Yeniçağ yazarlarından Servet Avcı’nın kaleme aldığı bu günkü yazısı, Durmuş Hocaoğlu’ndan alıntı. 2005 yılında yayınlanan “Ey Türkler” başlıklı yazıyı okuyunca, halen günümüzde de benzer ortamda olduğumuzu görmekteyiz. İşte söz konusu “Ey Türkler” başlıklı makale :
Ey Türkler! Vatanınıza ve devletinize sahip çıkınız!
Çünkü, Ey Türkler; vatanınız ve devletiniz elinizden çıkma çizgisinde; ağır-ağır, usul-usul, yavaş-yavaş, ceste-ceste!
Ey Türkler! Ben vicdanım; vazifem ve vazifem olduğu kadar da tek imkânım, ikaz ve ihtar etmektir; bunun için de durmadan, bıkıp usanmadan sizin vicdanlarınız üzerinizde baskı yapmak mecburiyetindeyim ve bu vazife bilinciyle haykırıyorum:
Ey Türkler! Sizler ki, Asya’nın çocuklarısınız; Asya’nın, yani bütün büyük dinlerin ana rahmi, hikmetin kaynağı ve ahlakın menba’ı, Güneş’in doğduğu bu azametli kıt’anın en muhteşem çocukları! Sizler ki Asya’dan kopup Küçük-Asya’ya geldiniz, burada bütün tarihin tanıdığı en muhteşem imparatorluğu kurdunuz ve burada kendi tarihinizin de zirvesine çıktınız; geniş ve kudretli kanatlarınızın altında dinleri, dilleri, ırkları, renkleri sulh ile idare ettiniz, sonra küçüldünüz ve tekrar Küçük-Asya’nıza ric’at ettiniz; Edirne ile Ardahan arasına, bu gayritabii hudutlara sıkıştınız.
Ey Türkler! Ya İkinci Endülüs, ya da İkinci Ergenekon olma çizgisindesiniz.
Ey Türkler! Anadolu, Küçük-Asya, dikkatli olmazsanız sizi boğacak bir tuzağa, İkinci Endülüs’e dönüşmek üzeredir.
Çünkü Ey Türkler, milletlerin yükseldiği yerden düştüğünü unutmayınız! Sizler ki Asya’nın bağrından kopup gelerek tarihinizin zirvesine burada çıktınız, amma, burada düşmek üzeresiniz; burada “efendi” oldunuz, amma, burada “kul” olmak üzeresiniz.
Ey Türkler! Tarih’te bir kazananlar vardır ve bir de kaybedenler ve dahi, tarih, kaybedenleri değil kazananları baş tacı yapar. İmdi sizler, kaybedenleri oynuyorsunuz; ikbal yıldızınız sönmek üzere.
Ey Türkler! Keza tarih, merhametsizdir; yere düşenlerin üstüne basarak ilerler. İmdi sizler, yere düşmek üzeresiniz. Yere düşmeyiniz! Aksi takdirde, tarih, ağır gövdesiyle sizi de ezer geçer ve çöplüğüne atar.
Ey Türkler! Gökleri ve yeri yaratan ve onları direksiz ayakta tutan Rabbim, ki amenna ve saddakna, her şeye gücü yeter, amma, kendisini değiştirmeyenleri kendisi değiştirmez; ol sebebe binaen kendinizi değiştiriniz, değiştiriniz de elinizi kolunuzu bağlayarak boş yere dua etmeyiniz; burası duanın hükmünün batıl olduğu noktadır.
Ey Türkler! Ve dahi yine O, Halık-ı Zü’lcelal, devirleri insanlar arasında döndürür, bazan birini yükseltir, bazan da diğerini; liyakatini kaybeden, uyuşan kavimleri yere indirir, genç ve dinamik olanları tepeye çıkarır.
Onun için, vicdanınız olarak haykırıyorum:
Ey Türkler! Liyakatinizi kaybetmek ve uyuşmak üzeresiniz. Sakın ha!
Ey Türkler! “Bu da geçer” demeyiniz! Sakın ha!
Aksi takdirde, elbet de geçer; lakin unutmayınız ki, “geçer amma deler de geçer” ve ölüyü diriye, geceyi gündüze dönüştüren Rabbim, efendileri kula, kulları da efendiye dönüştürür; sizi indirir ve hatta yere çakar, çakar da dün yönettiklerinizi başınıza geçirir.
Ey Türkler! Milletler yükseldiği yerden düşer; amma, düştüğü yerden de yükselir.
Ey Türkler! Sizlerde yükselecek güç var; sizde her şey var. Yeter ki gerçek ile sahteyi, gerçek aydın ile propagandistleri ve lobicileri, gerçek lider ile fareli köyün kavalcılarını ayırt edebilecek bir bilinç ve ferasete kavuşunuz; gücünüzü keşfediniz ve iradenizi harekete geçiriniz.
Ey Türkler! Bu bir manifestodur. Sizi, kanayan vicdanınız olarak, hiç rahat bırakmayacağım.
***
Rahmetli Durmuş Hocaoğlu, yani ‘kanayan vicdanımız’ bu yazıyı bu sütunlarda kaleme aldığında yıl 2005’ti… Aradan 17 yıl geçmiş… Oysa ne kadar taze değil mi?