Hiva Hanı Ebulgazi Bahadır Han’ın Türk tarihinde kaynak niteliği taşıyan ‘Şeceri-i Türkî’ eserinin yeni nüshası Özbekistan’da bulundu. Esere ‘Gürlen Nüshası’ adını verdiklerini belirten Tarihçi Dr. Hilale Nezirova, keşfi bugüne ulaşan en iyi parça olarak bilinen Taşkent nüshasıyla karşılaştıracaklarını kaydetti. Nezirova “Şecere-i Türkî, Türk tarihini anlatan en önemli kaynaklardan biri. Bulunan son nüsha da diğer kaynaklar arasında halk için yazılmasıyla öne çıkıyor” dedi.
Kaynak: (SALİHA SULTAN)
Hiva Hanı ve tarihçi Ebulgazi Bahadır Han’ın yazdığı ve Türk tarihinin önemli kaynaklarından biri olan ‘Şecere-i Türkî eserinin yeni bir el yazması bulundu. Tam metin olduğu belirtilen ve ‘Gürlen Nüshası’ adı verilen nüsha, tarih doktoru Hilale Nezirova ve meslektaşları tarafından Özbekistan’da keşfedildi. Keşif hikayesini ‘oyina.uz’ haber sitesinde bir makale ile kamuoyuna duyuran Nezirova, nüshanın geçen ay ‘Özbekistan Tarihi’ TV kanalındaki bir programda Ebulgazi Bahadır Han’ın eserleri üzerine yaptığı konuşmanın ardından ortaya çıktığını kaydetti. Nezirova makalesinde, programı izleyen ve Gürlen’de yaşayan Metyusuf Salimov adlı bir kişinin program sayesinde dedesinden kendisine kalan kitabın önemli bir nüsha olduğunu idrak ettiğini, ardından kendisine ulaştığı bilgisini verdi. Dildora Rozmetova ve Ozod Saidov’la birlikte Gürlen’e gittiklerini aktaran Nezirova, eseri incelediklerinde Şecere-i Türkî’nin el yazması tam nüshası olduğunu gördüklerini belirtti. Nezirova, kitabın bulunduğu kişinin Hive hanlığının son döneminde baş vezir olan Muhammed Salim’in soyundan geldiğini söyledi. ‘Gürlen’ adını verdikleri nüshanın nestâ’lik yazıyla tam metin olarak kopyalandığını aktaran Nezirova, “El yazması kaynağının incelenmesi yeni başlamıştır. Çalışma sürecinin sonuçlarını yakın zamanda kamuoyu ile paylaşmayı planlıyoruz. Bu değerli bulguyu sunduğu için el yazmasının sahibine derinden minnettarız” ifadelerini kullandı.
Nezirova, makalesinde ‘Şecere-i Türkî’nin Türk tarihini anlatan en önemli kaynaklardan biri olduğunu vurgulayarak, eserin dünya çapında kataloglarda listelenen 22 nüshası bulunduğu, bunlardan beşinin Abu Raihan Beruni’nin adını taşıyan Şarkiyat Enstitüsü’nde korunduğu bilgilerini verdi. Bu beş nüshadan dördünün metinlerinin bozuk olduğunu vurgulayan Nezirova, öne çıkan Taşkent nüshasının ise dünyanın diğer kütüphanelerinde saklanan el yazmaları ile karşılaştırıldığında, eksiksizlikleri ve bazı açılardan eskiliği bakımından farklılık gösterdiğinin altını çizdi. Nezirova, keşfedilen yeni Gürlen nüshasını, bu Taşkent nüshası ile karşılaştıracaklarını vurguladı. Türk tarihi araştırmalarında ‘Baburnâme’ gibi eserlerin öne çıktığını hatırlatan Nezirova, Ebu’l Gazi Bahadır Han’ın kendi dönemine kadarki genel Türk tarihini ele aldığı şecere çalışmasının ise ‘halk için yazılmış’ bir eser olarak öne çıktığını, bu yüzden diğer kaynaklardan farklı olduğunu dile getirdi. Tarih yazarı olarak da anılan Ebulgazi Bahadır Han, günümüzün Özbekistan, Türkmenistan ve Kazakistan sınırları içinde kalan Harezm bölgesinde, 1512-1920 yılları arasında varlığını sürdürmüş olan Müslüman bir Özbek devleti olan Hiva Hanlığı’nı 1643-1663 yılları arasında yönetmişti.
BATI’DAKİ TÜRK TARİHİ ALGISINI ŞEKİLLENDİRDİ
Türk tarihi araştırmalarında üç hükümdarın kaleme aldığı eserler Babür İmparatorluğu’nun kurucusu ve ilk hükümdarı Zahireddin Muhammed Babür tarafından yazılan ‘Baburnâme’, Harezmşâh’a ait ‘Şecere-i Terâkime’ ve ‘Şecere-i Türk’, Mirzo Ulugbek’in ‘Dört Milletin Tarihi’ adlı eserleri öne çıkıyor. Halk tarihini ele alan bir çalışmanın eksik olduğunu düşünen Ebulgazi Bahadır Han’ın ise bu boşluğu dolduracak yetenekli bir tarihçi adayı bulamayınca, eseri kendisinin yazdığı biliniyor. Müslüman tarihçiliğinin üslubuna göre yazılan kitapta Adem’den yazarının dönemine kadar geçen tarihsel yıllar ele alınıyor. Eser bir önsöz ve dokuz bölümden oluşan Çağatayca yazılan kitapta olaylar basit ve özlü ifadelerle anlatılıyor. 17. yüzyılda Avrupa’da Doğu’ya ilgi arttığında yaygınlaşan eserin, Avrupa’nın Orta Asya’daki Moğol ve Türk tarihi algısını şekillendirdiği ve iki yüzyılı aşkın bir süre araştırmacılara temel kaynak olduğu biliniyor. Almanca, Latince, Rusça, İngilizce, Türkçe ve Fransızca tercümeleri bulunan eserde, Ebulgazi Bahadır Han’ın on yedi tane Çingiznâme kullandığını belirtiliyor. Dokuz bölümden oluşan eserde Âdem’den başlayarak Moğol Han’a ve Cengiz Han’a kadar olan kısım ilk üç bölümde yer alır. Cengiz Han ve çocuklarının toprakları ile icraatları hakkındaki bilgiler yedinci bölümde tamamlanır. Son iki bölüm ise, Şeybânî Han ve çocuklarının tarihine ayrılmıştır. Eser Türkiye Türkçesine ilk çevirisi ise ilk kez 1925 yılında Dr. Rıza Nur tarafından Arap harfleriyle yapıldı.