Son dönemde Dışişleri Bakanı Mevlüt Çavuşoğlu, adaların silahlandırmasına ilişkin, “İhlalden vazgeçmezlerse adaların egemenliği tartışılır” açıklamasında bulunmuştu.
Yoğun bir şekilde bu adaları gündemine alan Türkiye, Egemenliği Antlaşmalarla Yunanistan’a Devredilmemiş Ada, Adacıklar ve Kayalıklar sorununda (EGEAYDAAK), yani statüsü belirli olmayan ancak Yunanistan’ın işgal edildiği adalar meselesini henüz gündeme getiremedi.
ABD ve Fransa başta olmak üzere Avrupa Birliği’nin gücü ile taleplerine her geçen gün yenisini ekleyen Atina yönetiminin, adaların askerileştirilmesine ek olarak kara sularını 12 mile çıkarma ihtimali konuşulur hale geldi.
Her attığı adımla Türkiye’nin ve bölge ülkelerinin haklarını ihlal etmekten çekinmeyen Yunanistan, Aralık 2020’de İyon Denizi’nde kara sularını 12 mile çıkarmış, Ege Denizi’ndeki hakkını ‘saklı’ tuttuğunu bildirmişti.
Ancak 31 Mayıs 1995 tarihinde Türkiye Büyük Millet Meclisi’nin (TBMM) aldığı “Casus Belli” kararı, Atina’nın hareket kabiliyetini kısıtlıyor.
TBMM, Ege Denizi’nde 6 mil üzerindeki her türlü kara suları kararının reddedildiğini ve bu yöndeki herhangi bir uygulamanın önlenmesi için güç kullanımı dahil her türlü yetkiyi hükümete vermişti.
Yani Yunanistan, Ege Denizi’nde kara sularını 6 milden bir mil bile olsa fazla olduğunu açıklarsa, Türkiye için savaş sebebi sayılacak.
Uluslararası deniz sözleşmesine göre açık denizlerde kıyısı olan ülkelere 12 mil kara suları hakkı tanınmış, Türkiye bu maddeye Ege Denizi’nin iç deniz olduğunu savunarak çekince koymuştu.
Şayet Yunanistan 12 mil kararını alırsa, Ege Yunan Denizi haline geliyor, açık deniz oranı yüzde 49’dan yüzde 20’nin altına düşüyor. Böylece Türkiye, Marmara Denizi’ne hapsoluyor.
Yunanistan, Türkiye’nin açıkça savaş sebebi saydığı 1995 tarihli ‘casus belli’ kararı olmasaydı, tıpkı İyon Denizi’nde olduğu gibi kara sularını 12 mile çıkaracaktı. Artık Türkiye’nin, Yunanistan’ın adımları sonrası cevap verme refleksinden vazgeçmesi gerekiyor.