Eğitim deyince akla ilk gelen, meslek edinme sürecidir. Hâlbuki insan, doğduğu ilk andan itibaren merak içinde öğrenme isteğiyle yaşamını devam ettirir. Öğrendikçe yaşamla kurduğu bağı güçlendiren kişi, ihtiyaç duydukça her alanda kendisine gerekli olan bilgileri de kendinde toplar.
Kişi, kendi kendini eğitebilse de yine kendisini eğitecek başka insanlara ihtiyaç duyar. Bunlardan ilki ailedir. Eğitim, ilk olarak ailede başlar. Kişi, okuldan aldığı eğitimle de sosyal yaşamın gelişimindeki insani ve sosyokültürel vasıfları ahenk içerisinde kullanmayı öğrenir. Yaşam boyunca bizlerin gelişimine ve toplum ile uyum içerisinde olmamıza katkıda bulunan eğitim, doğru düşünme ve sorgulama yetilerimizi de geliştirmemize yardımcı olup taklitlerden uzak kalarak kendimiz olabilmemize ve kendi irademizi kullanabilmemize imkân verir.
Diğer yandan çağımızın “bilgi çağı” olması dolayısıyla bilgi, bir insanla diğeri arasında büyük farklılıklar yarattığından, eğitimin akla gelen ilk tanımı zamanla değişmiş olup eğitime “sadece mesleki değil fiziki, akli, ruhi olarak her alanda insan için vazgeçilmez bir ihtiyaç ve yaşam boyu devam eden bir süreç” diyebiliriz.
Kişinin başarısı, yalnızca onun zekâsına değil onu doğru bir şekilde kullanma maharetine bağlıdır. Bu aşamada bireyin kişilik özellikleri ve yatkın olduğu alanlar yani yeteneklerinin keşfi önemlidir. 0-6 yaş aralığında çocuğun kişiliğinin %60’ı geliştiğinden ailenin, çocuğunu doğru tanıması ve ona uygun bir eğitimi tercih etmesi gerekmektedir.
Ailenin çocuğuna; gelişimine uygun bir eğitim vermesinin yanında toplumundan kopuk bir birey yetiştirmemesi de çocuğun gelişimi için hayati önem arz etmektedir. Kendi değerlerinden, kimliğinden ve aidiyet duygusundan kopuk bireyler, dalından kopmuş yapmak gibidirler. Dalından kopan yaprağın akıbetini ise rüzgâr tayin eder.
Günümüzde nereden geldiğini, kim olduğunu ve ileride ne olmak, ne yapmak, neye hizmet etmek istediğini bilmeyen milyonlarca insan görmekteyiz. Bu insanlar, kendi kimliğiyle ilgili ikileme düştüğünden Batılılaşmayı modernlik zannetmekte, kendi tarihsel süreçlerini, toplumsal değerlerini unutmakta, kendi eğitim sistemini sürekli eleştirmekte, en sonunda çareyi başka milletlerle kendi milletini kıyaslamakta bulmaktadırlar. Toplumundaki aksaklıkları tespit edip onları iyileştirme yoluna giderek kendi toplumuna, milletine faydalı bireyler olmak yerine beyin göçü yapıp belki ömür boyu farklı düşüncelere hizmet etmektedirler. Bu sebeple aile, çocuğuna; kişiliğine, eğilimlerine uygun eğitimi, millî bir çerçevede vermelidir.
Ailenin çocuğa; gelişimine uygun verdiği millî kapsamdaki eğitim, onun kişiliğini ve yeteneklerini geliştirmenin yanında ona kendi toplumunun değerlerini daha küçük yaşlarda özümsemeyi öğretir. Böylelikle kişinin, bireysel özellikleri yanında toplumsal belleği de gelişmiş olur. Bu sayede çocuk, sağlıklı, bilinçli yetişir ve sürdürülebilir başarılara imza atar. Yani sağlam adımlarla hayata başlar. Çocuğun ailede aldığı eğitim, onun bir ömürlük çizgisini tayin ettiği gibi kendi toplumunda da yer bulmasını sağlar.
Ailede başlayan eğitim, okul ve okul dışı yaşamda devam ederek bireyi geliştirir, onu her geçen gün ileriye taşır. Yaşamdan kendi öğrendikleri yanında aileden ve okuldan aldığı doğru eğitim, bireyin düşünme, sorgulama ve analiz yeteneğini geliştirerek onu hayatta daha güçlü kılar. Sonunda kişi, doğuştan ve sonradan edindiği kişilik özellikleri sayesinde aile ve okuldan aldığı eğitimi sorgulayarak yaşamın içinde mukayeseler yapar, akıl yürütür, kendi doğrularını bulur ve birey olmaya hak kazanır.
Bu noktada bireyin, aileden aldığı eğitimin yanında okuldan aldığı eğitim de onun akıl ve ruh olarak sağlıklı ve bilge yetişmesini sağlar diyebiliriz. Bireyin ailede aldığı eğitim, onun kişiliğinin temellerini sağlam atmasını sağlasa da okuldan alacağı temel eğitimin de aileden alınan eğitimi destekler mahiyette olması gerekmektedir. Birey, ancak bu şekilde gerçek bir yaşama hazırlanmış olur.
Bireyin aileden aldığı eğitim ile okuldan aldığı eğitim çelişse de temelindeki aile eğitimi olumlu ise bu durum, bireyin doğruları bulmasına yardımcı olur.
Esasında eğitimin temeli, millî olmaktan geçer. Günümüzde kullanılan “millî eğitim” tabiri de kaynağını buradan alır. Dışarıdan alınan kaynaklarla bugüne kadar kendi değerlerimizi yansıtmayan, eksik ve yanlış eğitim uygulamalarına rastlanmakta ve eğitim hususunda ülkemiz üzerinde oyunlar oynanmaktadır. Günümüzde bireyi, dolayısıyla bir milleti kendine yabancılaştıran ve onu dışa dönük kılan kaynaklarla verilen bir eğitimin yaygınlaşması, “millî eğitimin” millî olmadığı gerçeğini ortaya koyar.
Günümüze baktığımızda eğitimli olduğu hâlde mukayese yapamayan, doğru akıl yürütemeyen; intihar girişimlerinde bulunan, tecavüz olaylarına karışan, cinayet dahi işleyebilen birçok insana tanık oluyoruz.
Bu gibi kişiler, eğitim almasına rağmen neden eğitimdeki eksik ve yanlışları görmüyor veya eğitim düzeyini anlayamıyor, sorgulamalar yapamıyor, fikir üretemiyor ve toplumunun gelişmesine katkı sağlayamıyor?
(Konuya devam edeceğiz.)
Yeliz Şenyerli – Günboyu gazetesi – 10 Temmuz 2022 Pazar