Batının çirkin yüzünden bir örnek:
Kadın vücudunun acımasızca kullanıldığı dünyanın en trajik öyküsü: Sarah Baartman
İnsanlık tarihinin en barbar ve hüzünlü hikayelerinden biri Sarah Baartman’ın yaşam öyküsü olarak biliniyor. Fransız İhtilali ile aynı yılda 1789 yılında Güney Afrika’da dünyaya gelen Baartman’ın başına gelen trajik olaylar insanlığın karanlık ve kötü yönünü gözler önüne seriyor. Tek suçu ise Güney Afrika’nın bir kabilesinde doğmak ve geniş kalçalar ile büyük bir cinsel organa sahip olmaktır.
Sarah Baartman, 1789 yılında Güney Afrika’nın Gamtoos Nehri vadisinde dünyaya geldi. Güney Afrika’nın ilk yerli kabilelerinden biri olarak kabul edilen Griqua’ya mensup olarak hayat başlayan Sarah, henüz 2 yaşındayken annesini kaybetti. Babası ise İngiliz ve Hollanda koloni mücadelesi sırasında çıkan çatışmada hayatını kaybetti. Willem Cezar adlı siyahi bir tüccar onu alarak Cope Town’daki çiftliğinde köle olarak çalıştırmaya zorladı.Çiftlikte hizmetçi olarak çalışan Sarah, genç bir kızken sömürgeci Hollandalıların ilgisini çekti. Sarah’ın fiziği bir İngiliz doktor askeri olan Alexander Dunlop tarafından fark edildi. Sarah’ın çok geniş kalçaları, büyük ve sarkık bir cinsel organı vardır. Dunlop onu Avrupa’ya götürerek sergilemeyi düşünür. Çünkü bu fiziksel özelliklerin Avrupa halkının dikkatini çekeceğinin farkındadır. Dunlop Sarah’a çeşitli vaatlerde bulunu, ona tıbbi bir araştırma konusu olacağını hatta zengin ve ünlü bir isme dönüşeceğini söyleyerek Sarah’ı Avrupa’ya götürür.
Doktorun söylediklerine inanan Sarah, Dunlop ile beraber Londra’ya doğru yola çıkar. Çiftlikte kendisini bir köle olarak kullanan Cezar ile bu İngiliz doktora arasında bir sözleşme imzalanır. Ekim 1810 tarihli bu sözleşmeye göre Sarah’nın İngiltere’de eğlence amaçlı sergilenmesine karar verilir. Sarah 20-21 yaşlarındayken Londra’ya getirilir. İlk adında Dunlop’un söylediği gibi bilim insanlarının araştırmalarına konu olur. Ancak çok geçmeden sirk hayvanlarıyla beraber sergilenmeye başlar. Halkın hakaret tacizlerine maruz kalma gibi trajik olaylar yaşar.
Sarah 1810 yılında Londra Piccadilly’de müze ve sirklerde sergilenir. Avrupalıların ilgisini çeken vücudu aslında mensup olduğu kabilesinin bir özelliğidir. Kabile kadınlarının kalça ve cinsel organları genel olarak büyüktür. Sarah’a sirk dönemi boyunca tamamen bedenini kaplayan dar bir kıyafet giydirilir, yüzü boyanır, takılar takılır ve dans ettirilir. İzleyenlerin hakaret ve tacizleri eşliğinde sergilenen Sarah 1810- 1814 yılları arasında Londra’daki yaşamını bu şekilde geçirir.
Sarah Baartman, Avrupa’da “Hottentot Venüsü” adıyla bir anda ünlenir. Avrupalılar Sarah’ın kabilesine “Hottentot” adını verirler. Kendisi de geniş kalçaları ve cinsel organı nedeniyle şehvetin sembolü olan Venüs’e (Afrodit) benzetilir. Hottentot Venüsü adıyla oyunlar, baladlar yazılır ve karikatürler çizilir. O dönemde “The Hottentot Venus” ya da “Hatred to French Women” adlı drama; Avrupa’nın yerli algısıyla oynayan, ırkçı önyargıların ve cinsel fantezilerin olduğu bir oyun olarak sahneye konulur.
1810-1814 yılları arasındaki hayatını Londra’da bir sirkte geçiren Sarah, 1814 tarihinde ise Paris’teki bir vahşi hayvan bakıcısına satılır. Reaux adındaki bu vahşi hayvan bakıcısı olan kişi Sarah’ı aynı şekilde sergilemeye devam eder. Bu arada sömürgeci Dunlop ve yardımcılarına karşı imza kampanyaları başlar. Bu kampanyadan sonra ise işverenler yargılanır ancak hiçbir sonuç çıkmaz. Dunlop, Sarah’ın imzaladığını iddia ettiği bir belge hazırlar ve bu belgede Sarah’nın kötü muamele görmediği yazılıdır. Sarah maruz kaldığı aşağılanma ile başa çıkmak için yoğun bir şekilde alkol kullanır. 1814 yılıyla beraber Paris’te sergilenmeye başlayan Sarah, para karşılığı beyaz erkeklerle beraber olmaya zorlanır. Bir gergedanın yanında, kafesin içinde sergilenir ve “eğitmeninin” emrettiği şekilde oturup kalkar. 1815 yılında, alkolizm nedeniyle henüz 26 yaşındayken vefat eder.
Sarah Baartman otuz yaşına bile basmadan hayatını kaybeder. Canlıyken sirklerde sergilenen Sarah’ın bedeni öldükten sonra da finansal olarak kazanç sağlar. Ölümünün üzerinden 24 saat geçmeden, Napolyon’un cerrahı zoolog ve doğa yazarı George Cuvier, üzerinde çalışmak için Sarah’nın bedenini parçalar. Beyni ve cinsel organı çıkarılarak Paris’teki Musee I’Homme’da sergilenmeye başlanır. Geri kalan vücudunun da içi doldurularak o da aynı şekilde sergilenir. Sarah Baartman bugün birçok insan için; ırkçılığın ve siyah insanın metalaştırılmasının bir sembolüdür.
Sarah’ın cesedinin kendi topraklarında gömülmesi talepleri gündeme gelir. 1950’lerinde başında, Güney Afrika’nın yerli halkı ve Sarah’ın da bir üyesi olduğu Griquas kabilesi Fransa’dan Sarah’ın bedenini talep eder. 1850 Fransız yasasına göre, Fransız müzelerinde sergilenen tüm eserler Fransa’ya aittir. Talep bu nedenle geri çevrilir.
Nelson Mandela, Güney Afrika’daki 1994 seçimlerinin ardından devlet başkanı seçilince dönemin Fransız Cumhurbaşkanı François Mitterrand’ı Güney Afrika seyahati sırasında bu konuda aydınlatır. Sarah’ın bedeninin iadesini talep eder; ancak konu açıklığa kavuşturulamaz. Kabile kızlarını geri istemeye ve bunun adına protesto düzenlemeye başlar. 2000 yılında Dışişleri Bakanı Alfred Nzo ve Kültür Bakanı Ben Ngubane aracılığıyla aynı şey tekrar talep edilir ancak yine bir sonuç alınamaz.
SARAH BAARTMAN’A ŞİİR
Sarah’la aynı topraklardan gelen, Güney Afrikalı yazar Diana Ferrus’un 1998 yılında yazdığı şiir olayların akışını değiştirecek kuvvete sahiptir:
Seni eve götürmeye geldim
eve, hatırlar mısın bozkırı?
yemyeşil çimeni büyük meşe ağaçlarının altındaki
hava serindir orada güneş de yakmaz.
Bir tepenin eteğine serdim yatağını
battaniyen çalı çırpıyla ve nane yapraklarıyla çevrili,
sarı beyaz çiçeklerle kaplı
akarsuyun şarkısı işitiliyor
çakıl taşlarının üstünden sekerek akarken.
Seni kaçırmaya geldim
Didikleyen gözlerinden
karanlıkta yaşayan
insandan dönme canavarın
emperyalizmin pençeleriyle
senin bedenini parça parça kesip doğrayan
senin ruhunu
Şeytanınkine benzeten
bir de kendini yegane tanrı ilan eden!
Senin ağrılı yüreğini ferahlatmaya geldim
yorgun ruhuna kucağımı sunuyorum işte
yüzünü avuçlarımla saklayacağım
boynundaki çizgileri bir bir öpeceğim
güzelliğinle gözlerim bayram edecek
ve sana şarkı söyleyeceğim
sana huzur getirmeye geldim ya.
Seni eve götürmeye geldim
kadim dağların adını haykırdığı.
Yatağını bir tepenin eteğine serdim,
battaniyen çalı çırpıyla ve nane yapraklarıyla çevrili,
sarı beyaz çiçeklerle kaplı
Seni eve götürmeye geldim
Sana şarkı söyleyeceğim
bana huzur getirdin ya.
Diana Ferrus, Sarah’nın cansız bedeninin Güney Afrika’ya iadesi için Fransa’yı etkileyen bu şiiri yazar. Nelson Mandela’nın, Güney Afrika halkının geri çevrildiği bu talep, bu şiir sayesinde gerçekleşir. Diana Ferrus’un bu şiirini internette gören Nicholas About olaydan çok etkilenir ve şiiri Fransız Senatosu’nda okur. Sarah’nın Güney Afrika’ya iadesini talep eden senatör 2001’de bir taslak hazırlar ve sonunda 2002’in Ocak ayında senatodan onay çıkar.
Yüzyıllara konu olan bu dehşet olayın ardından, Sarah’ın bedeni 6 Mart 2002’de Güney Afrika’ya getirilir. 9 Ağustos 2002 yılında Afrika’da resmi tatil olan Kadınlar Günü’nde Doğe Cope eyaletine, doğduğu topraklara gömülür.
Sarah’nın hayatını içeren yapıtlardan biri orjinal adı ”Vénus Noire” olan Siyah Venüs filmidir. Abdellatif Kechiche tarafından yönetilen film pek çok ödülün sahibidir.
Kaynak: mynet.com