İYİ Parti Genel Başkanı Meral Akşener, Habertürk ekranlarında yayınlanan Olaylar ve Görüşler programında Veyis Ateş, Serap Belet ve Muharrem Sarıkaya’nın sorularını yanıtlıyor.
İYİ Parti lideri Meral Akşener’in açıklamalarından satır başları şu şekilde:
En çok geçim darlığı, ekonomi, gençler açısından işsizlik, işsizliğe bağlı olarak umutsuzluk. Açlığa kadar giden talepler var. Özellikle okul okuyan çocuklarımızda pandemiden dolayı EBA’dan, uzaktan eğitimden, özellikle ilkokul çocuklarımızda tablet ihtiyacı çok yüksek. Yüksekova’daki gençle, Eskişehir’deki genç aynı dertle dertleniyor. Doğu, batı, büyük, küçük şehir farkı kalmamış. Hakkari merkezde esnaf gezerken gençten bir arkadaşın dükkanına girdik. Beyaz eşya bayisi. ‘Beş kuşak bu işi yapıyoruz, artık iş yapamıyoruz, kapatmak zorundayız. Amelelik mi yapacağım, taş mı taşıyacağım’ demişti. Bunun benzerini İstanbul Beşiktaş’ta da görüyorsunuz. Bunun kadınlara yansıması da var. O kadar acı bir şey ki, Gaziosmanpaşa’da genç hanım, yanında iki küçük çocuğu var. ‘Evde hiçbir şey yok’ dedi. Kocası müzisyenmiş. Kulağıma öyle bir şey söyledi ki, Arkadaşıma ‘kenara alın’ dedim. İki kız çocuğu ‘anne hamburger alabilir miyiz’ demiş. Kütahya’da ‘et alıyor musunuz’ dediğimde nasıl kızdı bana bir adam biliyor musunuz; ‘ne eti abla’ diye cevap verdi… Kimse farkında değil, gerçekten iş gıda bulma problemine kadar gidiyor. Kayseri’de bir kişi hala kurban eti yediklerini söyledi.
“PARTİLİ CUMHURBAŞKANLIĞI’NDAN SONRA EKONOMİ UÇACAK DENİLİYORDU, OLMADI”
Gençler açısından hayal kuramama, ekonominin problemleri vardı. Türkiye’de sistem her tıkandığında çeşitli şekillerde iktidar iş göremez haline geldiğinde mutlaka bir tarafı suçlamayı tercih etti. En son Cumhurbaşkanlığı Hükümet Sistemi denilen, bize göre partili cumhurbaşkanı sistemi. Nihayet 2017’de buraya yönelik referandum yapıldı. 2018’de de Cumhurbaşkanı seçimi yapıldı. Hukuk tam tersine kötüleşti, adalet kötüleşti, demokrasi tam ve kamil olmadı, tam tersine kötüleşti. Kadın cinayetlerinde artma oldu. Ekonomi uçacaktık, aşacaktık, kaçacaktık olmadı. İşsizlik arttı. Her şey daha kötüye gitti. Tek bir kişinin iki dudağının arasına sistemi verince sistem kilitleniyor. Üzerine de pandemi geldi. Sayın Kılıçdaroğlu, sayın Erdoğan sistematiği var Türkiye’de. Sayın Erdoğan Cehape zihniyeti, düşman zihniyet vs. diyor. Bu kutuplaştırma tamamen iki mahallenin değerleri üzerinden kavga haline dönüşüyor. O tarafa seküler, bu tarafa muhafazakâr dersek. Bu insanların, inançları, değerleri, hayat tarzları üzerinden bir gürültü var. Şimdi bunun bir algoritması, şablonu var. Bazen onbeş günde bazen ayda bir oluyor. Sayın Erdoğan çıkıyor, cehape zihniyeti, sayın Kılıçdaroğlu ya FETÖ’cü oluyor, ya darbeci oluyor. Sayın Kılıçdaroğlu doğal olarak ona cevap veriyor. Gazeteciler bana soruyor, siz ne diyorsunuz? Ağzımı zor tuttum, ‘elinin körünü, sanane, bana ne’ diyecektim demedim.
“KÜRSÜDEN İKTİDARA KÜFÜR ETTİRMİYORUZ”
Sanayici üretir, bunu satacak birine ihtiyaç var. Bu da esnaf. Esnaf en fazla istihdamı oluşturan sektördür, destek grubudur. Bir dükkana giriyorum ben genellikle arkadaşlar selamünaleyküm diyor, ben ‘merhaba, nasılsınız’ diyorum. ‘Ben iktidar partisini yermeye, kendi partimi övmeye gelmedim. Derdiniz nedir, önerilerinizi bu haftaki grup konuşmama koyacağım’ diyorum. Bu çok tuttu. Sesinin duyulmasını isteyen insanlar benden bunu bekliyor. Pandemi geldi devreye, kapanmalar oldu vs. derken. O dönemde mecburen gidemedim. Bu sefer milletin kürsüsü diye bizimle ilgisi olmayan, stk’ların önerdiği insanların sözcülerini Meclis kürsüsünden duyarmak üzere yöntem başlattık. Oraya çıkan ne kadın, ne erkek, ne genç, ne yaşlı, bir Allah’ın kulu ne Erdoğan’a ne partisine bir incitici söz söylemedi. ‘Sayın Cumhurbaşkanım ne olur sesimizi duy’ dediler. Biz orada iktidara küfür ettirmiyoruz.
“SEÇİM İLK TURDA KAZANILACAĞI İNANCI OLUŞTU”
İttifaklar partili cumhurbaşkanlığı sistemi kabul edilirken kendiliğinden ortaya çıktı. Yanyana gelişler oldu. İki ittifak modeli ortaya çıktı. Bizim ittifak modelimizde 24 Haziran’dan sonra Saadet Partisi ile Demokrat Parti biraz da seçim ittifakı gibi oldu. Cumhur İttifakı ise et tırnak, aynı damarın kanı vaziyetine geldi. Kurumsal kimlikleri neredeyse ortadan kalktı. Bunu bir eleştiri değil tespit olarak söylüyorum. Tek bir parti haline dönüşen bir yapı oluştu. Grubu olan iki parti Millet İttifakı içinde olduk. HDP zaten dışarıda ayrı gelişti. 24 Haziran’da seçim sisteminde sahadaydım. Milletvekiliği için aday olan arkadaşlarımızın yürüdüğü yol başka, Cumhurbaşkanlığı adaylığı konusundaki yürüyüş başka bir şeydi. Kendini muhalif diye tanımlayan ister Saadet, ister Demokrat, ister bizim, ister CHP’nin farketmez, muhalif seçmenin tümü birinci turda sayın İnce’nin seçimi alabileceğine inandı. O seçimde birinci turda matematik olarak alma imkanı yoktu. Çünkü biz tartılmamıştık, ne alacağımız belli değildi. Bizim orada yapacağımız şey ikinci tura kalmaktı. Meral Akşener ikinci tura kalırsa Kürtler oy vermez oldu. Bunu da bir kenara koyduk. Seçim gecesi bitti. Ben 7.3 aldım. Benim aldığım oy oranı Ekmeleddin İhsanoğlu beyefendinin aldığı oy kadardı. Sonuçta acayip bir hayal kırıklığı oldu. Ben 15 falan alsaydım, aynı çekiçler benim kafama inecekmiş. Oradaki seçmenin davranışını çalıştım.
“BEN İSTANBUL’UN ALINACAĞINI SÖYLEDİM”
Bir umutsuzluk oluştu. Sayın Erdoğan’ı demokratik şekilde gitmeyecek diye. Daha büyük fotoğrafı oluşturabilmek için o masaya oturduğumuzda Türkiye mi, İYİ Parti mi diye ikilemde kaldığımızda Türkiye’yi tercih ettik. Biz 19 ilçeyi kazandık. Yalnız girmiş olsaydık belki 16 alacaktık. Ama İstanbul, Ankara ve Adana. Muharrem Bey’le o zaman rastlaşıyorduk. Bursa çok pisi pisine gitti. Saadet Partisi, Demokrat Parti orada ayrı ayrı adaylar çıkardılar. Biz Demokrat Parti’nin Balıkesir’de ayrı aday çıkarmasının önüne geçip birlikte gitseydik orayı alıyorduk. Bunlar da tekrar öğrenmemiz gereken alanlar. Ben İstanbul’un kesinlikle alınacağını söylediğimde Muharrem Sarıkaya beyeefendi hakemdi. Bir şeylerin değiştirme imkanı aslında Ankara, İstanbul’du. İstanbul’da birinci tur, 13 bin 500 fark. Muhalif seçmen ‘başaramayız’ diye sandığa gitmedi. Buna karşılık muhafazakar dindar Kürt seçmen sandığa gitmedi.
“DİNDAR BİR AİLENİN KIZIYIM”
Dindar Kürt aydınların, kanaat önderlerinin silsilesini biliriz biz. Türkiye’de rahmetli olmuş ne kadar dini grubun başında bulunan kişiler vardıysa hepsiyle masaya oturmuşumdur. Annemin ailesi muhafazakâr geleneğin içinde. Annemin dayısı Menderes’in il başkanı. Babamın ailesi ise Cumhuriyet kurucusu, Atatürk’ün arkadaşları. İki yapıdan olunca çok şanslıyım. İki tarafı da biliyorum. Rahmetli babam paşasını devirdiği için rahmetli Ecevit’e hiç oy vermedi. Rahmetli babam ondan sonra Türkeşçi oldu tırnak içinde. Dindar bir ailenin kızıyım. Yanımda erkek arkadaşlarım olurdu. Rıza Akçalı olurdu mesela. O silsileyi biliyorum. Bağcılar’da kimler oturur, Fatih’te, Esenler’de kimler yaşar biliyorum. O bilgiyi, görgüyü, tanışıklığı harekete geçirdim. Güneydoğu ziyaretlerimin bununla ilgisi yok.
“GÜNEYDOĞU’DA PKK KARŞISINDA ŞEHİT VEREN AİLELER VAR”
İYİ Parti ve Meral Akşener HDP üzerinden hep test edilir oldu. HDP ile Meral Akşener’i, İYİ Parti’yi terbiye, test edeyim derken, Kürtlere hakaret ediliyor bu ülkede. Ben Güneydoğu’yu gerçekten bilen Batı’da doğmuş politikacılardan birisiyim. Ben evlerde kalırdım. Çoğunuzun tanıdığı isimlerin evinde kalırdım. O evlerde nasıl karşılarlar sizi biliyor musunuz? Kocasız, yalnız gitmişseniz, evin en büyüğü, yaşlı kadın, yere yatak serilir, orada yaşlı kadın yatar, odanın kapısının dışında sandalyede bir genç sizi korumak için bekler. Şimdi sürekli bir hakaret dili oluştu. Ben buna karşıyım. Buradan Türkiye’ye hayır çıkmazı anlatmaya çalıştım. Bu açıklıkla söylüyorum, Güneydoğu’da PKK karşısında şehit veren pekçok aile var. Biz onlara ne diyeceğiz? Bir seçim uğruna. Devletin yanında yer almış aileler aileler şehit vermiş.
“HAKKARİ’DE TÜRK BAYRAĞI ATKISINI KORUCULAR TAKTI”
Hakkari’deki korucular Türk bayrağı ile atkıyı bana taktı. Bir kişi de çıkıp bana ‘Bu nedir’ demedi. Kürtlerin tamamına siz eğer PKK’lı derseniz yanmışız biz. 31 Mart’a giderken Yenişafak Gazetesi CHP ve bizden 29 kişiyi nüfus cüzdanıyla yayınladı. Bizim Abdullah Uçar’ımız var bizim. Muş’lu. Abdullah Bey benim kardeşim. Onu aday yaptık. Sayın Kılıçdaroğlu ile Bursa’da mitinge çıkıyoruz. Abdullah’ı çağırdım. ‘Abla ben Kürdüm ama PKK’lı değilim’ diyeceğim dedi. Her Kürde ‘Kürdüm amma PKK’lıyım diye yapıştırıyorsak’ vah bu ülkeye!
Hiçbir seçmen dini, mezhepsel, etnik olarak hiçbir partinin marabası değildir. Sayın Erdoğan da, sayın Kılıçdaroğlu da, ben de onlara yalvarıp oyunu almak durumundayım.
“ÖNCELİĞİMİZ SİSTEMİ DEĞİŞTİRMEK”
Bizim parti kurulalı çok yeni olmuştu. Birden seçime gittik. Bir tecrübe edindik. Sonuç 31 Mart demin söylediğim 24 Haziran’da umutsuzlaşan seçmenin ayağa kaldırıldığı bakış açısıdır. Bunu CHP’ye teklif eden biziz. Ben ‘vay efendim biz kazandık’ demiyorum. Bizi takip edenler matematik bakış açısına sahip olduğumuzu hissederler. Ben sayın Erdoğan’ın demokratik kurallar içerisinde sandıkta seçmenin oyuyla gidebileceğine ve gitmesi gerektiğine inanıyorum. 24 Haziran’da Meral Akşener Cumhurbaşkanı adayı olmuş olduğu için şimdi herkes dönüyor ‘sen aday mısın’ diye soruyor. Yarın ben Cumhurbaşkanı olabileyim diye bırakın kelimeyi, harf çıkarmadım ağzımdan. Ben kendimle ilgili vazgeçmeyeceğim hiçbir şey yok, bana dair. Türkiye’nin bugün içinde bulunduğu şartların en büyük sorumluluğu tek adam meselesidir. Cumhurbaşkanlığı diye getirilip partili Cumhurbaşkanlığına çevrilen ucube sistemdir. Önceliğimiz bu sistemi değiştirmek olmalıdır. Bu sistemin değişmesinin önüne geçecek hiçbir tavrım olmayacak, bu kadar net söylüyorum. Şimdi DEVA kuruldu, Gelecek kuruldu. Demokrat Parti var Saadet Partisi var. Millet İttifakı nasıl genişleyecek, şimdi bir şey söylemiş olmam o partilere ayıp olur.
GELECEK VE DEVA İTTİFAKTA OLACAK MI?
Bu işin bütünleşerek büyümesi gerektiğini istediğime ihsas ettim. Sayın Davutoğlu ve Sayın Babacan çok tecrübeli insanlar. Neyi hissettirdiğimi anlamışlardır diye düşünüyorum. 17 aydır geziyorum. İlçe ilçe geziyorum. AK Parti’nin çok yüksek oy aldığı yerlere de gittim. AK Partili esnafa gittiğiniz zaman biraz kaş göz oynar ama kadına hep iyi davranırlar. ‘Sayın Cumhurbaşkanımız’ ya da ‘Reis’ diyerek överler, güzelce ayrılırsınız. En son Antalya’da şöyle bir evrilme oldu. Bana çok ağır hakaretler edilmişti, ne FETÖ’cülüğüm kaldı, çok çirkinlik oldu. Fakat 28 Şubat’ın da Meral Akşener’ini unutmayan, AK Parti’ye oy veren insanların dile geldiğini görmeye başladım. Mesela benim eşim Rizeli. Üsküdar’da ikamet ediyorum ben. Çok ciddi Rizeli grup vardır. Sonra MHP milletvekili olduğum bir dönemde sert bir dönem geçmişti. 17-25 Aralık’ta sayın Bahçeli’nin başlattığı. O dönemde benimle selam sabah kesilmişti. Şimdi eğiliyorlar kulağıma ‘Seni koruyamadık, hakkını helal et’. Şu anda AK Parti’nin çok büyük oylar aldığı yerlerde kopuş çok müthiş. Kayseri Develi’de sinir krizi geçiren insanlar oldu, AK Parti kurucusu.
“KADIN VE GENÇLER ÜZERİNDE ÜRKÜTÜCÜ YANSIMASI OLUYOR”
Liyakatsizlik, kayırma, 5 müteahhit meselesi, damatlar, gelinler. İnsanların ruhunda ‘gayretullaha dokunuyor bu işler’ diye acı bir tad var dilde. Seküler seçmen açısından ise genellikle şehirli orta sınıftan bahsediyoruz. Orada da sizin dediğiniz demokrasi, hukukun üstünlüğü, hayat tarzına saygı talebi var. Başörtülü bir kadına hiçbir kadın, istisnalar kaideyi bozmaz. herhangi bir saygısızlıkta hiç bulunmadı. Hep adamlardan çıktı ne çıktıysa. Buna karşılık başı açık bir kadına başı örtülü kadının en ufak saygısızlığı olmadı. Ama nasıl bir korku yaratıldıysa. Kendine din adamı diyen çok saygısız bir dil. Anasına bilmem ne olur mu vs. diye konuşuluyor Türkiye’de. Ayıptır, günahtır. Kadın ve gençler üzerinde bunların ürkütücü yansıması oluyor. Aynı ailenin içinde oruç tutanı var. DYP’de hep konuşulurdu bu, ‘Cumacı’ derlerdi. Adam demlenirdi, rakısını içerdi ama perşembe gecesi içmezdi. Şu parmak sallama işi orayı nasıl koparıyorsa, öbür seçmeni bizar etmiş durumda. İşte 805 bin seçmen İstanbul’da o milli iradeye uzanan eli kırdı.
“SİZ 5 MAAŞ ALAMAZSINIZ, ONU BAĞIŞLAYAMAZSINIZ”
Ben dindar olmaya gayret eden bir kadınım. Benim ağabeyimin kızı Marmara İlahiyat Fakültesinde doçent. Takıldığım konuyu ona sorarım. Gündelik meselelerde çatışmamız yok ki bizim. Dindarla sekülerin çatışması yok. Ama din adına parmak sallanıyor. En acısı; kurban kestirmek isteyen arkadaşlarım dini hassasiyet gösteren gruplara parasını verirdi. Ama şimdi öyle bir şey kalmadı. Çünkü dindar emin adamdı. Yahu 5 maaş alamazsınız, ben onu bağışlıyorum diyemezsiniz. Ben bu iktidar döneminde çok önemli mevkilerin başında bulunanların, müsteşarlık makamında bulunanların yönetim kurulu üyeliği aldıklarını, temettü aldıklarını biliyorum. Yapamazsınız. Çünkü orada yabancı ortaklar var, devlet adına iş yapamazsınız. 15 Temmuz’un bütün ağababaları gitti, ne kadar gariban varsa içeride. Bu tırnak içinde dini grup değil mi? Darbe yapmaya kalkıştınız, her türlü çirkinliği, pisliği yaptınız. Ağa babalar uçtu gitti.
“ÜNİVERSİTE MEZUNLARI AVM’LERİN ÜÇÜNCÜ KATINDA DURUYOR”
Her şehre üniversite açıldı, binalar harika, tamam. Doğu Anadolu’da harika binalar var. Ben mühendislik fakültesinde hocalık yaptım. Yanımda da elektronik mühendisi fakültesinden mezun öğrencim var. ‘Sor bakayım ara bu okulun elektronik bölümünü, kaç hoca var?’ İki doçent varmış, FETÖ’cülükten gitmişler. Bir asistan çocuk 4 sınıfın derslerine giriyor. O bölümden mezun olan bir çocuk kart okuyamaz, devre yapamaz. Binalar harika tamam. Hoca koyamamışsınız, eğitimi becerememişsiniz. Çocuk elektronik mühendisi mezunu olmuşsunuz. Sizin de sanayi işkolunda işyeriniz var. Mühendis asgari ücretin üstünde maaşla girmesi lazım. Sizin işinizi görmüyor. Sonuç itibariyle her gün artan üniversite mezunu genç işsizler. Evlerde gece oturup, gündüz uyuyorlarmış bu çocuklar. İstanbul’da AVM’lerin üçüncü katına gidin bakın. O çocuklar oralarda vakit geçiriyorlar.