Her şeyden önce su vardı. Yer, ay, gök, güneş yoktu. Sadece Tanrı Kayra Han vardı. Sudan gelen bir ses ona “yarat” dedi. O da kendi gibi birini yarattı ve ona Kişi dedi…”
Yaradılış Destanı, 19. yüzyılda Alman asıllı Rus doğu bilimci ve Türkolojinin kurucusu Vasili Vasilyeviç Radlof veya Wilhelm Radloff, tarafından Altay Türklerinden derlenmiştir.
Yaradılış Destanı, Türkler tarafından kabul edilmiş eski ve yeni dinlerin, özellikle de şamanizmin izlerini taşır. Şamanizm, başta Türkler olmak üzere, genellikle eski Sibirya kavimleri arasında ortak bir dindir.
Türkler arasında yayılan ilk önemli inanış Şamanizmdir. Bu dine göre, dünyada ölen iyi ruhlar bir kuş kılığına girerek iyilik derecelerine göre gökteki ışık alemine; kötü ruhlar ise kötülüklerinin derecesine göre yer altında karanlıklar alemine giderler.
Yaratılış Destanı’nın tam metni şöyledir:
Her şeyden önce su vardı.
Yer, ay, gök, güneş yoktu.
Sadece Tanrı Kayra Han (Kuday)vardı, ancak yalnızdı ve canı sıkılıyordu, sudan gelen bir ses ona “yarat” dedi.
O da kendi gibi birini yarattı ve ona kişi dedi.
İkisi de birer kara kaz gibi su üzerinde uçuyorlardı.
Tanrı Kayra Han bir şey düşünmüyordu.
O sırada Kişi, yeli bulup suyu dalgalandırdı.
Kayra Han’ın yüzüne su sıçrattı.
Bunu yapınca da kendisinin Tanrı’dan güçlü olduğunu sandı; daha yüksekte uçmak istedi.
Ama uçamadı; suya düşüp dibe battı.
Boğulmak üzereydi. “Bana yardım et” diye bağırıp Kayra Han’dan yardım istedi.
Tanrı Kayra Han izin verdi, Kişi su yüzüne boğulmadan çıktı.
Sonra Tanrı, ‘Sağlam bir taş olsun! dedi.
Suyun dibinden bir taş yükseldi.
Kayra Han ile Kişi, bu taşın üzerine oturdular.
Kayra Han, Kişi’ye “Suya dal, suyun dibinden toprak çıkar” diye buyruk verdi.
Kişi, Tanrı’nın buyruğunu yerine getirdi.
Suyun dibinden çıkardığı toprağı Kayra Han’a götürdü.
Kayra Han, Kişi’nin getirdiği toprağı suyun üzerine serperken “Yer olsun!” diye buyurdu.
Buyruk yerine geldi, yeryüzü yaratıldı.
Kayra Han, yine Kişi’ye “Suya dal, suyun dibindeki topraktan çıkar!” diye buyruk verdi.
Kişi, suya daldığında, bu kez kendim için de toprak alayım diye düşündü.
İki avucuna da toprak doldurdu; bir avucundakini Kayra Han’dan gizlemek için ağzına attı.
Dileği, Kayra Han’dan gizli kendine göre bir yer yaratmaktı.
Avucundaki toprağı getirip Kayra Han’a uzattı.
Kayra Han, toprağı suyun üzerine serpip genişlemesini buyurdu.
Kayra Han’ın suya serptiği toprak gibi, Kişi’nin ağzındaki toprak da büyüyüp genişlemeğe başladı.
Kişi korktu; soluğu kesildi, öleyazdı.
Kaçmaya başladı.
Ancak, nereye kaçsa yanı başında Tanrı Kayra Han’ın varlığını hissediyordu.
O’ndan kaçamıyordu.
Çaresiz kaldı, Tanrı’ya yalvarmağa başladı:
Tanrı! Gerçek Tanrı! Bana yardım et.
Kayra Han, Kişi’ye Ağzındaki toprağı ne için sakladın dedi.
Kişi, Kendime yer yaratmak için saklamıştım diye yanıt verdi.
Kayra Han da Öyleyse at ağzından ve kurtul dedi.
Kişi’nin ağzındaki toprak yere dökülürken küçük tepeler oluştu.
Kayra Han, “Artık sen günahlı oldun, bana karşı geldin. Kötülük düşündün. Bundan sonra sana uyanlar, senin gibi kötülük düşünenler senin gibi kötü kişi olacak; bana uyanlar ise iyi ve pak kişiler olacak, güneş ve aydınlık yüzü görecek. Ben, gerçek Kurbustan adını almışımdır; bundan sonra senin adın da Erlik olsun. Günahlarını benden saklayanlar senin adamın olsun, günahlarını senden saklayanlar benim adamım olsun.” dedi.
Yeryüzünde, dalsız budaksız bir ağaç yeşerdi.
Kayra Han, bu dalsız budaksız ağaçtan hoşlanmadı.
“Dalları, yaprakları olmayan ağaca bakmak güzel değil. Bu ağacın dokuz dalı olsun” dedi.
Dalsız budaksız ağaç birden dokuz dallı oldu.
Kayra Han, Dokuz dalın her birinin kökünden, birerden dokuz kişi türesin; bunlar dokuz millet olsun! dedi.
Erlik, bunlar olurken büyük bir gürültü duydu.
Nedir acaba diye düşündü.
Kayra Han’a gürültünün nedenini sordu.
Kayra Han, Ben bir hakanım, sen de kendince bir hakansın.
İşittiğin gürültüyü yapanlar benim insanlarımdır! dedi.
Erlik, Kayra Han’dan bu insanları kendisine vermesini istedi.
Kayra Han, Olmaz! diye karşıladı; Sen git kendi işine bak!
Erlik’in canı sıkıldı. Hele bir gidip şu insanları göreyim diyerek kalabalığın yanına vardı.
Orada insanlardan başka yaban hayvanları, kuşlar ve daha nice yaratıklar vardı.
Erlik, Kayra Han bunları nasıl yarattı acaba, bunlar ne yer ne içerler diye düşündü.
O düşüne dursun, insanlar ağacın yemişlerinden yemeğe başlamışlardı.
Erlik baktı ki, insanlar ağacın yalnızca bir yanındaki yemişleri yiyorlar, öte yandakilere ellerini sürmüyorlar.
İnsanlara bunun nedenini sordu.
İnsanlar, şu yanıtı verdiler:
Tanrı bize o yandaki yemişlerden yemeği yasakladı. Biz yalnızca Tanrı’nın izin verdiği, ağacın gündoğusundaki yemişlerden yiyoruz. Şu gördüğün yılan ile köpek, yasak yandaki yemişleri yemememiz için bekçilik ediyor.
Bu yanıt, Erlik’i sevindirdi.
Erlik Körmös, insanlardan Doğanay (Törüngey) denilen erkeğe yaklaştı.
Ona Kayra Han size yalan söylemiş.
Asıl, yasakladığı yemişlerden yemeniz gerekir.
Onlar daha tatlıdır. Bir deneyin; göreceksiniz dedi.
Erlik, uyumakta olan yılanın ağzına girdi; ağaca çıkmasını söyledi.
Yılan, ağaca çıkıp yasak yemişlerden yedi.
Doğanay’ın karısı Ece (Eje), yanlarına geldi.
Erlik, Doğanay ile Ece’ye de yasak yemişlerden yemelerini söyledi.
Doğanay, Kayra Han’ın sözünü tutarak yasak yemişlerden yemedi.
Karısı Ece dayanamadı, yedi. Yemiş çok tatlı idi.
Alıp kocasının ağzına sürdü.
Doğanay ile Ece’nin tüyleri birden döküldü. Utandılar.
Kaçıp, herbiri bir ağacın ardına saklandılar.
Kayra Han oraya geldi. İnsanlar, kaçışıp bir köşeye gizlenmişlerdi.
Kayra Han, Doğanay! Ece! Doğanay! Ece! diye haykırdı, Neredesiniz?
Doğanay ile Ece Ağaçların arkasındayız dediler, Karşına çıkamıyoruz, utanıyoruz.
Sonra, olanları bir bir anlattılar.
Kayra Han, bildiği şeyleri duymanın öfkesi içinde her birine ayrı cezalar verdi.
Şimdi sen de Erlik’ten bir parça oldun diyerek yılana verdi ilk cezayı.
İnsanlar sana düşman olsun; seni görünce vurup, ezip öldürsünler! dedi.
Ece’ye döndü, “Sen, Erlik’in sözüne uydun. Yasak yemişi yedin. Cezanı çekeceksin. Çocuk doğuracaksın. Doğururken de acı çekeceksin. Sonunda öleceksin, ölümü tadacaksın.”
Doğanay’a da şöyle diyerek cezasını verdi:
“Erlik’in gösterdiğini yedin. Benim sözümü dinlemedin, Körmös Erlik’in sözüne uydun. Onun adamları onun dünyasında yaşar, Karanlıklar dünyasında bulunur. Benim ışığımdan yoksun kalır. Körmös (Erlik) bana düşman oldu; sen de ona düşman olacaksın. Benim sözümü dinleseydin, benim gibi olacaktın. Dinlemediğin için dokuz oğlun, dokuz da kızın olacak. Bundan sonra ben, insan yaratmayacağım. Artık, insanlar senden türeyecek.”
Kayra Han, Erlik’e de kızdı.
Benim adamlarımı niçin aldattın? diye sordu öfkeyle.
Erlik “Ben istedim, sen vermedin” dedi,
“Ben de senden çaldım. Artık, hep çalacağım. Atla kaçarlar ise düşürüp çalacağım. İçip içip esrirler (sarhoş olurlar) ise birbirlerine düşürüp dövüştüreceğim. Suya girseler, ağaçlara çıksalar bile yine çalacağım.”
Kayra Han da Öyleyse; dokuz kat yerin altında ayı, güneşi olmayan Karanlık bir dünya vardır.
Seni oraya atıyorum diyerek Erlik’i cezalandırdı.
Her şey bitince, bütün insanlara birden ceza verdi.
Bundan sonra kendi yemeğinizi kendiniz kazanacak, gücünüzle elde edeceksiniz; benim yemeğimden yemek yok dedi, Artık, yüz yüze gelip sizinle konuşmayacağım.
Bundan sonra size Gök Oğul’u (May-Tere) göndereceğim.
Gök Oğul, insanlara birçok şey öğretti. Arabayı da Gök Oğul yaptı. Ot köklerini, yenilebilecek otları insanlara öğretti. Erlik, Gök Oğul’a yalvardı: Ey Gök Oğul, bana yardım et. Kayra Han’dan izin dile. Yanına çıkmak istediğimi söyle. Yardım et bana. Gök Oğul, Erlik’in dileğini Kayra Han’a iletti. Kayra Han aldırış etmedi. Gök Oğul, altmış yıl yalvardı.
Sonunda Kayra Han, Erlik’e haber gönderdi:
Düşmanlıktan vazgeçersen, insanlara kötülük etmezsen sana izin veririm, yanıma gelirsin!
Erlik, söz verdi. Kayra Han’ın katına çıktı.
Baş eğdi. Beni kutsa. Bana izin ver, ben de kendime gökler yapayım diye yalvardı.
Kayra Han, izin verdi. Erlik, kendisi için gökler yaptı.
Adamlarını topladı, yaptığı göklere yerleştirdi; kendisi de başlarına geçti.
Çok kalabalık oldular. Kayra Han’ın en sevgili kullarından olan Ulu Kişi (Mandı-Şire), bu duruma çok üzüldü.
Üzüntü içinde düşündü: Bizim öz kişilerimiz yeryüzünde sıkıntı çekip yoruluyor.
Erlik’in adamları ise, göklerde keyfedip duruyor.
Ulu Kişi, bu üzüntü içinde Erlik’e savaş açtı.
Erlik, daha güçlü çıktı. Ateş ile vurup Ulu Kişi’yi kaçırdı.
Ulu Kişi, Kayra Han’ın katına çıktı.
Kayra Han, Nereden geliyorsun? dedi.
Ulu Kişi, Erlik’in adamlarının gökte oturması, bizim adamlarımızın ise yeryüzünde bin bir güçlük içinde yaşamaları ağırıma gitti.
Erlik’in yandaşlarını yere indirmek, göklerini başına yıkmak için Erlik’le savaştım.
Gücüm yetmedi, o beni kaçırdı diye üzgün ve ağlamaklı yanıt verdi.
Kayra Han, üzülmemesini söyledi.
Erlik’e benden başka kimsenin gücü yetmez dedi, Erlik’in gücü senden çoktur.
Ama gün gelecek, senin gücün Erlik’in gücünden üstün olacak.
Ulu Kişi’nin yüreği serinledi, rahat rahat uyudu.
Gün geldi, Ulu Kişi güçleneceğini anladı.
O gün Kayra Han, Ulu Kişi’yi yanına çağırdı.
Var git. Güçlendin artık. Erlik’in göklerini başına yıkacak güce kavuşturdum seni.
Dileğine ereceksin dedi, “Sana kendi gücümden güç verdim.”
Ulu Kişi şaşırdı: Yayım yok, okum yok. Kargım yok, kılıcım yok.
Kupkuru bir bileğim var. Yalnız bilek gücüyle Erlik’i nasıl yok edebilirim?
Kayra Han, Ulu Kişi’ye bir kargı verdi.
Ulu Kişi, kargıyı alıp Erlik’in göklerine gitti.
Erlik’i yendi, kaçırdı; göklerini kırdı geçirdi.
Erlik’in gökleri parça parça oldu, yeryüzüne döküldü.
O güne değin dümdüz olan yeryüzü, o günden sonra kayalıklarla, sivri dağlarla doldu.
Görklü Tanrı’nın özene bezene yarattığı güzelim yeryüzü eğri büğrü oldu.
Erlik’in bütün yandaşları yere döküldü; suya düşenler boğuldu, ağaca çarpanlar sakatlanıp can verdi, sivri kayaların üstüne düşenler öldü, hayvanlara çarpanlar hayvanların ayakları altında kaldılar.
Erlik, varıp Kayra Han’dan kendine yeni bir yer istedi.
Benim göklerimin yıkılmasına sen izin verdin; barınacak yerim kalmadı dedi.
Kayra Han, Erlik’i yerin altındaki Karanlıklar ülkesine sürdü.
Üzerine yedi kat kilit vurdu. Burada gün ışığı, ay ışığı görmeyesin.
Üzerinde sönmez ateşler olsun.
İyi olursan yanıma alır, kötü olursan daha derinlere sürerim dedi.
Bunun üzerine Erlik, “Öyleyse ölmüş kişilerin canlarını bana ver; gövdeleri senin olsun, canları benim” dedi.
Kayra Han, “Hayır, onları da sana vermeyeceğim dedi, İstiyorsan kendin yarat.”
Erlik eline çekiç, körük ve örs aldı. Vurmaya başladı.
Her vuruşta bir hayvan ortaya çıktı.
Kurbağa, yılan, ayı, domuz, deve ve kötü ruhlar yeryüzünü doldurdu.
Sonunda Kayra Han, Erlik’in elinden çekici, örsü, körüğü aldı; ateşe attı.
Körük bir kadın, çekiç bir erkek oldu.
Kayra Han, kadını tutup yüzüne tükürdü.
Kadın bir kuş olup uçtu.
Bu kuş, eti yenmeyen, tüyü işe yaramayan Kurday denilen kuştur.
Kayra Han, erkeği de tutup yüzüne tükürdü.
O da bir kuş olup uçtu; adına Yalban kuşu dediler.
Bu olanlardan sonra Kayra Han, insanlara “Ben size mal verdim, aş verdim. Yeryüzünde iyi, güzel, pak olan ne varsa verdim. Yardımcınız oldum. Siz de iyilik yapın. Ben, göklerime çekileceğim, tez dönmeyeceğim” dedi.
Yardımcı ruhlarına döndü:
Gün Aşan (Şal-Yime); sen, içki içip aklını yitirenleri, körpe çocukları, tayları, buzağıları koru.
Onlara kötülük gelmesin.
Sağlığında iyilik yapmış olanların ruhlarını yanına al; kendini öldürenlerinkini alma.
Zenginlerin malına göz dikenleri, hırsızları, başkalarına kötülük edenleri koruma.
Benim için, bir de hakanları için savaşıp ölenlerin ruhlarını da yanına al, benim yanıma getir.
İnsanlar! Size yardım ettim.
Kötü ruhları (körmösler) sizden uzaklaştırdım.
Kötü ruhlar size yaklaşırsa, onlara yiyecek verin, ama onların yiyeceklerinden yemeyin; yerseniz, onlardan olursunuz.
Şimdi ben aranızdan ayrılıyorum, ama yine geleceğim.
Beni unutmayın, geri gelmez sanmayın.
Geri döndüğümde iyiliklerinizin, kötülüklerinizin hesabını göreceğim.
Şimdilik benim yerimde Ağca Dağ (YapKara), Ulu Kişi ve Gün Aşan kalacaklar; size yardımcı olacaklar. Ağca Dağ! Gözlerini dört aç.
Erlik senin elinden ölenlerin ruhlarını çalmak isterse, Ulu Kişi’ye söyle; o güçlüdür.
Gün Aşan! Sen de iyi dinle.
Kötü ruhlar, yeraltındaki Karanlıklar ülkesinden yukarı çıkmasınlar.
Çıkarlarsa, hemen Gök Oğul’a bildir.
Ona güç verdim. O, kötü ruhları kovar.
Alma Ata (Bodo-Sungkü), Ay’ı ve Güneş’i bekleyecek.
Ulu Kişi, yeryüzünü ve gökyüzünü koruyacak.
Gök Oğul, kötüleri iyilerden uzaklaştıracak.
Ulu Kişi, sen de kötü ruhlarla savaş. Güç gelirse benim adımı çağır.
İnsanlara iyi şeyleri, iyi işleri öğret.
Oltayla balık avlamayı, tiyin (sincap) vurmayı, hayvan beslemeyi öğret.
Sonra, Kayra Han uzaklaştı.
Ulu Kişi, Kayra Han’ın sözlerini yerine getirdi.
Olta yaptı, balık avladı.
Barutu buldu, sincap vurdu.
Gün geldi, Ulu Kişi kendi kendine mırıldandı:
Bugün beni yel uçuracak, alıp götürecek.
Bir yel geldi, Ulu Kişi’yi uçurup götürdü.
Bunun üzerine Ağca Dağ insanlara Ulu Kişi’yi Tanrı Kayra Han, yanına aldı.
Artık, onu bulamazsınız. Gün gelecek, beni de yanına çağıracak.
Nereye isterse oraya gideceğim.
Öğrendiklerinizi unutmayın.
Kayra Han böyle istedi dedi.
İnsanları kendi haline bırakıp o da gitti…