ABD Ulusal Havacılık ve Uzay Dairesi (NASA), tarihinde ilk kez “tanımlanamayan hava olayları” olarak adlandırılan ve halk arasında UFO olarak bilinen nesnelerin varlığını ciddiyetle değerlendiriyor. Son yıllarda kaydedilen görüntüleri inceleyen uzmanlar, yeni teknolojileri kullanarak tanımlanamayan nesnelerin iç yüzünü ortaya çıkarmaya niyetli. Peki ama dünya dışı varlıklar ne kadar gerçek? Farklı dönemlerde yaşanan vakalar üzerinden UFO’ların “bilinen” tarihi…
Hürriyet’ten Gürer Mut’un derlediği özel dosya habere göre; ABD Ulusal Havacılık ve Uzay Dairesi (NASA), tarihinde ilk kez “tanımlanamayan uçan cisimler” yani UFO olarak bilinen nesneleri ciddiye aldıklarını açıkladı. Bu açıklamanın ardından konu ABD Kongresi’nin gündemine taşındı.
NASA başta olmak üzere devlet kurumlarının yıllarca bilgi sakladığı iddiasının dile getirilmesinin ardından bir grup Temsilciler Meclisi üyesi, dünya dışı varlıklarla ilgili özel bir komite kurulmasını talep etti.
Demokrat Milletvekili Jared Moskowitz ve Cumhuriyetçi Milletvekilleri Anna Paulina Luna, Tim Burchett, Matt Gaetz, Temsilciler Meclisi Başkanı Kevin McCarthy’e konuya ilişkin bir mektup gönderdi. 14 yıl istihbarat görevlisi olarak çalışan ve 26 Temmuz günü düzenlenen Temsilciler Meclisi oturumunda konuşan David Grusch, ABD Savunma Bakanlığı’nın (Pentagon) Kongre’yeUAP’ler hakkında gerekli bilgiyi vermediği iddiasına atıfta bulundu.
UAP, İngilizce “Tanımlanamayan Hava Olguları” anlamına gelen “Unidentified Aerial Phenomena” ifadesinin kısaltması. ABD’nin resmi söyleminde uzun zamandır uçan daireler ve uzaylılar kavramlarıyla ilişkilendirilen UFO terimi yerine UAP kısaltması kullanılıyor. Ancak son dönemde bu kısaltmanın açılımı “Unidentified Anomalous Phenomena” yani “Tanımlanamayan Anormal Olgular” olarak değişmeye başladı.
Kasım 2004’te gözlemlenen, yuvarlak şekli ve saydam beyaz rengi nedeniyle “Tic Tac” adı verilen nesneyle ilgili videodan bir kare. ABD Savunma Bakanlığı New York Times’a sızdırılan videonun doğruluğunu daha sonra teyit etti.
ABD kamuoyu uzun yıllardır UAP’lerin varlığını tartışıyor. 2017 yılında New York Times gazetesi, Pentagon’un ne olduğu anlaşılamayan uzay olgularını soruşturmak üzere gizli bir proje yürüttüğünü yazmıştı. Eski Nevada Senatörü Harry Reid’in desteklediği proje bir süre sonra “51. Bölge” olarak anılmaya başlamıştı.
Peki ama tartışmalara konu olan bu olayların ne kadarı gerçek? ABD kamu kuruluşlarının UAP’leri bu kadar ciddiye almasının nedeni ne? Dünya dışı varlıklar gerçekten var mı? Güncel tartışmalara yakından bakalım…
EĞİTİM UÇUŞUNDA GÖRÜLEN ESRARENGİZ CİSİM
2004 yılında ABD Donanması pilotlarından Alex Dietrich için normal bir uçuş günüydü. San Diego’dan havalanan F/A-18F Super Hornet savaş uçağına komuta eden Teğmen Dietrich, Pasifik semalarında bulunduğu sırada tanımlanmamış bir cismin suda belirdiğini gördü.
Tanımlayamadığı nesneyi uçak gemisi USS Princeton’a bildiren Dietrich, şüpheli cisimi incelemek için deniz yüzeyine doğru inişe geçti. Teğmen, daha sonra yazdığı raporda olayın birkaç dakika sürdüğünü açıkladı.
Gemi komutanlığınca yapılan açıklamada ABD’nin batı kıyılarındaki radar sisteminde aralıklarla bilinmeyen bir hava aracının belirdiği, bu teması incelemek için hava keşfine çıkıldığı söylendi. Bu durumun açıklanamaz olması nedeniyle “hata kontrolü” için sistemi yeniden başlatan operatörler, gizemli nesneye belli zaman aralıklarla yeniden temas edildiğini belirtti.
O günü anlatırken, suyun yüzeyinde süzülen 12 metre boyutunda saydam, kanatsız bir cisim gördüğünü belirten Dietrich, deniz yüzeyinin cam gibi parladığını ve yaklaştıklarında cismin hızla gökyüzüne yükseldiğini ileri sürdü.
Yuvarlak şekli ve saydam beyaz rengi nedeniyle “Tic Tac” adı verilen nesneyle ilgili görüntüler New York Times tarafından yayınlandığında yer yerinden oynadı. Konunun kamuoyunda yoğun tartışmalara neden olması üzerine videonun gerçek olduğu ABD Savunma Bakanlığı tarafından da doğrulandı.
DÜNYA DIŞI VARLIKLAR İLE İLGİLİ ELDE EDİLEN TÜM VERİLER MASAYA YATIRILDI
Bu yaşananlar son yıllarda kayıt altına alınan yüzlerce tuhaf olaydan sadece biri. 2021 yılında NASA tarafından oluşturulan birim UAP’lerle ilgili ilk derinlemesine çalışmayı başlattı.
Temmuz’un son haftası düzenlenen Temsilciler Meclisi oturumunda, NASA’nın çalışması gündeme alındı. Ulusal Güvenlik ve Dış İlişkiler alt komitesinin de katıldığı oturumda dünya dışı varlıklarla ilgili eldeki tüm veriler masaya yatırıldı.
Aslına bakılırsa, UAP gündemi ABD kamuoyunu 75 yıldır meşgul ediyor. Yüzlerce filme, kitaba ve araştırmaya konu olan tanımlanamayan cisimlerle ilgili gizem çeşitli komplo teorileriyle süslenerek bugüne kadar geldi. Fakat ilk kez bilim camiası konuya ciddi olarak eğiliyor.
ULUSAL PANİĞE YOL AÇAN OLAY
1947 yılının yaz aylarında ABD tuhaf bir histeri dalgasıyla sarsıldı. Kaliforniya, Maine, Michigan ve Teksas’ta birçok insan gökyüzünde karakteristik disk benzeri bir cisim görüldüğünü rapor etti. Gökyüzünde tanımlanamayan bir cismin görüldüğü haberleri basında büyük ses getirdi.
Ülkenin kuzeybatısında yer alan Idaho eyaletinde yaşayan havacı ve iş insanı Kenneth Arnold, Washington’da bulunan 3.000 metre yüksekliğindeki Cascade Dağları üzerinde düştüğü söylenen tek motorlu CallAir A-2 askeri uçağı arıyordu.
Dağa tırmanan Arnold, gökyüzünde yassı dokuz cisim gördüğünü ileri sürdü. Arnold, cisimlerin saatte 1.931 km hızla hareket ettiğini tespit etmişti. Bu o zamanların en yüksek hız rekorunun iki katıydı.
Bu olayın ardından ABD Kongre Kütüphanesi arşivinde bulunan ve 1770 yılından beri basılan gazeteleri tarayan Arnold, o güne kadar uçan dairelerden hiç bahsedilmediğini gördü. Başlangıçta uzmanlar tarafından “uydurma bir hikâye” olarak reddedilen bu olay yavaş yavaş ulusal paniğe yol açtı.
1950’lerde Peru’da çekilen bir görüntü.
YENİ BİR ‘UFO ÇILGINLIĞI’ ÇAĞINA GİRDİK
Bugün ise tanımlanamayan uçan cisimler her yerde! Örneğin, Covid-19 pandemisi dönemini ele alalım. Bilim insanları ABD genelinde UAP gözlem oranının insanların evlerde olduğu dönemde arttığını tespit etti. Bunun nedeninin insanların gökyüzüne bakacak daha çok vakti olması olduğunu düşünenler olabilir ancak uzmanların farklı görüşleri var.
Makroekonomik eğilimlerin düştüğü dönemlerde dikkatimizi dağıtmaya ihtiyaç duyduğumuzu söyleyen uzmanlar, böyle zamanlarda insanların şüpheli nesneleri düşünme olasılığının arttığını vurguladı.
ABD hükümetinin 2022 UAP Değerlendirme Raporu’nda, tanımlanamayan uçan cisimlerin görülme sıklığının bir önceki yıla göre çarpıcı derecede arttığı belirtildi. 17 yıllık zaman diliminde, 144 UAP vakası rapor edilirken, 2022’de yayımlanan raporda, bu sayının sadece pilotlar ve teknik uzmanlardan gelen kısmının 350’den fazla olduğu bilgisi verildi.
Kısacası, “yeni bir ‘Uzaylı çılgınlığı’ çağı”na girmiş bulunuyoruz.
Peki ama bu gözlemler ne kadar doğru?
GÖZ YANILSAMALARI MI YAŞIYORUZ?
Bunlar arasında bazı örnekler var ki bilim insanlarını dahi dünya dışı varlıkların olabileceği konusunda ciddi olarak düşünmeye sevk ediyor. NASA ise şimdiye kadar araştırdığı 800 gözlemden sadece yüzde 2-5’inin sonucunu kamuoyuna açıkladı.
Simons Vakfı başkanı ve NASA’nın UAP araştırmalarından sorumlu biriminin yöneticisi David Spergel’e göre, kameraya alınan bazı görüntülerde, kameranın kendi içindeki anormalliklerin veya Meteoroloji balonu, insansız hava araçları gibi bazı uzaktan belirlenemeyen nesnelerin UAP olarak sınıflandırılıyor.
Spergel, görüntülerdeki yanıp sönen ışıkların uçaklardan kaynaklanan yansımalar olduğunu söyledi ve ekledi:
“Görülmesi istenen şeyleri gördüğümüzü unutmamak gerek. Hava taşıtlarının üzerindeki ışıklandırmalar gibi… Örneğin savaşta kullanılan bir insansız hava aracının üzerinde ışık göremezsiniz.”
UFO gözlemlerinde göz yanılsamaları o kadar sık karşılaşılan bir durum ki, 2015 yılında İngiliz astronot Tim Peake, 186 gün süren uzay görevi sırasında lombozlardan birinden dışarı baktığı esnada bir dizi sarı ışık gördüğünü iddia etti. BBC’de katıldığı bir sohbet programında yaşadığı olay karşısında şaşkına döndüğünü anlatan Peake’ın iddiaları dünya dışı varlıklar tartışmasını yeniden körükledi.
Ancak çok geçmeden, Peake’in gördüğü sarı ışıkların bir Rus kozmonotun idrar damlacıkları olduğu ortaya çıktı. Uzay mekiğinde bulunan gelişmiş filtreleme sisteminde bir arıza yaşanmış, idrarın geçtiği haznede yaşanan sorun nedeniyle havaya karışan damlalar kristalleşerek uzay mekiğinde ışık yansımalarına neden olmuştu.
NASA’nın mayıs ayında gerçekleştirdiği UAP Bağımsız Çalışma Ekibi Toplantısından…
‘AMACIMIZ KALİTELİ VERİLER TOPLAYABİLMEK’
Bu nedenle tek kamerayla görüntülenen nesnelerin ne olduğunu doğrulamak son derece zor. “NASA’da amaçladığımız ilk şey kaliteli veriler toplayacak sistemler geliştirmek” diyen Spergel, şunları ekledi:
“Gezegenin dört bir yanında 3 ila 4 milyar cep telefonu var. Çoğunluğu oldukça kaliteli fotoğraflar da çekebiliyor. Ayrıca yerel saati, GPS konumunu, yerel manyetik alanları ve yerçekimi alanlarını kaydedebiliyorlar. Oluşturulacak teknolojiyle bu cihazları birleştirmek mümkün. Bu bize zengin bir bilgi hazinesi sunacak.”
Spergel, ideal olanın gök cisminin farklı kameralarla görüntülenmesi olduğunu söyledi. Bu sayede araştırmacılar çok sayıda görüntüyü bir araya getirerek cismin gerçekten var olduğunu, kamera optiğinde yaşanan bir kusurdan kaynaklanmadığını, konumunu, hızını hesaplayabilecek.
“Bu verileri radar verileriyle de birleştirebilirseniz o zaman bu ‘çoklu dalga boyu veriler’ elde edebilirsiniz” diyen Spergel, “Kısacası çoklu kayıt toplayabilmek nesnenin özellikleri hakkında daha fazla bilgi edinmeye yardımcı olabilir. Daha fazla veri elde ettikçe de, heyecan verici bir olasılık kapıda belirebilir” açıklamasını yaptı.
OUMUAMUA: İLK GERÇEK KARŞILAŞMAMIZ MI?
Uzmanların şüphesiz en büyük sıkıntısı toplanan verilerin belirsizliği. Ekim 2017 tarihinde, Hawaii’deki Halealakala dağında bulunan “Pan-Starrs1” teleskobunu kullanan gökbilimciler tuhaf bir şey fark ettiler.
Güneş Sistemi’nin dışından gelip tespit edilmiş ilk yıldızlararası cisim olarak kodlanan ve Hawaii dilinde “izci” anlamına gelen “Oumuamua” isimli 400 metre uzunluğundaki astroid, saniyede 87,7 kilometre hızla hareket ediyordu. Bu da hipersonik hız anlamına geliyor.
Bilim insanları güneş sistemimizin dışından gelmiş olabileceğini düşündükleri böylesi nesnenin karşısında şaşkına döndü. Peki ama bu sadece alışılmadık bir kuyruklu yıldız mıydı? Yoksa gerçekten dünya dışı varlıkları taşıyan bir gök cismi miydi?
Birçok bilim insanı nesnenin yalnızca bir asteroit olduğunu düşünüyor. Ancak nesnenin Güneş’in çekim kuvvetinden uzaklaşarak hızlanması bilim dünyasını büyük bir tartışmaya sürükledi.
Harvard Üniversitesi’nden astrofizik profesörü Avi Loeb, uzaylılara ait olduğunu öne sürdüğü gök cismi “Oumuamua” ile ilgili yaptığı açıklamada, “Güneş’in uyguladığı çekim kuvvetine ek olarak, nesne son derece büyük bir güçle itiliyor. Bu da bize Güneş’in çekim kuvvetinin yanında nesneyi iten başka bir kuvvetin de bulunduğunu gösteriyor” ifadesini kullandı.
Bu özelliği nedeniyle, gök cisminin dünya dışı yaşama ait bir teknolojiye işaret ettiğini düşünen Loeb, nesnenin uzaylılara ait bir ışık yelkenlisi olduğunu ve insanların yıllardır aradığı dünya dışı yaşama dair ilk ipucunu yakalamış olabileceğini söyledi.
Loeb, “Bunu rüzgâr gücünden yararlanan bir yelkenli gibi düşünebilirsiniz. Rüzgâr onu iter. Işık yelkeni söz konusu olduğunda ise onu iten şey, yüzeyinden yansıyan ışıktır. Işık, foton adı verilen parçacıklardan oluşur. Bu parçacıklar nesnemizi, tıpkı bir duvardan seken bilardo topları gibi itiyor” diye konuştu.
Olağandışı şekliyle bilinen Oumuamua asteroiti, Güneş Sistemi’nden geçen yıldızlararası ilk nesne. Fotoğraf: Alamy
KAVRAYIŞIMIZIN ÇOK ÖTESİNDE GELİŞMİŞ UYGARLIKLAR OLABİLİR
Fakat bilim insanlarının geri kalanı Oumuamua’nın büyük olasılıkla doğal bir nesne ve özellikle sıra dışı bir kuyruklu yıldız olduğu konusunda hemfikir. Spergel’in dünya dışı varlık için aradığı standartları Oumuamua astroidi tam anlamıyla karşılayamıyor.
Spergel, “Güneş Sistemi’ne ışık hızının yarısı kadar bir hızla gelen ve sonra yavaşlayan bir nesne görseydik, bu oldukça etkileyici olurdu” dedi.
Güneş Sistemimiz’in diğer sistemlerden en az 1 milyar yıl daha genç olduğunu söyleyen Spergel, başka galaksilerdeki yaşamların bizim kavrayışımızın çok ötesinde gelişmiş uygarlık ve teknoloji seviyelerine ulaşmış olabileceğine vurgu yaptı.
‘İNSANLARIN İNANMADIĞI GERÇEKTEN ŞAŞIRTICI ŞEYLER VAR’
NASA’da kurulan birimin öncelikli görevi geniş bir gökyüzü denetimi sağlayabilmek. Kısacası, yüzlerce yıldır devam eden söylentilerin yerine, elde edilen verileri doğru şekilde raporlayabilmek öncelikli görev olacak.
Spergel, “İnsanların var olduğuna inanmadığı gerçekten şaşırtıcı şeyler var” dedi ve anekdotlara dayalı raporların haricinde, tanımlanamayan cisimleri kayıt altına alabilmek için yüksek hızlı kameraların geliştirilmesi gerektiğini belirtti.
NASA’nın dünya kamuoyunda geniş yankı uyandıran halka açık UAP toplantısında konuşan Bilim Misyonu Direktörlüğü yöneticilerinden Nicola Foxkonuya ilişkin tartışmaların üslubu ve meselenin gerektiğince ciddiye alınmaması nedeniyle, bu alanda çalışma yapacak insanların cesaretlerinin kırıldığını belirtti.
Spergel ise bu alanda yapılan gözlemlerin önemine işaret ederek, “Umuyorum ki, çalışmanın sonuçlarından biri de komplo teorilerinin önünü almak olacak” ifadesini kullandı.
Belki de başından beri yapılması gereken buydu. “Dünya dışı varlıklar var mı?” sorusunun haricinde, bilimsel verilerin ışığında gezegenler arasında yaşanan geçişleri takip etmek ve anlamak, yüzlerce yıldır merak edilen sorunun cevabını verebilir.