Ülkemizin önde gelen dahiliye uzmanlarından Prof. Dr. Osman Erk, korona virüs salgını sonrasında önemi çok daha iyi anlaşılan bağışıklık ve bağışıklık sistemi konusunda sağlığıyla ilgilenen herkese rehberlik edecek bir esere imza attı.
Prof. Dr. Erk, “Sağlıklı yaşam, sağlıklı yaşlanmak ve sağlıklı bağışıklık için” nasıl beslenilmesi gerektiğini, “Bağışıklık Diyeti” adıyla kitaplaştırdı.
Meslek hayatının 30 yılı aşkın süresini İstanbul Tıp Fakültesi Acil Dahiliye Servisi’nde geçiren Prof. Dr. Osman Erk, araştırmalarını beslenmeyle hastalıklar arasındaki ilişki üzerinde yoğunlaştırdı. Buradan elde ettiği sonuçlarla hazırladığı sağlıklı yaşam kılavuzundan sonra çalışmalarını hastalıklar ve bağışıklık sistemi ilişkisine yöneltti. “Bağışıklık Diyeti” Prof. Erk’in bu alandaki uzun yıllar süren çalışmalarının bir ürünü.
Kitapta bağışıklık sistemi, inflamasyon, antioksidanlar, vitamin ve takviyeler ayrıntılı olarak anlatılmakta. Bağışıklık sistemini destekleyen yaşam ve beslenme tarzı, ayrıca bağışıklık sistemini kesin olarak etkilediğini bildiğimiz su, hava, çay, kahve, zeytinyağı ve tuz gibi konular da okuyucu bilgilendirilmekte.
Bütün hastalıklarla bağışıklık sistemi arasında bilimsel bir bağlantı olduğunu belirten Prof. Dr. Osman Erk, “Bağışıklığımız güçlüyse vücudumuz da güçlüdür” diyerek bağışıklığın insan sağlığı üzerindeki öneminin altını çiziyor. Prof. Dr. Osman Erk, çalışmaları sonucunda ulaştığı tespiti şu cümlelerle özetliyor:
“Bağışıklık sistemi bizi hastalıklara karşı koruyan olağanüstü organize, karmaşık, beyin ve hormonal sistemlerle yakın ilişki içinde çalışan biyokimyasal bir organizasyondur, her an iş başındadır, çalışmaya devam eder. Düzgün çalışmak için tek istediği sağlıklı bir yaşam tarzı ve onu destekleyen besinlerdir. Yetersiz bir bağışıklık sistemi infeksiyonlara ve kansere yol açarken, inflamasyon adı verilen yangı durumu bağışıklık sistemini gereksiz yere meşgul ederek başta obezite, diyabet, kalp damar ve nörolojik hastalıklar olmak üzere birçok ölümcül hastalığa yol açar. Dengeli ve yeterli bağışıklık sistemi sağlımızın sigortası ve güvencesidir. Bizi infeksiyon ve kanserden koruyan bir beslenme düzeni aynı zamanda bizi diğer hastalıklardan da koruyacaktır.Bağışıklığınız iyiyse ne enfeksiyona yakalanırsınız ne kanser olursunuz ne de kalp damar hastalıklarına yakalanırsınız. Günümüzde kanser, diyabet, kalp damar hastalıkları gibi insanların en fazla ölümüne ve hastalığına sebep olan hastalıkların aslında en önemli sebebi bağışıklık sisteminin yetersiz olmasıdır. Dengeli ve yeterli bir bağışıklıkla insanların hasta olması mümkün değil.”
Güçlü bağışıklığın bir hayat tarzının neticesi olduğunu ve bunun bir kaç yılda elde edilemeyeceğini, bağışıklık sistemini güçlü tutacak besinlerle uzun süre yaşamak gerektiğini belirten Prof. Dr. Osman Erk’in bu konudaki önerileri de şöyle:
*Taze, mevsiminde üretilmiş, yerel, mümkünse organik, içinden bir şey alınmamış ya da eklenmemiş, doğadan her renkten, her tondan bitkisel besinleri tüketmek.
*Her öğünden önce salata yemeyi alışkanlık haline getirmek.
*Hayvansal gıdaların günlük kalorimizin yüzde 10’unu oluşturmasına dikkat etmek.
*Aktivite, uyku, stres yönetimi, sigara, alkol gibi bağışıklık sistemini zayıflatan unsurlardan uzak yaşamak.
Sözcü Kitabevi Tel:(0212) 948 22 78
***
Patron olmak isteyenler dikkat!
İnsanın kendini merkeze aldığı oranda bencil ve yalnız bir varlığa dönüştüğüne dikkat çeken Yasin Topaloğlu, iş hayatındaki tecrübelerini yeni girişimcilere rehberlik etmesi amacıyla kitaplaştırdı. Adeta, “başarılı patron olmanın kitabı” denebilecek “İş Hayatında 99 Ölümcül Hata” adlı çalışmasıyla ilgili olarak Yasin Topaloğlu şu değerlendirmeyi yapıyor:
Esasında ilk insandan bugüne insanın kendisinde kayda değer bir değişim yaşanmamıştır. Çevre, ulaşım, teknoloji ve yerleşim alanlarındaki değişimler insanın kendi gönül inşasında kayda değer bir tahkimata imkân vermemiştir. İnsan bugün hâlâ yalnız, hâlâ çaresiz, hâlâ nefessizdir ve hâlâ kendine yetebilmenin imkânlarını aramaktadır. Tekerleğin icadından önceki insanla bugünkü insanın kendi dünyasındaki mücadelesi bitmemiştir.
Bu kitap bir kişisel gelişim kitabı değil. Bir biyografi kitabı da değil.
Bu kitap hayatın imbiğinden ve halk tabiriyle “feleğin çemberinden” geçmiş bir insanın binbir acı ve üzüntüyle elde ettiği birikimin bir kısmıdır.
Bu kitapta yer alan her bir cümlenin veya aktarılan her bir tecrübenin arkasında belki bir iflas, yahut okunmuş bir kitap vardır.
Eğer ticareti bir savaş olarak telakki etmek mümkünse bu kitap doğrudan cephede yazılmıştır.
Hayata dair bir iddiam olmasaydı bu kitap olmazdı, o zaman da ben kendim olmazdım.
Kendim olmak için izlediğim rota hep düz bir istikamet üzere gitmedi.
Yalpaladım. Düştüm. Canım yandı. Ama yılmadım, beylik tabirle yıkılmadım. Vazgeçmedim.
Siz de vazgeçmeyin.
Kendiniz olmak için yola çıkın. Yolda karşılaşacağınız engeller, sizi yolunuzdan vazgeçirmesin.
Ne ilk ne de son olacaksınız o yolda meşakkatle karşılaşan.
Yolunuz açık, gönlünüz inşirah içerisinde olsun.
ELİPS Kitap Tel:(0312) 475 40 33
***
HAFTANIN KİTABI:
Yazılmayanları yazan gazeteci
Boş atıp dolu tutmayan, gündeme getirdiği kulis haberleriyle tartışma yaratan usta gazeteci Sabahattin Önkibar yeni kitabı “Rehin” ile de pek çok örtülü gerçeğin perdesini aralıyor. Kitabın hamasi ve propagandaya dönük bir AKP eleştirisi olmadığını belirten Önkibar, “Tersine. Türkiye’yi 18 yıldır yönetip yere serenlerin resmi rakam ve somut verilerle teşhir edilmesidir. Bu kitap Türkiye’nin nasıl rehin alındığının mini bir belgesidir” diyor. Kitapta cevabı verilen sorulardan bazıları şunlar:
*Trump’ın tehdit dolu mektubu, neden önce gizlendi, ardından da geçiştirildi? *ABD’nin yaptırımları ne anlama geliyor? *Malvarlığı tehditleri, Türkiye’nin geleceğini nasıl ipotek altına alıyor? *Reza Zarraf ve Halkbank dosyası Türkiye’yi nasıl rehin aldı? *Suriye’nin kuzeyindeki PKK devletçiğine askerî harekât neden durduruldu?*S-400’ler neden kurulamadı? *ABD-PKK petrolü, hangi güzergâh üzerinden taşınacak ve satılacak? *AKP döneminde kimler, hangi yollarla nasıl zengin edildi? *Türkiye’de derin devlet kim?
Kırmızı Kedi Yayınevi Tel:(0212) 244 89 82
***
Hayallerle hesaplaşma
Denemelerini “İçimdeki Yılkı Atları / Yol Düşünceleri” adıyla kitaplaştıran Ayşe Filiz Yavuz duygularını şöyle aktarıyor: “En fakir insan, bir şeyi olmayan değil hayalleri olmayandır.” diyen düşünürleri hatırlıyorum. Hayallerimi, yani yılkıya saldığım atları geri çağırmayı istiyorum.
O atlar gibi, hayalleri de kendi başlarına dağlarda, bayırlarda ölmeye terk etmemeli. Benim bahçemde yaşayıp vakti gelince ölmeli.
Ama geri çağırsam da dönmüyor hepsi yılkıdan. “Vakit geçti.” diyor kimisi. “Artık kalan ömrün beni gerçekleştirmeye yetmez.” diyor.
Yılkıdan dönmeyen atlar vazgeçtiğim hayallerim benim.
Ötüken Neşriyat Tel:(0212) 251 03 50
***
KÜTÜPHANEMDEN:
Atayurt’tan Anadolu’ya düğümlerin izinde
Kültür hayatımıza Türk Halı Sanatı üzerine yaptığı değerli çalışmalarla paha biçilmez katkılarda bulunduktan sonra, erken yaşta hayata veda eden Prof. Şerare Yetkin‘in bir baş yapıtı bugün köşemizin konuğu. İlk baskısı 1974’de İş Bankası Kültür Yayınları tarafından yapılan “Türk Halı Sanatı” kitabında Prof. Şerare Yetkin şu temel bilgilere temas ediyor:
“Türklerin geleneksel sanatı olan halı, sanat tarihimizde haklı olarak seçkin bir yere sahiptir. Türk halı sanatı, Türk tarihinin akışı içinde biçimlenmiştir. Halıya dokuma sanatı içinde karakterini veren düğümlü teknik, ilk kez Orta Asya’da Türklerin bulunduğu bölgelerde ortaya çıkmış, gelişimini Türklerle sürdürmüş ve tüm İslam dünyasına Türkler tarafından tanıtılmıştır. Bu geleneksel sanatımızın varlığından, sağlam tekstil motifleri ve düğüm tekniği ile günümüzde de söz edebiliriz. Türk halısının bu teknik özellikleri, düzenli ve sürekli gelişmesinin en büyük dayanağı olmuştur. Düğümlü halıların çok uzun bir geçmişi vardır. Bu tekniğin bulunuşu, göçebe bir kavmin daha kalın ve ısıtıcı bir zemin bulmak arzusu gibi, pratik bir nedene dayanmaktadır. Buluntular, düğümlü halının ilk kullanıldığı yerin Orta Asya olduğunu göstermektedir. Önemli olan daha sonra büyük sanat değeri kazanacak olan bu dokuma biçiminin, Türklerin bulunduğu bölgede ortaya çıkmış olmasıdır. Altayların eteğinde, Pazırık kurganlarının birinde bulunmuş olan halı, konunun uzmanlarını çelişik düşüncelere yöneltecek teknik ve dekoratif özelliklere sahiptir. Türk düğümü tekniği (Gördes düğümü) ile yapılmış olması, Türk halı sanatının geleneksel tekniğinin çok eski bir geçmişe dayandığını göstermektedir. Bugün için tek örnek olan bu halıyı, Hun Türklerine ait kabul etmek, hem bulunduğu yer hem de tarihlendirme bakımından -M.Ö. 3. ile 1. yüzyıl arası- uygun görülmektedir. Bu halının bulunmasından önce bilinen eski düğümlü örnekler ise, Doğu Türkistan’da ele geçmiş olan küçük parçalardır.”
(Ahmet Yabuloğlu)