Milli duyguların sesi: Ozan Arif
13 Şubat 2019’da Samsun’da 70 yaşında hayata veda eden Ozan Arif, ortaokul yıllarında tanıştığı bağlamayla bir ömür boyu milli duyguların, kahramanlıkların ve hüznün sesi oldu.
Giresun’un Alucra ilçesine bağlı Hapu köyünde 1949 yılında dünyaya gelen Şirin, ilk ve orta öğrenimini Samsun’da tamamladı. Arif Şirin, eğitimini sürdürürken ailesine destek olmak için yaz aylarında da tarım işlerinde çalıştı.
Ortaokul yıllarında sesine aşık olduğu bağlama ile tanışan Ozan Arif, yakalandığı tüberküloz hastalığı nedeniyle İstanbul’da yaklaşık bir yıl hastanede tedavi gördü.
Burada harçlıklarından biriktirdiği parayla 1964 yılında ilk bağlamasını satın alan Şirin, çalmayı da kendi kendine öğrenmeye çalıştı.
Diğer hastaların şikayeti üzerine hastane yönetimince çıkarken iade edilmek üzere sazına el konulunca yine harçlıklarını biriktirerek başka bir bağlama alan Şirin, bu da alınınca 3’üncüsünü edindi. Böylece Arif Şirin’in hastaneden çıkarken 3 bağlaması oldu.
Çocukluğunda tarlada çalışırken atma türküler söyleyen Şirin, Kerem ile Aslı, Ferhat ile Şirin, Sürmeli Bey, Yusuf ile Züleyha gibi destanları okuyarak büyüdü. Memleketi Alucra’da pazar kurulan günlerde destancıları dinleyen Şirin, köyde etrafında yaşanan olaylarla ilgili şiirler yazmaya başladı.
“Ozan” mahlasını ortaokuldaki okul müdürü Kemal Giritli’nin verdiği Arif Şirin, gittiği öğretmen okulunda edebiyat alanında kendini geliştirdi.
Alparslan Türkeş’i ilk kez ortaokul yıllarında Samsun’da düzenlenen toplantıya geldiğinde gören Şirin, bu toplantının ardından kendini Türkeş’e yakın hissetmeye başladı. Yıllar sonra öğretmen okulundan mezun olunca gittiği Ankara’da Türkeş ile ilk kez görüşme fırsatı buldu.
Öğretmen okulunu tamamlayan Ozan Arif, Samsun’da 2 farklı köy okulunda 1970-1979 yılları arasında öğretmenlik ve okul müdürlüğü yaptı. Bu arada ülkücü hareket kapsamında arkadaşlarıyla toplantı ve faaliyetlere katıldı.
Sosyal faaliyetlerde de bağlama çalıp deyişler söyleyen Ozan Arif, Ülkü Ocakları Genel Merkezinin dikkatini çekti. Turnelere giden, piyeslerde perde arasında bağlamayla kendine has program yapan Ozan Arif, Ülkü Ocaklarınca Ankara’da düzenlenen etkinliklere de katıldı.
Konserlerinde memleketinin yöresel kıyafetini giyen Ozan Arif, Ülkü Ocakları Genel Merkezi tarafından 1977-1978 yıllarında Konya’da düzenlenen “Aşıklar Bayramı”na gönderildi. Burada seslendirdiği şiir büyük beğeni toplayan Ozan Arif, dinleyicilerin isteği üzerine, ikinci kez söylemek yasak olmasına rağmen jüri üyelerinden Ahmet Kabaklı’nın ağırlığını koymasıyla şiirini tekrar okudu.
Şiirini değiştirmesi istenince TRT’ye çıkmayı reddetti
Ozan Arif, burada altın madalya kazandı. TRT’den Konya’ya çekim yapmaya gelenler tarafından altın madalya alan 16-17 kişi, Ankara’ya davet edilir. Ozan Arif, bir röportajında orada yaşadıklarını şu şekilde anlatıyor:
“O aşıklar birbirini dürtüyor. ‘Ben çıkacağım daha uzun’ diye. Şimdi bana geldi sıra. TRT’de ‘sol’ hakim tabii o zaman. Çekim yapanlar geldi, ‘Şiirin şurasını değiştirebilir misin?’ dediler. ‘Ben bu şiirle böyle altın madalya aldım’ dedim. ‘O zaman seni çekemeyeceğiz’ dediler. ‘Tamam, çekmeyin’ dedim. Reddettim. Hemen, sahne kıyafetimi giymiştim, kuşağı falan çıkarmaya başladım. O ara hiç unutmuyorum, Allah rahmet etsin, şimdi vefat etti Şeref Taşlıova geldi yanıma, dedi ki; ‘Arif seni tebrik ederim’. ‘Niye abi?’ dedim. ‘Görmüyor musun biz 2 dakika televizyona çıkacağız diye birbirimizi yiyoruz, sen bana ders verdin.’ dedi.”
Ozan Arif, Amasya Suluova’da bir sinema salonunda Ülkü Ocakları ile ilgili düzenlenen toplantı sırasında saz çalmak için hazırlık yapmak üzere perdenin arkasına geçtiği sırada, sandalyenin altına yerleştirilen bomba patlatıldı. Burada 3 kişi yaşamını yitirdi, 16 kişi de yaralandı. Ozan Arif daha sonra bu olayı, “Bende kapanmaz bir yara” olarak niteledi.
“Bizi ‘Ozan Arif’ yapan şey, milletin derdini dert edinmemdir”
Dönemin yöneticileriyle 1979 yılında yaşadığı sıkıntılar üzerine öğretmenlikten istifa eden Şirin, Almanya’ya turneye gitti. Ozan Arif, 12 Eylül 1980 darbesinin ardından bir süre gözaltına alındı. Serbest bırakıldıktan sonra bir süre daha Türkiye’de kalan Şirin, 24 Eylül 1980’de Almanya’ya gitti.
Burada da haftada birkaç kez konser veren Ozan Arif, verdiği röportajda Almanya’daki yılları ve Türkiye’ye dönüşüyle ilgili şu değerlendirmelerde bulundu:
“Orada yabancı kültürlerin altında anneleri babaları çalışırken heba olan yavrularımızı görürken bir öğretmen olarak içim burkuluyordu. Demek istediğim, Ozan Arif, ülkücü gece, Bozkurt, bilmem ne… Ben sadece bunlarla uğraşmadım ki. Ben orada insanlarımızın sosyal problemleri ile de uğraştım. Beni ‘Ozan Arif’ yapan onlar oldu. Dar bir sloganik yolda gitmedik. Uğradığı haksızlıkları dile getirdim, ev vermiyorlar onu dile getirdim, yabancı düşmanlığını dile getirdim. Yani bizi ‘Ozan Arif’ yapan şey, meselelere sadece ideolojik yaklaşmamam, milletin derdini dert edinmemdir.”
-“Başbuğum beni aradı. ‘Gel oğlum’ dedi”
Almanya’da bulunduğu yıllarda Türkiye’de hakkında birçok soruşturma devam eden Ozan Arif, kendisiyle yapılan röportajda gurbetten dönüş sürecini de şu ifadelerle aktardı:
“Benim için toplam 183 sene ceza istiyorlardı. Benim amcam avukatlığımı yaptı. Bütün vilayetlerde açılan davalarımı topluyordu. Amcam, ‘Bunların ipiyle kuyuya inilmez. Gel demeden gelme’ diyordu. Başbuğ da aynı şeyi söyledi. ‘Oğlum ben gel demeden gelme, bir delilik yapma’ diyordu. Bir gün Başbuğum beni aradı. ‘Gel oğlum’ dedi. ‘Ben hallettim’. Ben Samsun’dan milletvekili adayı olarak geldim. İttifak vardı o zaman. O ittifakın Samsun 2’nci sıra adayı olarak. Birinci sırada Erbakan’ın adayı. O zaman şehir barajı sistemi vardı. 73 bin falandı Samsun barajı. 69 binde kaldık ama öyle milletvekili olayım diye bir derdim yoktu. Benim için vatanıma kavuşmak, 10 tane milletvekilliğine değerdi. 5 gün kalmıştı geldiğimde seçime. Tercih vardı ayrıca. Barajı aşamadık ama aşsaydık birinci sıra değil, ben gidiyordum. 9 bin tercih alan geçiyordu. Ben 27 bin tercih almıştım. Bir bakıma da çok mutlu oldum barajı aşamamaktan. Çünkü birinci sıradaki arkadaşa haksızlık yapmış olacaktım. Allah nasip etmedi hülasa.”
Arif Şirin, 11 yıllık gurbet hayatının ardından 24 Eylül 1991’de Türkiye’ye döndü. Bir süre sonra yine Almanya’ya dönen Ozan Arif, Avrupa ve Türkiye’de konserlerini sürdürdü.
Çıldır’da Aşık Şenlik, Erzurum’da Sümmani Baba, Erzurumlu Emrah, idolü olarak nitelediği 1800’lerde yaşamış Develili Aşık Seyrani Baba’yı Türk halk edebiyatında muazzam örnekler verenler olarak anlatan Ozan Arif, özellikle Develili Aşık Seyrani Baba’da kendisini bulduğunu vurgular. Pir Sultan Abdal’ı da “dava adamı” olarak anan Ozan Arif, ona haksızlık yapıldığına inandı.
İlk plağı İstanbul Ülkü Ocakları tarafından 1973-1974’lü yıllarda çıkarılan Ozan Arif, 12 Eylül 1980 askeri darbesinin ardından ülkücü camianın yaşadığı acıları ve işkenceleri dile getirdiği şiirleriyle tanındı.
“Sen bu vatanın ozanısın. Neye inanıyorsan onu söyle”
Merhum Alparslan Türkeş’ten hep iltifat gördüğünü belirten Ozan Arif’in “Başbuğ” ile yakınlaşması ise 1980’den sonra kendisi yurt dışındayken oluştu. Bu dönemde zaman zaman Ozan Arif ile Türkeş telefonla görüştü.
Alparslan Türkeş’in hapisten çıktıktan sonra Almanya’daki evine misafir olduğunu aktaran Arif Şirin, o dönemle ilgili de şunları söylemişti:
“Uzun uzun çok sohbetlerimiz oldu. O beni en yakın o dönem tanıdı, ben de onu. Biz o nesil olarak hiç görmediklerimizi de tanıyorduk. Ondan sonra yeri geldi o beni aradı, yeri geldi bilgi istedi. Yeri geldi ben onu aradım. Turneye çıkarken bilgi verdim. ‘Efendim şu programları işleyeceğim’ diye. Hatta bir keresinde hiç unutmuyorum sürgünden döndüğümde Türkiye’de turne yapıyoruz. Turnenin birine çıkarken yapacağım bir programla ilgili bilgi vermek amacıyla randevu aldım, gittim. Dosyamı önüne koyarken, ‘Efendim bunlar yapacağım program. Sizin verdiğiniz mesajlarla çatışmasını istemem. Bir bakarsanız memnun olurum’ dedim. Önüne koyduğum dosyayı geri verdi bana. ‘Arif, ben siyaset yapıyorum evladım ama sen bu vatanın ozanısın. Neye inanıyorsan, doğru olarak git onu söyle.’ dedi.”
Ozan Arif, yazdığı bir şiirde kendini şöyle anlattı:
“Tevellüt kırkdokuz, adım Arif’tir, soyadım kütükte Şirin bilinir / Giresun Alucra Hapu köyünden, soyumu sopumu sorun bilinir / ‘Ozan’ diye tanır tanıyan beni, gönlümde yaşatmam garezi kini ve lakin memleket, millet haini olanlarla aram serin bilinir.”
“Ülküdaşlarımın muhabbetinden daha büyük ödül olamaz”
Bir süredir Samsun Ondokuz Mayıs Üniversitesi Sağlık Uygulama ve Araştırma Merkezinde tedavi gören Arif Şirin, 13 Şubat 2021 tarihinde sabah erken saatlerde 70 yaşında hayatını kaybetti.
Güzel sanatlara yeteneği, şiire ilgisi ve özellikle şairlik kabiliyetinden dolayı okul çağlarında şiir alanında ödüller alan Ozan Arif’in ünü, ilerleyen yıllarda yöresel sınırları aşıp Türkiye genelinde duyuldu.
Atışma, doğaçlama şiir söyleme, güzelleme ve çeşitli alanlarda Türkiye birincilikleri, sertifika ve ödülleri bulunan Ozan Arif, en büyük ödülünü ise şöyle ifade etmişti:
“Ortaokul çağlarında çocuk yaşta bu sevdaya gönül vermişim. O yaşlardan beri verdiğim mücadelenin karşılığını, tertemiz yüreklerde sevgi sarayları kurarak aldım. Ülküdaşlarımın sevgi ve muhabbetinden daha büyük beşeri ödül olamaz.”
Aha Geldim Gidiyorum
Yalan dünya işte senden,
Aha geldim, gidiyorum.
Kalanlara selam benden,
Aha geldim, gidiyorum.
Var mı sana gelip kalan,
Baştan başa murad alan,
Varın yoğun hepsi yalan
Aha geldim, gidiyorum.
Dereyi aş, tepeyi aş,
Sonu yoktur dolaş dolaş,
Günden güne yavaş yavaş,
Aha geldim, gidiyorum.
Yalan dünya sana böyle
Kimler konup göçtü söyle,
Ben de işte aynen öyle
Aha geldim, gidiyorum.
Gülemedim şöyle bir gün,
Senelerim geçti sürgün
Gönül sevdiğine dargın,
Aha geldim, gidiyorum.
Arif der ki: bunca yıl ay
Geldi geçti vay dünya vay!
Yaşamaksa yaşadım say,
Aha geldim, gidiyorum.