İnsan bedeni, iki temel yolla ısıyı yaymak üzere evrimleşmiştir: Kan damarları genişler ve ısıyı deriye taşıyarak dışarı yayılmasını sağlar ya da deride ter oluşur ve buharlaşarak deriyi soğutur. Bu mekanizmalar yetersiz kaldığında ise sonuç ölümdür. Kulağa basit gibi geliyor ama aslında kademeli olarak ortaya çıkan karmaşık bir çöküş süreci bu.
Sıcak çarpmasına uğramış kişinin içsel sıcaklığı yükseldikçe, kalp ve akciğerler genişleyen damarları dolu tutmak için daha çok çalışır. Bir noktada kalp artık yetişemez hâle gelir. Kan basıncı düşer ve baş dönmesine, tökezlemeye, geveleyerek konuşmaya neden olur. Tuz seviyesi azalır, kaslara kramp girer. Zihni bulanan, hatta hezeyana kapılan mağdurların çoğu acil yardıma ihtiyaçları olduğunun farkına varmaz.
Kan, aşırı ısınan deriye hücum ettiği için organlara daha az kan gider ve bu, hücrelerin yıkımına neden olan bir dizi reaksiyonu tetikler. Bazı mağdurlar 40 derecelik bir içsel sıcaklığa yenik düşerken, bazıları birkaç saat boyunca 42 dereceye dayanabilir. Küçük çocuklar ve yaşlılar açısından olayın seyri genelde daha kötüdür. Sağlıklı yaşlılar için dahi bariz bir dezavantaj söz konusudur: Ter bezleri yaşla birlikte küçülür ve yaygın kullanılan birçok ilaç duyuları köreltir. Mağdurlar kendilerini su içecek kadar susamış hissetmezler. Terleme bir seçenek olmaktan çıkar, çünkü bedenin buna ayıracak suyu kalmamıştır. Bunun yerine kimi kez titreme ortaya çıkar.
YENİ DELHİ, HİNDİSTAN
Hindistan’ın başkentindeki apartman cephelerini klimalar kaplıyor. Mayıs ayında sıcaklıklar sürekli olarak 40 dereceyi geçiyor. Hintli hanelerin yüzde 10’undan azında klima var, ancak pazar büyüyor. [Fotoğraf: Saumya Khandelwal, New York Times, Redux aracılığıyla]
PARİS, FRANSA
Trocadéro çeşmesi, rekor kıran 2019 sıcak hava dalgası sırasında ferahlık sağlıyor. 2003’te yaşanan felaket derecesindeki önceli, huzurevlerinde soğutma zorunluluğu dahil çeşitli reformları tetiklemişti. Değişiklikler işe yaradı: 2019’da Fransa’da ölüm oranı yüzde 90 azaldı. [Fotoğraf: Samuel Boivin, NurPhoto, Getty Images aracılığıyla]
Bu noktada hasta kalp krizi geçirebilir, ancak daha sağlıklı formda olanlar tünel görüşüne ve halüsinasyonlara maruz kalır. Belki de sinir uçları alevlendiği için kişi, zımpara kağıdı gibi hissettiği kıyafetlerini üzerinden çıkarıp atarak sıcağa dayanmaya çalışır. Kan damarları niteliğini yitirmeye başladığı için bayılma bir nimet gibi gelir. Ardından, kalptekiler de dahil olmak üzere kas dokuları hasara uğrar. Sindirim sistemi geçirgen hâle geldiğinde, toksinler kan dolaşımına girer. Dolaşım sistemi, son çare olarak hayati organları –böbrek, mesane, kalp– daha da tehlikeye atan yaygın bir pıhtılaşma çabasıyla yanıt verir. Ölüm artık yakındır.
2003 yazında, Batı ve Orta Avrupa üzerine yüksek atmosferik basınç alanı yerleşti. Akdeniz üzerinde aşırı ısınan dev boyutlu hava türbülansı, birkaç hafta boyunca serin Atlantik havasının ataklarını geri püskürttü. Fransa’da sıcaklık istikrarlı bir şekilde arttı ve sekiz gün boyunca 40 derece gibi şaşırtıcı bir yükseklikte kaldı. Sıcaklık artışı paralelinde insanlar ölmeye başladı.
Hastaneler kısa sürede dolup taştı. Morglarda yer kalmadığı için frigorifik kamyonlar ve market dondurucuları açığı kapattı. Hizmet sundukları kişileri kontrole giden bakıcılar, onların yere yığılmış veya koltuklarında oturur hâldeki ölmüş bedenleriyle karşılaştı. (Söz konusu dönemde Fransa’da evlerin yalnızca yüzde birkaçında klima vardı.) Fransız acil servis doktorları derneği başkanı Patrick Pelloux, polislerin kapıları kırmak için çağrıldığını ve “içeride ancak ceset bulduklarını” anlatıyor. “İnanılmaz dehşet vericiydi.” Cesetlerin çoğu haftalar sonrasında bulunmuştu.
PARİS, FRANSA
2019’daki bir başka rekor sıcak hava dalgasının ardından toplu taşımacılık dairesi, Parc de St.–Cloud tramvay platformunda soğuk buhar makineleri denedi. Filtrelenmiş küçük su damlacıkları buharlaştıkça, hava yolcuları ferahlatacak kadar serinliyor. [Fotoğraf: William Daniels]
Fransa, sıcak dalgasına bağlı ölüm sayısının 15 bini aştığını açıkladı. İtalya’nın durumu –yaklaşık 20 bin ölümle– daha da kötüydü. Kıta genelinde, çoğu yoksul, yalnız ve yaşlı 70 binden fazla insan yaşamını yitirmişti. Biliminsanları daha sonra, 500 yılın bu en sıcak yazının iklim değişikliğiyle doğrudan bağlantılı olduğunu ortaya koydu. Bu da, Paris’te o yıl sıcaklara bağlı ölüm riskinin yüzde 70 civarında artmasıyla sonuçlanmıştı.
Biliminsanlarının küresel ısınmayla bağlantısını kurduğu iklimsel tehditler –daha güçlü ve daha yıkıcı kasırgalar, kuraklık, yükselen deniz seviyesi, daha uzun süren yangın mevsimleri– arasında, en sezgisel ve acil olanı, sıcak hava dalgalarındaki artış. Küresel olarak değerlendirildiğinde, son altı yıl, bugüne dek kaydedilen en sıcak dönem. Avrupa’da ise 2003 yılının korkunç yazının sadece istatistiksel veride bir şaşma olmadığı ortaya çıkmış durumda: O dönemden bu yana büyük sıcak hava dalgaları kıtayı beş kez vurdu ve 2019’da, Fransa örneğindeki 46 derece de dahil olmak üzere, altı Batı Avrupa ülkesinde tüm zamanların sıcaklık rekorları kırıldı.
Küresel ısınmaya nihai çözüm, elbette ki sera gazı salımını büyük ölçüde azaltmaktan geçiyor. Bu konuda tam bir başarısızlık yaşamamız hâlinde, 2100 yılına dek ABD’de sıcaklara bağlı ölüm sayısı yılda 100 binin üzerine çıkabilir. Bazı yerlerde tehdit çok daha büyük: Örneğin Hindistan’daki ölüm sayısı, son araştırmalara göre 1,5 milyona ulaşabilir. Salımları kontrol altına almamız hâlinde dahi, gezegenimiz yıllar boyunca ısınmaya devam edecek. Yıkıcı bir güç harekete geçmiş durumda ve bu güç gezegenimizde yaşayanların çoğunun yaşam tarzını temelden değiştirecek.
ABU DABİ, BİRLEŞİK ARAP EMİRLİKLERİ
Orta Doğu’nun maşrabiyelerini andıran bezemelerle süslü kubbe, Abu Dabi Louvre müzesine gölge sağlıyor. Altında, Basra Körfezi’nden gelen buharlaşma havayı soğuturken, taş zemin ve duvarlar da gece soğuğunu koruyor. [Fotoğraf: Matthieu Paley]
Aşırı sıcak, ölümcül olmadığı zaman dahi zararlı etkilere sahip. Araştırmacılar, yüksek sıcaklıkları prematüre, düşük kilolu ve ölü doğan bebek vakalarının meydana gelme sıklığı ile ilişkilendiriyor; ısı bitkinliği de ruh hâlini, davranışı ve zihinsel sağlığı etkiliyor. Sıcak hava koşulları, tüm gelir seviyelerinde insanları şiddete eğilimli kılıyor. Çocukların sınav puanlarının düşmesine ve üretkenliğin azalmasına yol açıyor. Uluslararası Çalışma Örgütü, yüksek ısı düzeylerinin 2030 yılına dek çalışma saatlerini yüzde 2,2 oranında azaltacağını tahmin ediyor ki bu da çoğunluğu düşük ve orta gelirli ülkelerde 80 milyon tam zamanlı iş kaybı olacağı anlamına geliyor. Varsıl ülkelerde dahi, açık havada düşük ücretle çalışanlar –örneğin inşaat ve tarım işçileri– bu durumdan oldukça kötü etkilenecek. Washington Üniversitesi’ndeki araştırmacılar, 2050 yılına gelindiğinde Güneydoğu Amerika’da yüksek ısı ve nemin tüm büyüme sezonunu “tarım sektörünün günümüzdeki çalışma uygulamalarını sürdürmek için tehlikeli” duruma sokacağını belirtiyor.
İnsanlar son 10 bin yıl içinde, ekinleri ve hayvanlarıyla birlikte, yıllık ortalama 12,8 derecelik bir sıcaklık merkezli oldukça dar bir iklim nişinde evrim geçirdi. Bedenlerimiz yüksek ısıya kolayca uyum sağlıyor, ancak sıcağa ve neme tahammül derecemizin de bir sınırı var.
Sağlığı yerinde, sıcağa alışık bir kişi dahi, 35 derecelik “yaş termometre” (buharlaşmanın soğutma etkisini dikkate alan, birleşik sıcaklık ve nem ölçüsü) ısısına birkaç saat maruz kaldıktan sonra ölür. Bu noktada hava o kadar sıcak ve nemlidir ki artık insan terini soğuramaz. Bu koşullarda, bırakın domates hasadı yapmayı ya da bir otoyol çukurunu doldurmayı, uzun bir yürüyüş yapmak dahi ölümcül olabilir. İklim modellemeleri, Güney Asya ve Orta Doğu’nun bazı bölgelerindeki yaş termometre sıcaklıklarının 50 yıl içinde bu kritik eşiği düzenli sıklıkla aşar hâle geleceği öngörüsünde bulunuyor.
Proceedings of the National Academy of Sciences’da 2020’de yayımlanan ilginç bir araştırmaya göre, o tarihe gelindiğinde dünya nüfusunun üçte biri –Afrika, Asya, Güney Amerika ve Avustralya’da– yaz aylarında sıcaklık ortalamasının 40 dereceyi aştığı günümüz Sahra’sını andırır koşullarda yaşar durumda olabilir. Milyarlarca insan zor bir seçimle karşı karşıya kalacak: Daha soğuk iklimlere göç etmek ya da bulundukları yerde kalıp uyum sağlamak. Klimalı mekânlara çekilmek bariz bir çözüm gibi gözükebilir ama mevcut hâliyle klimalar gezegenimizin ısınmasına etki ediyor ve klimalara en çok ihtiyacı olan insanların büyük çoğunluğu için de çok pahalı. Aşırı sıcak sorunu, barınma, su ve sağlık hizmetlerine erişim dahil, daha büyük sosyal problemlerle ölümcül biçimde iç içe geçmiş durumda. Bunun cehennemi bir sorun olduğunu söylemek yanlış olmaz.
NEW YORK, ABD
Columbia Üniversitesi’nde yeni bir tür polimer filmle kaplanmış panel, ısıyı atmosferden aşırıp uzaya yayıyor ve bu nedenle, kızılötesi fotoğrafta görüldüğü gibi, normal ortamdan çok daha serin oluyor. Çatılara yerleştirilecek bu tür paneller, klima ihtiyacını azaltabilir. “Radyatif soğutma” ile ilgili araştırmalar hız kazanıyor. [Fotoğraf: Jyotirmoy Mandal]
Yılda 110 günden fazla 37,8 derece ve üstünü gören Phoenix (Arizona), ABD’nin en sıcak kenti. Dolayısıyla, sıcağa bağlı ölümlerde en yüksek sayılara sahip olması şaşırtıcı değil. Yasalar uyarınca, sıcağa bağlı olanlar dahil, doğal olmayan tüm ölümleri araştırmak zorunda olan adli tıp kurumuna göre, Maricopa ilçesi 2020’de 207 kişiyle tüm zamanların rekorunu kırmış durumda.
Büronun baş müfettişi Melanie Rouse, sıcak kaynaklı olması olası bir ölüm bildirildiğinde, personelinin önce ölen kişinin son günlerine dair bilgisi olan herkesle görüştüğünü söylüyor. Aşırı terleme ya da hiç terlememe sorunu var mıydı, baş ağrısından veya mide bulantısından şikayet ediyor muydu? Bahçe işi yapıyor muydu? Termoregülasyonu bozan alkol veya uyuşturucu kullanıyor muydu? “Öğrenmeye çalıştığımız şey,” diyor Rouse, “bu gelişmeye neyin yol açtığı. Başka olası ölüm nedenleri olup olmadığını anlamaya çalışıyoruz.”
Ölüm mahallinde, araştırmacılar beden ve oda sıcaklığını ölçüyor. (Kaydettikleri en yüksek iç mekân sıcaklığı 2017’de 62,8 derece olmuş.) Kimyasal analiz yapmak üzere ölünün göz küresinden vitröz sıvı örneği alıyorlar. Rouse, hücrelerin yüksek ısıda hızla yıkıma uğradığını, ancak göz küresinin korunaklı bir alan olduğunu açıklıyor. Kimyagerler ve doktorlar bu sıvıyı analiz ederek ölünün susuz kalıp kalmadığını, kan şekerinin yüksek olup olmadığını, böbrek fonksiyonlarının azalıp azalmadığı belirliyor. Bu parametrelerin tümü sıcağa karşı duyarlılığı artıran etkenler.
Maricopa ilçesindeki sıcağa bağlı ölümlerin yarıdan fazlası açık havada ve çoğunlukla evsizler arasında meydana geliyor. İç mekân ölümlerinin çoğu ise yetersiz yalıtım nedeniyle serinlemesi zor mobil evlerde yaşanıyor. En zengin ülkelerde dahi kötü koşullara sahip konutlar, sıcağa maruz kalmada büyük rol oynuyor. Yoksul ülkelerdeki durum çok ise daha kötü.
Hindistan’da sıcaklık 40 dereceyi aştığında, devlet kurumları halka evden çıkmamaları ve su içmelerini tavsiye ediyor. Ancak evlerinin içi dışarıdan daha sıcak olan, vantilatör veya soğuk buhar makinelerini çalıştıracak elektriği olmayan –Hindistan’daki evlerin yalnızca yüzde 8’inde klima var– ya da Noor Jehan gibi evi olmayan on milyonlarca kişiye bu tavsiyenin faydası dokunmuyor.
36 yaşındaki Jehan, hayatı boyunca Güney Delhi’deki bir parkta açık havada yaşamış. Her sabah birkaç parça eşyasını –bir çıkın yatak malzemesi, birkaç tencere ve kase– beton bir çevre duvarının yakınına yığıyor, sonra şantiyedeki işine doğru yola çıkıyor. Termometre 48 dereceyi gösterdiğinde dahi çalışıyor. Yevmiyeyle çalışan milyonlarca işçi gibi o da işe gitmezse üç çocuğunu besleyemeyecek durumda. “Geri döndüğümde,” diyor, “üstümdeki kiri ve tozu temizlemek ve serinlemek için yıkanacak su bile yok.” İçme suyu kaynağı 1,5 kilometre uzakta.
Jehan’ın kocası çekçek çekiyor, ancak yetersiz beslenme ve susuzluk nedeniyle sıcakta sık sık bayılıyor. Kız kardeşi Afsana ve üç çocuğu, sıcakla başa çıkmak için kaldırıma yaygı seriyor ve hatta orada uyuyor. Afsana, “Gelip geçen arabalar biraz esinti yapıyor,” diyor. Ancak kaldırımlar gece 02.00’ye kadar serinlemiyor.
KALİFORNİYA, ABD
San Joaquin Vadisi’ndeki Los Banos’ta, domates toplayıcıları sıcağa daha az maruz kalmak için sabah 05.00’te işe başlıyor. Eyalet yasaları, yetiştiricilerin su, gölge ve dinlenme molası sağlamalarını şart koşuyor, ancak kova başına para kazanan toplayıcılar bu tür önlemleri göz ardı edebiliyor. ABD’nin bazı bölgelerinde dış mekânda çalışmak giderek daha tehlikeli hâle gelecek. [Fotoğraf: Karla Gachet]
Arizona Eyalet Üniversitesi’nden David Hondula, kentlerdeki acımasız sıcağın sosyal yaşam ve sağlık üzerindeki etkilerini inceliyor. Son zamanlarda gölge yapacak on binlerce ağaç dikmek için en iyi yerleri belirlemek amacıyla kızgın kaldırımları arşınlıyor. Ağaç dikimi, artan sıcaklara karşı tüm dünyada giderek yaygınlaşan bir kentsel müdahale yöntemi. “Sıcağa daha az maruz kalmak riski azaltıyor,” diye konuşuyor Hondula. “Ama insanların sıcaktan ölmesine engel olmak için yalnızca ağaç dikimine bel bağlamamak gerektiğini düşünüyorum.”
Daha iyi müdahale biçiminin ne olduğu sorulduğunda hiç tereddütsüz yanıtlıyor.
“Klimaya erişimin artırılması.”
Tarihsel olarak konut klimaları, özellikle güç ve prestij simgeleyen serin ortamlar yarattığı için lüks olarak kabul ediliyor. Ancak birçok yerde, sıcağa bağlı ölümleri önleme açısından zorunlu bir halk sağlığı gerekliliği hâline geliyor. İklim araştırmacılarından oluşan Climate Impact Lab (İklim Etkisi Laboratuvarı) konsorsiyumunun verdiği habere göre, ekonomik kalkınmanın 2099’a kadar klima ve sağlık hizmetlerine erişimi artırarak her yıl milyonlarca yaşam kurtarması bekleniyor. Uluslararası Enerji Ajansı, ev tipi klima ünitelerinin günümüzde 1,6 milyar civarında olan sayılarının yüzyılın ortalarında 5,6 milyara yükseleceğini tahmin ediyor.
Olumsuz haber şu ki, günümüzdeki klima teknolojisi gezegenimiz üzerinde büyük bir yük. Çoğu sistemde klimanın iç kısmındaki soğutma serpantinine (buharlaştırıcı) sıvı soğutucu pompalanır; sıvı, serpantin içinde gaza dönüşürken havadan ısıyı ve nemi çeker. Bina dışındaki kompresör, kondansatör ve pervane, gazı tekrar sıvıya dönüştürerek ısıyı ve yoğunlaşmış suyu dışarı verir.
Bu bir asırlık dahiyane yaklaşımın üç sorunu var. Birincisi, soğutucu olarak kullanılan hidroflorokarbonlar da sera gazı ve –yanlış yöntemlerle atılmaları sonucu– çevreye sızdıklarında molekül başına karbondioksitten binlerce kat daha fazla küresel ısınma etkisine sahipler. İkincisi, geleneksel klimalar ısıyı ortadan kaldırmıyor yalnızca dışarıya atıyor. Bir araştırmaya göre, Phoenix’teki klimalar geceleri dışarıdaki sıcaklığı bir derece civarında yükselterek tüm soğutucu ünitelerini daha da fazla çalışmaya zorluyor.
Üçüncüsü, klimalar toplam küresel tüketimin yüzde 8,5’ini oluşturacak kadar fazla elektrik harcıyor. Bu enerjinin büyük bir bölümü de fosil yakıtlarla üretiliyor. 2016’da klimalar 1,13 milyar ton karbondioksit salımına neden oldu; 2050 yılına kadar bu miktarın ikiye katlanması bekleniyor.
Yeni fikirlere ihtiyaç olduğu ortada. Colorado merkezli düşünce kuruluşu Rocky Mountain Enstitüsü, yeni fikirlerin ortaya çıkmasını sağlamak için uluslararası bir yarışmanın düzenlenmesine ön ayak oldu. Mühendislere çağrı yaparak, günümüzün standart ürünlerinin iklim üzerindeki etkisinin beşte birini ortaya çıkaran, onların harcadığı enerjinin en fazla dörtte birini harcayan ve hâlihazırdaki temel modellerin iki katından daha pahalı olmayan ev tipi klima üretmeye davet etti.
Bazı katılımcılar, sıvı soğutuculardan ve buhar sıkıştırma işleminden vazgeçerek, gelecek vaat etmesine karşın şu anda yaygın kullanıma hazır olmayan yeni teknolojilere başvurmuştu. Bir tanesinde, sıcaktan soğuğa kolayca geçiş yapan kristal malzemelere döngüsel olarak basınç uygulanan bir katı durum soğutması kullanılmıştı; ki bu uygulama, tüm bir odayı soğutmaktansa, bir içecek kutusunu hızla soğutmak gibi nokta uygulamaları için daha uygundu. Bir diğer katılımcı, güneş ısısını geri yansıtarak, atmosferden kızılötesi dalga boyunda geçişini sağlayıp uzaya geri yollayan nano malzemeyle kaplanmış çatı panelleri önermişti. Prensipte bu sistem binanın ısı kazanımını birkaç derece azaltabiliyor, ancak Rocky Mountain Enstitüsü üyelerinden Iain Campbell, “Tek başına çözüm değil,” diyor. “Nemli koşullarda işe yaramıyor, ayrıca panellerin gökyüzüne dönük olması gerekiyor.” On katlı bir binanın üçüncü katında oturanlar için pek de bir yararı yok.
BELUCİSTAN, PAKİSTAN
Batı Pakistan çölünden geçmeyi gerektiren zorlu Hindu haccı Hinglaj’ı yerine getirmeye çalışanlar, çoğu zaman aşırı sıcakta –bu fotoğraf çekildiğinde sıcaklık 40 dereceydi– bayılıyor. Vücut ısısı yükseldikçe, kalp deriye kan pompalamak için daha çok çalışıyor. Yetişemezse, tansiyon düşüyor. Yaşlılarda risk en yüksek düzeyde. [Fotoğraf: Matthieu Paley]
2020’de Hindistan’ın Bahadurgarh kentindeki bir apartmanda muson sonrası bir “soğutma” denemesinde mücadele veren son dört yarışmacının tümü ise geleneksel buhar sıkıştırma işlemini kullanmıştı. Ancak sera ısınmasına yol açma etkisi ya hiç olmayan ya da düşük olan yeni soğutucu maddeler, aşırı verimli evaporatör ve kondansatör sistemleri kullanarak ciddi biçimde geliştirilmişlerdi. Daikin ile Gree ekiplerinin birinciliği paylaşan tasarımları, enerji sarfiyatını azaltmak için kondansatörü hava yerine suyla soğutuyor ve aralarından biri de elektriğinin bir bölümünü güneş panellerinden sağlıyordu. Günümüz temel modellerinin iki katı civarında fiyatlarla 2025’de mağaza raflarında yer almaları bekleniyor. Campbell, işletme maliyetleri çok düşük olduğu için geri ödeme süresinin de sadece üç yıl olacağı görüşünde.
National Geographic Türkiye