26 Ağustos 1922 sabahı, saat 04.30 sıralarında Büyük Taarruz başladı. Kocatepe’de ilk olarak bir 15’lik obüs topu gürledi. Topçular daha yoğun bir şekilde tahrip ateşine başladı. Başkomutan Kocatepe’den askerlerini dikkatle izliyordu… İlk gece yaverlerinin kaygılı olduğunu gören Mustafa Kemal Paşa onlara, “Yunanlılar iyi dövüşüyorlar. İyi dövüştükleri için de mahvolacaklar. Çünkü savaşmakla hata ettiler. Dumlupınar’a çekilseler belki kurtulurlardı” dedi…
Kaynak: Milliyet / CEVDET CANTÜRK – Büyük Taarruz, Kuvayı Milliye Ruhu’nun Kızılelma’sıydı. Millet o taarruz neticesinde düşman ordusunun perişan edileceğine ve güzel İzmir’in geri alınacağına inanıyordu.
Meclis’in kahraman ordusu, 13 Eylül 1921 tarihinde Sakarya Zaferi’ni dünyaya ilan etmişti. Zaferin ardından yapılması gereken, çekilen düşmanı şiddetle kovalayıp perişan etmekti. Oysa Türk ordusu tükenme noktasındaydı. Takip ve taarruzu yapmak için gereken ateş gücü, mühimmat ve sayıca üstünlük yoktu. Başkomutanlık, taarruzun ilkbahara bırakılmasına karar verdi. Kuşkusuz, hazır olmadan bir hücum yapmaktansa hiç taarruz etmemek o gün için en doğru karardı. O günlerde hazırlanan Sad Taarruz planı ise günden güne gelişecek, büyük komutanlar arasında bir sır gibi gizlenecekti.
Sad Taarruz Planı
Türk Genelkurmayı tarafından planlanan askeri harekât, kesin sonuç almayı; yani düşmanı imha etmeyi amaçlıyordu. Bunun için bir kuşatma manevrası yapacak planlar oluşturuldu. Birlikler arasında yapılacak haberleşmelerde, gizliliği sağlamak amacıyla kâğıtlar üzerinde Osmanlı alfabesindeki (Sad) harfi işaretinin konulması kararlaştırıldı. Sad Taarruz planı büyük bir titizlikle hazırlanmıştı. Bir görüşe göre harekâta ismini veren Sandıklı kasabasıydı. Sandıklı isminin ilk harfinden hareketle Sad harfi bunun için seçilmişti. İlginçtir, Türk Ordusu’nun harita üzerindeki yerleşimi de Sad harfini andırıyordu.
Bu arada, Fransızlarla sürdürülen diplomatik ilişkiler Ankara Anlaşması’yla taçlandı. Bu aslında Sevr Antlaşması’nın Sakarya nehrinin sularına gömüldüğünün de ilanıydı. Üstelik, topraklarımızı terk eden Fransız ordusu, hibe olarak ya da parası sonradan ödenmek üzere savaş malzemesi bırakıyordu. Türk ordusu artık, derlenip toparlanmanın yolunu tutuyordu. Zaferin moraliyle, millet Büyük Taarruz için kenetlendi. Seferberlikle birlikte, bir yandan yeni sınıflar silah altına alınıyor, bir yandan da imalatı harbiye faaliyetleri güçlendiriliyordu. Anadolu hummalı bir gayret içinde alın teri döküyor, büyük taarruza hazırlanıyordu. Büyük Komutanlar bir yandan orduyu en yüksek seviyeye çıkarmak için çırpınıyor bir yandan da taarruz kararını gizli tutmaya çalışıyordu. Bu durum, yani bir an evvel hücum edilmemesi meclis içinde sert tartışmalara yol açıyordu. Öyle ki, Mayıs ayında Mustafa Kemal Paşa’nın başkomutanlık yetkilerinin uzatılması konusu, milletvekilleri tarafından olumsuz karşılandı. Ortaya çıkan buhran, Büyük Önder’in kürsüden yaptığı ikna edici konuşmayla aşıldı. Yaz mevsiminde de hareketli günler yaşanıyordu. Taaruz planı çerçevesinde yol yapılıyor, cephe yakınında yiyecek ve malzeme depolanıyordu.
Maçta gizli toplantı
28 Temmuz 1922 günü Batı Cephesi Karargâhı’nın bulunduğu Akşehir’de tarihi bir futbol maçı oynandı. Büyük komutanlar, askerler arasındaki maçı izleme bahanesiyle toplandı, akşam Büyük Taarruz planı üzerinde görüşmeler yapıldı. Dünya Türk Ordusu’nun maç ve eğlencelerle oyalandığını sanıyordu. Oysa, Akşehir’deki karargâhta düşmanın imha edecek plan son kez ele alınıyordu…
İstanbul’u işgal hayali
Tam bu günlerde, Yunanlılar Trakya’daki 4. Kolordu ile İstanbul’u işgal etme hayalini kuruyordu. Temmuzun son günü, İzmir’de bir özerk idare kurulduğunu dahi ilan ettiler. Bu, sözde İyonya devleti üzerinde fazla durmaya gerek yok. Çünkü kısa süre sonra ortalıkta ne idarecileri kalacaktı ne de istilacıları.
6 Ağustos 1922’de Batı Cephesi Karargâhı’ndan ordulara gizli olarak taarruza hazırlık emri verildi: “Düşman yeni teşkillerini Anadolu’ya getirmeden, cephe komutanlığı asıl kuvvetlerle 1. Ordu mıntıkasında Akarçay ile Ahır Dağları arasından taarruz etmek üzere hazırlıkta bulunmak üzere kararını vermiştir. Taarruzun hedefi; Afyon Ahır Dağları ve devamı olup düşmanın büyük kısmını yenerek kuzeye atmaktır.”
‘Çay ziyafeti’ haberi yayıldı
17 Ağustos’ta, Başkomutan gizlice cepheye hareket etti. Düşmana sezdirmeden gitmesi çok önemliydi. Mustafa Kemal, basın aracılığıyla Çankaya’da, birkaç gün sonra çay ziyafeti vereceği haberinin yayınlanması talimatını verdi. Böylece kendisinin cephede değil, Ankara’da olduğu izlenimini veriyordu.
Yunan komutanlar baloda
Büyük Taarruz, baskın planına dayanıyordu. En önemli mesele, düşmana sezdirmeden yığınak yapmaktı. Kuvvetleri, yarma bölgesine gizlice nakletmek büyük dikkat istiyordu. Birlikler geceleri yürütüldü, gündüz düşmanı yanıltıcı hareketler sergilendi. 24 Ağustos’ta Başkomutan ve Batı Cephesi karargâhı ateş hattına daha yakın bir yerde bulunan Şuhut’a taşındı. Düşmanın en güçlü mevziilerle koruduğu Afyon’un güney ve güneybatısı taarruz için seçilmişti. Bu bölge yığınak yapmak, gözetlemede bulunmak ve gizlenmek için avantajlıydı. Burada yapılacak taarruz ile düşman cephesi yarılabilir, sonra da süratle hareket ederek, iki ya da üçe bölünen düşman ordusu imha edilebilirdi. Planın ana fikri kuvvetlerin bir kısmı ile düşmanı Eskişehir-Afyon cephesinde tutmak, asıl kuvvetlerle de düşmanın güneye dönük cephesine Afyon güney batısından saldırarak, onu kuzeye atmak; cepheyi yarıp İzmir ulaştırma hattını keserek, Yunan kıtalarını çaresiz bırakmaktı. Taarruzun hafta sonu başlatılması özel bir önem taşıyordu. 25 Ağustos akşamı Anadolu ile dış dünya arasındaki haberleşme tamamen kat edildi. Yunan komutanları o sırada Afyonkarahisar’da bir baloda dans ediyordu…
26 Ağustos 1922 sabahı, saat 04.30 sıralarıydı. Kocatepe’de ilk olarak bir 15’lik obüs topu gürledi. Bir saat sonra topçular daha kesif (yoğun) bir şekilde tahrip ateşine başladı. Türk milletinin hasretini çektiği hesaplaşma böylece başlıyordu. Başkomutan Kocatepe’den askerlerini dikkatle izliyordu. Birçok yerde boğaz boğaza boğuşmalar yaşanıyordu. İlk müjdeli haber veren 5. Kafkas Tümeni oldu. Saat 07.00 olmadan Kalecik Sivrisi’nde hedeflenen tepeler ele geçirildi. Kocatepe’den bütün tümenlerin hareketlerini kontrol eden Başkomutan, telefonla, bir tümen komutanına bir an evvel Belen tepeyi ele geçirmesini ihtar etti. Türk Kurtuluş Savaşı’nın abidevi fotoğrafı işte o zaman çekildi. Ordu fotoğrafçısı Etem, deklanşöre bastığında Başkomutan kayalıkların içinde telefon merkezine doğru yürüyordu. Bu sırada Türk süvarileri, çoktan düşman gerisine sarkmıştı. Sandıklı kuzeyindeki Ahır Dağı doruğundaki küçük bir patikayı tek kol halinde geçen süvariler, Türk topları gürlerken, düşman hatlarının gerisinde at oynatıyordu.
İlk gün sona erdiğinde, plan gereği karşısındaki düşman kuvvetlerini bulundukları yerde tutması gereken 2. Ordu görevini başarmış, cephesindeki düşman kuvvetlerinin, güneye gidip yardım etmesini önlemişti.
Yarma cephesinde ise 26 Ağustos akşamı kısaca durum şöyleydi:
‘‘4. Kolordu düşman mevziilerinin ilk hattını zapt etmiş, Belen Tepe de 23. Tümen tarafından ele geçirilmişti. Süvariler ise çala kılıç, düşman gerisinde at oynatıyordu. Gece olduğunda Mustafa Kemal Paşa, yaverlerinin kaygılı olduğunu gördü. Onlara, ‘Yunanlılar iyi dövüşüyorlar’ dedi. ‘İyi dövüştükleri için de mahvolacaklar. Çünkü savaşmakla hata ettiler. Bugün Dumlupınar’a çekilseler belki kurtulurlardı. Yarmak için gerekli bütün kritik yerler elimizde. Yarın bu iş biter.”
Ertesi gün birbirinden cesur kahramanlar sahneye çıkacak, ölmez isimlerini tarihe yazdıracaktı.