Cumhuriyet kurulmadan önce siyasi ve ekonomik nedenlerle yeterince gelişemeyen Türk insanı, Cumhuriyetin İlânı’ndan sonra Atatürk‘ün millî sanayi politikasıyla gelişme imkânı bulmuş zaman içinde hem millî devletin hem özel yatırımcıların kurduğu sanayi tesisleriyle üretim yapmaya ve istihdam sağlamaya başlamıştır.
Dünya, 1929-1930 yıllarında ekonomik bir kriz yaşarken Atatürk, Türk milletiyle bütünleşerek sanayileşme sürecini hızlandırmış 1938’e kadar tarım, sanayi ve ticaret alanındaki yapılanmayı devam ettirmiştir. Bu kalkınma hızı, Türk milletine güven sağlamış ve ekonominin teminatı güven olduğu için o dönemde güvenilir, Türkiye’nin kalkınmasında söz sahibi olacaklarına inandıkları devlete yakın seçilmiş kişilere devlet desteği verilerek cumhuriyetin ilk hamlesi yapılmıştır.
1938 yılında uçmağa varmasına kadar Atatürk‘ün direktifleriyle sanayi ve ticaret alanında; 1925 yılında Şakir Zümre Fabrikası’ndan başlayarak aynı yıllarda Vecihi Hürkuş uçak üretimi ve Tomyaş Kayseri Fabrikası, 1932’de Kırıkkale Askerî Fabrikalar Genel Müdürlüğü bünyesinde demir çelik fabrikası ve daha sonra toplam on iki ilde Kırıkkale dâhil Karabük, Zonguldak, İstanbul, İzmir, Hatay, Bursa, Samsun, Kocaeli, Sivas, Tekirdağ, Çanakkale’de demir çelik fabrikaları, 1925-1935 yılları arasında Gripin’in mucidi Necip Akar’ın Gripin İlaç A.Ş. firması, Osmanlı döneminde cam ve çini atölyesi olarak da kullanılan Tekfur Sarayı’ndan sonra Türkiye İş Bankası tarafından ülkemizin temel cam ürün ihtiyacını karşılamak üzere 1935 yılında Beykoz’da Paşabahçe Cam Fabrikası, 1936 yılında Nuri Demirağ Uçak Fabrikası ve 1938 yılında Nuri Killigil Silah Fabrikası gibi tesisler kurularak genç Türkiye Cumhuriyeti’ni, milletler ailesi içerisinde muasır medeniyet seviyesinin üstüne çıkarmanın yüksek gayretleri sarf edilmiştir. Günümüze kadar taşınmış bu müesseselerin ülke ekonomisine yaptığı katkıları; Atatürk, 1938 senesinde uçmağına varana kadar Türk milletine satır satır anlatma gereği duymuştur.
1938 yılından sonra bugün de eksikliğini duyduğumuz o günkü kalkınma hamlelerini, Atatürk‘ten sonraki yöneticilerin başaramadığını apaçık görmekteyiz. Güncel bir örnekle; bugün nüfusu o günkünden katbekat artmış Türk milletine izahı zor olan ve milyarlarca paraya mâl olan orman yangınlarında kullanabileceğimiz uçakları, genç cumhuriyetin zorlu koşullarında dâhi üretirken günümüzde bu yangınlara müdahale edecek uçakları bırakın üretmeyi dışarıdan temin etmekte bile güçlük çekmekteyiz.
Düşünün, gece ve gündüz fasılasız devam eden orman yangınlarının, gece görüşlü uçaklardan da mahrum sadece gündüz müdahale özelliğine sahip kara araçlarının ve yangının çıktığı bölgelerdeki gönüllü insanların inisiyatifine terk edildiğine ve kamu elemanlarının da teknik olarak yetersiz koşullarda çalıştırıldıklarından bu yangınlardan zarar gördüklerine şahit oluyoruz.
Büyüyen Türkiye’nin tabii zenginliklerini korumanın ve bu mümbit topraklara sahip çıkmanın hepimiz için temel vatandaşlık görevi olması gerekirken ormanlarımızın yakılmasında rant hesabı yapan cumhuriyet düşmanı hainlerin Türk millî servetleri üzerinde oynayarak gerçekleştirdikleri bir nevi sabotajları da unutmamamız gerekir.
Her sene tekrar tekrar karşımıza çıkan bu orman yangınlarını; ne yazık ki masum ifadelerle, -cek -caklarla ve temennilerle geçiştirerek aynı şeyleri yaşamamıza sebep olan kim varsa, ne varsa tespit edilmeli, bu sefer de Marmaris’te 4800 futbol sahası büyüklüğünde ormanlık alanın yandığı akıllardan çıkarılmamalı, yöneticilerin kriz masası kurarak dahi mani olmadığı bu yangınların önleri kesilerek, büyük devletimizde gece görüşlü uçak gibi teknik eksikliklerin bir an evvel tamamlanarak bir daha konu dahi edilmemesi gerekir.
Sonuç olarak; 1925 yılında bir uçak fabrikasının kurulması için seferlik başlatan yüce Atatürk, bizim en önemli örneğimiz olmalı ve en azından hava savaşlarında kullanılacak uçaklar kadar ormanlarımızın yangınlarını söndürmek için dışarıdan kiralanan uçaklar yerine bu uçakları kendimiz üretmeliyiz.
Tanrı Türk’ü, Türk de Türk’ü korusun.
Günboyu gazetesi / 27 Haziran 2022 Pazartesi