimiz hakkında kaleme alınan öncü ve değerli monografiler arasında bu şahsiyetli his adamını layıkıyla ortaya koyan bir eser olarak hâlâ kıymetini korumaktadır.
Kitap, yazarının tabiriyle, o güne kadarki dağınık bilgilerin tertibini, Âkif’in, devrin hadiselerinin şekillendirdiği eserlerinden hareketle, kendisine bir mutaassıp veya mukaddes bir varlık muamelesi yapanlara karşı tarafsız gözle ortaya konulan örnek ve idealist bir insan portresi hâlinde belirmesini sağlamıştır.
Ötüken Neşriyat Tel:(0212) 251 03 50
Kaynak: Ahmet Yabuloğlu / Yeniçağ