Farkında mısınız bilmiyorum ama Türk müziği, Türk sanatı, şehirciliği, mimarisi, estetik adına, ruhu okşayıcı ne varsa en verimsiz yıllarını yaşıyor. Ülkenin en ünlü en bilinen on şarkıcısını toplasanız Yunanın Türk sınırına yakın taşra tavernacısı kadar dinlenir şarkıları yok. Müzikal kalite leş, düzenleme, melodi hak getire, akılda kalıcı şarkı yok. Kimse bana ekonomik zorluklar veyahut baskı falan demesin. ABD’de siyahiler en güzel şarkılarını kölelik döneminde yapmışlar ve hâlâ da söylenegelmiş binlerce melodileri var. Biz milletçe kültürel üretkenliğimizi yitiriyoruz. Türkiye her açıdan avamın yüceltildiği kalitesizliğin müşteri bulduğu bir coğrafya hâline geldi ve bu beni ciddi anlamda üzüyor. Twitin özeti şudur:
Zeki Müren’den Murat Övüç’e
Sezen Aksu’dan Aleyna Tilki’ye
Neşet Ertaş’tan da Ankaralı Namık’a geldik. Üçlü beşli MFÖ tarzı gruplar ise buhar oldu. Anadolu rock’u çocukken beşiğinde boğduk, Hafif müzik ise sahnede iç çamaşırsız muhalefet karşıtı poz kesen ve alkış alarak tribüne oynayan tiplere teslim halde son nefesini veriyor.
Çocuk şarkıları ise hepten yok oldu. Cenk Eren’in yaptığı türden şeylere müzik diyeceksek sağır olup sessizliği dinleyelim daha iyi. Tasavvuf musikisi ise menzilcilerin “gawsımın ş(z)ekerini gece gündüz isterim” tarzı aptal bağırtılarına teslim. Avamlık koca ülkeyi Mordor semalarını kaplayan bulut gibi sardı. Fazıl Say’ın o komik şeyine alkış tutan zevksiz tiplerle Fazıl’a gıcık kapıp müziğin m’sini bilmeyen softa takımı da kültürel çölün aynı kumları… Türkiye mutlu değil, mutsuz insanların ülkesidir ama bu mutsuzluk içerisinde tutunacak arabesk şarkı bile yok yani o kadar acınacak haldeyiz.
Cinsel tercihi ayrı konu ama milletçe başımıza tac ettiğimiz Zeki Müren’den itibaren kalite ortada. Eşcinselin bile kalitesizine alkış tutmak zorunda değiliz. Genel kalitesizlik acınacak haldedir arkadaşlar.
Topraklarınıza getirdiğiniz veyahut gelen insanlara kültürünüzle, kendinize ait olanla “kendinizi” hissettirirsiniz. Bu insanlar size bu sebepten özenir, sizleşirler. Sizde bunları bulamazlarsa kendileri gibi kalır, kendileri gibi kalmakla da kalmaz sizi kendilerine benzetirler.
Türklerin bin yılda bu topraklarda yaptığı her ne varsa büyük bir içi boş avamlığa teslim edildi. En milliyetçi olduğunu söyleyen yöreler, kendi topraklarının ürününü toplayan kendi ülkesinin insanlarına karşı ırkçılık yaparken ve tekme dokat döverken kendi şehirlerine arapça tabelalar asıp arap personel çalıştırıyor. Avamlık ne kural tanıyor ne sorgulatıyor ne de kendi sefilliğini, vatansızlığının yüzüne vurulmasını kabul ediyor. Avam, eline baltayı verdiğinde ormanın, koltuğu verdiğinde ülkenin haini olmaya en yakındır ve bunu da vatansever olduğuna inanarak yapar.
İskilipli Atıf’a Yunan uçaklarıyla fetvasını attıran da, Şeyh Said’e İslam adına hareket ettiğini sanırken İngilizlere Musul ve Kerkük’ü hediye ettiren de budur, Derviş Mehmet’e Kubilay’ın kafasını kestiren de budur. Büyük bir davaya (İslam davası ve Allah’ın rızası) hizmet ettiğini sanırken büyük bir aptallığın parçası olduğunu bilmez avam.
Herkes İngiliz Kraliçesine mektuplarında Seyit Rıza soysuzu gibi bilinçli hainlik, bilinçli soysuzluk ederek karşılıklı al-ver hesapları yapmıyor. Bazıları doğup büyüdüğü geleneklerle çelişmediğini sanarak kendi kültürüne bilmeden ihanet ediyor.
Sen kasabana gelen Arap turistler için arapça tabela koyduğun ölçüde avam, kendi alfabeni onlara öğrenme zahmeti bırakmadığın ölçüde mankurtsun evladım. Gezmeye gelmiş bir arap için kenarda pişen aptal bir gözleme, döner ve çayın fiyatını arapça yazmaya gerek yoktur. Yurtdışı seyahate çıkan her arap İngilizce bildiği gibi bunları da bilebilir, anlayabilir salak değilse ama sen bunları bilmediğin için mankurtlaşmaya meyillisindir.
Hiçbir İngiliz bu maymunluğu yapmıyor, para için, dolar için köpeklik etmiyorsa sen de etmek zorunda değilsin. Hiçbir Fransız, Alman, Rus bu kadar düşürmüyorsa kendini sen de düşürmek zorunda değilsin.
Ne gerek var Arap turistler geliyor diye arapça şarkıcılar (Amr Diab, Elissa, Nancy Ajram, Haifa Wehbe) şarkıları çalmaya. Sen kendinden, dilinden, devletinin koyduğu kanundan (tabelalarda yabancı yazı düşük puntolu olmalı ve yazının %25’ini geçmemelidir der) utanarak o parayı kazanıyorsan bu ülkenin hainisin ve temsil ettiğini söylediğin kültürün tozu bile değilsin. Senin ne şehitlerle ne Çanakkale ile ne de İstiklal savaşıyla bir alakan yok.
Ekmeğinin derdindeki önüne konmuş yalı süpürmekte olan birisinden farklı olmalısın. Tependeki bayrağın gölgesini bile hak etmeyen bir süprüntü olamazsın. Milletinin haini olamazsın.
Bugün Türkiye’de yabancılara karşı hiçbir şiddet yok, olmasın da. Kızını dövmeyen dizini döver misali Araplara ses çıkaramayan, Pakiler ve afganları, suriyelileri ucuz işgücü olarak kullananlar internette ve yaşamlarında “kürtlere” sallayarak bir nevi günah çıkarıyor, kendilerini kandırıyorlar. Kürtçe konuşan pkk’lı olmadığı gibi kürtüm diyen de düşman değildir. Zaten anayasal olarak TÜRKTÜR! Onlara ayrımcılık yapmazsan kürt olduklarını da hatırlatmazsan hatırlamazlar ve bunu bayraklaştırmazlar. Asil ve medeni davranmak, her milleti hazmetmeni sağlar.
Görünen o ki pkk’lı teröristleri bile ihanette 2 adım geride bırakanlarla aynı saftayız. Çünkü artık her fırsatçı Türklükte gizlenir oldu.
Girdikleri devlet dairesinde kadrolaşan girdikleri kurumda heşehricilik yapan, girdikleri ortamda çoğalan ve başka illerden olan Türklere yaşam hakkı vermeyenler ne kadar Türktür?
Ülkenin diğer bölgelerindeki insanlar eğer bazılarımız için alt klan, hiçbir şeyde hak sahibi olmayan türlerden farksız kimselerse biz neyiz?
Pakistan’da Khan ve Chaudry klanı gibi bir noktaya gelmemeliyiz… O ülkede bunların tahakkümünü kıracak adaleti de bulamazlar çünkü adaletin de tamamı Khan ve Chaudry klanları ve onların adamlarından oluşur.
Bu sebepten Türkiye’de acilen kütük yüzdesine tabi idari reform uyulanmalıdır. Yani bir bölgenin kütüğünden olan kimselerin devletteki oranı, o bölgenin ülkedeki oranını aşamaz prensibi getirilmelidir. Misal, Burdur nüfusu Türkiye nüfusunun %1’i ise hiçbir devlet dairesinde %2 olamazlar. Eğer olurlarsa diğer bölgelerdeki insanların haklaırına ekmeğine tecavüzdür onların vergilerinin yenmesidir.
Kütük yüzdesine tabi idari reform, ülkenin geleceği için bir önemli anlayışı getirecek önemli bir meseledir.
Şahsen Sivaslıyım ama Sivaslıların idare ettiği ülke olmamalıdır Türkiye. Sen de bunu kendi memleketin için söyleyebilmelisin. Söyleyebilmelisin ki hemşehrici duygulardan vazgeçmiş gerçek bir milliyetçi olabilesin. Bu aynı zamanda gelecekteki provokasyonları da engelleyecek önemli bir şey, mühim bir kilometre taşıdır.
Unutmayın! Kütük yüzdesine tabi idari reform.
Milli eğitim kadrolarında, orduda, sağlıkta, bürokraside, mecliste, kurumlara alınan memurlarda cepheye gönderilen askerlerde her şeyde.
Sosyal hayatın huzuru için toplumun matematiğini önemsemeniz lazımdır. Bugün Türkiye’de çalıştığı kurumundan Belçika’ya giden bir arkadaşım, o kurumda müdür olan müptezelin kadrolaşması ve kendisine yaptığı tahakkümden bahsettğinde bu yazıyı yazmaya karar verdim.
Bu aradaki kısmı (kütük bazlı idari reform) unutmayın. Bunu gelecekte daha sık işleyeceğiz. Şimdi ana konudan devam ediyoruz.
Ülkede mimari kültür zaten uzun süredir leşti. Müzik adına üretilenler Gülşen’in çıplak performansı ile Tarkan’ın siyasi soslu şarkısından ibaret. Sağ cenaha gelince moda zevki, giyim zevki neredeyse yok. Solda da pek yoktu ama en azından batı taklitçiliği sebebiyle hissedilmiyordu.
Ülke insanına bakarsanız muhafazakar kadınların giydiği kıç kısmı örten uzun giysi bile Pakistan kadınlarından araklama Shalvar Kameez kombisidir. Kendi kendine bir şey üretemeyen bu tarz insanlarla 2023’e geldik ama 2123’e geleceğimizi sanmıyorum. Çünkü bu topraklara hain yetiştirmek için son derece uygun coğrafi şartlara sahiptir.
Kuralsızlık tüm ülkeyi kaplamış, adamı olan bu ülkede istediğini tehdit edip istediğini hedef gösterip istediğini dövüp, dolandırıp sonra da+ Beştepe’den poz verebiliyorsa o devlete “benim devletim” demek zordur. Bu tarz ülkeler yıkılır ve bir daha da zor kurulur.
Bizler yıkılmasın istiyoruz.
Yıkılacaksa da sorun değil, tekrar inşa ederiz. Ama o vakit inşa sürecinde yanımızda olacak ekip ne kadar “rafine” olacak? Bunu biliyor muyuz? 1923’teki rafine ortama sahip miyiz?
Biliyor musunuz daha kötüsü nedir?
Bir gerçeği konuşalım.
Türk kültürü, Arap kültürüne göre zengin, ama maalesef zayıftır. Arap kültürü, baskındır.
Güçlüdür dememi bekliyorsunuz ve bunu okurken bana da tepki veriyorsunuz farkındayım. Hayır arkadaşlar zengindir ama zayıftır çünkü Türkler artık Arap yarımadasının hakimi değiller. Türkler dindarlaştığı ölçüde arap olmak istiyor. Nasıl geçen yüzyıla dek Ruslar batılılaşmak istedikleri ölçüde Alman olmak istiyordu ise Türkler de arap olmak istiyor.
Arap alfabesi ile sosyal medyada nickname yazıyor, sözde din alimleri arapça isim takıyorlar kendilerine ve çocuklarına. Arapça kelimeleri okuyor, arapça yazılmış bir eseri mantıksız da olsa öpüp başlarına koyuyorlar. Buna tepki veren de şirazeyi hepten yırtıp ateist oluyor… az biraz insafı varsa deist oluyor kısmen açık kapı bırakıyor. Arapça “aleyna”, “ecrin” gibi arapçada gülünç ve manasız isimleri çocuklarına verebiliyor.
Türk kültürü nasıl Arap kültürüne karşı zayıf olur?
Aklınız alıyor mu? Almalı çünkü son 1300 senedir yerleşik hayatta yapıt veriyor Türklük…
Osmanlı’da inşa edilen Türk kültürü dediğimiz şey, coğrafyaların kesişme noktasında, ortak akılla, çoklu milletlerin katkılarıyla inşa edilmiş bir amalgam kültürdü. Türklerin süpervize ettikleri bir karışımda Ermeni mimarlara inşa ettirilen saraylar, Türk, Rum, Arnavut, Boşnak kökenli paşaların yaşadıkları yalılar, köşkler bunların hepsi Türk kültürünü inşa etti.
Kültürler böyle yükselir. İçerisine aldıkları toplumların katkılarıyla. Bugün Rus Kosaklarının (Kazaklarla karıştırmayın) giysilerine bakarsanız Kafkas milletlerinin etkisini görürsünüz. O milletleri yönetirken sevdikleri şeyi almışlardır.
Bizler de Arapları yönettik ama dillerinden kelimeleri aldık. Fazlasını değil. Türk kaldık… Şimdilerde ise durum değişti.
Bir toplumun bir diğer toplumu hazmedebilmesi, ona kültürünü verebilmesi için 5 şey önemlidir. Sadece nüfus gücün varsa içine aldığın toplulukları eritemezsin. 600’lerde İslam orduları İran’ı fethettiğinde Hindistan’a kaçan Zerdüştler olduğu gibi kalmıştır. Fazla karışmamış ve Hintlileşmemiştir. Çünkü Fars kültürü, Hint kültüründen daha baskındır.
1-İçine aldığın toplumun ana millete oranı
2-içine aldığı topluma göre parayı yani kapitali elde tutma avantajı
3-İçine aldığı topluma göre baskın kültürü
4-Beraber/ayrı ayrı yaşam bölgeleri tesis etme durumları (Beraber yaşarsa kaynaşır, beraber evlilikler kurar, ayrı yaşarsa kaynaşmaz)
5-Beraber geçirilecek zaman (Süre uzadıkça bir kültür diğerini eritirken diğeri de onu eritir, kazanan ana toplum olsa da kültür arabeskleşir)
Dünya ile Ay 1/4 oranlarındadır. Ay, dünyaya göre hayli büyük bir uydudur. O da yeri çeker ve gelgit oluşur. Biraz daha büyük olsaydı atmosferi de çekebilirdi…
Topraklarınıza aldığınız topluluklar da yukarıda ifade ettiğim 5 maddeye göre oranda önemlidir. En ideal oran, 10 yılda nüfusunun sadece %1’i kadar göçmeni almandır. Bu %1’i 10 senede ancak eritebilirsin.
Türkiye mesela 850 bin kişi almalıydı ve bunu da 81 şehre, o şehirlerin ilçelerine, köylerine öyle bir dağıtmalıydı ki gelen, getirilen toplum içerisine girdiği toplumla kaynaşmalı idi. Alfabesini benimsemeli, şarkılarını söylemeli, Atatürk resmini görüp gözleri dolmalıydı.
Ensar ve muhacir mi? Tamam ama kuralları Ensar koyar. Muhacir hicret etmiştir edebiyle oturur, ekmeğini kazanır. Sen ensar olup muhacirin kuralları ile yaşayamazsın. yaşarsan onursuzsun. Ensar olup muhacirin kültürünü önde tutar onun alfabesini şusunu busunu kasabana dikersen hainsin.
%1’i aşan nüfuslar da getirilebilir ama 5 maddedeki gücün önemlidir. Kültürel gücün, sermaye gücün o kadar güçlü olmalıdır ki kendi nüfusuna oranla %10 oranında bir nüfus da getirmiş olsan doygun ve zengin halkın, ülkenin ücra bir ormanlık kasabasında 25 liraya satacağı çay için soytarı olmamalı, arapça tabelalar asmamalıdır.
Nüfus idaresi sadece doygun ve kültürü güçlü toplumların halledebileceği bir iştir. Nüfus, nüfuzdur. Nüfusunu sulandırırsan, o nüfus milli meselelere daha sulandırılmış gözle bakar.
Bak Suriyeli Türkmenlere.
Çoğu araplarla evlilik yapmış veyahut onlarla yaşamaktan dolayı Suriyelilere ne dersen cevap veriyorlar. Suriyelilere toz kondurmayanların yarısına bak, Türkmendir. Çünkü beraber yaşamıştır ve sünni kardeşliği ile karşı durmuştur Nusayri Esed rejimine. Onlar bu sebepten araplara dair senin duruşunu paylaşmaz. Çünkü zihnen rafine değildirler.
Araplık, İslam’ın son peygamberi Hz.Muhammed (S.a.v) ve görevi aldığı coğrafyanın kültürel taşıyıcısıdır. Kuran dilini günlük yaşamında kullanan insanlardır. Dolayısıyla kültürün ne kadar zengin olsa da Arap kültürüne göre zayıftır.
Türk kültürü Arap kültüründen daha zengindir ama zayıftır diyorum dikkat edin. Bu zayıflığın izalesi dinden çıkmakla mümkün değildir, bu zaten saçma bir şeydir. Ruh, bir inanca tutunmak ister. Hristiyan olsan da Latin, Yunan veya Anglosakson kültürlerine tutunmak zorundasındır ve onların da dini bağlılıkları yine Yahudi-Arap coğrafyasına yöneldiği için ırkçılığa dek gider bu iş.
Araplara göre daha geç bir çağda yerleşik hayata geçmemiz, daha geç yazılı yapıtlar vermemiz, kültürel açıdan etkimizi zayıflatan ana etkendi.
Zayıf kalan yanlarımızı Cumhuriyet döneminde tamamladık. Zengin kültür zayıf olabilir arkadaşlar. Bunun için İzmir İktisat kongresi yapılmıştır, Türklerin topraklarını satmamaları, ürünlerine başkalarının fiyat vermemesi için kapütilasyonlar ve benzeri onca şey kaldırılmıştı. Milletin elini kolunu bağlayan ne varsa bunlar kaldırıp atılmıştı ve 100 senede bir kültür mirası yazabilelim diye.
Zengin bir iş adamının zayıf yanları olması gibidir bu. Fakir bir adamın güçlü durması gibidir veya…
Arap kültürü, Türk kültürüne göre fakir ama baskındır ve bu baskınlığı gidermenin de yolu da kültür üretimidir bunun da yolu, kültürünü sevmen ve onunla barışık olmandır.
Şu 5 maddeden tek tek gidip bitirelim mevzuyu.
1-İçine aldığın toplumun ana millete oranı
13 milyon kişiyi içine alıp Türkleştiririm diyorsan bu satırları hiç okuma. Türkleşmese de olur diyorsan da şunu bil, bu topraklarda yaşayanlardan doğan çocuklar yarın bir gün burada birer “Türkleşmemiş Arap” olarak büyüdüklerinde 2. bir anadilde eğitim zırıltısı duyacaksın. Birincisiyle hesabını tamamlamamışken hazır mısın ikincisine? Bu nüfus senin hazmedebilme oranından en az 15 kat fazladır. Dünyada hiçbir modern toplum, şehirlerine %60-70 oranında yabancı sokmaz. Kaynar suya bir buz tanesi atarsan o buz erir ve su kaynamaya devam eder. Ama kaynar suya, tencerenin 1/4’ü kadar buz koyarsan kaynama durur… daha da buz eklersen su soğur.
2-içine aldığı topluma göre parayı yani kapitali elde tutma avantajı
Kanal geçecek diye babadan kalan arazisini araplara satan siyasal İslamcı arkadaşlarım siz belki beğenmeyeceksiniz ama bugün sattığınız arazileriniz size belki 2-3 milyon dolar getirecek ama bu para sizin torununuza kalmadan eriyecek. Toprağını satan filistinli ne durumda ise siz de toprağınızın üzerine inşa edilmiş 50 apartmandan 50 milyon dolar götüren adamın kölesi bir torun yetiştireceksiniz. Kapitali elde tutmak için toprağını elde tutmalısın, üretimini, fabrikalarını, kapitali tutmalısın. Tutmalısın ki halkının avam kısmı 20-30 liralık çay satmak için soytarılık etmesin, arapça ilanlar vererek havalimanında standlar açmasın, pasaport dağıtmalı reklamlar vermesin internete
3-İçine aldığı topluma göre baskın kültürü
Ajdarın çikita muzuyla ne verebilirsen onu verirsin bir Arap turiste veya Suriyeli sığınmacıya. Gülşenin transparandan görünen uzuvlarını mı? Peltek bir kırığın şarkılarını mı vereceksin? Sen avamı yüceltmiş, avamı başına tac etmişsin. Senin kültürün ne ki neyi beğenip benimsesinler?
Zeki Müren’ler mi çıkıyor artık bu topraklardan? Neşet Ertaşlar mı? Hamiyet Yücesesler mi? Barış Mançolar mı? Cem Karacalar mı?
Ersen ve Dadaşlar gibi guruplar mı çıkıyor?
El faddal ve Şebab olur artık çıkacak grupların adı.
(El faddal ve gençler)
Cumhuriyet döneminde iyi/kötü bir kültür üretimi yapıldı. Ulusal mimari döneminde mimari bir yere getirildi. Bu dönemde doğup büyüyen insanların Türkçesini bile TRT ARŞİV’de gördüğünüzde ortalama bir Türk akademisyeninden daha iyi konuştuklarını göreceksiniz. Çocuklar günümüz çocuklarından, gençler günümüz gençlerinden, sokaktaki simitçi bile şimdiki simitçiden çok daha iyi konuşuyordu dilini.
Şimdi ürettiğimiz ise betondur. Milliyetçi muhafazakarın en kutsal şeyidir beton. Beton mikseri bu ülkede trafik önceliğine sahip olması gereken tek şeydir. Çünkü içerisinde milliyetçi muhafazakar politikacının geleceğini taşır. Milli iradenin tankıdır bu araç. Kendisine “Neden müslümanlara saldırmıyorsun? Onurun nerede?” denilen Ebu Süfyan’ın “onurum kervanların üzerinde yüklü. Bu riski alamam” demesi gibidir bu. Muhafazakar her siyasetçinin de onuru beton mikserindedir. Beton mikseri devrilirse İdlib düşer, Kudüs düşer arkadaşlar. O mikser her yere girmelidir. Her şey onun içindedir. Geleceğiniz bile.
4-Beraber/ayrı ayrı yaşam bölgeleri tesis etme durumları (Beraber yaşarsa kaynaşır, beraber evlilikler kurar, ayrı yaşarsa kaynaşmaz)
Her evlilik, Türk yerine tercih edilen her yabancı, doğanın ve sosyal matematiğin gereğidir. %70’ini yabancılarla doldurduğunuz bir şehir, şimdi değilse bile 20 sene sonrasında etnik olarak bitmiş olacaktır. Doğanlar ASLA TÜRK KÜLTÜRÜNÜN BİR SAVUNUCUSU OLMAYACAK! Şu üzerine çok şeyden bahsedilen saçma Hatay referandumu gelecekte o bölgedeki yarı Türk/yarı Arap kimselerce bir parti kurulup seslendirildiğinde ne yapacaksınız?
Lübnan’a göre daha avantajlı bir coğrafyaya sahip olan o bölgeye tıpkı Kürtlere verilen gaz gibi (Petrol kuzey ırakta… neden bağımsız olmuyorsunuz ki? demişlerdi) bir gaz verilince Türkiye’den ayrı bir ülke olursanız altın ve para içinde yüzersiniz derlerse, halkın sadece %10’u buna inanırsa, kaybettiğiniz bu %10’un da bir örgütü olursa, o örgüt sağda solda pkk gibi desteklenirse, onları bitirmek için güç kullandığınızda anası arap, veya babası arap olan YARI-TÜRK çocuklar da o safa geçerse bunu nasıl idare etmeyi düşünüyorsunuz?
Sonrasında büyük İsrail’in bu bölgede daha küçük parçaları bünyesine katarak büyümesini de katıp ayrı bir parantez açabiliriz beyninizde.
Her şey olur arkadaşlar.
Bunlar olmaz diye yaklaştığın her rahat durum, sen böyle düşündükçe daha da güçlü şekilde olabilme potansiyeline sahiptir.
Geldik son maddeye
5-Beraber geçirilecek zaman (Süre uzadıkça bir kültür diğerini eritirken diğeri de onu eritir, kazanan ana toplum olsa da kültür arabeskleşir)
Kültürlerin bir arada yaşaması, eğer aralarında ayırıcı coğrafi engeller yoksa erimeyle kaynaşmayla sonuçlanır ve kuralları koyulmamış her birliktelik trajedilere açıktır. Egemen miletin diğerine egemenliğini ve kültürel egemenliğini kabul ettirmesi egemen milleti yaşatır, diğerinin de ayrımcılığa uğramasını engeller.
Her birlikteliğin adının konması bir diğer kuraldır. Beraber yaşıyoruz ama evli değiliz. Aramızda sevgi yok sevgili değiliz. Aramızda ticaret yok alışverişte değiliz. Aynı milletten değiliz, kardeş değiliz, soydaş değiliz.
Peki niye aynı şehirlerde yaşıyoruz?
Ebu Muhammed ve Ebu Faddal 5’er çocuğu ile evde kalırken çocuklarının biri garson diğeri tezgahtar bir diğeri konfeksiyonda çalışırken Ebu Faddal’a ayda 10 bin kira koyar mı? Koymaz.
Ama tek maaşlı Hakan öğretmen tüm maaşını o kiraya vermelidir. Şehirlere alınan bu insanlar, çocukları ile eşleri ile çalışıp kiraları ödeyebilirler ama sen kültürünün taşıyıcısı, eğitimli insanını maaşı kiraya yetmeyecek bir düzende o insanların gerisine itersin.
10 seneye kalmaz, Ebu Faddal, Hakan öğretmen’in ev sahibi olur. 20 seneye kalmaz bir savaş çıksa Ebu Faddal, Hakan öğretmenin çocuğunu cepheye gönderir, kendi çocuğuna bedelli askerlik yaptırır. 30 seneye kalmaz Arapçayı 2. dil yapar, resmiyet kazandırır, İhsan Şenocak gibileri o aman da olacaktır ve ismi X olur bir başka hoca çıkar, zaten Cennette resmi dil Arapça olacak, Arapça bilmek Allah’ın kelamını anlamak için anahtardır, bu hayırlı bir karardır der.
Farkında olmadan bir büyük gaye için farkında olmadan ihanete alkış tutmalar başlar… Toplum hiç farkında olmadan Sümer tabletlerinde anlatılan kendi medeniyetlerini nasıl kaybettiklerine dair hikayeyi yeniden yazar.
Bu arada moralinizi bozabilir ama benim bozuldu sizin de bozulsun diye söylüyorum. Ruslara bir zamanlar Nataşa dendiği gibi Arap ülkelerinde de Türk kızlar için “Sibel” diyorlarmış. Sibel istiyoruz diyorlarmış p….klere. Sibel Kekilli’den dolayı mı başkasından dolayı mı bilmiyorum.
İcranın başındaki kimselere feraset, size de bereket, sağlık ve selamet diliyorum.
Bu ilişkinin adının konmasını, dönüş için bir tarih belirlenmesini yürekten istiyorum. 13 milyon kişi gittiğinde ülkede kiraların 2 kat düşeceğini söyleyebilirim.
Arap olduğu için bir kültüre düşman değiliz ve bir toplumun toptan aşağılanmasını, peygambere İslam’a dil uzatılmasını da kabul edemeyiz. Ama Türkün hakkını da yedirtmeyiz. Asalet bu topraklarda bize aittir. Biz, bu toprakların asiliyiz yani asıl sahibiyiz.
Topraklarınızı, arsalarınızı, evinizi, iş yerinizi araplara ve ruslara satmayın!
Filistinliler de topraklarını kendileri gibi araplara sattı.
27 arap simsar, bu toprakları aldı ve Yahudilere sattı.
Bu 27 kişinin biri bile Filistin’de ölmedi.
Sizler de topraklarınızı satmayın.
Özellikle şu arazileri asla!
1-Büyük şehirlerin kenarındaki araziler
2-Ana yolların ve aksların kenarındaki arailer
3-Kıyılardaki ve boğaz hattındaki araziler
4-Geçitlerdeki araziler
5-Yollara bakan dağ yamaçları
6-Burunlarda uç ve tepe noktalar, körfezlerde V/M girişleri dediğimiz kısımlar.
7-Akarsu, göze, pınar kaynakları
8-Madensel açıdan önemli bölgeler
9-Verimli tarımsal ovalar
SATMAYIN!
Sattığınız adam peygamber torunu bile olsa onun satacağı kimseyi bilemezsin.
Peygamber torunu diyerek saygı gösterdiğimiz Mekke Şerifi Hüseyin, İngilizlerle ilk işbirliği yapandı. Sonucu biliyoruz.
Araplar ayrı bir millettir, Türkler ayrı bir millettir.
Türk kültürü homojen kalarak Arap kültürünün tazyiğinden korunabilir. Ülkede homojen bir nüfus için ırkçı değil, akıl dolu politika şarttır. Çünkü yazdıklarımı ırkçı motivasyonla değil, asil olanın hakkını savunmak için yazdım.
Adı konulmamış her beraberlik gayrı meşrudur. Biri diğerinin metresi, kapatması, belalısıdır.
Bu beraberliğin adı koyulmalı ve ona göre sistem geliştirilmelidir. Beraber yaşam şimdi problem getirmez ama bir sonraki melez nesilde ve onların dolduracağı mecliste problem olacak kanunları çıkaracaktır. Şimdilerde itperestlerden korkarak karar almaya korkan, mama lobisine çalışan, 3-5 bin oy için yaltaklanan her politikacı, 3 milyon 5 milyon oy için daha fazlasını yapacaktır. Deva gibi partiler daha fazla yayılacak, vatansızlık, liberalizm, daha fazla fakirleşmiş bir ülkede, alım gücü daha fazla düşmüş bir ülkede yayılacak, SOROS benzeri kimselerin vakıflarında fonlanan liberal fikirler daha fazla yayılacaktır. Fakirliğin sebebi milliyetçiliğe kesilen bir fatura ile akıllara yerleştirilecek ve cehennem size cennet diye satılacaktır.
Arap da Türk de toprağında asildir.
Ensarsak da kuralları biz koyarız.
Peygamberimiz döneminde Ensar ve muhacir arasındaki kanlı kavgaları anlatmayan ve ensar muhacir cicilemesi yapan hocalar size bu yazdıklarımdaki distopk tablonun gideceği yere dair farkındalığı veremez.
Yazdık ki okunsun yazdık ki bilinsin ve önlem alınsın.
Başıboş köpekler sokakları pisletir, çocuklarınızı öldürür. Başıboş sığınmacılar ise kültürel ekosisteminizi kirletir, kültürünüzü öldürür.
Birinin çözümü itlaf, diğerinin çözümü ise ihraçtır.
Sokakların canı çocuklardır!
Türkiye de Türklerindir!
Biz kurduk, biz yaşadık, biz yaşayacağız.
Gelen turist olarak gelir, çalışacaksa ekmeğini kazanır gider. Namusumuzu, arazilerimiz vermek, 25 liraya çay satmak için köpek olmak zorunda değiliz.
Siz de değilsiniz.
Asil olun diyeceğim ama parasız asalet, servetini satan adamın ana güdüsüdür.
En azından asil durun.
Toprağınızı satmayın! Tüm kurgu bunun üzerinedir. Türkiye’nin defterini dürmek için yapılan kurguda ana plan Türkiyeyi heterojen hale getirmek, 3. bin yılda Anadolu’yı yeniden Hristiyan hale getirmek ve “İncil coğrafyası” denilen bölgeleri “kurtarmak” üzerine kuruludur.
Sınır namus, şehir kültür, toprak da asalettir!
Sınırını kaybeden, şehirlerini yabancılarla dolduran, topraklarını satan milletler eninde sonunda köle olur ve tarih sahnesinden silinir.
Ordusuna güvenen milletler de Sovyetlerin kaderini paylaşır. Devletler adaletle yaşar ama milli devletler, adaletle ve milletini üstte tutan politikalarıyla yaşar.