AK Parti Sözcüsü Ömer Çelik, “Göç İdaresi Genel Müdürlüğü’nün verilerine göre son 3 yılda 78 binden fazla sığınmacı zorla Türk karasularına itilmiştir. O görüntülere baktığınızda, botları batırmaya çalışan unsurlar görüyorsunuz. Yunanistan ve AB bu insanlık dışı muameleye sesini yükseltmelidir. Yunanistan buna son vermelidir” dedi.
AK Parti Sözcüsü Ömer Çelik, AK Parti Genel Başkanı ve Cumhurbaşkanı Recep Tayyip Erdoğan başkanlığında gerçekleştirilen MKYK toplantısının ardından gündeme ilişkin önemli açıklamalarda bulundu.
Aşı konusunda topluma her konuda olduğu gibi önderlik ve teşvik etmek için toplantı sonrasında Cumhurbaşkanı Recep Tayyip Erdoğan’ın aşı olmaya gideceğini belirten Çelik, Cumhurbaşkanı Erdoğan’ın bunun kamuoyu ile paylaşılmasını istediğini, bu konudaki tereddütlerin ortadan kalkması ve bu konuda toplumun sağlığının korunması için bu görüşünü MKYK’da paylaştığını bildirerek, “Kendileri aşı olarak toplumdaki tereddütleri ortadan kaldırmak, her konuda olduğu gibi örneklik teşkil etmek için bu toplantımızdan sonra aşı olmak üzere ilgili yere geçeceklerdir” ifadelerini kullandı.
Çelik, Cumhurbaşkanı Recep Tayyip Erdoğan’ın bu konudaki en büyük hassasiyetinin salgından dolayı olumsuzlukla karşı karşıya kalan vatandaşların bir an önce bu olumsuzluktan kurtulması ve vatandaşlara zarar veren bu sürecin sona erdirilmesi olduğunu aktardı.
Aşılama sürecinin şeffaf bir şekilde başladığını dile getiren Çelik, “Sağlık Bakanımız, Bilim Kurulu üyeleri bunu gerçekleştirdiler ve netice itibarıyla herkese verilen bir kodla herkesin aşısı ancak kendisine yapılacak, başka birine kullanılmayacak şekilde bu süreç devam edecek. Artık Türkiye bu süreci başlatmıştır” şeklinde konuştu.
“HİÇBİR DARBE MAZUR GÖSTERİLEMEZ, HİÇBİR DARBE MEŞRU DEĞİLDİR”
Türkiye’deki siyasi tartışmaların 2021 yılına girerken on yıllar önce bırakılan bir takım kirli olayları hatıraya getirerek, bir takım vesayet siyasetini canlandırma teşebbüsleriyle donanmış olduğunu ve bunun üzücü olduğunu söyleyen Çelik, şöyle konuştu:
“2021 yılının başlamasıyla birlikte geçen haftaya kadar birden bire bir eski Genelkurmay Başkanının çıkıp, 60 ihtilalinin sebebinin siyasi iradenin erken seçime gitmemesi olarak adlandırdığı bir tartışmayla başladı. Ondan evvel CHP Genel Başkanı ha bire erken seçim meselesi diyerekten bir siyasi gündem oluşturmaya çalışıyordu. Arkasından Türkiye’ye çok acı çektirmiş olan kılık kıyafet yasağı, başörtüsü yasağıyla ilgili olarak, ‘aslında geride bırakılmıştır, herhalde bu tip ilkellikler artık bugünün dünyasında artık savunulmaz’ dediğimiz bir dönemde maalesef eski bir bakan CHP’li çıkıp başörtüsü konusunda 28 Şubat mantığını, bu ülkedeki vesayet mantığını yeniden diriltmeye çalışan açıklamalar yaptı. Bu açıklamalarda dikkat çekici olan şu; 60 ihtilaliyle ilgili analizlere baktığınızda birileri sürekli şunu yaparlar, derler ki; ‘Demokrat Parti siyasi olarak şu kararları almasaydı. Demokrat Parti meclisten şu yasaları geçirmeseydi ya da şu komisyonları kurmasaydı darbe olmazdı’ bir kere siyasi olarak Demokrat Parti siyasi olarak bir yanlış yaptıysa, yanlış yaptığını düşünüyorsanız karşısındaki muhalefetin o zaman bu siyasi kararlarla mücadelesini öne çıkarmanız gerekir. Siyasi karara karşı verilecek mücadelede siyasidir. Ama bir takım siyasi kararların neticesinde darbe olmuştur, sanki darbe bir yapısal sonuçmuş gibi, sanki darbe bir objektif sonuçmuş gibi sunmaya çalışmak aslında en sinsi darbecilik mantığıdır. ‘Şu komisyonları Demokrat Parti kurmasaydı, şu yasaları çıkarmasaydı, şu kararları almasaydı darbe olmazdı’ ya da ‘erken seçime gitseydi darbe olmazdı’ gibisinden bir şey, siyaseti sübjektif şekilde yargılamaya çalışan ama darbe mekaniğine objektif bir gerçeklikmiş gibi davranmaya çalışan maalesef sinsi bir siyasi değerlendirme. Bu çok uzun yıllar boyunca yapıldı, ‘ben darbeye karşıyım ama Demokrat Parti’de şunları şunları yapmasaydı darbe olmazdı’ demek aslında en kökten darbeciliğin esasıdır. Bununla ilgili yazılmış onlarca yüzlerce kitap var Türkiye’de, bir Başbakan’ın ve Bakanların asılarak şehit edilmesini savunamayacakları için ne yapıyorlar? Siyasi olarak beğenmedikleri hususları dile getirip darbenin bunun doğal, mantıki ve siyasi sonucu olduğunu söylemeye çalışıyorlar. Bu gayri ahlaki bir tutumdur. Hiçbir darbe mazur gösterilemez, hiçbir darbe meşru değildir. Eğer karşınızdakilerin yaptığı işlerin siyaseten yanlış olduğunu düşünüyorsanız bunun yolu siyasi mücadeledir. Bu konuda, ‘bu bir siyasi analizdir, buna neden tepki gösteriliyor’ denildiğinde, Türkiye’de bu mantığın siyasi arkeolojisine iyi bakmak lazım. Bu, darbeyi meşrulaştırmaya çalışan bir siyasi arkeolojiye sahiptir. Maalesef Türkiye’de çok acı işler bu mantığın arkasına saklanarak yapılmıştır.”
“BİR ŞEYE GAYRİ MEŞRU OLDUĞU ZAMAN, VARLIĞININ TEMELİNDE HİÇBİR MEŞRUİYET OLMADIĞI ZAMAN ‘SÖZDE’ DERSİNİZ”
Esas üzücü olanın ve Türk siyasi hayatı için gerçekten değerlendirilmesi gereken vahim noktanın Türkiye Cumhuriyeti Cumhurbaşkanı’na CHP Genel Başkanı Kemal Kılıçdaroğlu’nun, “sözde Cumhurbaşkanı” demesi olduğunu kaydeden Çelik, “Bir şeye gayri meşru olduğu zaman, varlığının temelinde hiçbir meşruiyet olmadığı zaman ‘sözde’ dersiniz. ‘Sözde terör örgütü, terör örgütünün sözde liderleri’ dersiniz. Buna benzer şeyleri gayrimeşru yapılar için kullanırsınız. Türkiye Cumhuriyeti Cumhurbaşkanı için bu ifadeyi kullanmak, yakın tarihte 27 Nisan 2007’de hükümetimize karşı verilmeye çalışılan, bazılarının ‘post-modern darbe’ dediği muhtıra teşebbüsü ile gündeme gelmişti. O zaman ki askeri vesayet girişiminde denilmişti ki, ‘Biz sözde değil, özde Cumhurbaşkanı istiyoruz’ peki bunun ölçüsü ne? Yukarıdan aşağı bir şeyler sayıyor, ‘bu ölçülere uyarsa özde Cumhurbaşkanı olur, bu ölçülere uymazsa sözde Cumhurbaşkanı olur’ Bu yetkiyi size kim verdi? Millete ait yetkiyi herhangi bir kurum, herhangi bir makam kendisine ait kılma şeklinde demokraside ya da hukuk devletinde bir pozisyonu nasıl üretebiliyor? Millet seçmiş, hür seçimlerle seçilmiş, serbest seçimlerle seçilmiş, hukuken onaylanmış. Bundan sonra kimseye bir söz söylemek düşmez” dedi.
“Dersiniz ki, ’Şu eylemlerini beğenmiyorum, şu siyasi yaklaşımlarını beğenmiyorum, şundan dolayı tepki gösteriyorum’ bu bir siyasi mücadele konusudur, değerlendirme konusudur” diyen Çelik, “Buradan yola çıkıp da meşruiyet sorgulaması yapmak; tipik Türkiye’de siyaset yapmayıp, siyaseti rejim krizi çıkarma yeteneğiyle özdeşleştirmiş olanların işidir. Bakın bu kadar zaman geçtikten sonra bu ‘post-modern darbe ya da muhtıra şeklindeki yaklaşımlarda ortadan kalkmıştır’ diye düşünüyorsunuz. Ama görüyorsunuz; siyasi alanı koruması gereken, sivil siyaseti güçlendirmesi gereken pozisyondaki birisi Sayın Kılıçdaroğlu, tutuyor sivil siyasete darbe vuran, sivil siyasetin meşruiyetini tartışan, seçilmiş Cumhurbaşkanını gayri meşru pozisyona getirmeye çalışan çok büyük bir yanlış yapıyor. Diyorlar ki, ‘buna niye bu kadar tepki gösteriyorsunuz’ siyasi partiler, benim mensubu olduğum siyasi parti; o siyasi partiye mensup olanların ve oy verenlerin evidir, bir başkasının mensubu olduğu siyasi parti, o siyasi partiyi benimseyenlerin evidir. Ama Türkiye Cumhuriyeti bütün Türk milletinin ortak evi, ortak çatısıdır. Türkiye Cumhuriyetinin makamları da böyledir. Siz, Türkiye Cumhuriyeti’nin en yüksek temsil makamı olan, devletin ve milletin birliğini savunan, orduların başkomutanı olan Cumhurbaşkanlığı makamına karşı böyle bir şey söylerseniz, bu Cumhuriyet değerlerine karşı söylenmiş olur” dedi.
“SİSTEM DEĞİŞTİ, CUMHURBAŞKANLIĞI HÜKÜMET SİSTEMİNDEYİZ, PARTİLİ CUMHURBAŞKANLIĞI SÖZ KONUSUDUR”
“Deniyor ki, ‘biz orada siyasi bir eleştiri yapıyoruz’ ama Genel Başkanlık makamı için yapmıyorsunuz, doğrudan Cumhurbaşkanlığı makamıyla ilgili olarak giriyorsunuz” ifadelerini kullanan Çelik, “Ondan sonra yine ABD’deki yemin tartışmalarının bir benzeri olacak şekilde tutup bir yemin tartışması açıyorlar, nerede, hangi bağlamda o tartışmalar çıkmış, ne olmuş, ne bitmiş hiçbirini anlamadan diyor ki, ‘burada tarafsızlığa karşı bir durum var’ diye bir argüman güya üretiyorlar. Sistem değişti, Cumhurbaşkanlığı Hükümet Sistemindeyiz, partili Cumhurbaşkanlığı söz konusudur. Tarafsızlığında eski tanımından yeni tanımına geçilmiştir. Burada önemli olan, cumhurbaşkanımız görev süresi içerisinde Türk milletinin hiçbir parçasını diğerinden ayırmamaktadır. Aynı şekilde Cumhurbaşkanımız Türkiye’nin hiçbir yerini bir başkasından üstün ya da aşağıda görmemektedir. Hele de, Türkiye Cumhuriyetimizin şan ve şerefinin korunmasıyla ilgili Cumhurbaşkanımız söz konusu olduğunda böyle bir tartışma açmak tamamen yanlış iş yapmak anlamına gelir. Cumhurbaşkanımızın, Türkiye Cumhuriyetinin şan ve şerefini bütün dünyada nasıl koruduğunu en önce Türkiye Cumhuriyetinin rakipleri ve karşımızda olanlar teslim etmektedir. Bu net bir durumdur” ifadelerini aktardı.
“TÜRKİYE CUMHURİYETİNİN MAKAMLARI HEPİMİZİN ORTAK ÇATISI OLAN, ORTAK EVİ OLAN CUMHURİYETİN MAKAMLARIDIR”
Türkiye Cumhuriyetinin makamlarının herkesin ortak çatısı olan, ortak evi olan cumhuriyetin makamları olduğuna vurgu yapan Çelik, “Türkiye Cumhuriyetinin makamları hepimizin ortak çatısı olan, ortak evi olan cumhuriyetin makamlarıdır. Cumhuriyetin makamlarını hırpalamaya kalktığınızda, yıpratmaya kalktığınızda aslında hepimizin ortak çatısını, bütün milletin var oluşunun ortak çatısını, evini hırpalamış olursunuz. O yüzden sağduyu, izam ve makul bir dille siyasi eleştiri yapabilmek en çok buralarda lazımdır. Siyasi eleştiri yapabilmek için kullanılacak dil içerisinde bir sürü imkanlar var, siyasi eleştiri yapabileceğiniz bir sürü konu seçebilirsiniz. Ama Türkiye Cumhuriyetinin makamlarını hedef alan bir açıklama içerisine girerseniz, maalesef bu verebileceğiniz en büyük zararı cumhuriyete, demokrasiye vermeniz anlamına gelir” dedi.
“ABD DEMOKRASİSİNİN BU AŞAMAYA GELMİŞ OLMASI TÜM DÜNYAYI ŞOK ETTİ”
ABD’deki seçimler ve sonrasındaki süreci çok büyük bir hassasiyetle takip ettiklerini belirten Çelik, “(Senato baskını) ABD demokrasisinin bu aşamaya gelmiş olması tüm dünyayı şok etti. ABD demokrasisi gelenekleri ve kurumları ile övünen bir demokrasidir. Şimdi gelinen noktada ortaya çıkan sarsıntı, senatonun içerisinde ulusal muhafızların, askerlerin yerlerde yattığı ve senatoyu korumaya çalıştığı bir görüntü, Amerikan demokrasisinin içine girdiği değer krizinin pratiğe yansımasıdır. Her demokrasi ve her ülke bunu yaşar, eğer siz başkalarının demokratik sistemlerine karşı çifte standartlar ortaya koyarsanız, orada ürettiğiniz değer krizi aslında sizin sisteminize de yansıyor” diye konuştu.
Brexit sonrasında Avrupa – ABD ilişkilerinin nasıl olacağı, AB’nin geleceğini de etkileyecek şekilde ABD’nin nereye yürüyeceği ve yöneleceğinin bütün dünyayı ilgilendirdiğini bildiren Çelik, “Batıda yükselmekte olan İslam düşmanlığından, yabancı düşmanlığından kaygı duyarken, tamda bunu sembolize eden kişilerin, ellerinde bunun sembolleri olan bir takım pankartlarla, bayraklarla Amerikan Senatosu’nu bastığını gördük. Dolayısıyla, herkese ‘kutuplaşmadan kaçının’ çağrısında bulunanların ne kadar derin bir kutuplaşma içerisine girdiğini gördük ve bunun siyasi bir tartışmanın ötesinde sosyolojik bir yanılma, ortaya çıkardığını koyduk” ifadelerini aktardı.
“TÜRKİYE OLARAK YENİ YÖNETİMLE KONUŞACAĞIMIZ; LİBYA, SURİYE, DOĞU AKDENİZ GİBİ ÇOK ÖNEMLİ KONULARIMIZ VAR”
Kimsenin, dünyanın hiçbir yerinde senatonun basılmasını, meclisin şiddetle kapatılmasını savunamayacağını kaydeden Çelik, “Gelinen noktada şu anda sükunet sağlansa da, bir olağanüstü durum var. Umarız 20 Ocak’ta yeni başkanın görevine başlaması tartışmasız bir şekilde ve sükunetle gerçekleşir. Türkiye olarak yeni yönetimle konuşacağımız; Libya, Suriye, Doğu Akdeniz gibi çok önemli konularımız var. Bunlarla ilgili hemen oturup çalışmaya başlayacağız. Suriye’deki insani kriz devam ediyor, Libya’da bulunan toplu mezarlar halen Libya halkı üzerinde büyük bir tehdit oluşturuyor. Doğu Akdeniz’deki durum ve benzeri konular yeni yönetimle konuşacağımız ilk başlıklar olacaktır” dedi.
“GÖÇ İDARESİ GENEL MÜDÜRLÜĞÜ’NÜN VERİLERİNE GÖRE SON 3 YILDA 78 BİNDEN FAZLA SIĞINMACI ZORLA TÜRK KARASULARINA İTİLMİŞTİR”
Yunanistan’ın mültecilere dönük Ege’deki ihlallerine de değinen Çelik, şöyle konuştu:
“Göç İdaresi Genel Müdürlüğü’nün verilerine göre son 3 yılda 78 binden fazla sığınmacı zorla Türk karasularına itilmiştir. O görüntülere baktığınızda, botları batırmaya çalışan unsurlar görüyorsunuz. Yunanistan ve AB bu insanlık dışı muameleye sesini yükseltmelidir. Yunanistan buna son vermelidir. Uluslararası Göç Örgütü, Birleşmiş Milletler Mülteciler Yüksek Komiserliği, Avrupa Konseyi İnsan Hakları Komiseri bu konuda uyarılarını yüksek sesle yapmıştır. Yunanistan’a bu konuda yardımda bulunan Avrupa Birliği’nin bu vahşi ihlallere karşıda bir tavır sergilemesi gerekir.”
“BUNLAR GAYRİ DEMOKRATİKTİR, HUKUKİ DEĞİLDİR VE SUÇTUR”
Son günlerde tartışılan “Whatsapp sözleşmesi” hakkında da değerlendirmelerde bulunan Çelik, “Sosyal medya şirketlerinin bir devlet otoritesi gibi davranması dünyanın her tarafında eleştiriliyor. Bu şiddeti destekleyen bir takım eylemleri, şiddet yanlısı bir takım açıklamaları topyekun reddettiğimizi bir kere daha söylüyorum. Bunlar gayri demokratiktir, hukuki değildir ve suçtur. Fakat bunun yanı sıra, sosyal medya şirketlerinin benimsedikleri siyasi tutuma göre, karşı tutumdaki kişilerin sosyal medya hesaplarını herhangi bir yargı kararı olmadan yada hangi ölçüye göre yaptıklarını toplumla paylaşmadan yasaklamaları da demokrasilerdeki ifade hürriyetine aykırıdır. Burada büyük bir boşluk var. Bunlar nihayetinde para kazanan şirketler, para kazanan şirket bir devlet gibi hareket diyor, para kazanan şirket bir mahkeme gibi hareket ediyor. Sosyal medyada terör, istismar, şiddet çağrısı yapan hesaplara karşı bir tedbir alınması gerektiğini düşünmüyor muyuz? Kuvvetle düşünüyoruz. Terör propagandasının, nefret suçlarının engellenmesi gerektiğini de düşünüyoruz” ifadelerini aktardı.
(İHA)