Asya Steplerinden,
Uzak Doğuya,
Anadolu’nun göbeğinden,
Kuzey Afrika’ya kadar
yayılan geniş coğrafyanın her köşesinde.
Aslen bu isim; Sanskritçe “iyi talih” ya da “iyilik” anlamına gelen
svastika sözcüğünden türemiştir.
Alman Ordusu tarafından kullanılan bu sembolün
hepimize dehşeti ve şiddeti anımsatıyor olması
bu yazıyı okuduktan sonra ise büyük bir değişime yol açacak.
En eski Svastika işareti M.Ö. 10.000 yılına ait bir fildişi üzerinde
Ukrayna’da bulunmuştur.
Son yıllara kadar kökeninin Arilere dayandığı düşünülmekteydi
fakat son yıllarda yapılan bilimsel çalışmalar,
kökeninin Ön Türk kültürüne dayandığını ve
onlar vasıtası ile dünyanın değişik yörelerine yayıldığı yönünde
önemli bilgi ve belgeler ortaya koyulmuştur.
Günümüze dek Hinduizm, Budizm, Jainizm ve Odinizm gibi
inanç sistemlerinde kutsal bir sembol olarak kullanılmıştır.
Sağa dönük gamalı haç güneşle ilgili bir simge olarak kabul edilir ve
kollarının dönüşü güneşin günlük hareketini temsil eder.
Sola dönük gamalı haç ise daha çok geceyi, ürkütücü tanrıça Kali’yi simgeler.
MÖ 2200-2000 yıllarına tarihlenen neolitik döneme ait geometrik desenli
toprak kap üzerinde gamalı haç desenleri bulunmuştur.
Orta ve Güney Amerika medeniyetlerinde, özellikle Mayalar, Navarrolarda da görülür.
Mezopotamya’da bulunan pek çok sikkede gamalı haça rastlanmıştır.
ÖN TÜRKLERDE SVASTİKA TÜRK OZU
Svastika’nın, Ön-Türkler’deki adı Oz Tamgası’dır.
Bu sembol Ön-Türklerde Oz’laşarak Tanrıya erişmeyi temsil eder.
Oz tamgası, öbür dünyaya geçerek orada şekil değiştirerek
yeniden oluşum şeklindeki düşünceyi kapsar.
Bu damga Ön-Türk göçleriyle Hindistan’a gitmiş,
Nazilerin, Hint/Cerman ırkı teorilerinin amblemi olarak ortaya çıkmıştır.
Şiirini, aşk, doğa, kahramanlık gibi konularda,
sazıyla birlikte söyleyen şairlere
İslam’dan önce “ozan”, “baksı”, “kam” “şaman” denilirdi.
Saz şairleri de sazları ile canları ‘oz’laştırır.
Yaratıcıya eriştirirler.
Bu nedenle saz şairlerine OZAN denilmektedir.
‘Oz’laşarak, (Aşk ateşiyle yanarak) tanrıya ulaşma fikri,
Hacı Bektaş-ı Veli, Yunus Emre gibi
Anadolu tasavvuf ehlinin temel felsefesiydi.
Oz’laşma kavramının, ateş kültünden geldiği düşünülmektedir.
Bu kavram, güneş kültüne ait kutsama töreninde de görülmektedir.
Tarihte, dil kuralları ve söz varlığı ile ilgili çalışan ilk bilim insanlarından
M.Ö. 4. yüzyılda Pakistan-Hindistan bölgesinde yaşamış olan Panini’nin
ünlü gramer çalışması Ashtadhyayi’nin 8. bölümünde de
Svastikanın adı geçmektedir.
Bu tamgaya Türkler çarkıfelek de demiştir.
Milas’ta Firuz Bey Camii’nin giriş kapısı üzerinde bir oz tamgası işareti bulunur,
ayrıca Milas Müzesi’nin bahçesinde bulunan bir taşın üzerinde
4 adet oz tamgasından oluşan bir dikdörtgen rölyef vardır.
Diyarbakır’ın surlarında birçok medeniyetin imzası niteliğindeki
Süryanice de yazılı olan kitabeler ve motiflerin yanında
oz tamgası şekilleri de bulunmaktadır.
Tamganın 4 kolu 4 cihanda tanrıya erişme düşüncesini ifade eder.
İnanışına göre insanlar Tengri katında hareketsiz ve şekilsiz olarak bulunurlar.
Kişi, Tengri’nin buyruğu ile şekil değiştirip maddeye geçerek yani
Oz’laşarak canlanarak döne döne yeryüzüne iner.
Bu tamga ruhun dönerek Tengri’ye erişmesini anlamına gelir.
Konya’da bulunan Çatalhöyük’te yapılan kazılardan
elde edilen M.Ö. 7500 yıllarında Cilalı Taş ve Bakır Devrine ait
taş tabletlerde ve ev gereçlerinin bir kısmında oz tamgası kullanılmıştır.
Amasya Hatuniye Camii çeşmesi başında da
5 adet (belirgin olarak 3 adet) oz tamgası bulunmaktadır.
Özellikle Selçuklu ve Osmanlı dönemlerinde
halı ile kilim motiflerinde, süsleme resimlerinde kullanılmıştır.
Kazakistan’ın Türkistan kentinde bulunan
Ahmet Yesevi (1093-1156) Türbesi,
ana kapının sağ tarafında değişik tasvir edilmiş bir oz tamgası,
ana kapının sol tarafında ise yaygın olarak bilinen haliyle bir oz tamgası bulunmaktadır.
Ünlü Alman arkeolog Heinrich Schliemann,
Homeros’un İlyada destanında yer alan Troya’nın izini yıllarca sürdüğü ünlü kazısına,
1871’de Çanakkale- Hisarlık Tepesi’nde başladığında,
bulduğu ve kaçırdığı paha biçilmez “Priamos hazineleri” içerisinde,
antik eserler arasında daha sonradan “gamalı haç” olarak anılacak svastika da vardır.
Antik kent Troya’da bulduğu sembolün Ari ırkın sembolü olduğu iddiası,
tüm Avrupa’da ve özellikle Almanya’da sansasyon olmuştur.
OZ TAMGASININ ASTROLOJİK KÖKENİ
Bu şekle; Türk kültüründe “oz tamgası”,
Sanskrit dilinde “srivatsa”, Hint dilinde “svastika”
ve Çin dilinde ise “wan” sembolü deniyor.
Batı kültüründe gamalı haç olarak bilinen sembol;
Büyükayı Takımyıldızı’nın, Kuzey Yıldızı (demir kazık – polaris) çevresinde
4 mevsime (spring: ilkbahar, summer: yaz, fall: sonbahar, winter: kış)
denk gelecek biçimde atmış olduğu dairesel döngünün belirlenmesi ile
ortaya konulmuş olan astrolojik bir mevsim haritasıdır.
Amerikalı gökbilimci ve astrobiyolog Carl Sagan, araştırmaları sırasında
eski Çin’e ait ipek bir el yazmasında
bazı kuyruklu yıldızların betimlendiğini görmüş.
Sagan, o kuyruklu yıldızlardan birisinde de aynı sembolü tespit ettiğini ileri sürerek,
bu sembolün aslında bir kuyruklu yıldızı sembolize ettiğini öne sürmüştür.
İlk olarak Neolitik Avrasya’da (Türk coğrafyası) görülen bu motifin (kancalı haç),
güneşin gökyüzündeki hareketini temsil ettiği sanılmaktadır.
Sanskritçe’de Su (iyi) ve asti (olmak) kelimeleri ile
ka takısının birleşiminden oluşan bu iki kelimenin geçmişi
binlerce yıl öncesine, insanların Kuzey Yıldızı çevresinde hareket eden
Büyükayı’yı fark ettikleri zamana dek uzanır.
Bu hareketin planı yılda dört kez çıkarıldığında,
gamalı haç şekli oluşuyordu.
Ve bu simge, mevsimlerin değişiminin işareti sayılıyordu.
MU KITASI’NIN PEŞİNDE
Naacal Tabletleri’ni ortaya çıkaran İngiliz Albay James Churchward’ın
Hindistan ve Meksika’da yaptığı uzun araştırmaları sonucunda
Pasifik’teki kayıp kıta Mun’un izlerine rastlamıştı.
Churchward’a göre gamalı haç Mu Kıtası’nın
dinsel ve kutsal sembollerinden biriydi.
Svastikanın dört kolunun ortasındaki daire tek Tanrıyı simgeler.
Dairenin içinde köşeli bir spiral gibi açılıp daireden çıkan ve
svastikanın dört kolundan üsttekine bitişen çizgi Mu hiyeratik alfabesinin bir harfidir ve
Yaradan’dan çıkan ilk dört gücü ifade eder.
Bu dört güç Yaradan’ın muradı üzerine kâinatı oluşturacak,
meydana getirecek ve kâinatın sorumluluğunu üstlenecek olan güçlerdir.
Bu inanış dolayısıyla kâinatı doğrudan doğruya Mutlak yaratmamıştır;
O, bazı güçleri ya da cevherleri var etmiştir ve
bu cevherler kâinatı meydana getirmiştir ve getirmeye devam etmektedir.
İlahi Nurdan çıkmış olan dört temel güç kâinatı kaostan, düzene geçirmiştir.
Tanrının kendi asli nitelikleri olarak kabul edilen bu dört temel güç,
“dört büyük inşaatçı”, “dört büyük mimar” ya da
“dört büyük geometri üstadı” olarak adlandırılır.
Naacallerin gamalı haç ile sembolize ettiği bu dört temel güç
Semavi dinlerin doğuşu ile de “dört baş melek” olarak adlandırılmışlardır.
NAZİ ALMANYASI VE SVASTİKA
Sembol, ünlü arkeolog Heinrich Schliemann’ın
kapsamlı arkeolojik incelemeleri gibi çalışmalar sayesinde
on dokuzuncu yüzyılın sonlarında gün ışığına çıkarıldı.
Tarihi Truva kazı alanında kancalı haçı bulan Schliemann,
Almanya’da bulunan çömleklerin üzerindeki benzer şekiller arasında bağlantı kurarak
bu simgenin “uzak geçmişteki atalarımızın dinî sembolü” olduğunu tahmin etmiştir.
Schliemann’ın çalışmaları çok geçmeden gamalı haçı
“Aryan kimliğinin” ve Alman milliyetçiliğinin simgesi olarak gören
völkisch hareketler tarafından sahiplenildi.
Alman halkının Aryan kültür mirası olduğu düşüncesi nedeniyle
Nazi partisi, gamalı haçı ya da Hakenkreuz’u (Alm., kancalı haç)
1920’de resmî simgesi olarak kabul etmiştir.