Türkiye Cumhuriyeti’nin başkentinin, Ankara’nın göbeğinde, Türkiye Cumhuriyeti’nin kurucusu Atatürk’e, “alçak”, “melun”, “hain”, “haydut”, “Selanik dönmesi” diyen ve Türk Kurtuluş Savaşı’na karşı “İslam’ın kilidini İngilizler koruyacak” diye yazılar döşenen İskilipli adına müze yaptılar…
Sevr’i imzalayan, Kuvayı Milliyeciler hakkındaki idam fermanını yazan, elinde Kaymakam Kemal ve onun gibi nice Türk evladının kanı bulunan Mustafa Sabri adına vakıf kurdular; anmalara doyamadılar…
Tutmuş, “Atatürk’e ‘İngiliz iş birlikçisi’, Mehmet Akif’e ‘p.zevenk’, Selahattin Eyyubi’ye ‘hayvan oğlu hayvan’ diyen, Marx’ın Kapital’i üç harflilere yazdırdığını, Shakespeare’in ‘Şeyh Pir’ adında gizli bir Müslüman olduğunu, Stalin’in Alman ordusunun üzerine Ayet el-Kürsi okunmuş kum döktüğünü savunan meczupun adının Konya’da bir sokağa nasıl verilebildiğini” tartışıyoruz biz hâlâ.
Nasıl acaba!
*
Bu iktidarın “Cumhuriyet’in 100. yılı”na dair belki de ilk vaadi, İskilipli’den Şeyh Sait’e, Seyit Rıza’dan Mustafa Sabri’ye cümle Atatürk ve Cumhuriyet düşmanına “iade-i itibar verilmesi”değil miydi?
Saklamadan…
Gizlemeden…
Deyim yerindeyse tencere tava çala çala, “Cumhuriyetimizin 100. Yılında yeni Türkiye’ye iade-i itibar bir atıfet olarak çok yaraşacaktır” diye ilan etmediler mi bu çılgın projelerini?
Referandumda bile “Her ‘Evet’ Şeyh Said ve arkadaşlarına bir Fatiha’dır” diye oy istemediler mi?
*
10 yıl önce zaten bir bir yapacaklarını ilan ettikleri şeyleri nasıl yapabildiklerini tartışmak yerine, artık biraz da, nasıl yaptırabildiğimizi tartışmalıyız belki
“Aziz vatanın” bu tür girişimlere “dur” deme imkan, idrak ve kabiliyetine sahip “bütün kaleleri”ni nasıl teslim ettiğimizi…
Kimimiz bir ikramiyeye, kimimiz bir terfiye, kimimiz “koltuksuz” kalmayalım, kimimiz makam aracından olmayalım diye nasıl çocuklarımızın geleceğini kendi bugünümüze feda ettiğimizi…
Açıktan ittifak yapanlara saydırmak kolay da, her geçen gün biraz daha genişleyen hazmetme kapasitemizle nasıl bu zihniyetin “gizli ortağı” haline geldiğimizi…
En nihayetinde, her tekrarında ilk defa oluyormuş gibi bağırıp bağırıp, sonra da sanki hiç olmamış gibi yaptığımız her ne varsa, olduğu sırada, “hepimiz buradaydık” değil mi?
*
Sokak adı yetmez; üç vakte kadar “külliyesini” de inşa etmezlerse ne olayım!
Meşrebimiz sağolsun…