CHP Genel Başkanlığına,
CHP’de sosyal demokrat havuzun tekrar aktif rol oynaması ve partide yer alarak kişilerin bu entelektüel insan havuzundan ön seçimle belirlenmesi gerektiğini, önceki yazılarımda çok kez vurgulamıştım. Yine bu doğrultuda Ekrem İmamoğlu’nun neden CHP’nin İstanbul Büyükşehir Belediye Başkan adayı olmaması gerektiğini bu satırlarımla sizlere açıklamak ister ve dikkatinize sunarım.
Bildiğiniz üzere Recep Tayyip Erdoğan, 1994 – 1998 yılları arasında İstanbul Büyükşehir Belediye Başkanı olarak görevini sürdürdüğü dönemde gayet başarılı bir belediye başkanlığı süreci geçirmişti. O yıllarda ben de bu başarının önemli nedenlerinden bazılarını bizzat gözlemleme fırsatını yakalamıştım. Mesleğim gereği Ankara’dan İstanbul’a sık sık gittiğim zamanlarda Tayyip Bey’e gece geç saatlerde Beykoz’da, Eyüp’te, Sarıyer’de belediyenin çevre çalışmalarını denetlerken birçok defa rastlamaktaydım. Özellikle ulaşım araçlarının (metro, metrobüs) gelişmesinin temelinde Tayyip Bey’in Belediye Başkanı olduğu dönemlerdeki çalışmaların yattığını rahatlıkla söylemek mümkündür.
Görevinde belediye başkanı şehrin genel refahından sorumludur. Yerel yönetimde başarı, arkanızda bıraktıklarınızla tanımlanır. Başarılı bir yerel yetkili, mali açıdan daha güçlü bir şehir veya ilçe yönetimini geride bırakan kişidir, kısacası topluluğu bulduğunuzdan daha iyi bir durumda bırakmak anlamına gelir.
Açıkça söylemek gerekirse Tayyip Bey’in Belediye Başkanlığındaki şehircilik kapsamındaki bu başarısı bugün kendisini Devlet Başkanlığı konumuna getirmiştir.
Şahsi gözlemlerimin dışında da zamanında ekonomi bakanı, hocam ve dostum olan Nazım Ekrem’in anlattığına göre; Tayyip Bey belediye hizmetlerine ilişkin bu denetimleri yaptığı zamanlarda, saat gece 2 civarlarında Tayyip Bey’e Fatih’te bir belediye çalışmasına dair talimatlar vermekteyken rastlamış sonrasında saat gece 5’te Tayyip Bey tekrar çalışma alanına giderek denetlemeler yapmış ve verilen talimatların yerine gelmediğini görünce çalışmayı yapan tüm belediye görevlilerini görevlerinden almış. Açıkçası sadece talimat veren değil verdiği talimatı denetleyen bir kişi olduğu da buradan belli olmaktadır. Yönetimde disiplin önemlidir. Çünkü doğru yönetim, istekli işbirliği ve kurumsal amaç ve hedeflere ulaşmak için belirlenen kurallara uyulması ile sonuçlanır. Almanların bu duruma uygun olarak şöyle bir sözü vardır, “Çalışma iyidir ama kontrol etmek daha iyidir”
Hal böyleyken, Sayın Ekrem İmamoğlu’na baktığımızda ise örnek vermemiz gerekirse 24 Ocak 2022 tarihinde İstanbul’da yoğun kar yağışı sırasında da Rumeli Kavağında İngiltere Büyükelçisi ile bir balıkçıdaydı, 9 Temmuz 2022’de İstanbul’da sel afeti yaşanırken kendisi Muğla’da tatil yapmaktayken İstanbul valisi Ali Yerlikaya Konya’daki programını yarıda keserek hemen İstanbul’a dönmüştü. Bahsettiğim bu durumlar bile tek başlarına Ekrem İmamoğlu’nun sahada ve denetimdeki yetersizliğini ortaya sermektedir.
Kişi sürdürdüğü görevde başarı ve çaba göstermelidir ki bu görevine devam etsin veya daha yüksek mevkilerde görev alsın. Günümüze kadar gelmiş siyasetçilere baktığımızda Sayın Süleyman Demirel barajların ve hidro elektrik santrallerinin Türkiye’de kurulumunu teşvik etmiş, tarıma önem vermiş ve başkaca büyük hizmetlerde gerçekleştirmiştir, bunun sonucu olarak halk tarafından takdir edilmiş ve hizmetlerine önem verilmiştir. Nitekim Bülent Ecevit de birtakım sosyal faaliyetleri ve çalışma hayatına getirdiği birtakım yenilikler ile halkın takdirini elde etmiştir. Yukarıda da bahsettiğim üzere Tayyip Bey de aynı şekilde İstanbul Belediye Başkanlığı süresinde gerçekleştirdiği hizmetler nedeniyle halkın sevgisini ve desteğini elde ederek Devlet Başkanlığına kadar yükselmiştir. Bu kişilerin izlediği yol göstermektedir ki Türk halkı aklını iyi kullanan, kendini geliştiren ve başarı elde eden kişilere saygı duymakta ve yapılanları unutmayarak yıllarca desteklemektedir. Deniz Baykal’a baktığımızda ise bu kapsamda kendisinin Tansu Çiller hükümeti Türkiye Dışişleri bakanlığı dönemi dahil yetersiz bir politikacı olarak kaldığını, getirdiği herhangi bir yenilik olmadığını söyleyebiliriz.
Dolayısıyla Ekrem İmamoğlu’nun yapması gereken İstanbul Büyükşehir Belediyesinin İstanbul’u geliştirmeye ve vatandaşlara yönelik gerçekleştirdiği hizmet ve faaliyetlerde başarılı olmaktı ancak bunun yerine başka illere geziler düzenleyerek kendi görevinde başarılı olmaksızın CHP genel başkanlığını elde etmeye çalıştı. Bilindiği üzere Türk politikasında emek olmaksızın bir sonuç elde edilmesi Anadolu insanının nezdinde mümkün değildir. Nitekim bahsettiğim gibi Ekrem İmamoğlu’nun görevine yönelik açıkça görünen ve toplumun taktir ettiği üstün gayret ve çabası da bulunmamaktadır.
İstanbul , ülkenin ekonomik, kültürel ve tarihi merkezini oluşturan , Türkiye’nin en büyük şehridir . İmparator Büyük Konstantin tarafından kuruluşundan bu yana metropol olarak planlanmıştır . Günümüzde de İstanbul Büyükşehir Belediyesi çok büyük projeler haricinde devlet desteğine ihtiyaç duymayan, kendi kendine yeten bir belediyedir ancak Sayın Ekrem İmamoğlu elindeki imkanları kullanmaya yönelik gerekli çabayı göstermediğini düşünüyorum. Örnek vermek gerekirse, İstanbul için yaklaşan yıkıcı bir depremin beklentisi bilim camiasında ve medyada maalesef mevcut ve bu kapsamda il genelinde deprem farkındalığı konusunda ciddi çalışmalar yapılabilir, deprem bölgesine bulunan binaların tespiti ve yıkımını sağlayabilirdi. Ancak bu hizmetler ne yazık ki bugün sağlanmamaktadır ve yarın da sağlanmazsa takdir edersiniz ki ortaya çıkacak büyük yıkımdan sorumlu kişileri tespit etmek zor olmayacaktır.
İstanbul bilindiği üzere son derece önemli iki kıta ve iki deniz arasında yerleşmiş tek şehirdir. Hatta Napolyon’a göre dünyada tek bir devlet olsa başkenti İstanbul olurdu. Bu büyük şehir ancak iyi derecede ekonomi, şehircilik, hukuk bilgisi olan dış dünyayı okuyup anlayabilen bir kişiye bırakılabilir. Dolayısıyla İstanbul gibi bir şehre belediye başkanı olacak kişinin dünyayı anlayabileceği yabancı dilinin olması gerekmektedir ancak Sayın Ekrem İmamoğlu’nda bu vasıf dahi bulunmamaktadır.
CHP’nin insan havuzunda entelektüel vasıflara sahip birçok kişinin bulunduğunu bilmekteyim. Şehir yönetimi sırasında bu kişilerden de önemli ölçüde görüş ve destek alınmasının gerektiğini düşünmekteyim ancak Sayın Ekrem İmamoğlu bu nitelikli kişiler yerine, yakın çevre ve akrabalarına önem vererek niteliksiz kişileri çeşitli görevlere getirmesiyle çokça kez gündeme gelmiştir. Bu durum temelde Ekrem İmamoğlu’nun CHP tüzüğüne ve Siyasi Partiler Kanunu’na aykırı bir şekilde sosyal demokrat olmamasından kaynaklanmaktadır.
Yukarıda bahsettiğim neden ve olaylardan yola çıkıldığında kendisine halk tarafından verilmiş belediye başkanlığını özveriyle yerine getirmeyen Sayın Ekrem İmamoğlu’nun CHP’yi temsilen İstanbul Büyükşehir Belediyesi Başkanlığı için tekrar aday olması fevkalade düzeyde yanlıştır, CHP tüzüğüne ve Siyasi Partiler Kanunu’na da aykırıdır.
Ayrıca belirmek isterim ki yukarıda belirttiğim vasıfları taşımayan ve kişisel düşünceme göre siyaseti adeta bir stand-up sahnesi olarak kullanmaya çalışan Kemal Kılıçdaroğlu ve Özgür Özel’in de CHP genel başkan adayı olmaması gerektiğini düşünmekteyim.
Bilindiği üzere insanları ve toplumu yönetmek artık eskisi kadar basit olmaktan çıkmıştır çünkü dünya ve dünya ekonomisi karmaşıklaşması, her türlü büyüklükteki ekonomiler için savunma mekanizmaları geliştirilmesi zeki ve eğitimli insanların ortaya çıkmasını sağlamıştır. Sıradan, lisan bilmeyen, özel başarıları olmayan insanların ülkelerini ve dünyayı yönetmeleri hiç mümkün değildir, bu doğrultuda CHP’nin kendi entelektüel yapısının da böylesine bir zaafa düşmesi engellenmelidir. Bu kapsamda bir örnek vermem gerekirse, dünyanın en büyük demir-çelik firmalarından birinin CEO’su Mr. Wu bir gün bana telefon ettiğinde yaklaşık 9 ay boyunca benimle hukuki meseleleri görüşebilmek için yalnızca cumartesi-pazar günlerinde müsait olabileceğini çünkü politbüroya bölgeden seçilebilmek için özel olarak tarih, matematik, fizik, kimya psikoloji, siyaset, politika alanlarında eğitiminden geçeceğini ve 9 aydan sonra bir sınava gireceğini söyledi. Verimli sonuçlar ancak büyük başarılardan, bu büyük başarılar ise iyi donatılmış akıllardan kaynaklanacağı gerçeğini görüldüğü üzere Çin anlamış olup artık Türkiye’nin ve CHP’nin de artık bu anlayışı kavraması gerektiğini düşünmekteyim.
Sonuç olarak CHP’yi temsilen göreve gelecek kişilerin ekonomiyi, sosyolojiyi, siyaseti iyi bilmesi ve dünyanın mevcut durumunu anlayabilecek kadar dünyayla entegre olmuş olması gerekmektedir. Önceki yazılarımda da bahsettiğim üzere bu kişilerin temsilinden ziyade CHP’nin sosyal demokrat insan havuzuna ve geleneği olan önseçimlere dönmesi gerektiğini bir kez daha vurgulamak isterim. Ön seçim yoluyla istenilen bu kadrolar rahatça bulunabilir ve CHP seçmenine tekrar kavuşulabilir. Değişimin tüzük ve yönetmelikle olacağı gibi sahte bir ifadeye inanmak mümkün değildir çünkü tüzük ve yönetmelikte herhangi bir sorun mevcut olmamakla birlikte asıl sorun uygulamada tüzüğün, yönetmeliğin, demokrasinin sağlanamamasıdır.
Saygılarımla,
Av. Dr. Yavuz Selim Sarıibrahimoğlu
SBF Siyaset ve Kamu Yönetimi Doktoru