İnsanların soyu tükenirse, hangi hayvanlar büyük, karmaşık toplumları yaratacak zeka ve becerileri geliştirecek şekilde evrimleşebilir?
İnsanlar, yeryüzündeki yaşam formlarına kıyasla oldukça benzersiz. Bildiğimiz kadarıyla bizler; daha yüksek bir zeka geliştiren, giysiler giyen, besinini pişiren, akıllı telefonlar icat eden ve sonra da şifresini unuttuğu için telefonunu kullanamayan tek canlı türüyüz. Fakat ya insanların soyu bir anda tükenirse? Başka hangi hayvanlar bizim sahip olduğumuz büyük, karmaşık toplumları yaratacak zeka ve becerileri geliştirecek şekilde evrimleşebilir?
Kuzey Karolina Eyalet Üniversitesinden Moleküler Ekolog Martha Reiskind, “Modern gen dizileme teknolojisi ve evrime dair anlayışımız ile kısa vadeli tahminler yapmak konusunda gayet başarılıyız.” diyor. Örneğin yarın insanların nesli aniden tükense iklim değişikliğinin birçok türü hayatta kalmak uğruna kuraklığa dayanıklı olmaya zorlayacağını tahmin edebiliyoruz. Böyle bir durumda soğuğa dayanıklı türler de zorluk çekecek; bu, kutup ayıları ve penguenlerin insanlar yok olduktan sonraki bin yıl içinde gelişmelerinin pek mümkün olmadığı anlamına geliyor.
After Man: A Zoology of the Future (İnsandan Sonra: Geleceğin Zoolojisi, St. Martin’s Yayınevi, 1998) adlı kitabın sahibi Bilim Yazarı ve Jeolog Dougal Dixon, “Yakınsama kavramı önemli bir olay haline gelecek.” diyor. Yakınsama, akraba olmayan iki organizmanın belirli bir çevrede hayatta kalmak ya da belli bir nişi doldurmak amacıyla benzer özellikler geliştirdiği evrimsel bir süreç.
Dixon, yakınsak evrime klasik bir önek olarak balık şeklinin gösterilebileceğini söylüyor. Pürüzsüz, torpido benzeri vücutları ve dengeleyici yüzgeçleriyle balıklar, sudaki yaşam için en iyi şekilde gelişmiştir. Bunun yanı sıra yunuslar, oldukça benzer bir vücut şekli geliştirmekle birlikte balıkların aksine sıcakkanlıdır, hava solunumu yapar ve tamamen farklı bir evrimsel arka plana sahiptir.
Manchester Üniversitesinde yapılan bir araştırmaya göre sahip olduğumuz becerikli eller, insanları bir şeyler inşa etme ve uzamsal akıl yürütmede eşsiz bir şekilde başarılı kılıyor. İnsanlarınkiyle aynı ekolojik rolü üstlenmek -yani şehirler inşa etmek ve yaşanılan çevreyi ciddi ölçüde değiştirmek- için diğer türlerin benzer bir “nesneleri hareket ettirme kapasitesi” geliştirmesi gerekecek. Diğer bir deyişle bu türler, diğer parmaklarının tam karşısına denk gelebilen başparmaklara (karşıt başparmaklar) ya da en azından bu tür bir başparmağın işlevini gören uzuvlara ihtiyaç duyacaklar.
Yaşayan en yakın akrabalarımız olan şempanzeler (Pan troglodytes) ve bonobolar (Pan paniscus) gibi diğer primatlar, zaten doğal hayatta alet yapmak için kullandıkları karşıt başparmaklara sahipler. İnsanların nesli tükenirse bu hominidlerin tıpkı Maymunlar Cehennemi (Planet of the Apes) filminde olduğu gibi biz homininlerin yerini alması mümkün görünüyor. Aslında bu tür bir örtüşmeye verilebilecek bir örnek var: Nature adlı dergide bu yıl yayımlanan bir makaleye göre nihayetinde bizim türümüz, 40.000 yıl önceki Son Buzul Çağı’na zeki Neandertallerden daha uzun süre dayanmayı başardı. Bununla birlikte diğer maymunların insanlarınkine benzer karmaşık aletler yapmaları ve kullanmaları muhtemelen yüz binlerce ve hatta milyonlarca yıllık bir evrim gerektirecek. Bu senaryoyu bir bağlama oturtmak için şunu bilmek gerekiyor ki modern insanlar ile şempanzelerin ortak atası, yaklaşık 7 milyon yıl önce yaşamıştı.
Fakat insanları yok edecek kadar etkili herhangi bir felaket, muhtemelen şempanzelerin de yeryüzünden silinmesine neden olurdu; böyle bir durumda geriye insanların nişini doldurması mümkün olan ve alet kullanan başka bir aday kalırdı: kuşlar.
Kuş olmayan dinozorların nesli 66 milyon yıl önce tükendiğinde memeliler, bu dinozorlardan artakalan boş nişleri doldurmak için öne çıktılar. İnsanlar ortadan kaybolursa kuşların yani hayatta kalmayı başaran tek dinozorların en akıllı ve en yetenekli kara hayvanları olarak bizim rolümüzü üstlenmeleri mümkün. Aksini belirten klişelere rağmen kuşlar oldukça zeki: Science dergisinde 2020 yılında yayımlanan bir araştırma doğrultusunda kargalar ve kuzgunlar gibi bazı kuşlar, şempanzelere bile rakip olabilecek zihin gücüne sahip. Ayrıca yine aynı dergide yayımlanmış 2002 tarihli ünlü bir çalışmaya göre bazı kuşlar, telleri kanca haline getirmek için becerikli ayaklarını ve gagalarını kullanabiliyor. Bunların yanı sıra eğitilmiş bir Afrika gri papağanı (Psittacus erithacus), 100’den fazla kelime öğrenebiliyor ve sıfır kavramını da anlayarak basit matematik işlemlerini yapabiliyor.
Kuşlar büyük gruplar halinde toplanabiliyor ve sosyal dokumacı kuşu (Philetairus socius) gibi bazıları komünal yuvalama alanları bile inşa ediyor. Frontiers in Ecology and Evolution adlı dergide yayımlanan bir araştırma, bazı sosyal dokumacıların yuvalarının onlarca yıldır kuşlara ev sahipliği yaptığını belirtiyor. Bununla birlikte bu ağaç biçimli yapılar, insanların metropollerine çok fazla benziyor.
Fakat nesneleri uzuvlarıyla, daha doğrusu uzuvlarının sekiziyle birden hareket ettirmekte usta olan başka bir hayvan grubu daha var.
Kanada’nın Alberta eylaetindeki Lethbridge Üniversitesinde kafadan bacaklıların zekasına dair araştırmalar yapan Jennifer Mather, “Zeka, çevrenizden etkilenmenizin bir sonucu olarak davranışlarınızda değişklik yapmanızdır.” diyor. Bu kritere göre ahtapotlar, muhtemelen yeryüzünde insan olmayan en akıllı hayvan haline geliyor. The Biological Bulletin adlı dergide 2020 yılında yayımlanan bir araştırmaya göre ahtopotlar, gerçek ve sanal nesneler arasındaki farkı ayırt edebiliyor. Communicative and Integrative Biology dergisinden bir çalışmaya göre ise yuvasındaki istenmeyen algleri temizleyip girişi deniz kabuklarıyla kapatarak yaşadığı çevreyi düzenleyebiliyor. Hatta ahtopotların, tıpkı Avustralya’daki “Octlantis” adı verilen ahtapot topluluğunda gözlemlenebileceği gibi, topluluklar halinde yaşadığı bile biliniyor.
Bunlara rağmen ahtapotlar, karadaki yaşama uyum sağlamak konusunda zorlanacaktır. Omurgalı hayvanların kan hücrelerinde oksijene oldukça etkili bir şekilde bağlanan demir bulunur. Buna karşın ahtapotlar ve onların akrabaları, bakır bazlı kan hücrelerine sahiptir. Bu moleküller yine de oksijene bağlanabilir fakat bu konuda zorlanır; bunun bir sonucu olarak ahtapotlar, yetersiz oksijene sahip hava yerine oksijene doymuş sulara mahkumdur.
Bu nedenle Mather, ahtopotlar ve diğer kafadan bacaklıların karasal yaşamaya geçiş yapmasının ve en akıllı ve ekolojik olarak en etkili kara hayvanı olarak insanların rolünü üstlenmesinin mümkün olmadığını düşünüyor. Aslında Mather’ın aklında başka bir canlı grubu var: karıncalar ve termitler gibi sosyal böcekler. Mather, “Bence böcekler bizden daha dayanıklı.” diyor. “Maalesef kafadan bacaklılardan da daha dayanıklı.”
Bunun nedeni ise şu: Böcekler, farklı çevre türlerine inanılmaz bir şekilde uyum sağlayabiliyor. Londra Doğa Tarihi Müzesi’ne göre böcekler, 480 milyon yıldır etrafta dolaşıyor. Bu zaman dilimi içinde böcekler; uçmaktan yer altında yaşamaya, yüzmekten şehir benzeri ayrıntılı kuleler inşa etmeye dek hayal edilebilecek hemen hemen her nişi doldurabilecek şekilde evrimleşti. Karınca ve termit kolonilerinin organizasyonu, insan uygarlıklarına muhtemelen Dünya üzerindeki insan olmayan diğer tüm türlerden daha çok benziyor. Proceedings of the Royal Society B dergisinden 2017 tarihli bir araştırmaya göre karıncalar, mantar yetiştirmeleri ile bilinirken Scientific Reports adlı dergide 2021’de yayımlanan bir çalışmaya göre termitler kolonileri içinde uzun mesafeler bıyunca titreşim yolu ile iletişim kuruyor.
Tabii ki bunların hepsi birer tahmin; evrimin jeolojik zaman ölçeğinde nasıl gelişeceğinin doğru bir şekilde tahmin edilmesi neredeyse imkansız. “Ne kadar ileriye giderseniz tahmininizin kesinliği o kadar azalır çünkü çeşitliliğe sebep olacak harika bir sürü şey var.” diyor Reiskind. Bu faktörler arasında rastlantısal mutasyon, ani yok oluş olayları ve bir türün evrimin eşiğinden geri çekildiği fakat sahip olduğu genetik çeşitliliğin büyük bir kısmını kaybettiği durum olan nüfus darboğazı yer alıyor.
Başka bir türün insan seviyesinde bir zeka ya da şehirler inşa etmeye dair bir istek geliştirip geliştirmeyeceğini tahmin etmek ise çok daha zor. Mather bunun olabileceğini fakat böyle bir şey için milyonlarca yıllık doğru seçici baskının gerekeceğini düşünüyor. Dixon ise bu konuya daha iyimser yaklaşıyor: “Doğanın aynı hatayı ikinci kez yapacağını sanmıyorum.”