Taşlara kazınmış tarihimize vefa
Türk’ün tarihini atalarımız tarafından kazınmış taşlardan büyük emek ve göz nuru ile araştırıp gündeme taşıyan değerli Türkolog Prof. Dr. Erhan Aydın önemli bir esere daha imza attı. Prof. Dr. Erhan Aydın, 1995 yılında başladığı bu büyük külliyatına yeni kitabı “Bozkırın Tanıkları / Eski Türkçe Yazıtlar”ı da ekledi.
Eski Türk yazıtları dediğimiz bu metinlerde, devlet yöneticileri millete, Türk boylarına seslendi. Sade vatandaşın yazdıklarında ise hatıralar tazelendi. Bir bakarsınız “Bunu ben yazdım, adım filanca” demek için, bir bakarsınız kitap boyutunda metinlerle anlattılar düşündüklerini, yaşadıklarını. Kimi zaman savaşlar anlatıldı uzun uzun, kimi zaman ise sevinç ve gözyaşı nakşedildi bengü taşlara. O günden beri, bin küsur yıldır bize hep bir şeyler anlattı o taşlar. Ebediyen anlatsın diye bengü taş adını verdiler.
Türk runik harfli eski Türk yazıtları, 1730 yılında P. Tabbert von Strahlenberg’in çığır açan eserinden itibaren olmak üzere, esasen harflerin çözüldüğü 1893 yılından bugüne kadar eksilmeyen bir heyecanla işlendi, incelendi, yorumlar yapıldı. Dolayısıyla bu metinler binlerce kitaba ve makaleye konu oldu.
Kitapta, Türklerin en eski, ancak bildiğimiz, bugün bile aynı veya benzerine tanıklık ettiğimiz hatıralarına rastlayacaksınız.
Kitapta öncelikle “Eski Türkçe nedir, ne değildir?” sorusu ile karşılaşacak, ardından bu büyük külliyatın bulunduğu coğrafyalardan bize seslenen metinlerden örnekler göreceksiniz. Kitabın en temel hedeflerinden biri, Türk dili ve edebiyatı ve tarih gibi alanların mensuplarına hitap etmek ise, ikinci hedefi bu millete mensup olanların, atalarının yazdıklarım doğru bilgilerle öğrenmesi olacaktır. Okuyucunun, bir hikâye veya roman tadında lezzet alması için dipnotlara ve kaynaklara boğmaktan uzak durmaya çalıştım. Umarım yazarken aldığım tadı, siz de okurken alırsınız.”
Bilge Kültür Sanat Tel:(0212) 520 72 53
***
Osmanlı arşivinden çıkan gerçekler
Uzun süre Devlet arşivlerini yöneten; Osmanlı’yı romanlardan, tarih kitaplarından ve efsanelerden değil fermanlardan, defterlerden, Osmanlı’nın kendi arşivlerinden bilen Necati Gültepe “Munzur’daki Zorbaz” adlı romanıyla okurlarına yeni ufuklar açıyor. Osmanlı’nın yönetiminde ve kurumlarında II. Mahmut’un padişahlığı ile başlayan köklü dönüşüm sürecinin romanı olan Munzur’daki Zorbaz bu yönüyle hem bir iktisat tarihi, hem bir uluslararası ilişkiler tarihi, hem bir milletler/dinler/mezhepler tarihi. Romanın baş kahramanı Zorbaz, Has Oda’nın öğrencisi, padişahın özel koruması, devletin fedaisi, lağvedilen Enderun sisteminin son üyesi olarak hem yıkılan Osmanlı’yı hem de direnen Osmanlı’yı temsil ediyor.
Toplumların geçmişindeki bazı gerçekleri öğrenmek cesaret işidir; dirençli ve güçlü olmayı gerektirir. Elinizdeki bu romanı okumak için de biraz cesaret!.. Munzur Vadisinden iki aşiret reisi divana müracaat ederek bölgelerinde katliama varan kargaşanın durdurulması için yardım isterler. Böyle büyük kitlesel olaylarda esasen ordu görevlendirmektedir ama… Osmanlı’nın zor zamanlarıdır, çaresiz Zorbaz görevlendirilir. Zorbaz/Mihrali, Deli Hoca /Müderris Alim Hoca ile Munzur vadisine girerler. Burası dünyanın hiçbir yerinde örneği olmayan yüzlerce birbirine benzemez aşiretler mahşeridir. Farklı inanç ve dillere sahip, onlarca etnik grup ve birbirleri ile savaşmaktadır. Çanlı Kilise 150 rahip mevcudu ile bölgenin en büyük Ermeni kilisesidir. Baş Rahip Rusların desteğiyle Ermeni Krallığını kurup başına geçmeye çalışırken; Derleme aşiretleri kiralık katil olarak kullanmakta, vadide ve çevre şehirlerde katliam yapmaktadır. Vadide şaşırtıcı olaylar gelişmektedir, hiçbir hadise dışarıdan göründüğü gibi değildir. Bölgede bulunan iki Rus general, Ermeniler ve aşiretler üzerinde çalışmaktadırlar. Fakat çok daha derinlerde Zorbaz’ı ve Deli Hoca’yı bile ürperten başka bir âlemin varlığını keşfederler!..
İleri Yayınları Tel:(0212) 481 92 57
***
Demirel gibisi daha gelmedi
Mizahtan ve hoşgörüden uzak günümüz siyasilerinin haklarındaki en ufak eleştiride, paylaşılan bir tweet’te veya çizilen bir karikatürde hakaret unsuru arayıp, soluğu mahkemede aldıklarına dikkat çeken usta gazeteci Rahmi Turan, “Baba’dan Fıkralar” kitabıyla Süleyman Demirel’in örnek tutumunu gündeme taşıyor:
“Oysa eski dönemin siyasetçileri öyle miydi? Hayır! Onlar son derece hoşgörülüydü. Zengin bir mizah anlayışları vardı. Haklarında fıkra anlatılmasından ya da karikatürlerinin çizilmesinden memnuniyet duyarlardı. Sahnelerde onların taklitleri yapılırdı.
Dava açmak bir yana sanatçılara teşekkür ederlerdi. Hele 9’uncu Cumhurbaşkanı Süleyman Demirel, bir mizah üstadıydı. Yeri geldiğinde kendi kendini bile hicvederdi. Ben, bir gazeteci olarak, Süleyman Demirel ile neredeyse tüm dünyayı gezdim. O gezilerde, uzun uçak yolculuklarında Demirel’den dinlediğim fıkraları zaman zaman köşe yazılarımda kullandım. Halk Demirel’e “Baba” derdi… Bu isim onun çok hoşuna giderdi. Bu kitapta “Baba’dan dinlediğim fıkraları” bir araya getirdim.”
Sözcü Kitabevi Tel:(0212) 948 22 78
***
İnsan kalabilmek çok kolay değildi
Yeni kitabı, “Güneş Doğudan Batar / Göçtü Kervan Kaldık Dağlar Başında”da Kafkas Cephesi’ndeki Ruslara karşı, kışın ortasında girişilen bir harekâtı; Sarıkamış Harekâtı’nı ve türlü zorluklara göğüs germeye çalışan insanlarımızın hikâyesini anlatan Caner Çaylak tarihî gerçeklere kapı aralarken bir yandan da insan kalabilmenin en zorlu ama en güzel yanını gözler önüne seriyor.
Ötüken Neşriyat Tel: (0212) 251 03 50
***
Köklerini tanımak isteyenlere ilmi kaynak
Sencer Divitçioğlu, uzun yıllardır tarihle didişen, kendi deyişiyle “tarihsel konuşmalar” yerine “konuşulan tarih” üzerinde kafa yoran bir ilim adamı. Geçivermiş Gelecek (1991), Nasıl Bir Tarih? (1992), Oğuz’dan Selçuklu’ya (1994), Osmanlı Beyliğinin Kuruluşu (1996), Ortaçağ Türk Toplumları Hakkında (2001), Orta-Asya Türk İmparatorluğu VI. – VIII. Yüzyıllar (2005), Orta-Asya Türk Tarihi Üzerine Altı Çalışma (2006), Meta Tarih-Ege Beylikleri: Meta History-Egean Beyliks (2008), adlı kitapları “konuşulan tarih”in ipuçlarını vermeye yetiyor. Bahsetmek istediğim kitabı Kök Türkler’in ilk baskı tarihi 1987. Ada Yayınları’nın ardından 2. baskı 2000 yılında Yapı Kredi Yayınları tarafından yapılmış. Bu baskı ile ilgili tanıtımlarda şu ifadelere yer veriliyor:
Sencer Divitçioğlu, Kök Türkler kitabında Kök Türk tarihini bir model çerçevesinde araştırmayı deniyor. “Yalnız, göz önünde alınması gereken bir husus var” diyor yazar; “Kurduğum ‘tükel yeniden-üretim modeli’ tarihsel değil, tarihsel bir kesitte yaşamış bir toplumun dini, siyasi ve iktisadi olgularını anlama sürecinde araç olarak kullanılan metodolojik-antropolojik bir modeldir.” Divitçioğlu, kurulan modelin Kök Türk toplumunu anlamaya katkısı olsa da onları diriltmeyeceğinin altını çizerek; “(…) belki bu kitaptaki yaklaşım, okurun anlama eğilimine daha yatkın bir zemin hazırlayarak, onun Kök Türk tarihiyle ilgili ufkunu daha renklendirebilir” diyor. Kitap, okur açısından da tarihi olgulara bir model bağlamında bakabilmek için ilginç bir deneyim.
Atalarının tarihine ve köklerine meraklılar için akademik anlamda yapılmış ciddi bir çalışma.
(Ahmet Yabuloğlu)