Özkan Saçkan’dan Haftanın Kitapları…
Sonsuza kadar sürmez
Kemal Aslan’dan Barbarlar Çağı… Yakıp-yıkar, korkudan barbarlar, hiçbir iz olmasın ister, geçmişe dair, tanığı çoktur, açtıkları derin yaraların, şahittir tarihi kavimlerin, halklar yaralarını sarar, sonsuza kadar sürmez, geldikleri gibi, gider barbarlar. (Artshop Yayıncılık)
Acı dolu ve sarsıcı bir olay
Mukhtar Mai’den Namus Adına-Pakistan’dan Yükselen Adalet Sesi. Yayımlandığı yıl Fransa’da en çok okunan üç kitaptan biri olan ve yirmi üç dile çevrilen kitap, TIME tarafından “Dünyanın En Etkili Kişileri” listesine seçilen yazarın sarsıcı hikâyesi. Yazar, Haziran 2002’de acı dolu ve sarsıcı bir olay yaşadı. Pakistan’ın Meerwala köyünde hayatının beklenmedik şekilde değişeceğinden habersiz ailesiyle birlikte sessiz, sakin bir hayat sürmekteyken, erkek kardeşine yöneltilen suçlar için sorumlu tutuldu. Namus meselesi yüzünden, çarpık bir aşiret sisteminin mağduru oldu. Kadınlığını geri dönüşü olmayacak şekilde yaralayan bir grup erkek karşısında, kendisini bilinmeyenlerle dolu bir adalet denklemi içinde buldu. Yine de yaşadığı onur kırıcı trajedi karşısında pes etmemeyi seçti ve köyünde aynı çarpık sistemden muzdarip diğer genç kadınların sesi olmak üzere, adalet mücadelesine başladı. (Epsilon Yayınevi)
Tanrı’yı arzu etmek
Simone Weil’den Tanrı’yı Beklerken. Bu kitap, Fransız filozof ve toplumbilimci yazarın en önemli eserlerinden biridir. Yazarın Tanrı sevgisi üzerine kaleme almış olduğu denemeler ve mektuplarından oluşmaktadır. Adı rastgele seçilmiş değildir. Onun bekleyişi, efendinin dönüşünü bekleyen hizmetçinin uyanık durumunu gösterir; onun içini kemiren ‘tamamlanmamış’ bir karakteri ifade eder. Yazar için Tanrı’nın son derecede uçsuz bucaksız sevgisi, zamanın ve mekânın sonsuzluğu üstünden gelir bulur bizi. Bizim bekleyişimizden azadedir O’nun gelişi; ama zamanında gelir o… İnsan, iyiliği beklemek ve kötülüğü uzaklaştırmaktan başka şey yapmamalı. Sadece kötülük tarafından sarsılmamak için kas gücünü kullanmalıdır. Tanrı’yı arzu etmek ve geri kalan her şeyden vazgeçmek, selamete erdiren budur sadece. (Fol Kitap)
Aile içinde rollerin değişmesi
Maite Carranza’dan Hayatımın Rolü. Olivia, oyuncu annesinin bunalıma girmesi ve hastaneye kaldırılmasıyla, olan bitenden habersiz küçük kardeşi Tim’i oyalamak ve hayata yeniden tutunmak için bir film oyunu kurgular. Yeni taşındıkları mahallede onları yeni renkler, yüzleşmeler, kimlikler ve roller beklemektedir. “Hepimizin başına gelebilir” duygusundan “Hayat sürprizlerle doludur” duygusuna usta işi bir kurguyla sürükleyen roman, her yaştan okura “tanıdık” gelecek ve umudu yüceltecek nitelikte. Aile içinde rollerin değişmesi, erken yaşta ağır sorumluluklar üstlenmek, yoksullukla baş etmek gibi zorlu süreçleri naif bir üslupla kaleme alan yazardan etkileyici bir kitap. (Günışığı Kitaplığı)
Şiirlerini taşlara yazdı
Doğumunun 100. yılında Enver Gökçe’ye Armağan. Erzincan’ın Çit Köyü’nde doğdu. O zamanlar, oralarda dutluktu geçim. Çocukluğuna yaşadı, çocukluğunu göremedi; bir gözünden oldu. Türkülerle büyüdü, türküleri büyüttü. Ankara Dil, Tarih ve Coğrafya Fakültesi’ne girdi. Pertev Naili Boratav’ın öğrencisiydi, Eğin Türküleri bitirme tezi. Şair oldu, komünist oldu. Belki de komünist oldu, şair oldu. Ahmet Kutsi Tecer kötüledi şiirini; o, daha “kötüsünü” de yazdı. Başkaları da beğenmedi. Sansaryan Han’a koydular, çok çektirdiler; kalemiyle ifade vermek yerine taşlara yazdı şiirlerini. Arkadaşı İlhan Başgöz ezberledi duvarlardaki umudu; azat etti, buzat etti. Mehmed Kemal ile Mehmet Seyda ile hapis yattı. Çoktu arkadaşı, yoldaşı. Azdı işi, aç gezdi; boyun eğmedi.
Aziz Nesin “şiirlerini basayım” dedi, o ise “hayır” dedi: “Ben yerine Neruda’yı bas, işte çevirdiklerim.” (h2o Kitap)
Suki’nin hiç şansı yok gibiydi
Zeynep Alpaslan’dan Suki’nin Yoga Stüdyosu. Boz ayı Suki’nin Sardunya Kasabası’ndaki küçük, küçücük yoga stüdyosu onun her şeyiydi. Suki’ye göre yoga kendini sevmek, hem bedenini hem de ruhunu esnek tutmak, kalbini tüm dünyaya açmak demekti. Fakat bir gün yoga stüdyosunun karşısında başlayan bir inşaat, Suki’nin hayatında korkunç bir sorun yaratmak üzereydi. “Narin Lotus Çiçeği’nin Yoga Stüdyosu” gösterişli, kocaman binası ve iddialı sözleriyle Suki’ye rakip olmaya hazırlanıyordu! Suki’nin hiç şansı yok gibiydi… Acaba Suki, havalı Narin Lotusçiçeği’nin karşısında durma gücünü kendinde bulabilecek miydi? (İthaki Çocuk)
Çocuk cinselliği üzerine
Sigmund Freud’tan Küçük Hans-Beş Yaşında Bir Oğlanın Fobi Analizi – Hasan Ali Yücel Klasikler. Freud (1856-1939): Psikanaliz tarihinin en önemli vaka öykülerinden biri sayılan bu eser beş yaşındaki Küçük Hans’ın fobilerinin aile ilişkileri içinde nasıl şekillendiğini ortaya koyarken bir yandan da Freud’un çocuk cinselliği üzerine o dönemde çokça yadırganan fikirlerinin doğrulandığı bir örnek sunar. (İş Bankası Kültür Yayınları)
33 yıl sürmüş bir hükümranlık
Tahsin Paşa’dan 2. Abdülhamid ve Yıldız Hatıraları. Sultan 2. Abdülhamid… 33 yıl sürmüş bir hükümranlık.
Çok yönlü bir padişah olmasının yanında bir o kadar da eleştirilen bir insan. Hakkında serinkanlı değerlendirmeler yapmak ise oldukça güç. Bir yandan kutsanırken bir yandan kıyasıya eleştiriliyor bugün bile. Kızıl Sultan ile Ulu Hakan sıfatları arasında parlayan bir ‘yıldız’ o. Ve Tahsin Paşa, 1894-1908 yılları arasında Yıldız Sarayı’nda Mâbeyn Başkâtipliği görevinde bulunmuş, Osmanlı son döneminin en önemli bürokratlarından ve Sultan 2. Abdülhamid’e en yakın isimlerden biridir. (Kapı Yayınları)
Geçmişin üzerine kapanan kapı
Jean Michel Palmier’den Bir Gölge Göstericinin Düşleri. Avrupa’nın tarihinde, 20. yüzyılda meydana gelen büyük felaketin dehşeti, geçmişin üzerine kapanan kapıyı yeniden açmaya kalktığımız her an karşımıza çıkan, hiçlik ile hayalin birbirine karıştığı, endişeyle karışık bir kurtuluş duygusuyla çoğu zaman seyre daldığımız o boşlukta aranmalı. Yazar, büyük felaketin hemen öncesi, tutkuyla bağlandığı Weimar Cumhuriyeti’nin düşünce ve sanat dünyası üzerine yazdığı bu kısa otobiyografik denemelerde, gerçekle arasına sürekli hayali engeller döşeyerek, gölgelerin ve suretlerin peşinde, kaybolan eşsiz bir duyarlılığın izini sürüyor. (Kırmızı Kedi Yayınları)
Yuvarlağa birkaç defa dolanmış patiska
Hüseyin Rahmi Gürpınar’dan Kesik Baş-Klasik Maceraperestler. Polisler derhal çıkının düğümünü çözdüler. Feneri Yaklaştırdılar. İçinden Ermenice bir gazeteye sarılı, lahana gibi yuvarlak bir şey çıktı. Kâğıdın birkaç yerinde koyu lekeler görünüyordu, gazeteyi açtılar. Kenarı kroşe örmesi baklava dantelalı, kurumuş kanla lekelenmiş bir patiska parçasının içinde, yine aynı yuvarlak şekil beliriyordu. Yuvarlağa birkaç defa dolanmış olan bu patiskayı da açtılar. Kirpiklerinin arasından kesik koyun kelleleri gibi karaları kaymış, süzgün bakan bir insan kafası çıktı. Bu kesik baş, kulaklarına kadar bir ressam paleti gibi türlü renge boyanarak yüz tanınmaz bir hâle getirilmişti. (Maceraperest Kitaplar)
Uzun metrajlı film senaryosu yazma tekniği
Mustafa Altıoklar’dan Senaryo: Karakterin Yolculuğu. Yazardan klasik uzun metrajlı film senaryosu yazma tekniği ve karakter yaratma sanatının ortaklıkları üzerine yoğunlaşmış bir kitap. Kitapta örnek filmler üzerinden sekiz perdeli plot yapısına, sanat filmlerinin kurgusundan karakter motivasyonuna, ark dönümüne, merkezi dramatik çatışmadan senaryo kurgusu ve manifestosuna, astroloji arketiplerinden Jungien arketiplere, sinemada olay kavramından peripeteia, anagnorisis, zaman baskısı, dramatik ironi, sekans, logline, sinopsis, plot ve tretman tanımlarına kadar senaryo yazarlığının sırlarını bulacaksınız. (Mona Kitap)
Meliha’nın akrabasına olan tutkuya dönüşmüş aşkı
Hasan Öztoprak’tan Senin, Meliha.1943 yılının Haziran ayında Adapazarı büyük bir depremle yıkıldı. İkinci Dünya Savaşı’nın bütün ülkede yol açtığı sıkıntıların üzerine gelen deprem, halkın dertlerini artırmakla kalmadı, ruhsal dengesini de altüst etti. Böyle bir atmosfer içinde geçen roman, şehrin ileri gelenlerinden Akyüz ailesinin kızı Meliha’nın akrabası Ahmet’e olan tutkuya dönüşmüş aşkını anlatıyor. Meliha’nın İstanbul’da yaşayan sevgilisine olan aşkını ona yazdığı mektuplar aracılığıyla izlerken, günlük yaşamın gelgitlerine de tanık oluyoruz. (Remzi Kitabevi)
Göç alan bölgelerin halkları etkileniyor
Johannes Krause, Thomas Trappe’den Genlerimizin Yolculuğu – Bize ve Atalarımıza Dair Bir Öykü. Atalarımızın kemikleri üzerinde yapılan DNA analizleri geçmişe ışık tutuyor. Göç ve pandemi bugün dünyayı sarsıyor. Kitap göç ve pandeminin insanlık tarihi kadar eski ve birbirleriyle ilişkili olduğunu öğreniyoruz. Göç eden halklar beraberlerinde yeni genler, yeni diller, yeni teknolojiler ve yeni salgınlar getiriyor. Göç alan bölgelerin halkları bu yeni konuklardan çok etkileniyor. Yazarlara göre pandemiler de göçlerle birlikte devam edecek, bu olaylar ırkçılık ve milliyetçilik gibi teorik yapıları zorlayıp aşındıracak, aşınan ve zorlanan teorilerin savunucuları da gitgide saldırganlaşacak. (Say Yayınları)