Türk vatanının savunulması, hürriyet ve bağımsızlık uğrunda geçen bir ömürdü Osmanlı Türk Devleti’nin en önemli paşalarından olan Enver Paşa’nın ömrü… 1922’de ise Rus ordusunun baskınına uğramalarıyla Çegan Tepesi’nde şehit düştü. Hürriyetperver Enver Paşa’mızdan Türk milletine kalan miras ise Türk yurdunun bağımsızlığı için ömrünü feda ederek yaptığı hizmetleri ve bir de torunu Arzu Enver Eroğan…
Her şeyden önce bir Türk insanı olarak Arzu Hanım’ın gözlerinde Enver Paşa’mıza ve dönemin tüm cumhuriyet paşalarına duyduğu sonsuz saygı ile minneti görebiliyorsunuz. Enver Paşa’nın yanında bugün yurdumuzda başı dik, onurla ve özgürce yaşayabilmemizin Gazi Mustafa Kemal Atatürk, Ali Fuat Cebesoy, Kazım Karabekir Paşa, Refet Bele, Rauf Orbay ve daha nicelerinin sayesinde olduğunu da.
Arzu Enver Hanımefendi ile Osmanlı Türk Devleti’nin son dönemlerinde Türk milletinin yaşadığı zorlu zamanları ve küllerinden yeniden doğarak cumhuriyeti kurduğu günleri konuştuk. O günlerin tarih okumasını yeniden yaptık, tarihimizden, milletimizden bir kez daha övünç duyduk ve tabii Enver Paşa’yı da daha yakından tanıma imkânı olduk.
Yurdumuzda güven içinde, özgürce yaşamamızı sağlayan tüm atalarımıza sonsuz saygıyla, minnetle, sevgiyle.
Yeliz Şenyerli: Sizi yakından tanıyabilir miyiz? Napoli’de doğduğunuz biliniyor. Ailenizin Napoli’de olma sebebi neydi ve İstanbul’a yolculuğunuz nasıl gerçekleşti?
Arzu Enver Erdoğan: Evet, Napoli’de doğdum. Dedem Enver Paşa ve Naciye Sultan’ın oğlu Ali Enver Bey’in, Perizat Daver Hanım ile İstanbul’da evlendikten sonra mensubu olduğu Hava Kuvvetleri subayı olarak Londra’daki askerî ataşe görevi sonrası NATO nezdine tayini çıktı. Babam Ali Enver Bey, babası Enver Paşa’nın ayak izlerinden yürüyerek onun vasiyetini yerine getirmek üzere asker oldu. NATO’da Türkiye’yi temsil ediyordu. Dolayısıyla ben de ailemin yerleştiği İtalya’nın Napoli şehrinde doğmuşum. Babamın görev süresinin dolması üzerine de bir yaşında iken İstanbul’a gelmişiz. İlkokulu, liseyi İstanbul’da okudum. Yüksek tahsilimi yapmak için de yurt dışına gittim. Ömer Eroğan ile evliyim ve Burak Enver adında bir oğlum var.
“Ailemizde Çocukların Eğitimine ve Bilgisine Çok Değer Verilirdi”
Yeliz Şenyerli: Enver Paşa’nın torunu olduğunuzdan hanedan üyesi diye niteleniyorsunuz. Çocukluğunuz ve yetişme biçiminiz nasıldı?
Arzu Enver Eroğan: Saray adabına uygun yetiştirildik. Bunun başka türlü olması da düşünülemez zira büyüklerimiz de öyle yetişmişti. Ne mutlu bize ki ona göre eğitim ve terbiye aldık. Bundan da her zaman şeref ve mutluluk duydum.
Babaannem Naciye Sultan’ın babası; Padişah Abdülmecid’in oğlu ve Padişah 5’inci Murad, 2’nci Abdülhamid, Sultan Reşad ve Sultan Vahdettin’in kardeşleri Selim Süleyman Efendi olduğundan ailemiz, hanedan mensubudur. Bu nedenle de ailemizde yeni nesiller yetiştirilirken mütevazı yaşam şartlarına rağmen eski saray adabı uygulanırdı. Mesela okul çağından önce eğitmen dadılar eşliğinde çocuklara Türkçe, tarih, müzik, resim, yabancı dil, din vesair dersler, disiplin içerisinde öğretilirdi. Ailemizde çocukların eğitimine ve bilgisine çok değer verilirdi.
“Aile İçinde Dedem Enver Paşa’dan Büyük Bir Sitayişle, Sevgiyle ve Gururla Bahsedilirdi”
Yeliz Şenyerli: Aile içinde dedeniz Enver Paşa’dan nasıl bahsedildiğini hatırlıyor musunuz? Hakkında neler konuşulurdu mesela? Osmanlı Türk Devleti’nin en önemli paşalarından olan Enver Paşa’nın torunu olmak nasıl bir his?
Arzu Enver Eroğan: Babam Ali Enver, bir yaşındayken babasını kaybetti. Dolayısıyla Enver Paşa ile birebir karşılaşması hiç olmamıştır; ama babaannem Naciye Sultan’a yazdığı mektubunda Enver Paşa; oğlunun doğduğuna çok sevindiğini, artık onun izinden gidebilecek birinin olduğunu, inşallah onun da çocuklarını ve torunlarını görebileceğini ümit eden çok güzel bir mektup yazmıştı. Babam, maalesef bunun hep üzüntüsünü yaşadı.
Dedemle ilgili bahsedecek çok şey var. Aile içinde her zaman çok sevildi, çok büyük bir askerdi. İyi bir siyasetçi ve liderdi. Bu vasıflarından her zaman bahsedilmiştir. Çok iyi bir babaydı, çok iyi bir aile insanıydı, evlatlarına çok düşkündü; ama vatanına ve milletine o kadar düşkündü ki evlatları ve çok sevdiği eşi Naciye Sultan, çoğu zaman ikinci planda kaldı. Yani ailemizde dedem Enver Paşa’dan her zaman büyük bir sitayişle, sevgiyle ve gururla bahsedilirdi.
Büyükbabamla ilgili hakkındaki yayınlardan daha fazlasını, aile içinde öğrendiğimi belirtebilirim. Mesela; kendisi mazbut aile yaşamının yanı sıra neslinin diğer örnekleri gibi çok genç yaşından itibaren şartlara rağmen kendisini çok iyi yetiştirmiş; tarih, edebiyat, resim, felsefe vesair alanlarda ileri seviyede bilgiye ulaşmış ve Balkanlar’daki Osmanlı karşıtı silahlı oluşumlara karşı başarılı faaliyetleri sırasında öne çıkan 27 yaşındaki hürriyetperver, idealist kişiliği sayesinde tarihimizdeki bir devrin kapanıp yeni bir devrin açılmasına önderlik etmiş…
Ayrıca Trablusgarp( Libya) gibi yeni devlet düzeninin tesisini ve bilhassa tüm yokluklara rağmen çok kısa bir sürede yepyeni bir ordu teşkilatının kuruluşunu sağlamış, kaybedilen Balkan Savaşları’ndan hemen sonra Galiçya, Kût’ül-Amâre, Çanakkale ve hatta Kafkas Cephesi vesair askeri başarıların temininin yanı sıra Türk Ocakları, Harp Malul Gazileri, Askeri Resim Akademisi, Teşkîlât-ı Mahsûsa vesair oluşumların kuruluşlarını gerçekleştirmiş.
Eşi Naciye Sultan’ın da bu tarz derneklerin kuruluşu faaliyetleri yanında yeni Türkçe yazımın uygulanmasına katkıları ve bazı altyapı çalışmaları sırasında kurduğu teşkilat vasıtası ile Asya, Orta Doğu ve diğer geniş coğrafyada yeni düzen için faaliyetleri, aileden öğrendiklerimin bir kısmıdır.
Diğer hususa gelince; böyle bir şahsiyetin torunu olmak, bizler için büyük bir şereftir. Hele hele Enver Paşa’yı artık insanların gerçek yüzüyle tanımasıyla, tarihi gerçeklerin ortaya çıkmasıyla iftiharım kat kat arttı. Gerçekleri her zaman biliyordum; ama şimdi herkes biliyor.
Böyle bir ailenin torunu olmak, şeref olduğu kadar da zor bir sorumluluk. Çünkü gerek babaannem Naciye Sultan gerek dedem Enver Paşa, bu millete kendinden çok şey vermiş insanlar ve onların o yükünü, biraz da olsa hissediyorum. Aileme karşı da hissettim. Biz bunu gönül borcu olarak düşünerek elimizden geldiğince gerçekleri yansıtmaya çalışıyoruz.
“Enver Paşa’nın Hayranlıktan Ziyade Almanların Teknik Donanımına Takdiri Söz Konusudur”
Yeliz Şenyerli: Dedeniz Enver Paşa hakkında Alman ordusuna hayranlık duyduğuna dair pek çok iddia var. İddialara göre; teknik olarak Alman ordusuna hayran olmak doğal karşılansa da Enver Paşa, bu hayranlığı bir meslek düşüncesi olarak tutamadı. Alman fenni askeriyesini takdir ederken; onu tenkit edemedi ve ondan uzak duramadı. Sizin bu iddialara yanıtınız nedir?
Arzu Enver Eroğan: Maalesef duyduğunuz bu iddialar, topraklarımızda her nedense yıllardır tekrar edilir. Öncelikle şu hususu belirmek gerekir; hayranlık, şaşkınlık içeren hissi bir davranış biçimidir ve genelde kişinin kültürel altyapısı ile de ilintilidir. Takdir etmek ise bilimsel veriler ışığında varılan bir sonuçtur.
Yukarıda kişiliği, bilgi donanımı hakkında bazı özet bilgileri sunduğum Enver Paşa’nın, hayranlıktan ziyade Almanların teknik donanımına yalnızca takdiri yani beğenisi söz konusudur. Kaldı ki o dönem Britanya ordusu; Mareşal Foch, Mareşal Joffre ve General Brusilov gibi daha niceler, karşılarında bulunan Almanya’nın fenni askeriyesini takdir ederlerdi. Demek ki o dönem öyle imiş. Zaten döneminde üstün bir askeri sisteme ulaşmış Alman ordusu ile 2’nci Abdülhamit döneminde eğitim vesair konularda iş birlikleri tesis edilmiştir. Örneğin; Von der Goltz Paşa’nın Türkiye’de göreve başlaması da Sultan Hamid dönemindedir.
Biliyorsunuz ki Padişah 2’nci Abdülhamit döneminden itibaren Osmanlı ordusu, Almanlarla kendini geliştirmeye çalışıyor. Osmanlı Türk Devleti’nde görev alan pek çok general ve askerî şahsiyet var. Osmanlı ordusu; alaylılarla dolu, çok etkisiz, zayıf ve felaket bir hâlde. Almanlardan yardım alınarak ordumuz çok kısa bir dönemde tamamıyla revize ediliyor. Hatta yapılan görüşmeler sonucunda Almanlardan bir sene ordu desteği alınmaya devam ediliyor ve bir sene harbe girilmiyor. Dolayısıyla dedem Enver Paşa’nın da birçok yerde, özellikle 1’inci Dünya Savaşı’nda özellikle Alman generaller veya askerî kişiliklerle ters düştüğü, askerî belgelerin hepsinde çok net görülebilir.
Ayrıca sonrasında ordumuzun, Azerbaycan’a destek vermeye gitmesini Almanlar çok ters karşılıyorlar. Bu da demektir ki dedem Enver Paşa, her zaman Almanlarla aynı fikirdedir, diye bir şey yok. Almanlar da yazılan hatıratlarında Enver Paşa’nın onları hiç dinlemediğinden, dolayısıyla ona istediklerini yaptıramadıklarından şikâyet etmişlerdir.
“Tarihsel Olaylar Değerlendirirken Dönemin Şartları Esas Alınmalı”
Yeliz Şenyerli: Prof. Dr. İlber Ortaylı da Enver Paşa hakkında kaleme aldığı yazıda: “Üstün görünenin zaafını bulamadı.” diyor. O’na göre; Enver Paşa’nın hayatındaki hata, üstün görünenin içindeki zaafı, tenkitçi gözle arayıp bulamamasıdır. Bu durum da o zamanki Osmanlı Türk ordusunun genç komuta grubu içindeki Kazım Karabekir Paşa, Esad Paşa, Fevzi Paşa, Ali Fuad Paşa ve tabii Mustafa Kemal Bey gibi değerli kurmaylar ile Enver Paşa arasında 1914’ten itibaren bir açıklık yaratmıştı. Siz bu konuda neler düşünüyorsunuz?
Arzu Enver Eroğan: Sayın Ortaylı, çok uzun yıllardan beri yakın aile dostumuzdur ve ülkemizin yetiştirdiği çok önemli bir bilim insanıdır. Kendisini takdir ederiz, severiz ve çalışmalarını teşvik ederiz.
Malumunuz tarih, öyle bir bilimdir ki binlerce yıllık insanlık geçmişinin tamamının bilinmesi olağan dışıdır ve tarih bilimiyle uğraşanlar, yoğun çalıştıkları dönemleri epey iyi bilirler. İlber gibi düşünmeyen tarihçilerin de yoğunlukta olduğunu gördüm. Kendisini tenzih ederek belirtmeliyim ki tarihteki toplumsal ve siyasi olaylar değerlendirilirken dönemin şartları yerine bugünün şartlarına bakmak ancak siyasi nedenlerle bir tarih tahrifatına yol açacağından tarihsel değerlendirmelerde daha dikkatli olunması gerektiğine inanıyorum. Dolayısıyla tarihsel olaylar değerlendirilirken bugünün değil, dönemin şartları esas alınmalı.
“Bugünlerde Türk Dünyası’yla Yeni Yapısal İlişkilerin Geliştirilmek İstendiği Görülüyor”
Yeliz Şenyerli: Tüm bu iddiaları bir kenara bırakırsak Enver Paşa’yı, her şeyden önce bir Türk insanı olarak nasıl değerlendiriyorsunuz? Enver Paşa’nın Osmanlı politikasındaki rolü sizce nedir?
Arzu Enver Eroğan: Bu dönem, istibdadın sonlandırıldığı, hürriyetin ilân edildiği ve devamında meşruti düzene geçildiği, bilhassa Tanzimat Fermanı’nda itibaren yoğunlaşan toplumsal değişim taleplerinin yüksek noktaya eriştiği, akabinde de Türk dünyasının sorgulandığı ve açıkçası bu dünya ile daha fazla ilgilenildiği bir dönemdir.
Bu ve benzeri nedenlerden dolayı Enver Paşa ve neslinin başlattığı bağımsızlık harekâtı; önce kurtuluşta sonra cumhuriyete sonra bu son derece kıymetli bağımsızlığın korunmasında, milli demokratik hürriyet düşüncesinde ve medeni dünyada ilerlemenin bir şekilde başlangıcıdır.
O dönem bence müthiş kahramanların yetiştiği bir dönemdir. Sonuçlar istendiği gibi olmasa da herkesin üstüne düşen görevi fazlasıyla yaptığı çok açıktır. O dönemdeki insanların cesaretini ve kahramanlığını hep birlikte alkışlamamız ve onlara sahip çıkmamız gerektiğini düşünüyorum. Bugünkü demokrasi ve cumhuriyet anlayışımızı, Enver Paşa’nın ve neslinin başlattığı bağımsızlık harekâtına borçluyuz.
Sorunuz, Enver Paşa’nın politik hayatı idi. Atılan temellerin üzerinden çok uzun yıllar geçmiş olmasına rağmen şartlar nedeniyle ancak bugünlerde Türk Dünyası’yla yeni yapısal ilişkilerin geliştirilmek istendiği görülüyor.
“Enver Paşa, Sanata Olan İlgisi ve Kabiliyetiyle de Bilinir”
Yeliz Şenyerli: Enver Paşa, olağanüstü askeri yeteneklere sahip olmasının yanı sıra sanatçı ruhluydu da. Örneğin; resim dersleri aldığını biliyoruz, çizdiği resimler ise hatırlarımızda yaşamaya devam ediyor. Enver Paşa’nın sanatsal yönünden de bahseder misiniz?
Arzu Enver Eroğan: Enver Paşa, sanata olan ilgisi ve kabiliyetiyle de bilinir. Diğer kardeşleri de benzer kabiliyete sahiptiler. Yoğun mücadele hayatı içerisinde meşhur Osman Hamdi Bey’den resim dersleri almıştır, dönem ressamlarını desteklemiştir. Yukarıda belirttiğim gibi Askeri Resim Akademisi’nin kuruluşunu gerçekleştirmiştir. Sanata çok destek verdi.
İlginçtir ki Berlin’den uçakla Türkistan’a ulaşmak amacıyla Rusya’ya gitmek için değişik kimlikle çıktığı yolculuk esnasında uçağının Riga şehri üzerinde düşmesi neticesinde tutuklanıp hapsedilmiş… Burada hapishane müdürünün ve yetkililerin kara kalem portrelerini yapmış. Karşılığındaki kazancını, gizli yollardan Berlin’deki eşine göndermişti. Ne mutlu ki yaptığı bu ve benzer resimlerin bazıları hâlâ tarafımızda mahfuzdur.
“Tarihi Gerçeklerin Önlenemez Şekilde Ortaya Çıkışı, Umut Var Olma Nedenlerimden Biridir”
Yeliz Şenyerli: Yaşamınızda derin izler bırakan, umut var hissettiğiniz ve topluma fayda sağlayacağına inandığınız düşüncelerinizi okurlarımızla paylaşır mısınız?
Arzu Enver Eroğan: Tarihi gerçeklerin önlenemez şekilde ortaya çıkması ve bu nedenle daha objektif değerlendirilebiliyor olması, umut var olma nedenlerimden biridir. Aynı zamanda ülkemizin genç nesillerinin yakın geçmişimizi öğrenme çabalarıyla ve azimleriyle maziperestliğin ötesinde bilim yolunda gururla geleceğe hazırlanma yolunda yürüyor olmaları da umut var olmam için bir nedendir. Ayrıca dedem ve yoldaşlarının hayatlarını feda ederek temellerini düzenledikleri birleşik Türk dünyası fikrinin daha da konuşuluyor ve düşünülüyor olması, umut var olmam için asıl nedendir…