ABD Başkanı Joe Biden, 1915 olayları için “Soykırım” ifadesini kullandı. Biden’ın sözleri tartışılmaya devam ederken akıllara o yazı geldi…
ABD Başkanı Joe Biden, 1915 olayları için “Soykırım” ifadesini kullandı. Biden, “Ermeni soykırımında ölenleri anıyorum” diye belirtti.
Böylece, Biden, 1981 yılında yaptığı açıklamada “soykırım” ifadesini kullanan Ronald Reagan’dan sonra bu ifadeyi kullanan ilk ABD başkanı oldu.
UYANIN ARTIK!
Biden’ın sözleri tartışılmaya devam ederken, akıllara gazeteci-yazar Soner Yalçın’ın, 2017 yılında Sözcü’deki köşesinde kaleme aldığı “Tane tane anlatayım” yazısı geldi.
Soner Yalçın, söz konusu yazısında, ABD’nin yıllar boyunca süren “dostluğunu” ve “müttefikliğini” sorgulamış ve ABD’nin Türkiye ile ikili ilişkideki üstten bakışı için “bıktık” ifadesini kullanmıştı.
Söz konusu yazısında, ABD’nin yaptıklarını tarihsel bir bağlamde ele alan ve olayları tane tane anlatan Soner Yalçın, 15 Temmuz FETÖ’cü darbe girişiminin arkasında da ABD’nin olduğunu hatırlatıyordu.
Soner Yalçın’ın yazısı şu şekildeydi
“Ertuğrul Özkök okuyucularına “test sorusu” yöneltti:
Türkiye’nin en büyük koalisyonu hangisidir?
a) Milliyetçi İslamcı koalisyonu.
b) Ulusalcı solcu koalisyonu.
c) Ulusalcı İslamcı koalisyonu.
d) Kemalist ulusalcı koalisyonu.
e) Kemalist ülkücü koalisyonu.
f) Hiçbiri…
Doğru cevap: Amerikan aleyhtarlığı ve her şeyin altında CIA arama koalisyonu.
Baksanıza önüne gelen ABD’ye çakıyor da çakıyor… (13 Ekim 2017, Hürriyet)
Ertuğrul Özkök’e sormak isterim:
Türkiye’de ABD aleyhtarlığının sebebi sadece “komplo teorilerine” inanmak mı?
Şu tarihsel süreci bilmez mi:
Osmanlı paylaşımında ABD aktif rol aldı. Nedeni vardı kuşkusuz:
ABD Dışişleri, 31 Mayıs 1919’da diplomatik misyonlarına genelge yolladı: “Bulunduğunuz bölgede petrol bulunan, bulunma ihtimali olan her bölgede, petrol kaynakları üzerindeki mülkiyet yapısını, o kaynakların denetim durumunu, rezervini, gelişme potansiyelini, bölgedeki petrol üretimine ABD’nin müdahil olabilme olanaklarını araştırıp, merkeze bildiriniz.” (Laurance Evans, “Türkiye’nin Paylaşılması”, 1972)
Bu nedenle…
Yunan Ordusu İzmir’e çıkarken limandaki destek güçleri arasında dört savaş gemisiyle ABD donanması yok muydu? Sands, McFarland ve Sturtevant adlı üç savaş gemisiyle ABD, Rum çetelerine destek vermek amacıyla Samsun ve Trabzon’u bombalamadı mı? Şaşırtıcı değil; Çanakkale Savaşı sırasında İngiliz gemilerine savaş malzemesi taşıyan ABD değil miydi? 1923 yılına kadar sularımızda işgal kuvvetlerinin yanında bulunan 32 ABD savaş gemisi vardı!
Sahi… O yıllardaki (ve halen) “Büyük Ermenistan” ve “Büyük Kürdistan” projelerinin ardındaki siyasi güç kimdi? Ya ”mandacılık” fikrini Osmanlı münevverleri eliyle dayatan ABD değil miydi?
Durun bitmedi…
Hep iyi niyetliydik
Bilirsiniz ki:
ABD, Lozan görüşmelerine gözlemci olarak katıldı. Bu konferans ardından Türkiye -ABD arasında “Dostluk ve Ticaret Antlaşması” imzalandı. Ne var ki bu anlaşmayı ABD Senatosu onaylamadı! Çünkü, başta Ermeni lobisi olmak üzere Türk düşmanlığının gücünü aşamadılar. Öyle ki…
Atatürk Türkiyesi ile diplomatik ilişkiyi ancak 1927’de kurdular. Yine de ticaret anlaşmasını ancak 10 yıl sonra imzalayabildiler! Ticaret geçici anlaşmayla sürdürülebildi…
Türkiye -ABD ilişkilerinde sürekli verici olan Türkiye oldu. Örneğin:
5 Şubat 1934’de iki ülke suçluların iadesi anlaşmasını imzaladı. Türkiye, kaçak banker Samuel Insull’u ABD’ye iade etti.
Öyle iyi niyetliydik ki, Birinci Dünya Savaşı’nda zarar gören ABD vatandaşlarına ödenmek üzere 1 milyon 300 bin dolarlık tazminat anlaşması yaptık. Yine de ilişkiler mesafeliydi.
II. Dünya Savaşı ardından ABD ilişkileri hızlandı. “Truman Doktrini”- “Marshall Planı” ile ABD, “komünist ülkelerin baskısı altında bulunan devletlere” mali ve askeri yardım yapmaya karar verdi. Yardım alan ülkelerden olduk. (Süreçte yardımların yüzde 70’i Yunanistan’a, kalanı bize yapıldı!)
1950’lerden itibaren ABD, Türkiye’nin nasıl “kalkınacağı” gibi iktisadi çözümler dayattı. Örneğin, yabancı sermayeye teşvik kanunları vs çıkardı. Dışarıdan hangi malı ne kadar alacağımızdan, okul müfredatına kadar tek belirleyici oldu. Süt tozuyla tavladılar bizi. Hiltonlar, Coca Colalar, naylon çoraplar, margarin yağlar, danslar, müzikler vs. moda yapıldı.
Öylesine teslim olduk ki; Kore Savaşı’na asker gönderdik! 718 Mehmetçik şehit oldu.
Peki. Yavru vatan Kıbrıs için ABD ne yaptı; bize silah ambargosu uyguladı! Hala “Annan Planı” gibi yaptırımlarla Kıbrıs’ı elimizden almaya çalışıyor!
Bitmedi…
Stratejik ortağa bak!
Ertuğrul Özkök hiç bilmez mi:
Sovyetler Birliği’ne İncirlik Üssü’nden gönderdiği U2 casus uçağıyla Türkiye’yi kim krizin parçası yaptı?
Ya “Johnson Mektubu” nasıl unutulur?
Haşhaş ekimine bile karışıp Türkiye’yi “uyuşturucu merkezi” diye dünyaya kim tanıttı? “Geceyarısı Ekspres” filmini hatırlatmama gerek var mı? (Bu kötü filme ödüller yağdırdılar.)
Özkök unuttu mu: 12 Mart’tan 12 Eylül’e faşist askeri darbelerini kim yaptırdı?
Vahşi kapitalizm ve itibariyle etnisite yanlısı (yeni muhafazakarlık adı altında) neo-con fikirleri ülkeye kim soktu?
Birinci Körfez Savaşı’ndan itibaren Çekiç Güç vs. ile PKK’yı destekleyen kim?
K. Irak’ta Mehmetçik’in başına çuval geçirenler hafızalardan silinebilir mi?
Hala YPG- PYD’ye silah veren kim? Zaten bu amaçla Suriye’nin parçalanma projesine bizi kim soktu? Yetmedi:
“İran’a ambargo uygula” diye bizi baskılayan kim?
Füze kalkanından İHA’lara kadar bizi “şamar oğlanı” yapan kim?
Sahi… 15 Temmuz FETÖ darbesinin arkasındaki kim?
Sahi… Ergenekon-Balyoz kumpaslarının arkasındaki “akıl” kim?
IMF-Dünya Bankası-Dünya Ticaret Örgütü “şeytan üçgeninin” iktisadi sömürüsüne hiç girmeyeyim. Söylesenize:
Bu nasıl müttefik?
Bu nasıl dostluk?
Sürekli üstten bakan bu kibirli ilişkiden bıktık artık. En son vize ambargosuna maruz bırakıldık!
Ertuğrul Özkök…
Ülkemizde, “Amerikan aleyhtarlığının” neden var olduğunu sahiden anlamıyor mu?”
Odatv.com