Milliyetçi Hareket Partisi Lideri Devlet Bahçeli, “Türkiye bir hukuk devletiyse HDP’nin kapatılması acildir, hayatidir, şarttır. Ayrıca başka bir ad altında, mesela Demokratik Bölgeler Partisi isimli paravan terör oluşumu çatısıyla bile tekrardan faaliyette bulunmasına fırsat verilmemelidir.” dedi.
MHP Genel Başkanı Devlet Bahçeli, partisinin grup toplantısında önemli açıklamalarda bulundu. Bahçeli, “Anayasa Mahkemesi delilli ve belgeli şekilde HDP’nin terör eylemlerinin odağı olduğunu tespit ederse, ki başkaca bir seçenek yoktur, HDP diye bir partiden, kapatmaya neden olan üye ve yöneticilerinden söz etmek artık mümkün olamayacaktır. Türkiye bir hukuk devletiyse HDP’nin kapatılması acildir, şarttır. Ayrıca başka bir ad altında, mesela Demokratik Bölgeler Partisi isimli paravan terör oluşumu çatısıyla bile tekrardan faaliyette bulunmasına fırsat verilmemelidir” ifadelerini kullandı.
MHP Lideri Bahçeli’nin açıklamaları şöyle:
Grup Toplantımız vesilesiyle bu hafta yapacağım konuşmaya geçmeden evvel hepinizi saygı ve sevgiyle selamlıyorum. Yurt içinde ve yurt dışında yaşayan bütün vatandaşlarımıza, gönül ve kültür coğrafyalarımızda hayat mücadelesi veren bütün kardeşlerimize en iyi dilek ve duygularımı sunuyor, onları hasret ve muhabbetle selamlıyorum. Bildiğiniz gibi, Milliyetçi Hareket Partisi’nin siyaset anlayışının merkezinde millet vardır.
⦁ Acısı bir, sevinci bir olan,
⦁ Geleceğini geçmişinin emanetleri üzerine kuran,
⦁ Hayatın güçlükleriyle savaşan,
⦁ Huzur ve refah arzusuyla dolup taşan,
⦁ Alın teriyle, göz nuruyla, el emeğiyle rızkını arayan,
⦁ Helal kazancıyla bereket bulan büyük bir milletin sevdalısıyız biz.
Partimiz, gücünü ve güvenini milletinden alan bir siyasal düşüncenin savunucusudur.
Onun için de adımız Milliyetçi Hareket’tir.
“MHP ÖTEKİLEŞTİRİCİ DEĞİLDİR, HİÇ DE OLMAMIŞTIR”
Millet olma halinden daha güçlü bir yapı, daha demokratik bir imkan, daha kudretli bir seviye henüz bulunmamış, bulunamamıştır.
Milletlerin varlığıyla yeryüzünün çehresi, medeniyetlerin yörüngesi değişmiştir. Millet olmanın dinamizmiyle milli devletler doğmuştur. Demokrasiler de millet gerçeğinden beslenmiş ve gelişmiştir. Bizim vazgeçmeyeceğimiz temel; millet gerçeği, millet oluşumudur. Milliyetçilik de bu gerçeğin ve oluşumun şuurla kavranması, gururla seslenişidir.
Ancak milletleşme, sonuçlanmış değil devam edegelen doğal ve dinamik bir süreçtir. Beraberce yaşanan her gün, her saat, her an; tarihi nitelikli ittifakla benimsenmiş zengin bir dile, devasa bir kültüre, kutlu ülkülere doğru artan bir kaynaşmadır. Millet olma hali, toplumun sosyal, kültürel, ekonomik bağın tartışmasız uzlaşma alanıdır. Bir oyun havası ile neşelenmemiz, bir ağıtla hüzünlenmemiz bu yüzdendir. Milli bir zaferle sevinmemiz, doğal bir afetle üzülmemiz bu nedenledir. Millet olma şuurunun zemini ve çıkış noktası ise yükselen üst kimlik ve kültür unsurlarıdır.
Ancak, millet olma hali, onu oluşturan alt kültürlerin, lehçelerin ve hatta kimliklerin inkârı anlamını da taşımayacaktır. Bu açıdan Milliyetçi Hareket Partisi’nin millet anlayışı dışlayıcı, yok sayıcı, ötekileştirici ve uzaklaştırıcı değildir, hiç de olmamıştır.
ERKEN SEÇİM AÇIKLAMASI
Tamamen kültürel temelde dile getirilen “Ne Mutlu Türküm Diyene” sözü, ortak bir heyecanda, ortak bir hedefte kucaklaşmayı temsil etmiştir. Bu itibarla, hiç kimsenin kökenini veya mezhebini öne çıkaran, kaşıyan, kanatan, küçümseyen, reddeden, aşağılayan, engelleyen, yasaklayan bir zihniyete yakın durmamız, böyle bir yanlışı tasvip etmemiz düşünülemeyecektir.
Yine bu kapsamda, Türkiye Cumhuriyeti’nin kuruluşunda da millet kavramı birleştirici ve bütünleştirici bir rol oynamıştır. Etnik köken, dil, din ve inanç farkı gözetilmemiştir.
Türkiye Cumhuriyeti vatandaşlarının her biri bilakaydüşart Türk milletinin eşit, şerefli ve saygın fertleridir. Türkiye Cumhuriyeti devletini Türk milletinin birlikte yaşama ülküsü ve aynı kaderi paylaşma iradesi kurmuştur.
“GÜVENCE ÇELİKLEŞMİŞ MİLLİ BİRLİK VE KARDEŞLİĞİMİZDİR”
Partimiz, ülkemizde yaşayan kardeşlerimizi “Türk milleti” varlığı içinde kucaklamıştır. Şu kadarını söylemeliyim ki, milletin var olma azim ve iradesi olan milli şuur diri ve dirençli olduktan sonra hiçbir bölücü, hiçbir iç ve dış düşman üzerimizde operasyon yapamayacak, habis ve hain emellerine ulaşamayacaktır. Güvence çelikleşmiş milli birlik ve kardeşliğimizdir.
Mondros Ateşkes Antlaşması’nın imzalanmasından İlk Meclis’in açılışına, oradan da kana boyanmış İzmir rıhtımına kadar milli onurumuza en ağır saldırı ve suikastlar yapılmıştı.
Ne var ki, Türk milleti felaketlerin şiddetli ateşini birer birer göğsünde söndürerek istiklalini kurtarmasını bildi ve bunu milli birlik ruhuyla başardı. Mütareke yılları İstanbul’unda her gün Ayasofya’ya haç asanlara, Anadolu’nun bağrında askerlerini, dağlarında çetelerini, sokaklarında ise işbirlikçi memurlarıyla işgal komiserlerini gezdirenlere bu aziz millet teslim olmadı, göz yummadı, tamam demedi, eziyete ve zillete boyun eğmedi.
İnanıyorum ki, bugün de eğmeyecek, bugün de tedavüldeki rezil oyunları alttan almayacaktır.
Gazali der ki, aklı bir kenara bırakıp sırf eskileri taklitle yetinmeye çağıranlar cahil, sadece akılla iktifa edip Kuran ve Sünnetin ışığından yararlanmayan da aldanandır. Hamd olsun, biz bu iki cevheri irfanla birleştiren Müslüman Türk milletiyiz. Ne Türklüğümüzü ne de Müslümanlığımızı tartışmaya açtırırız.
Milli siyasetimizin yol haritası tarihle çizilmiş, milli kültürle belirlenmiş, akılla bezenmiş, ahlakla derinleşmiş, inançla dengelenmiştir.
Meseleye genişletilmiş yeni damarlardan girersek şu gerçeği net olarak görmemiz mümkündür:
Siyasal hedefler milletin manevi değerleriyle birleşmedikten, bu sayede billurlaşmadıktan sonra söylenen hiçbir söz millet vicdanında karşılık bulmayacaktır. Millete rağmen siyaset anti demokratiktir.
Milletin hassasiyet ve iradesiyle çatışan siyaset gayri meşrudur. Milli iradeyi silahın vesayetine alan her girişim, her niyet, her müdahale ise darbedir. Özellikle ifade etmeliyim ki, millet iradesine cephe alan dayatmacı ve icazetli siyasetçilerin karşımıza geçip demokrat pozları vermesi su katılmamış ikiyüzlülüktür.
Cumhur İttifakı millet ne diyorsa ona kulak veren, millet ne istiyorsa onu önceliğine alan, milletin ruh köküne tamamıyla muvafık siyaset yapan milli ve demokratik bir hüviyete sahiptir.
Bizi, diğerlerinden ayıran müessir ve mümeyyiz fark da budur.
Büyük İslam filozofu İbni Haldun, siyasal otorite sahibi ile siyasal iktidar ayrımı olduğunda devletin gücünden kayba uğramasının kaçınılmaz olduğuna işaret etmişti. Buna da devlet hastalığı teşhisi koymuştu.
Cumhurbaşkanlığı Hükümet Sistemi’yle bu hastalık kökten tedavi edilmiş, Cumhur İttifakı da bu tedavinin çok şükür hekimbaşı olmuş ve bu vasfıyla tarihe geçmiş, milli gönüllerde taht kurmuştur.
“GÖZÜMÜZÜ BUDAKTAN SÖZÜMÜZÜ DE DUDAKTAN ESİRGEMİYORUZ”
Bugünün tarihi bir gün yazıldığında, geleceğin Türk nesilleri, kimin dürüst kimin dalavereci, kimin vatansever kimin vatansöver, kimin demokrasi yanlısı kimin demokrasi karşıtı olduğunu elbette idrak ve tescil edecek, hak ile batılın bir kez daha tefriki somutlaşmış olacaktır.
Biz müsterihiz, müftehir bir vicdan müşahitliğinde kendimizden de ziyadesiyle eminiz.
Çiğ süt içmediğimizden dolayı karın ağrısı çekmiyoruz. Mahcup olacağımız, tedirginlik duyacağımız, korkup saklayacağımız bir açığımız, bir eksiğimiz, bir zaafımız olmadığı için rahatız, gözümüzü budaktan sözümüzü de dudaktan esirgemiyoruz.
Gündüz şapkalı gece külahlı; sözde demokrat özde despot olanların ne yaptığını, neyi amaçladığını, hangi kirli ilişkilere savrulduklarını hem görüyor, hem de onlara sandığın kaç bucak olduğunu göstermek için gün sayıyoruz. Erken seçim tartışmalarının sıcak gündemde tutulması maksadıyla sipariş açıklamalar yapan gafillerin, 2023 yılının Haziran ayını beklemek durumunda olduklarını bir kez daha hatırlatmayı lüzumlu görüyoruz.
Türk milleti, Cumhuriyeti’nin yüzüncü yıl dönümünü bir yanda bahtiyarlıkla kutlayacak, diğer yanda bizatihi kendi tarihi ve egemenlik haklarını savunarak Cumhur İttifakı’nı ve Cumhurbaşkanlığı Hükümet Sistemi’ni demokratik zaferle taltif edecektir.