UNESCO, 2021’i “Yunus Emre Yılı” ilan etti. Vefatının 700. yılında “Bizim Yunus”u Gazi Üniversitesi Öğretim Üyesi Dr. Mustafa Tatcı TRT Haber’e anlattı.
“Yunus Emre birlik, sevmek, sevilmek, adalet ve paylaşmak demek”
Türkçenin mana alemine açılan bir kapısı olan Yunus Emre’nin vefatının 700. yıl dönümü olması nedeniyle 2021 yılı, UNESCO tarafından anma ve kutlama yıl dönümleri arasına alındı.
Resmi Gazete’de, 30 Ocak 2021 tarihinde yayınlanan Genelge ile 2021 yılı Cumhurbaşkanlığı tarafından da “Yunus Emre ve Türkçe Yılı” olarak ilan edildi.
Yunus Emre’nin hayatı
Yunus Emre’nin hayatına dair ilk ve en geniş bilgi Uzun Firdevsi’nin yazdığı sanılan Vilayetname-i Hacı Bektaş-ı Veli’de yer alıyor. Bu Vilayetname’ye göre Yunus’un hayatı şöyle anlatılıyor:
Yunus Emre, Sarıköy’de yaşayan ve çiftçilikle geçinen fakir bir kişi. Yunus, önce buğday almak üzere Karahöyük’e gider, bir süre Hacı Bektaş-ı Veli’nin yanında kalır, geri döneceği sırada buğday yerine Hacı Bektaş ona “nefes” vermeyi teklif eder, fakat Yunus ısrar edince kendisine dilediği kadar buğday verilir ve gönderilir.
Köyüne yaklaştığı esnada gafletinin farkına varan Yunus, buğdayın bir gün tükenip nefesin ise tükenmeyeceğini düşünerek tekrar tekkeye döner ve nasip ister. Durum Hacı Bektaş-ı Velî’ye arzedilince o, “Bundan sonra olmaz. Biz o kilidin anahtarını Tapduk Emre’ye verdik, varsın nasibini ondan alsın” der ve onu Tapduk Emre’ye gönderir.
Yunus, 40 yıl boyunca düzgün odun taşır
Yunus da Tapduk Emre’nin yanına varıp durumu ona anlatır; Tapduk Emre halinin kendisine malum olduğunu, hizmet edip emek vermesi halinde nasibini alacağını söyler.
Yunus kırk yıl boyunca erenler meydanına eğrinin yakışmayacağı düşüncesiyle tekkeye sadece düzgün odun taşır.
Rum erenlerinin Tapduk Emre’nin tekkesinde büyük bir meclis kurdukları bir gün mecliste Yunus Emre ile birlikte Yunus-ı Guyende denilen başka bir Yunus daha bulunmaktadır. Tapduk Emre cezbeye gelince Guyende’ye, “Yunus, söyle!” der, fakat Guyende işitmez.
Tapduk bu sözü üç defa tekrarladığı halde Yunus-ı Guyende yine işitmez. Bu defa Yunus Emre’ye dönüp, “Yunus, vakit geldi, o hazinenin kilidini açtık, nasibini aldın, hünkarın nefesi yetişti, sen söyle!” der.
Gönlü açılan, gözlerinden perde kalkan Yunus “şevk denizine düşüp” inci ve mücevher değerinde sözler söylemeye başlar.
Yunus’un doğduğu ortam
Gazi Üniversitesi Öğretim Üyesi Dr. Mustafa Tatcı, Yunus’un doğduğu ortamı şu sözlerle anlattı:
“Yunus’ın doğduğu ortam, 13’üncü asır Anadolu’su. Savaşlarla kanla, işgallerle toz dumana karışmış bir Anadolu’ydu. İnsanlar bu yüzden kurtuluşu tekke ve zaviyelerde buluyordu gibi izahlar zahir, sığ ve basit sebeplerdir. İşin hakikati o kadar basit değildir. Kaldı ki Cenab-ı Hakk’ın Yunus’u veya benzeri ehlullahı bir toplumun hayatında açığa çıkarması, alenileştirmesi her şeyden önce bir ilahi lütuftur.”
Yunus’un vefatı
Yunus Emre, tasavvufi eğitimini tamamladıktan sonra doğduğu köye, Sarıköy’e gönderilir. Burada yine, çiftçilikle ve insanların eğitimiyle vakit geçirir.
Yunus Emre şiirlerinde kendisini “şairler kocası”, “bir aşık koca” diye niteleyerek uzun bir ömür sürdüğünü ima eder.
Yunus’un vefat tarihi ve kabriyle ilgili bilgiler de uzun yıllar tartışma konusuydu.
Yunus’un vefat tarihinin 1320 olduğunu kabul edilir. Anadolu’nun pek çok yerinde ve Azerbaycan’da Yunus’a ait mezar ve makamlar mevcuttur.
Bunlar Yunus’un seyahat ettiği yerlerdeki sohbetlere katıldığını, çok sevildiğini ve hatırasının yaşatıldığını gösterir.
Anadolu’da Yunus’un mezarının bulunduğu söylenen yerler şunlar:
Eskişehir Sarıköy (Mihalıççık’ın Yunus Emre Mahallesi), Karaman, Aksaray Ortaköy, Bursa, Manisa Kula Emresultan köyü, Erzurum Dutçu (Duzcu) köyü, Isparta Keçiborlu, Afyon Sandıklı, Ankara Nallıhan Emremsultan köyü, Ünye ve Sivas. Bunların yanında Azerbaycan’ın Gâh bölgesinde de bir makam mevcut. Bazı kaynaklarda Yunus’un mezarının Sivrihisar yakınlarındaki Sarıköy’de olduğu söyleniyor.
Yunus Emre eğitim aldı mı?
Dr. Mustafa Tatcı, “Yunus, okumuş olsa da fark etmez, okumamış olsa da fark etmez. Türk kültürü meşk kültürüdür. Şiir, musiki, edebiyat alıştırmalarla, meşk ile öğrenilir. Biz, kültür taşıyıcılığı noktasında meşki unuttuk. Allah aşk versin de meşk edelim” dedi.
Yunus Emre’nin eğitim alıp almadığı araştırmacılar tarafından tartışılırken, Dr. Mustafa Tatcı, bu konuda şu açıklamaları yaptı:
“Bundan 20 sene kadar önce İbrahim Has’ın Tezkiret’ül Has kitabı elime geçti. Kitabı açıp okuduğumda dikkatimi Yunus Emre’nin anlatıldığı kısım çekti. Mevzu Yunus Emre olunca da bir anda karar veremiyorsunuz. Burada anlatılan Yunus, “Bizim Yunus” mu diye. Bizim Yunus, medrese tahsili almayan, Hacı Bektaş-ı Veli’ye giden, Tapduk Emre Dergahı’na gelip de ona derviş olan Yunus; Yunus Emre Köyü’nde yaşamış olan bir muhterem. İbrahim Has’ın anlattığı Yunus ise Aşık Yunustur.”
Yunus’un şiirleriyle iç içe girmiş olan bir Yunus: Aşık Yunus
Tatcı’ya göre, Yunus’un şiirleriyle iç içe girmiş olan bir Yunus var.
Tezkiretül Has’ta anlatılan Aşık Yunus, Bursa’da yaşamış ve Emir Sultan’ın dervişlerinden. Aşık Yunus’un dönemine ait yazılı metin olmadığı için iki Yunus’un hayat hikayeleri birbiri içine girmiş.
Dr. Mustafa Tatcı, “Yunus Emre’ye ait olduğu düşünülen şiirlerin yüzde 90’ı Aşık Yunus’a ait. Örneğin Sordum Sarı Çiçeğe, Dolap Niçin İnilersin, Bülbüle şiirleri Aşık Yunus’a ait. Bizim Yunus ile Aşık Yunus arasında üslup farklılıkları var. Bizim Yunus, 4 kapı 40 makam prensibi üzerine yazar. Yani Bizim Yunus, insanın nefsinin hor görülmesi gereken makamından alır, yetiştirir insanı zirveye doğru götürür. Bizim Yunus’un şiirlerinde vahdet, vahdet-i vücud makamları çok belirginken, Aşık Yunus’un şiirlerinde ise daha çok zühd hakim. Dolap ve Sordum Sarı Çiçeğe gibi şiirlerinde semboller yoğun” açıklamasını yaptı.
Neden “Bizim” Yunus?
Yunus Emre’ye “Bizim” denilmesinin nedenini, Mustafa Tatcı şu sözlerle ifade etti:
“Buradaki “bizim” kavramı, Yunus’u erenlerin irfan dairesine aldığını gösterir. Kur’an’daki “biz” neyse, Taptuk’un Bizim Yunus demesi de ondan. Yunus artık Hakk’ta yok olmuştur. Hasılı, “ben” ve “sen”de sınırlama var. “Biz” ise en genişin, kendinde toplayıcı olanın ifadesi. Gönül Çalab’ın tahtı olduğuna ve Tapduk’un gönlü de Hak’ta bulunduğuna göre, Yunus “Bizim Yunus”luğa hak kazandığında Allah’ın deryasına gark oldu gitti.”
Bizim Yunus şiirinde ne anlatıyor?
Yunus şiirlerinde insanı anlatıyor. Şiirlerinde, Kur’an-Kerim’den, Peygamber Efendimizin hadislerinde alıntılar var.
Yunus şiirlerinde “aşk”ı, aşka gidiş yolunu anlatır.
“Yunus’in şiiri, Mona Lisa’nın bakışlarına benzer”
Dr. Tatcı Yunus’un şiirleriyle ilgili, “İnsan tecrübeye geldi. Tecrübe ettiği şey Hak’taki varlığın hakikati. Yunus da varlığın hakikatini yani insanı anlatıyor. Yunus, şiirlerini, senin pencerenden bakarak anlatır. Yunus’un şiirinin resimdeki karşılığı Mona Lisa tablosu gibi. Sen nereden bakarsan Yunus sana onu anlatır” dedi.
İnsanda varlığın hakikati
Yunus, çok basit gibi görünen bir insanda varlığın hakikatini görür.
Mustafa Tatcı, insandaki hakikatle ilgili “Bir teyze, bir çift patik örer, bir Hak dostuna giydirir. Belki de onunla O kamilin gönlüne girer, bilemezsin ki…” dedi.
Kendimizi bulduğumuz iç yolculuk…
İnsanın aslını aramak için yaptığı iç yolculuğa “tasavvuf” denir.
Yunus gibi manevi “iç yolculuk” yapan, eşyanın gerçeğini arayan yolculuğa çıkan kişiler, kendi içlerinde nefis aşamalarını yaşadılar. Her yaşadıkları aşamada duyuları eğitildi. Uzuvların terbiyesi, göz, kulak, burun, ayak ve el terbiyesi…
Manevi yolculuk; Hep güzel gören göze, hep güzel duyan kulağa, güzel söyleyen söze götürür.
Sevelim, sevilelim…
Yunus, yerden kurtulup göğe, aşka yükseldi. Gözü hakkı görmeye başladı, duyduklarıyla hakkı konuşmaya başladı.
Yunus bize, içimizde değişime niyet ettiğimiz zaman, gördüklerimizin, duyduklarımızın, dokunduklarımızın değişeceğini anlatır.
Dr. Tatcı bu konuyla ilgili, “Yunus bize varlığın bir olduğunu, sadece aramızdaki zaman farkından dolayı onu anlayamadığımızı anlatır” dedi.
“Sevelim, sevilelim” sözünün arkasında hayat hikayesinin olduğunu söyleyen Mustafa Tatcı, “Yunus bizi anlatıyor, değiş diyor. Değişimin “aşk” ile başlayacağını vurguluyor” açıklamasını yaptı.
“Yunus, Türkçenin mana alemine açılan bir kapısı”
Dr. Mustafa Tatcı, Yunus’un mana alemine doğru derinleştikçe eşyanın iç yüzüne vakıf olduğunu ve elde ettiği bilgiyi sözlere dökerek ama asıl olarak ana dili ile anlatarak Türkçeyi bir hakikat, mana, aşk ve irfan dili haline getirdiğini, bu sebeple de onun, Türkçenin mana alemine açılan bir kapısı olduğuna dikkat çekiyor.
Tatcı, “Yunusla aynı kelimeleri kullanıyoruz ama o kelimelere farklı anlamlar yükledi, gitti. Örneğin, ‘ulu nazar’ı Yunusla öğrendik. Nazar bakış demek ama Yunus kullanınca, senin gözünden bakan Allah oluyor” dedi.
“Yunus okunmaz, Yunus olunur”
Mustafa Tatcı, Yunus’u okumak ilgili şunları diyor:
“Hemen Yunus’a dönmeliyiz. Yunus birlik, dirlik, sevmek, sevilmek, aslında dönüş için gayret, adalet ve paylaşmak demek. Onun sözlerine ve hayatına sarılmalı, onun filmlerini çekmeli, onun romanını yazmalı, onun enstitülerini açmalıyız. Yunus’u okumalı, Yunus’u işlemeli, Yunus olmalıyız. Bu gençlik içinden Yunuslar çıkarmalıyız.
Yunus okunmaz, Yunus olunur. Yunus’u sadece anlatarak ya da okuyarak Yunus olamayız. Yunus’u kendi içimizde davranış haline getirirsek ancak bizden bir Yunus çıkar. Son söz olarak, Yunusça yaşayanlara selam olsun.” Kaynak: TRT AVAZ