Mayis Alizade Independent Türkçe için Şaban Gülbahar, Muhammed Salih ve Prof. Dr. Guram Markhulia ile konuştu
22 Şubat’ta Azerbaycan’la Kremlin’de imzalanmış 43 maddelik Müttefiklik Anlaşması da o planın bir parçası olarak değerlendirilmişti.
Fakat gerek Ukrayna’nın kendisi ve gerekse başta ABD olmakla üzere NATO ülkeleri bu kez hızlı ve sert tepkilerle sınırlı kalmayıp radikal yaptırımlarla yanıt verince evdeki hesap çarşıya uymadı ve bugünlere gelindi.
Beşinci ayına girmiş Rusya-Ukrayna savaşı askeri-siyasi literatüre bir dizi yeni söylemlerin gelmesine de neden oldu ki, dünya farklı ağızlardan çıkan o söylemlerin anlamını kavramaya çalışmaktadır.
Rusya Devlet Başkanı Vladimir Putin’in ‘dünyadaki tektonik kaymalar’ söyleminin özellikle Türkiye’yi yakından ilgilendiren coğrafyalar için anlamını yorumcularımızın görüşleri üzerinden irdelemeyi sürdürüyoruz.
SSCB’nin dağılmasından iki buçuk sene sonra kurulmuş (1994) ve ana amacının başta Türk dilli ülkeler olmak üzere, Avrasya bölgesiyle Türkiye’nin ilişkilerini güçlendirmek olan Avrasya Bir Vakfı Yönetim Kurulu Başkanı Şaban Gülbahar, Independent Türkçe‘nin konuyla ilgili sorularını şu şekilde özetledi:
Putin’in Ukrayna’yı işgali vesilesiyle başlattığı yeni sürece yeni isimler vermeye çalışması vakanın önemini ortadan kaldıramaz. 2014’te Kırım’ın işgali, 2020 yılında Türkiye’nin verdiği muazzam destekle Azerbaycan’ın Ermenistan üzerinde kazandığı tarihi zafere rağmen Rus ordusunun ‘Barış Gücü’ adı altında gelip Karabağ’a yerleşmesi, bu yılın başında Kazakistan’da giriştiği kalkışma… Bütün bunlar ve ülkesinin içinde bulunduğu ekonomik bunalım Putin’in dengesini bozmuş durumda.
Çin ve İran desteği artık işe yaramıyor. NATO korkusu veya tehdidi karşısında Ukrayna’da giriştiği işgal harekatını kendi kamuoyuna süslü tanımlarla anlatmaya çalışması sonucu değiştirmiyor. Kazakistan’ın yaklaşımının değerli bulduğumu belirtmek istiyorum. Keşke bu yaklaşımı Karabağ savaşı sırasında da verebilse idi. Türkiye’nin önünde çok büyük bir fırsat ve tarihi sorumluluklar var. Bölgenin en güçlü devleti olmasının ve Büyük Turan Ülküsü’nü hayata geçirmenin yolu da bu imkandan geçiyor. Türkiye kendi menfaati için Rusya ile geçinirken Türk dünyasına da bir gelecek projesi sunmalıdır. Bunu ekonomik, siyasi, askeri ve kültürel yollardan yapmalıdır.
Bizde safları sıklaştırmak diye bir tabir var. Türkiye’nin devleti ve STK’ları ile Türk yurtlarında yeni bir diriliş harekatı başlatması lazımdır. Putin’in gelecekte Türk dünyasına yönelecek ‘tektonik kayma’ tehdidine karşı bütün soydaşlarımızı uyandırması, bilinçlendirmesi lazımdır. Bu doğrultuda çalışmalar yapıldığına dair inancımız tamdır. Bu bağlamda verebileceğim en somut örneklerden biri Cumhurbaşkanı Erdoğan’ın 16 Nisan 2020’de Meclise sevk ettiği ve ertesi gün TBMM’nin onayladığı Azerbaycan’a asker sevk etme tezkeresinin uygulanmasına Azerbaycan tarafından fırsat tanınmasıdır.
Bir başka husus da 10 Kasım 2020’de Putin, Aliyev ve Paşinyan tarafından imzalanmış ateşkes anlaşmasının 9. maddesinden ‘Zengezur Koridoru’nun güvenliğini Rusya iç istihbarat kurumu FSB’ye bağlı sınır kuvvetleri kontrol ediyor’ maddesinin kaldırılarak Türkiye ile Azerbaycan’ın Nahcivan’dan sonraki kısmına kara ve demiryolunun geç kalınmadan açılmasıdır. Böyle olması halinde Putin ‘Tektonik kaymalar’ ibaresini dikkatli kullanmak zorunda kalacaktır diye düşünüyorum.
Taliban’la iktidara gelmeden çok önce uzun soluklu görüşmeler gerçekleştiren Moskova’dan bir süre önce yapılan açıklamada Orta Asya ülkelerinin Taliban tehdidinden kurtulduğu belirtilmişti.
Yani, Türkiye’de ‘Türk dünyası’ olarak tabir edilen Orta Asya coğrafyasının önemli kısmını Moskova bugüne kadar kendi ‘himaye alanı’ olarak görmeyi sürdürüyor.
Hal böyle olunca Kremlin sahibinin ‘tektonik kayma’ söyleminin Orta Asya bölgesine etkisi ve yansıması ne olur sorusu doğal olarak kafaları kurcalıyor.
Geçtiğimiz ocak ayında Kolektif Güvenlik Paktı Örgütü askerlerini bir anda kendi topraklarında gören Kazakistan devlet başkanı Kasım Cömert Tokayev’in bizzat Rusya’nın müdahale ederek kendi kontrolüne aldığı alanlarla ilgili “O bölgeleri tanımayacağız” çıkışının amacı ve anlamı neydi?
Independent Türkçe‘nin konuyla ilgili sorularını bölgeyi yakından izleyen Özbek siyasetçi Muhammed Salih, şöyle yanıtladı:
Rusya lideri Vladimir Putin artık mübalağasız dış politika yetimidir. Irkçı politikacı Vladimir Jirinovski’nin ölümünden sonra Putin, dış politikadaki etkin ‘sözcü’sünden ayrı kaldı. Jirinovski son yirmi yılda Putin’in diplomatik temayül gereği dile getiremediği konuları dünya kamuoyuna yalın ve küstah bir üslupla açıklayarak özellikle eski Sovyetler hudutlarında gündem yaratabiliyordu. Şimdi ırkçı politikacının yokluğu Putin’i kendi şovenist doğasını ifşa etmeye zorluyor, onu kendi emperyal hayallerini açık açık ifade etmeye mecbur bırakıyor.
Ve Putin, ceddi olan Deli Petro nasıl toprakları kendinin sanarak işgal ettiyse ‘Biz de Petro gibi üzerimize düşen görevi yapmak zorundayız’ diye komşularına sopa gösteriyor. Bu sopayı geçmişteki gibi aba altından değil başının üzerinde sallayarak nümayişkarane gösteriyor.
Şimdi bugünkü durumu ‘Büyük bir tektonik kayma yaşıyoruz’ diye tanımladı. Rusya=Ukrayna savaşı da Putin’in hırsından değil, bu garip ‘tektonik kayma’dan kaynaklanıyor sanki. Putin sopasını şu şekilde sallamayı sürdürüyor: ‘Zaman, yeni dünya düzeninin zamanı. Ekonomik ve jeopolitik bir kayma söz konusu. Gelecek vadeden, görmezden gelinemeyecek ülkeler ve bölgelerin rolü günden güne büyümekte.’
Bu ‘görmezden gelinemeyecek ülkeler’ hangileridir acaba? Tabii ki, bu ülkeler Putin’in Ukrayna’ya saldırısını destekleyecek ülkeler olacak. Mesela, eski diktatör Türkmenbaşı’nın diş doktoruyken ölünce onun tahtını ele geçiren Gurbangulı Berdimuhammedov’un devrettiği tahta oturan ve Putin’den madalya alan oğlu Serdar Berdimuhammedov’un başında durduğu Türkmenistan. Örneğin, diktatör Kerimov’un ölümünden sonra Anayasayı ihlal ederek onun yerine geçen ve mucizevi şekilde Batı’da ‘reformcu’ olarak tanınmaya başlayan eski komünist Şevket Mirziyayev’in yönettiği Özbekistan.
Mesela, İmamoli Rahmanov gibi otuz seneden bu yana muhalefetsiz yönetilen bir ülke Tacikistan. Yukardaki ‘Hangi ülkeler?’ sorusu bir hafta önce bana sorulsaydı, mezkur ülkelerin sırasına Kazakistan’ı da ekleyebilirdim. Fakat Kazakistan devlet başkanı Tokayev’in geçtiğimiz gün Sankt-Petersburg’ta Putin tehdit ve baskısına karşı ortaya koyduğu onurlu tavır Kazakistan’ın kendi politikasını bağımsız bir devlet olarak yürütmeye başladığını gösterdi. Putin kendisini eski Sovyet ülkelerinin hamisi olarak lanse etmeye çalışıyor. Ancak Petersburg Ekonomi Forumu’nda Kremlin yalakası gazeteci Margarita Simonyan’ın, ‘Siz Lugansk ve Donesk Halk Cumhuriyetlerinin bağımsızlığını tanımıyor musunuz?’ şeklindeki sorusunu Kazakistan devlet başkanı kesin bir dille ‘Hayır’ diye cevaplandırarak Putin’i şoka uğrattı.
İşte bu fragman Putin’in çizmeye çalıştığı ‘Geleceğin manzarası’na şimdiden bir çizgi atmış oldu. Putin’in ‘Gelecek vaat eden görmezden gelinemeyecek ülkeler’ sayısının Rus liderin umduğu kadar fazla olmadığını şimdiden belli etmeye başladı. Ancak ben Rus lider Putin’in ‘Tektonik kaymalar’ tabirinin gerçeği yansıttığımı düşünüyorum. İşte bu tektonik hareketlenmelerin bir göstergesi olarak eski Sovyetlerin mirasçısı ülke bugün Ukrayna halkına soykırım uygulamaya devam etmektedir. Bunun sonucunun Rusya içindeki mazlum Türk ve Müslüman toplumların kendi özgürlüklerine kavuşacağını ümit ediyorum.
SSCB’nin dağılması sürecinde Rusya’nın senelerden bu yana zemin hazırladığı müdahale alanlarında biri Gürcistan (Abhazya),diğeri ise Azerbaycan sınırları (Dağlık Karabağ) içindeydi.
Hâlihazırda Abhazya’ya adeta entegre durumunda olan Rusya’nın 10 Kasım 2020’de Azerbaycan-Ermenistan sınırını kendi kontrolüne alarak Dağlık Karabağ bölgesinde yönetim oluşturması ‘tektonik kayma’ söylemi bağlamında öncelikle Gürcistan ve Azerbaycan’ı ve Azerbaycan’ı tedirgin etmesi gerekir.
Gürcistan’daki Uluslararası Jeotarih ve Jeopolitik Araştırmaları Merkezi Başkanı Prof. Dr. Guram Markhulia, Independent Türkçe‘ye şu değerlendirmelerde bulundu:
Sosyalist sistemin dağılma sürecindeki kaotik durumlar gerek Rusya’nın ve gerekse uluslararası sistemin diğer oyuncularının işine gelmekteydi. Çünkü kaos ortamı büyük oyuncuların hepsini tatmin etmekteydi. İşin başında Batılı ülkeler adeta Rusya’nın yeni işgalci politikalarına suskunlukla destek verirken Azerbaycan, Gürcistan, Moldova topraklarının belirli kısımlarının Rusya’nın doğrudan veya dolaylı kontrolüne geçmesinden sonra bir buçuk milyon insan kendi yurdunu terk etmek zorunda kaldı.
Sözde dünya kamuoyu bu durumu seyrederken ikinci dünya savaşından sonra kurulmuş düzenin darmaduman olmasına rağmen BM tüzüğünü hatırlamak sanki kimsenin aklına bile gelmiyordu. İnsanların maruz kaldığı meşakkatleri BM Güvenlik Konseyi üyesi ülkeler sıradan bir durum olarak algılıyorlardı.
Özellikle Avrupa’nın gelişmelere tamamen kayıtsız kaldığı böyle bir ortamda Rusya kendi hayallerinin hepsini gerçekleştirdi. Avrupa ülkeleriyle kurduğu yeni ekonomik ilişkilerin sonucunda pozisyonunu pekiştiren Rusya’nın Ukrayna’ya saldırması da bu vurdumduymazlığın bir örneğidir. Hiçbir siyasi kural tanımaksızın Ukrayna’nın toprak bütünlüğünü tehdit eden Rusya, Mart 2014’te Kırım’ı bu yüzden rahatlıkla kendine ilhak ederken geçtiğimiz 22 Şubat’ta bölücü Lugansk ve Donetsk Halk Cumhuriyetlerini tanıması da Batı kayıtsızlığının eseriydi.
Rusya Devlet Başkanı Vladimir Putin kendi ülkesinin çıkarları için mücadele etmeyip anglo-sakson tehditlerine karşı savaştığı için kavganın bitmesini istememektedir. Böyle bir ortamda yapılan Sankt-Petersburg Ekonomi Forumu’nda Rusya’nın yönetici eliti Kazakistan’dan destek beklerken devlet başkanı Kasım Cömert Tokayev’in ‘Tauvan’dan başlayarak Lugansk, Donetsk, Abhazya, Pridnestrovye’yo tanımayacağız’ nsözleri soğuk duş etkisi yapmıştır.
Aldığı bu pozisyonla Sayın Tokayev’in sadece Rusya’ya değil Batı’ya da çok iyi bir ders verdiğine inanıyorum. Kazakistan Devlet Başkanının bu haklı pozisyonun dünya kamuoyu tarafından da desteklenmesi gerektiği halde jeopolitik çıkarlar, maalesef bunu imkansız kılıyor ve uluslararası hukukun yanı sıra tarihi gerçekler de sahipsiz kalıyor. Uluslararası hukuk ilkelerine ve tarihi gerçeklere sadık kalınmaması durumunda Çin Halk Cumhuriyeti’nin yeni bir güç olarak yeni ve adil bir dünya düzeninin kurulması için sorumluluk alabileceği düşünülebilir.
Rusya-Ukrayna savaşının sonuçları ne olursa olsun, Kafkasya ve Orta Asya ülkelerine Moskova baskısının süreceği kesindir.
Bunun ana nedenleri Rusya’nın yayılmacı politikalarından vazgeçmemesinin yanı sıra, özellikle söz konusu ülkelerin devlet yapılarının demokrasiden uzak olması nedeniyle zayıflığıdır.
İşte Kremlin’in büyük ustalıkla kullandığı faktör de budur.
Demokrasinin talebi olan yapılara geçilmeden Rusya bu durumu kendi lehinde kullanmayı sürdürecektir.
Onun için Türkiye yakından ilgilendiği bölgelere devlet yapılarını güçlendirme adına demokrasi telkininde bulunmayı hızlandırmalıdır.