Ülkü Ocakları’nın genel başkanlarından Doç. Dr. Sinan Ateş‘in katli, Hareket’te bir dönüm noktası. Tavırlar artık netleşecek. Samimî olanlarla samimî olmayanlar ayrışacak.
12 Eylül öncesi önce Ankara’da sonra İstanbul’daydım. Ankara’da, Ulus ile Kızılay’ın ortasında, iki ayrı çatışan grubunun hâkimiyetindeki Site Yurdu’na ve Siyasal Bilgiler Yurdu’na aynı mesafede DTCF’deydim, dersem, 12 Eylül’ün giden yolda DTCF’nin yerini ve fonksiyonunu kolayca tayin edebilirsiniz. Son sınıftayken, o zaman saydım, fakültede eğitim 11 defa kesintiye uğramıştı. PKK’nın kuruluşunda da DTCF’lilerin rolünü hatırlatırım. Kemal Pir, Cemil Bayık, Rıza Altun… DTCF’lidir. Aynı dönemiz. Bir defasında silahlarını çektiklerinde aramızda 10 metre yoktu. Allah’tan havaya ateş ettiler.
Sonra İstanbul… Olayların merkezi Beyazıt Meydanı’ndayım. O karmaşada, o yoksullukta, yatacak yerin bile yok. O yurt senin, o yurt benim… O şartlarda akademik çaba içindesiniz. Çok insan gitti. Çok acı çekildi.
Ülkü Ocakları’nın genel merkezi Ankara. Ama İstanbul Ülkü Ocakları başlı başına bir merkez. İki merkezde de başkanlar pusuya düşürülmek istenmiştir ama, tedbirli oldukları için, netice alınmamıştır.
Birinde Ülkü Ocakları başkanıyla İstanbul-Aksaray’da, Ocak merkezine doğru yürüyoruz. Ocak, Aksaray’dan Yenikapı’ya inen yolun solunda parti binasının üst katında. Silah sesi geldi. Hemen yakınımızdan. İsim zikretmeyeceğim. Daha sonra da ismi çok duyuldu. Diğer başkanlar hâlâ söz sahibiler.
İlk defa bir Ülkü Ocakları başkanı katlediliyor. Yıllar geçmiş. Sinan Ateş nasıl bilebilirdi ki, kendisine silah doğrultulacak.
Bursa’daki cenaze törenini ekranlarda seyretmişsinizdir. O müthiş kalabalık, o kalabalığın azimli duruşu, hiçbir şeyin eskisi olmayacağının işareti.
Kim olursa olsun, içinizden çıkan birine, Allah’tan rahmet de mi dilemezsiniz! Dilemediler… Düşündürücü.
Sinan Ateş‘in katlinde ister siyasî netice çıksın ister şahsî. Fark etmiyor. Tavırlar, iplerin koptuğunu gösteriyor.
Sinan Ateş‘in doktora tezini merak edip baktım.
“Cumhuriyet Döneminde Din Politikası ve Din-Siyaset İlişkisi (1946-1960)”
Önemli bir tez. Tez danışmanı Doç. Dr. Seyfi Yıldırım.
Jürideki iki ismi biliyorum: Jüri başkanı Tarihçi Prof. Dr. Yonca Anzerlioğlu ve Prof. Dr. İbrahim Maraş.
Yonca Anzerlioğlu‘nun eşi eski tanıdık. Hareket içinden. Bir tivitini vereceğim: “Ülkü Ocakları her zaman her yerde en önde… Sonsuza kadar Türk’ün bu kutlu ocağı sönmeyecek…”
İlâhiyatçı Prof. Dr. İbrahim Maraş Ankara İlâhiyat Fakültesi ekolünün önde gelen isimlerinden. Takıldığım meselede kendisini ararım. Amcası Gökhan Maraş, 12 Eylül öncesi Hareket’in gençlik kolları genel başkanlarından. Eski milletvekili, eski Kültür Bakanı.
İlimde torpil, ilme adım atana zarardır. Torpil olmaz. Yonca Hocanın ve İbrahim Hocanın titizliğini bilirim. Doktora imtihanında rahmetliyi terletmişlerdir.
Bir başka mesele. Önceki akşam Halk TV‘de Kadri Gürsel‘le, İsmail Saymaz karşılıklı ahkâm kesiyorlardı. İsmail, Sinan Ateş‘le bir meselede daha önce görüşmüş. Kendi yorumunu katmadan Sinan Ateş‘in katline dair gelişmeleri anlattı. Bu arada söze giren Kadri Gürsel, “Türkeş, davadan döneni vurun, demişti.” diyerek, Eski Ülkü Ocakları Başkanı’nın katledilmesini, farkında veya değil, başka mecraya dökmüştü ki, İsmail Saymaz, devreye girdi, o mesele üzerine gidilmedi. Ama ben o mesele üzerine gideceğim.