İsyan boyutuna geldi altmış beş yaş üstü kapanmalarımız. Aşıları da olduk, hava soğuk, moral yok, kimseyi görmek yok. İnsanlara mikropmuş gibi bakıp kaçıyoruz. Maskelere alışamadık, paranoyak olduk, televizyonda gündüz kanalları takipçisi olduk, geçmiş yıllar cinayetleri, babasını, annesini, çocuklarını arayanlar. Hele birinde; kadın kocasından boşanmadan kaçıp başkasından hamile kalmış, çocuk doğacakken yine partnerini değiştirmiş. Yani çocuğun resmi babası ayrı, fiziksel babası ayrı, sosyal baba ayrı ve probleme biz de müdahil oluyoruz. Bir kadın 4 DNA testinde de budur dediği halde, çocuğunun babasını bulamadı. Haberlerde sevimsiz depremler, seller, doğal afetler. Eyyy diye başlayarak gergin bağırkan tipler. Her akşam benzeri kadro ve benzeri konularla yapılan gergin toplantılar. Hani diploma yok ama hepimiz Tıp Doktoru, Deprem Otoritesi, Gıda ve Beslenme uzmanı olduk. Boğaz’a gidemiyoruz Mars’a hazırlıklar !!
Sevdiklerimizle görüntülü görüşüyoruz. Bizden de yaşlı bireylerimiz önce morallerini, ardından yürüme yetilerini yitirdi. Sık ölüm haberi alıp üzülüyoruz. Toplu bir değişim rüzgarı tüm dünyada bilinçli bir şekilde mi yapıldı? Senaryolarına sıcak bakıyoruz.
İstanbul, Paris ve Mardin benim en çok sevdiğim üç kent hepsini özlüyorum. Melike Demirağ’ın “Şimdi İstanbul’da Olmak vardı” özlem şarkısını İstanbul’da yaşadığımız halde söylüyoruz.
Anılara sığınıyoruz; “Şimdi Paris’te olmak vardı” St Germain Des Pres’de dolaşmak, filmlere mekan olmuş Cafe’lerden Les Deux Magots’u severim ben ama bugün Flore’de oturalım. Parisliler gibi sokağa paralel yan yana, hani yoldan geçenler defile gibi önümüzden geçsinler. Turistlerin gittiği Eyfel, 8. Bölge, adını Yunan mitolojisinde cennet olarak gösterilen, ELYSION ovalarından alan Champs-Elysee (Şanzelize), Louvre Sarayı , Arc de Triomphe de l’ Etoile (zafer takı), Tuilaries Bahçeleri, Euro Disney yeni gelenlere kalsın. (ilk 1973’te öğrenci bütçesiyle gittiğim Paris’te Luvr müzesinde iyi bir mesai vermiştik Eşref Dikmen’le). Biz hala St Germain Des Pres’teyiz iki sergi ardından. Le Relais de L’Entrecote’ a gidiyoruz, rezervasyon yaptık ama içeri giremiyor, bordo renkli tente altında sırada bekliyoruz. Temizlik bitmiş, yeni bir maça hazır bir takım gibi akşam servisine hazırlanıyor tek tip giyinmiş (siyah giysi, beyaz yaka ve önlerinde beyaz önlük) çoğu hanım servis elemanları, oturup bizim önümüzde yemeklerini yiyerek bizim iştahımızı kabartıyorlar. Ardından maç başlıyor bizleri rezervasyon sırası ile masalarımıza alıyorlar. Masalarda aşağıya kadar sarkan mavi, sarı, bordo, yeşil örtüler. Masanın sadece üstünü kaplayan tek kullanımlık beyaz ikinci bir örtü (bu örtü üzerine garsonlar masanın siparişini yazıyorlar). Bu arada garsonlar (Fransızcam yok hanım garson olur mu bilmem, ama hiçbiri İngilizce bilmiyor ya da konuşmuyorlar). Oturuyoruz mönü çok zengin 3 çeşit yemek var, kolay olanı hepsi Antrikot rare (çiğ 48-52 derece ) medium (az pişmiş 60-66 derece) ve well done (çok pişmiş 67-71 derece). Balzamik soslu cevizli marul salatası ve tatlı (prefiterol benzeri) ekstra ürünler. Sosu bir sır gibi saklıyorlar, antrikot yanında bol patates az ot var. Sos alışkanlık yapan tipte masada konu sosun analizine geliyor. Ben hardal var diyorum ama yokmuş galiba. Bordo usulü yapılanın sosunda da şarap da varmış. Ayşenur çözdü çok sonraları reçeteyi Pesto tarzı, ezilmiş fesleğen, sarımsak, zeytinyağı, tuz, az peynir belki de avogado. Neyse sır vermeyelim, başımız ağrımasın. Bu bölgede her ırk ve renkten insan var tümü bakımlı (giyim olarak, fizik olarak). Yürüyerek aydınlatılmış eserlerin arasından Notre Dame Katedrali dahil kuzeye doğru Montmartre’ de ki otelimize gidiyoruz. Ertesi gün Jewish Quarter rotamız. Marais’ te Viktor Hügo evi, sanat galerileri, görkemli kapı fotoğrafları çekiyorum. Falafelli ARAK’lı Ortadoğu mutfağı değişik giysilerle renkli bir mahalle.
Evet Paris’te bizim gibi sokağa çıkmak yok kısıtlamalar, kısıtlamalar, sarı yelekliler. 1970 lerin Paris’i çok gerilerde kaldı.
Heraklitos, Hegel, Marx, Engels öncülüğünde sosyalizm tek güzel ve somut örneğini 1871 yılında Mart ayından itibaren 2 ay sürede PARİS KOMÜNÜ’nde yaşadı. Paris Komünü 150 yaşında, onu da anmış olalım. Slav ırkı pek beceremedi Sosyalizmi. 1854 Der Saadet (ISTANBUL) belediyesi de Paris örnek alınarak 6.Daire (Galata-Pera) ile başladı. Paris’te 20 arrondissment (bölge- daire) bulunuyor.
PARİS’i İndila’nın Derniere Danse klibi eşliğinde gezelim. Oh ma douce souffrance, pourquoi s’acharner? Je dance avec le vent, ta pluie (Rüzgarla yağmurla dans ediyorum) Dans tout Paris, Je m’abandonne et je m’envole vole vole (Paris’ te kendimi terkediyorum uçuyorum, uçuyorum).
Sevgiyle,
Mehmet Unvan ATLI
29 Mart 2021