‘Cesur ve cüretkâr bir roman yazdım!‘
Kalbim Pera çok sevilmişti ve okurlar sizden yeni bir roman bekliyordu. Neyse ki verimli bir yazarsınız ve son romanınız ile okurların karşısındasınız. Merkezden uzak olmak yazarlığınızı nasıl etkiliyor, Bodrum yazarlığınız için ne ölçüde önemli, buradan başlayalım.
Nasıl anlatsam, nerden başlasam? Bodrum Bodrum… Duygu biraz duygu… MFÖ gelmiş geçmiş en güzel Bodrum şarkısını yapalı nerdeyse kırk yıl geçti ama, Bodrum ilham vermeye devam ediyor, Sayım.
Pandemi döneminde çoğu yazar romanlarını terk ederken siz iyice gömüldünüz ve bugün elimizde yeni roman, Biliyordu Dönmeyecektim var. Motivasyonunuzu diri tutmayı nasıl başardınız bu zorlu dönemde?
Pandemi ülkemizde ekonomik ve sosyal çöküntüyle aynı zamanda geldi. Nereye baksan sıkıntı, hangi kanalı açsan bunalım, mutsuzluk, kaos. Bu süreçte milyonlarca emekçi işsiz aşsız kaldı. Esnaf kan ağlıyor. Binlerce insan hayatını kaybetti. Sağlık çalışanlarının kahramanlık hikayelerine şahit olduk, önemlerini daha iyi kavradık. Biliyordu Dönmeyecektim’i yaşamını kaybeden müzik emekçilerine ve kahraman sağlık çalışanlarına ithaf ettim. Bodrum’da yaşasanız da hal böyleyken, romana dönmek, yarattığım kahramanlarla vakit geçirmek ruhuma daha iyi gelirdi. Ve nasıl olduğunu anlayamadan bu süreçte romanım tamamlanmış oldu.
Biliyordu Dönmeyecektim’in detaylarına, satır aralarına gelelim. Karakteri bol, heyecan ve macerası yüksek ve elbette aşkın başrolünde olduğu bir romanla karşıyayız. Romanın hikayesini dinlemek isterim sizden, fikir nasıl oluştu, yazım aşaması nasıl geçti?
70’li, 80’li, 90’lı yılların Türk Halk Müziğinin Recep Kaymak, Şakir Öner Günhan, Sevim Seçkin gibi önemli sanatçılarıyla uzun yıllardır komşuluk yapıyoruz. Anıları, yaşadıkları zamanın atmosferi normal insanlar için sıra dışı. Yazmamak olmazdı. Top önüme düştü diyebilirim.
Başrolde yetenekli Turan var, kaderini değiştirip dönüştürme gücüne sahip ve çok genç yaşta bir aşk davasından doğduğu toprakları terk etmek zorunda kalıyor. Bir yandan da bu zorunlu göç, hayatını değiştiren en önemli kararlarından birine dönüşüyor. Nasıl yarattınız karakterinizi, gerçek hayatta bir Turan var mı?
Turan Demir karakterinin yaratılmasında Sn. Recep Kaymak’ın büyük etkisi oldu. Anlattıkları bizzat şahit olmadığım bir dönemin hikayeleriydi. Yıllar önce sahneleri bıraktığı halde müthiş bir gırtlağı, olağanüstü güçlü bir sesi var. Bir tenor. Bir defasında sesini sonuna kadar açtığım hoparlörlere meydan okudu ve söyleyen ünlü tenoru sesiyle bastırdı. Hayret edilecek kadar disiplinli ve hırslı bir kişilik. Etkilenmemek mümkün değildi. Ama romandaki olay örgüsü, hikâye tamamen benim hayal ürünüm. Yazdıklarımı, o dönemi daha gerçekçi anlatsın diye ona da okudum. Şaşkınlıkla yüzüme baktı.
‘Yarattığım karakterle taban tabana zıt karakterleriz‘
Turan’ın başı kadınlarla hep belada, aşkı seviyor, sevgililiği seviyor, bir yandan da tehlikeli sularda yüzüyor. Yazarla karakter ne ölçüde benziyor birbirine?
Hiç benzemiyoruz. Taban tabana zıt karakterleriz. Romanı dikkatle okuyan okur, Turan’ın aşktan kaçtığını, hatta âşık olanlara hayret ettiğini görecektir. ‘Hayatıma paslı bir çiviyi almanın ne alemi var’ diyen biri o. ‘Ben dansöz severim’ diyor.
Romanın satır aralarında Türkiye’ye, bir türlü çözemediğimiz sorunlara, mikro iktidarlara dair çok önemli ipuçları var. Romanı yazarken toplumsal mesajlar vermeyi planlamış mıydınız yoksa hikâye mesajları da kendiliğinden mi getirdi?
Sorunuzun net yanıtını şöyle verebilirim: Ben hikâye anlatıcısıyım; herhangi bir mesaj vermek, öğretmek gibi bir niyetim olmadı ve bir yazar olarak bunu yapmamaya özen gösteriyorum. Ben göçmen ana ve Karadenizli babadan doğmuş biriyim. Oralarda hiç yaşamamış biri için Doğu’yu, Doğu insanını yazmak hiç kolay olmadı. Sanırım cesur ve cüretkâr bir roman yazdım.
Sürç-i lisan eylediysem, Diyarbakırlı dostlarım affetsinler lütfen. Nasıl tepki alacağımı ben de çok merak ediyorum. Bir dönemi hikayeleştirerek anlatmaya çalıştım. Çok kültürlü, çok sosyal katmanlı 60’lı, 70’li yılların Diyarbakır’ını şehir efsaneleriyle yoğurarak yazdım. Masal gibi. Doğulu insan duyguları var hikâyede. Köylerden kentlere, doğudan batıya, ülkeden ülkeye insanlar göç ederken sosyal dokular birbirine karıştı, harmanlandı. Kentlerde, 1950’den sonra insan manzaraları değişti. Bugün yaşanan çözümsüz pek çok sorunun kökeninde bu değişim, dönüşüm var. Biliyordu Dönmeyecektim bu dönemden benim gözümle, dilimle, kalemimle bir bakış, hoş bir hikâye. Sanırım o günleri yaşamayan okurlar bile romanda yaşamlarından bir iz bulacaklar.
Biliyordu Dönmeyecektim’i okuyacak okurlar için çok fazla ipucu vermek istemiyorum ama aşkın bir insanı tamamen değiştirebileceğini, yeni bir insana dönüştürebileceğini görüyoruz romanda. Aşka gerçekten bu derece inanıyor musunuz, gerçekten aşk bir insanı tamamen değiştirebilir mi?
Değişirseniz, dönüşürseniz âşık olabilirsiniz. Aşk zaten dönüşmek anlamına geliyor bana göre. Karışık, kırışık, anlaşılmaz bir kimya hali. Benim roman karakterlerim de yaşayan, nefes alan, hisseden varlıklar. Hikâye ilerledikçe onlar da dönüşüp değişiyorlar. Turan Demir, Hatice onu ölesiye, öldüresiye sevmeseydi dönüşebilir ve aşka karşı kaya gibi sert karakteri un ufak olur muydu, dönüşüp Ayda’ya âşık olabilir miydi sizce?
Romanı aslında çoğumuzun unuttuğu ama baş tacımız olan çoğu türküyü, şarkıyı hatırlattığı için de çok sevdim. Romanı yazarken siz neler dinlediniz, nasıl beslediniz kendinizi müzikal olarak?
Çok çalıştım. İki cilt opera kitabı okudum, Aylin Odabaşı, Çağrı Köktekin gibi değerli opera sanatçısı dostlarımla konuştum. Romanda geçen tüm parçaları dinledim ve içselleştirdim. Sevim Seçkin’den Oğlum Muhammedim Yavrum’u dinlerken karşımda roman karakterim Bibi, kanlı canlı karşımdaydı. Recep Kaymak ise Sarı Gelin ve Suzan Suzi türkülerini söylerken sanki Turan Demir’di.
‘Yeni romanı çalışmaya başladım‘
Fuarları, okur buluşmalarını seven bir yazarsınız. Kalbim Pera yayınlandıktan sonra güzel imzalar olmuştu. Bu dönemde okurla birebir bir araya gelmek çok mümkün olmayacak gibi. Nasıl değerlendiriyorsunuz bu yeni ortamı bir yazar olarak? Sanal buluşmalar fiziki buluşmaların yerini doldurabilir mi? Festivalsiz, fuarsız yazarlık ve okurluk günleri mi bekliyor bizi?
Bu günler geçecek. Sanırım sayrılı, sancılı her olayda olduğu gibi pandemi de unutulacak ve bizler de okurlarımızla buluşacağız. Bu sürenin çok uzun olmayacağını düşünenlerdenim. Pandemi belası geldiği gibi aniden kaybolacak ve hepimiz şaşıracağız. Aramızda onu özleyen çıkacak mı bilmiyorum.
Pandemi döneminde sıradaki kitabınızın notlarını da almaya başladığınızı biliyorum. Okurlara ipucu verir misiniz, sırada hangi roman, nasıl bir macera var?
Henüz adını koymadığım bir kahramanım var. Yavaş yavaş ete kemiğe bürünüyor. Otuzlu yaşların başında silik bir kişilik ve bilgisayar başında çokça zaman geçiriyor. Sosyal medya algoritmasıyla zehirlenmiş bir düşünce sistemi var ve gerçek hayatta karşı cinse, yani kadınlara karşı aşırı derecede mesafeli ve utangaç. Ama sosyal medyada gerçek bir fenomen oluyor. Devamını anlatmasam mı?
Alıntı: Medyatava