Her yıl sonu gündeme gelen “Çoğunluğu Müslüman bir ülkede neden yılbaşı kutlanıyor?” tartışması bir süredir farklı bir boyut kazandı. Popüler soru artık “Yılbaşı kutlamaları haram mı?” değil, “Yeni yıl kutlamaları ve yılbaşı ağacı bir Türk geleneği mi?”
Türkiye’de yılbaşı kutlamalarının başladığı 19. yüzyılın sonunda saray, entelijansiya ve yüksek bürokrasi dilinde hâkim olan Fransız etkisiyle Noel olarak isimlendirilen bayrama İngilizcede Christ-mas yani İsa Ayini adı veriliyor.
Genel kanı, Hıristiyanlık’ta 4. yüzyıla dek Noel kutlamalarının yapılmadığı yönünde, çünkü kutsal metinlerde Hz. İsa’nın doğum günü yazılı değil. Kutlamanın Avrupa’nın kuzeyinde, İskandinav, Germen ve Kelt kabilelerinde genelde Yule ismiyle yaşatılan bir pagan kış gündönümü şenliğinden türemiş olabileceği düşünülüyor.
Noel ‘icat edilmiş’ bir gelenek
Noel’in Hıristiyan din adamları tarafından o dönemde Roma’da Kış Gündönümü’ne denk gelen pagan bereket, tarım ve yeniden doğuş bayramları Saturnalia, Brumalia ve 25 Aralık’taki Yenilmez Güneş Tanrısı bayramını “bastırmak” için “icat edilmiş bir gelenek” olduğu iddia ediliyor.
Kavramın babası Britanyalı tarihçi Eric Hobsbawm “icat edilmiş geleneğin” geçmişle doğal bir süreklilik hâli varmış gibi tekrarlar içeren, bu yolla belli değerler ve davranış normları aşılamaya çalışan bir “pratikler kümesi” olarak anlaşılması gerektiğini belirtiyor. Süreklilik iddiası ise büyük ölçüde “yapay ve uydurmadır” diyor.
Hobsbawm’a göre, bu icat edilmiş gelenekler toplumun birliğini sağlamak, kimlik oluşturmak ve sosyal düzeni sürdürmek gibi işlevlere hizmet ediyor. Genellikle belirli bir dönemde ortaya çıkan sosyal ihtiyaçlara yanıt olarak bilinçli bir şekilde oluşturuluyor. Bu bakışa göre, paganken Hz. İsa’yı çarmıha geren Roma, kendisi Hıristiyan olduktan sonra halk nezdinde dinin kurumsallaşması için pagan gelenekleri kendi çıkarına göre yeniden tanımlıyor.
Kış gündönümü, birçok pagan kültürde geceyle gündüz arasındaki savaşın sonu gibi algılandığından dünyanın farklı yerlerinde “yeniden doğuş” temasıyla kutlanıyor.
Bir başka tez ise eski Türklerin de böyle bir bayramı olduğunu iddia ediyor.
Nardugan gerçek mi, değil mi?
Sümerolog Muazzez İlmiye Çığ, Noel’in Nardugan yani “doğan güneş” anlamına gelen bir bayramdan türediğini iddia ediyor.
Çığ’a göre “Türkler güneşe çok önem veriyor.” 22 Aralık’ta günün geceyi yenerek kazandığı utku da güneşin yeniden doğuşunu simgeliyor. Güneşi geri verdiği için Tanrı Ülgen’e dualar ediliyor. Bayramın “yakınlarla biraraya gelinerek kutlanırsa hayatı uzattığına ve uğur getirdiğine” inanılıyor.
Türkler “Duaları tanrıya gitsin diye büyük akçam ağaçlarının altına armağanlar koyuyorlar, adaklar yapıyorlar. Dallarına alacalı ipler bağlayarak gelecek yıl için dilekler diliyorlar. Evler temizleniyor. Güzel giysiler giyiliyor. Ağacın çevresinde şarkılar söyleniyor, oyunlar oynanıyor. Yaşlılar ziyaret ediliyor. Hep birlikte özel yemekler, yaş ve kuru meyveler, şekerlemeler yeniyor.”
İslam öncesi Türk tarihi üzerine yaptığı çalışmalarla tanınan Yeditepe Üniversitesi Tarih Bolümü Başkanı Prof. Dr. Ahmet Taşağıl ise Çığ ile aynı görüşte değil. “Eski Türk tarihinin en önemli kaynakları Çin kaynaklarıdır. Hiçbirinde Nardugan adında bir bayram göremedim, yoktur” diyen Prof. Taşağıl, eski İran, Latin ve Yunan kaynaklarında da bu bayramla ilgili hiçbir bilgi bulunmadığını belirtiyor. Nitekim Nardugan’dan Türk tarihinin ilk yazılı kanıtları olan Göktürkçe yazıtlarda, Dîvânu Lugâti’t-Türk’te, Kutadgu Bilig’de ve Türk sosyal hayatını anlatan diğer eserlerde de bahsedilmiyor.
Prof. Taşağıl benzer bir bayramın uzun süre Rus etkisi ya da Hıristiyanlık baskısı altında kalmış Türk topluluklarında Ayaz Ata ismiyle kutlandığını, ancak onun kökünün de Noel Baba benzeri bir figür olan Rus “Ded Moroz”, yani “Buz Dede” olduğunu söylüyor.
Prof. Taşağıl’a göre Türkler’de kışın yeni yıl niyetine tek bayram Moğollar’ın hâlâ her 20 Şubat’ta kutladıkları “ay yeni yılı”, Tsagan Sar. Gerçek büyük Türk bayramı ise Haziran ayının 10’uyla 20’si arasında.
Anadolu’nun ‘yeni yıl’ gelenekleri
Öte yandan her yıl aynı tarihlerde “yeniden doğuş” temasıyla Anadolu’da hâlâ sürdürülen birçok gelenek var.
Adana Alparslan Türkeş Bilim ve Teknoloji Üniversitesi’nden halkbilimci Dr. Berivan Can bu geleneklerin ortak özelliğinin “tarımsal üretimin başlangıcı ve doğa döngüsüne olan inanca kutsallık atfedilmesi” olduğunu söylüyor. Can’a göre “kadim kültürlerde yılbaşı kutlamaları ekim, biçim ve tarımsal faaliyetlerin başlangıcını” belirtiyor.
Artvin’de yüzyıllardır Rumi Yılbaşı’na denk gelen, 13 Ocak’ı 14’üne bağlayan gece, “Kalandar Eğlencesi” düzenleniyor. Diyarbakır, Batman ve çevresindeki “yeni yıl”, “Sera Sale” kutlamalarının tarihi de aynı. Tunceli ve çevresinde yaşayan Anadolu Alevileri ise 22 Aralık’ı kutsal sayılan “Gağan” ayının ve kışın ilk günü kabul ediyor. Ay boyunca sürdürülen çeşitli dinî ve geleneksel ritüeller sonunda bayram kutlaması Ocak ayının ilk perşembesi yapılıyor.
Anlaşılacağı üzere Nardugan var ya da yok. Çok önemli değil. Kutlamak isteyenin keyfine kalmış. Ancak şu anda Türkiye’de genele yayılmış biçimde kutlanmıyor. Muazzez İlmiye Çığ’ın tariflediği şekliyle ağaçlara bir şeyler bağlayarak dilek tutma ve adak adama ise farklı formlarda geleneksel olarak sürüyor.
Yılbaşında ağaç süslemek Türk geleneği mi?
Animist Türk inancında ağaç kültünün çok önemli bir yeri var. Yaşamın merkezinde Hayat Ağacı ve Dünya Ağacı var. Dünya Ağacı yeryüzünü, gökyüzüne ve yeraltına bağlıyor. Üç alem arasında bir köprü. Dünyanın eksenini oluşturuyor. Kozmik düzeni sağlıyor. Gökte insanların yaratıcısı ve iyiliğin temsilcisi Tanrı Ülgen’e yeraltında ise bir anlamda “cehennem”in ve kötü ruhların efendisi Erlik’e uzanıyor. Şamanlar bu ağaç vasıtasıyla üç alem arasında seyahat ediyor ve tanrılarla/ruhlarla iletişime geçiyorlar.
Hayat Ağacı ise hayatın yenilenmesi, doğurganlık ve bereketi temsil ediyor. Birçok Türk efsanesinde dişil bir karakter olarak yer alıyor. Zamanla bu iki ağaç “Hayat Ağacı” figüründe birleşmiş.
9 dallı yaratıldığına inanılan Hayat Ağacı, farklı Türk kavimlerinin türeyiş destanlarında, farklı tanrı ve yarı tanrı formlarıyla ilişkisiyle yaşamın kaynağı olarak tanımlanıyor. Türk halı ve kilimlerinde görülen o meşhur ağaç deseni de James Cameron’un Avatar filmindeki “Sesler Ağacı”na ilham olduğu iddia edilen ağaç da bu.
Muazzez İlmiye Çığ “Türklerde yaşamın kaynağı” dediği bu ağacın “sadece Orta Asya’da yetişen ve Araplar’ın bilmediği” akçam ağacı tarafından sembolize edildiğini, “yılbaşı ağacına ve ağaç süsleme geleneğine de kaynaklık ettiğini” söylüyor.
Ankara Hacı Bayram Veli Üniversitesi’nden halkbilimci Prof. Pervin Ergun’un “Türk Kültüründe Ağaç Kültü” isimli çalışmasında ise kayın, çam, sedir, ardıç ve çınar ağaçlarının da kutsal sayıldığı belirtiliyor. Bu ağaçların her birinin farklı bir işlevi var. Gök Tanrı’nın sıfatlarını sembolize ettiklerine ve tanrı kutu taşıdıklarına inanılıyor.
Hayat Ağacı sadece Türklerde değil, hemen hemen bütün kültürlerde, yaradılışın kaynağı, dünyanın direği kabul ediliyor. Örneğin İskandinav mitolojisinde de evrenin merkezinde yer alan devasa ağaç Yggdrasill dokuz diyarı birbirine bağlıyor ve çok kutsal sayılıyor. Yine Germen ve Saxon kavimlerinde İrminsul ve “Donar’ın Meşesi” kutsal kabul ediliyor. Keltler ise ağaçların insanların atası olduğunu düşünüyor.
Güç, dayanıklılık ve doğurganlık sembolü “Hayat Ağacı” yanında meşe, dişbudak ve alıç ağaçlarının kutsal olduğuna ve farklı şekillerde insanları güçlendirdiğine inanıyorlar.
Noel ağacı nasıl ortaya çıktı?
Özellikle Kuzey yarımkürede yaprak dökmeyen ağaçları ve çelenkleri̇ sonsuz yaşamın simgesi olarak yeniden doğuş bayramlarında kullanmak birçok kadim kültürün ortak geleneği.
Avrupa’da pagan topluluklar arasında yaygın olan ağaçları kutsal sayma, Hırıstiyanlığı benimsemelerinden sonra da devam etmiş. Hıristiyanlık öncesi kış bayramlarının gelenekleri Hıristiyanlıkla birleşmiş.
Noel ağaçlarının şimdiki şekliyle ilk kullanıldığı yerin Almanya’nın batısı olduğu düşünülüyor. Güney ve Batı Avrupa’da evlere şimşir, çam gibi dayanıklı ağaçların dallarını asma ritüeli zamanla Kuzey ve Doğu Avrupa’daki mum yakma geleneği ile birleşmiş ve şimdiki yılbaşı ağaçlarının atası kabul edilen Noel piramitleri doğmuş.
Piramidin öncüsü, 18. yüzyılda çok popüler olan “Lichtergestelle.” Tam kelime anlamı, “ışık standı.” Dallarla süslenen bu yapı, zamanla Noel Piramidi ve Noel ağacına dönüşmüş. Ağaçlar o dönemde Lutherci bir Alman adeti sayıldığı için Katolik Papalık’ın tepkisini çekmiş ve uzun zaman genele yayılmamış.
Avrupa hanedan ailelerine yavaş yavaş yayılan gelenek, kışlalarına ağaç diken Alman ordusunun, özellikle Franko-Prusya Savaşı sırasında hastanelere de bu ağaçlardan koymasıyla popülerleşmeye başlamış.
Göçmenler vasıtasıyla 17. yüzyılda denizaşırı ülkelere taşınan Noel ağacı ancak 19. yüzyılda Britanya kraliyet ailesi üzerinden moda olmuş.
Türkiye’de yılbaşı tartışmaları Tanzimat’la başladı
Kutlamalar Türkiye’de daha Osmanlı döneminde, Tanzimat’la birlikte tartışma konusu oldu. Saray çevresi, bürokrasi ve askerler genelde “ecnebilerin” balolarına katılırken, halk yılbaşını bir “Frenk adeti” olarak gördüğü için benimsemedi. Hepsi olmasa da anlaşılana göre bazı davetlere padişahlar da katıldığından bu o dönemde “ecnebi icadıdır” diye çok da mevzu olmadı.
Cumhuriyet’in yılbaşı balolarıyla başlayan kutlama geleneği ise uzun süre “halkın geneli” tarafından evde, ailenin kesesine göre yemek, kuruyemiş, meyve ve tombala eğlencesi şekliyle içselleştirildi.
Karasal TV yayını başladıktan sonra Türkiye, uzun zaman yılbaşını gece 00:00’da TRT ekranlarına çıkan dansözlerle kutladı. Büyük Milli Piyango yeni yıl ikramiyesine umut bağladı.
Karşı olanlar, bunlara o zaman da karşıydı. Kutlamayan zaten kendi hâlinde kutlamıyordu. Kutlamalara tepki gösterenlerse marjinal kabul ediliyorlar, sesleri çok duyulmuyordu.
Arada, yolda, sokakta Noel Baba dövüldüğü oluyordu ancak “Yılbaşı kutlaması caiz midir?” sorusu son 15-20 yılda popülerleşti. Diyanet İşleri Başkanlığı, “Kutlamalar inancı sakatlamaz” diye zorunlu açıklamalar yapmaya başladı.
‘Nardugan’ neden şimdi tartışılıyor?
Cumhuriyet’in ilk döneminde ekonomik kavramlar olarak ortaya çıkan “yerlilik ve millîlik” 100. yıl ile kullanılmaya başlanan “Türkiye Yüzyılı” anlatısına kadar, Türkiye’nin yeniden yazıldığı söylenen büyük hikayesinin ana temasıydı.
Yerlilik siyasi olarak, Anadolucuların ve muhafazakar entellektüellerin Kemalizmin yapay olduğunu düşündükleri kimlik tanımına İslam’ı merkeze koydukları bir cevap olarak hâlihazırda yeniden tanımlanmıştı.
Millîlik ise referansını Cumhuriyet’in ekonomik modelinden ve devrimlerden değil, “batılılaşmacı” elit karşıtlığından ve Türklüğü kerteriz alan milliyetçilik vurgusundan alıyordu.
Bu iki kavram çeşitli alanlarda birlikte kurgulanarak TV dizileriyle, filmlerle, haberlerle, tartışma programlarıyla, spor organizasyonları ve festivallerle toplumsallaştırılmaya çalışıldı.
Görünen o ki toplumun genelinde projenin dinî karakteri ağır basan “yerlilik” tarafından çok “millîlik” tarafı tuttu. Özellikle gençler millîliği seküler milliyetçilik ve Cumhuriyetçiliğe atıfla tanımlamaya başladı.
Araştırmalara göre bugün Türkiye’de 14-24 yaş arası gençlerin toplamda aşağı yukarı %70’i kendini Atatürkçü ve Milliyetçi olarak tanımlıyor. Gerek iktidara ve bu gibi konulardaki uygulamalarına tepkiden gerek teveccühten, buduncu şamanlıktan tutun “icat edilmiş geleneklere” kadar varan yelpazedeki âdetlere daha fazla merak salıyorlar.
Noel 20. yüzyılın başlarından beri Hıristiyan olmayanlar tarafından da takip ediliyor. Ancak dinî motiflerinden arınmış, hediye alışverişi, yeni yılın gelişi ve yeni umutlar etrafında gelişen seküler ve ticari bir kutlama olarak.
Yılbaşı da bu karakteriyle Türkiye’de bir “gelenek” olacak kadar uzun zamandır kutlanıyor. Ancak yakın tarihte hiç bu kadar tartışılmadı.
Millî bayramlarda penceresine kendi ülkesinin bayrağını asmanın “sivil itaatsizlik” kabul edildiği bir dönemde “Nardugan”a teveccüh gösteren ve kutlayan ya da yılbaşının ve ağaç süslemenin bir Türk geleneği olduğuna inananların motivasyonunu biraz da buradan okumak gerekiyor. // Kaynak: Aposto.com – Utku Başar