GÖKÇE HUBAR /
Yirmi birinci yüzyılın ilk birkaç senesi, uluslararası siyasette gizli istihbaratın rolünde bir dönüşüme şahit olmuştur. Siyasi liderler ve istihbarat danışmanları arasındaki ilişki, hem İngiltere hem de Amerika Birleşik Devletleri’nde benzeri görülmemiş bir kamuoyu denetimine girmiştir.
Hem Başbakan Tony Blair hem Başkan George W. Bush, Nisan 2003’te Irak’a savaş açma kararlarını haklı çıkarmak için istihbarat bilgilerini kasıtlı olarak çarpıtmakla suçlanmışlardır. Hem istihbarat sürecinin doğasını hem de ulusal ve uluslararası güvenlik politikasının önemi hiç bu kadar belirgin olmamıştır. Özellikle 11 Eylül 2001 saldırıları, Batılı ülkelerin kırılganlığını ve istihbaratın siyasallaşmasını ortaya koyması bakımından birer dönüm noktası teşkil etmiştir.İstihbarat çalışmaları bu tarihlerden sonra gittikçe ivme kazanmış, analiz teknikleri üzerine yazılan eserler de çoğalmıştır. Soğuk Savaş döneminde komünizm ve eski-SSCB ile ilgili analizler yoğunken, SSCB’nin yıkılması ve ‘demir perde’nin kaldırılması akabinde çok fonksiyonluluk hâkim olmuştur.
Leiden Üniversitesi İstihbarat Çalışmaları bölümünden C. W. Hijzen’in İstihbarat Tarihi Dergisi’nde yayımlamış olduğu “Değişen dünyada istihbarat analizi, bir giriş” başlıklı makale, Paul Abels adlı Hollandalı eski istihbarat analistinin yorumlarına yer vermiştir. 1949-2002 yılları arasında faaliyet gösteren iç güvenlik teşkilatı Binnenlandse Veiligheidsdienst (BVD) eski personeli olan Abels, istihbarat analizinin en azından 1990’lara kadar var olmadığını, sistematik bir şekilde yapılmadığını, yapısal bir analitik kapasitenin eksik olduğunu, bu durumun 1980’li yıllardan itibaren akademisyenlerin -çoğu Dış İlişkiler Direktörlüğü’nde (Stafafdeling Buitenlandse Politiek) olmak üzere- işe alınmasıyla yavaş yavaş değiştiğini söylemiştir. Soğuk Savaş döneminde komünist ideoloji hakkında raporlar kaleme alınırken, BVD’yi 1989-1995 yılları arasında yöneten Arthur Docters van Leeuwen zamanında çok fonksiyonlu timler oluşturulmuştur. Bu timlerle birlikte, istihbarat analisti pozisyonları da doğmuştur. Her time bir analist eklenmiştir. Bir tarihçi olan Abels, istihbarat analizi yapmanın araştırma soruları, yapılandırılmış argümanlar ve kaynak eleştirisi içeren tarihsel araştırma yapmaya oldukça benzediğini savunmuştur. Abels ve meslektaşları, meslektaşlarına bu konularda eğitim vermeye başlamışlar ve bundan 1990’ların sonunda sözde “Mata Hari Akademisi” ortaya çıkmıştır. Abels’e göre bu, istihbarat analizi eğitiminin ilk yapılandırılmış şekli olmuştur.
Daha sonra 11 Eylül gerçekleşmiş ve Gregory Treverton’un “Terör Çağı için İstihbarat” adlı kitabında öne sürdüğü gibi, istihbarat analizi için önemli etkilerle beraber dünya daha da radikal bir şekilde değişmiştir. İstihbarat ve güvenlik servislerinin hedeflerinin göreceli olarak sınırlandırılmış devletler olduğu Soğuk Savaş ile karşılaştırıldığında, terörizm çağındaki hedef, Treverton’un temelde sınırsız ve bu nedenle araştırması daha zor gördüğü ulusaşırı aktörlerdir. Devletler, istihbarat analistlerinin tüketicilere net bir hikaye anlatmasına olanak tanıyan coğrafi, hiyerarşik ve bürokratik bağlamlarla gelirken, devlet dışı aktörler birçok şekil ve boyutta gelmektedir. Treverton’a göre Soğuk Savaş dönemi ile Terör Çağı dönemi şu konularda ayrışmaktadır:
Tablo 1. İstihbarat: Soğuk Savaş’tan Terör Çağına
Eski: Soğuk Savaş | Yeni: Terör Çağı | ||
Hedef | Devletler, öncelikli olarak Sovyetler Birliği | Ulusaşırı aktörler ve bazen devletler | |
Sınırlılık | Nispeten sınırlı: Sovyetler Birliği | Çok daha az sınırlı: teröristler | |
Hedef hakkında“Hikaye” | Hikaye: devletler coğrafik, hiyerarşik, bürokratik | Çok fazla hikaye yok: devlet olmayan aktörler çok sayıda boyut ve şekil ile gelir | |
Bilgi | Çokaz: gizli kaynaklarca domine edilmektedir. | Çok fazla daha geniş oranda kaynaklar | |
Hedefle etkileşim | Göreceli olarak az: Sovyetler Birliği | Yoğun: teröristler nihai asimetrik tehdittir | |
İstihbarat analizi kimi akademisyenlere göre bir teori iken, istihbarat üreticileri meseleye daha ziyade istihbarat tüketicilerinin ihtiyaçlarına yanıt veren not ve raporlar şeklinde yaklaşma eğilimindedirler. Patrick F. Walsh, istihbarat analizinin zihinsel ve metodolojik yaklaşımlarına değinmeden önce, analizin tıpkı istihbarat gibi içerik odaklı olduğunu öne sürmüştür. Analiz yapmak, data toplamaktan farklı olarak, bilginin sistematik bir incelemeye tabi tutulması ve anlam kazandırılması anlamına gelmektedir. Saf bilgi yığını toplamasında anlam kazandırmak ve sonuç çıkarmak söz konusu değil iken, analizde istihbarat ürünlerinin karar-alıcılara sunulmadan önce kıymetlendirilmesi söz konusudur. Taktik düzeyde analiz, mevcut problemlerle uğraşırken stratejik düzeyde analiz daha uzun dönemli trendlerle ilgilenmektedir.
Analizci, şayet geleceğe dönük öngörülerde bulunmak zorunda ise, önce “yüksek” ve “düşük” tehditleri alt alta sıralamalıdır. Bir istihbarat analizcisi, tehdit ve olasılık hesaplamalarının yanı sıra, elindeki tüm açık ve örtülü kaynak verilerinden bir yorum çıkarmalıdır.
Richard J. Heuer Jr. “İstihbarat Analizinin Psikolojisi” adlı kitabında, (CIA, 1999) yaratıcı ve açık fikirli olmaktan söz eder. Düşünmeyi düşünme (“thinking about thinking”) konseptini öne çıkarır. İşte bu yüzden, MOSSAD’ın analizcileri farklı ve sıradışı düşünebilen insanlar arasından seçilmektedir. Netflix’teki dört bölümlük MOSSAD belgeselinde kendi isimlerini vermeden konuşan MOSSAD casusları, Sayereth Matkal gibi elit askerlerin bu işe yatkın olmadıklarını, zira onların emir almaya alışkın ve kapalı düşüncede olduklarını anlatmışlardır. İstihbarat analizcisi de yaratıcı ve kıvrak zekalı olmalı, başkalarının göremediğini görmelidir.
Kaynak: 21. Yüzyıl Enstitüsü