Turhan Dilmaç, “Rusya’nın Ruhu/Efsane İle Gerçek Arasında” adını verdiği yeni kitabında yaklaşık 7,5 senesi Rusya’da olmak üzere toplam 11 yıl yaşadığı eski Sovyet coğrafyasındaki gözlemlerinden yola çıkarak, Rusya’yı anlama ve anlamlandırma çabasını paylaşıyor.
13 tematik bölümünden oluşan kitapta yeni Rusya’nın kurulduğu 1991’e kadarki Rus tarihinin farklı dönemlerinden bahsedilecek, bazı olayların öyküsü anlatılıyor. Her ne kadar kronolojik ancak fasılalı tarihsel anlatım 1991’de noktalansa dahi, aslında Rusya’nın bugünü genel hatlarıyla tahliline de gayret ediliyor. Çalışmasında tarihî olayları odak noktası olarak almasını Turhan Dilmaç şöyle açıklıyor:
Geçen yüzyıl içerisinde iki kez idare biçimi değiştiren Rusya hâlâ bir geçiş dönemindedir; tarihin yeniden yorumlanması bu sürecin ana öğelerinden biridir. Nitekim, Rusya’da devlet yöneticileri ve siyasetçiler sıklıkla tarihsel atıflar yapıp tarihî sembollerden bolca yararlanmaktadır.
Her halükârda kitapta anlatılan tarihsel olayların pek çoğunun (Kiev Rusya’sı, Hristiyanlığın Rusya’daki konumu, Rus kimliğinin oluşmasında Doğu’nun etkisi, Büyük Pyotr’un reformları ve modernleşme, Büyük Yekaterina’nın politikaları, Avrasyacılık vb.) nasıl yorumlandığının 19. yüzyıldan sonra ve bilhassa günümüzde Rus siyaset ve fikir dünyasındaki tartışmaların ve ortaya konulan farklı yaklaşımların çıkış noktasını ve/veya niteliğini belirlediğini hatırlamakta yarar var. Zaten, kitap Rusya’nın bugününün anlaşılması gayretini sarf ederken temeli tarihin teşkil etmesinde ‘geçmişin bugüne ve geleceğe ışık tuttuğu’ klişesinin ötesinde bu olgu etkili oldu.” Rusya tarihinin, başlangıçtan itibaren aynı zamanda Türk-Rus münasebetleri tarihi olsa da ülkemizde yeterince çalışılan konulardan olmadığına dikkat çeken İlyas Kemaloğlu’nun “Rusya’nın Ruhu / Efsane İle Gerçek Arasında” kitabıyla ilgili değerlendirmesi ise şöyle:
Yalnızca Rus arşivlerinin değil, ülkenin kendisinin de uzun yıllar boyunca “kapalı” kalmasının ve Soğuk Savaş döneminde Türkiye’de olumsuz bir Rusya imajının hâkim olmasının da bunda etkisi büyük. Hâlbuki Mustafa Kemal Atatürk’ün “Kuzey Komşumuz” olarak adlandırdığı Rusya, hangi rejim ve ne kadar zor şartlarda olursa olsun Türkiye ve Türk Dünyası ile ilgili araştırmalarına hiçbir zaman ara vermedi. Sovyetler Birliği’nin yıkılışından sonra Türkiye’de bu kuzey komşusuna ilgi, her alanda arttı. Ancak yine de Rusya tarihi daha çok Türk-Rus münasebetleri çerçevesinde ele alınmaya devam edilmektedir. Turhan Dilmaç’ın çalışması, bu bağlamda bir istisnayı ve kendi alanında bir ilki teşkil etmektedir. Zira kitap, Rusya’nın ruhunu ortaya koymaktadır. “Rusya’nın Ruhu”, başlangıçtan günümüze kadar kesintisiz bir Rusya tarihi değildir. Ancak, Rus tarihinin en önemli olaylarını, en önemli hükümdarlarını ve en önemli savaşlarını kültürel gelişmeler çerçevesinde ele alarak bütün bunların Rus Devleti ve en önemlisi de Rus halkı üzerindeki etkisini ortaya koymakta, okuyucunun Rusların davranış ve alışkanlıklarını anlamasını sağlamaktadır. 19. yüzyıl Rus yazarı Födor Tütçev, Rusya’nın kilometrelerle ölçülemeyeceğini, mantıkla anlaşılamayacağını dile getirse de “Rusya’nın Ruhu”, Rus tarihinin birçok meselesini kendi içerisinde kronolojik bir anlatımla ortaya koyarak Türk okuyucusunu gerçek bir tarihe sürükleyecek ve bu tarihin süreç içerisinde nasıl algılandığına ve ne şekilde yeniden üretildiğine dair düşündürecektir. / Ahmet Yabuloğlu