Orkoz nedir diye bir soru gelirse bilgi yarışmasında Orfoz balığı ya da başka bir şeyle karıştırmayın, telefonla joker hakkını kullanıp beni arayın. Orkoz’u biliriz de adının Orkoz olduğunu bilmeyiz çoğumuz. Orkoz ya da Orkos sadece İstanbul’a özgü bir ters deniz akıntısıdır. İstanbul Boğaz’ının kuzeyden güneye olan olağan akıntısının, güneyden esen rüzgarla, genelde LODOS’la ters dönmesiyle oluşan akıntıdır. Bu sırada Marmara’dan boğaza girişte sular yarım metreye kadar yükselir, Kuzeye dönen akıntı hızı bazen 6-7 Knot’a yükselir. Yılda birkaç kez olur, Karadeniz’den gelen gemiler karaya oturma riskine girer, Şehir hatları vapurları iptal olur, Kış orkoz’larında boğazın rengi yeşilimtırak olur. Akıntı ve ani sıcaklık değişimi nedeniyle yüzeye yakın yaşayan balık türleri dengelerini yitirip su yüzüne vururlar. Fotografda ORKOZ dalgalarından biri görülmektedir.
ORKOZ dönemi Yeşilyurt’tan Bostancı’ya kadar en güzel İstanbul dalga fotoğrafları çekilebilir. Ön yaşlarımda National Geographic’te okuduğum bir yazıda; kara ve denizlerin dantel gibi iç içe geçtiği yerlerde insan duygularını etkileyen bir ortam oluşur. Bu özelliklere uyan dört şehir olduğunu okumuş, etkilenmiştim. İSTANBUL, SİNGAPUR, HONGKONG ve Rio De JANEİRO bu kentlerdendir. Rio hariç diğerlerini görme şansım oldu. Gerçekten bağımlılık yapan kentler bunlar. Benim İstanbul limitim 15 gün, içinde iken bazen bıksan bile uzaklaşınca arıyorsun. Uyuşturucu gibi, içindeyken trafiğini pisliğini eleştirsem de, günler geçince o gürültüyü, olumsuzlukları bile özlüyorum.
Pandemi kısıtlamaları, yürüyüş rotalarımı, mola mekanları mı etkiledi. Kısıtlamalar bizi bunalttı İstanbul’da İstanbul’u özler olduk.
Paris özlemi mi yazdım bugün. İstanbul M.Ö. 660 da (şimdi yeni bulgularla daha da önce), Paris ise M.S. 600 de kurulmuş yani 1260 sene daha yaşlı İstanbul ama hala şantiye İstanbul. Paris’te ise 200 yıldır görüntü aynı (binalar açısından) sadece insanların giysileri ve taşıma araçları değişiyor.
İstanbul’u ve balığını kaleme almak için önce Truva Vali’miz Hayati arkadaşımla Karadeniz ve boğaz balıklarını, ardından balık nasıl işlenir, nasıl pişirilir Doğu Paşa’mızla konuşmam gerekiyordu. Karadeniz balıklarını başka bir başlıkta çalışacağız. Doğu Paşa’dan uskumrunun sırttan çizildiğini, balık filetolarında sık sık tersyüz edilmeyeceğini öğrendim dün Kireçburnu’nda.
İstanbul’un boğaz balık anasonunu, Kanlıca yoğurdunu, Sütlüce uykuluğunu, Adalar, Eminönü Balık ekmeğini, Vefa bozasını, Süleymaniye kurufasulyesini, Eyüp kavurmasını, Sur içi’nin sokaklarını, Ahırkapı’yı, Samatya’yı ve mekanları özledim. Ortaköy Seferad, Arnavutköy Hayri, Beşiktaş Esperi ve Beyoğlu. Günde bir buçuk milyon insanın yürüdüğü İstiklal Caddesini, Kadıköy Çarşı’yı. Beyoğlu deyince eskiden Rejans vardı, Refik vardı, Yakup vardı. Dün duyduk 1946’dan beri var olan Yorgo Babanın Krepende ki İMROZ kapanmış (Nevizade’nin ilk mekanı idi). Aman yaşatalım Beyoğlu’nda FICCIN’ı, Kurtuluş’ta DESPİNA’yı, Yedikule’de Safa’yı, esnaf lokantalarını, mahalle bakkallarını, berberlerini destekleyelim. Tüm renkleri ve çeşitli etnik grupları ile arkadaşlıklarımızı yaşatalım. Üç büyükler dışında semt takımlarımızı destekleyelim. Stad önlerinde köfte ekmek, tribün heyecanı, miting heyecanını özledik.
İstanbul’da İstanbul’u özlemek bu Co-vid’e kısmet oldu. Allah İstanbul’u sevmeyenlerden korusun. Sevmeyenlerin başında 250 yıl da bir boy gösteren fay hattı geliyor . Yazılı tarihte 5-6 kayıt var 1507 de Küçük Kıyamet denen depremle İstanbul baştan inşa edilmiş. 1794 depreminde ise ölenleri hemen, hemen hepsi kadın ve çocuklar. Nedeni ise depremin bayram namazı bitimine denk gelmesi ve camiden çıkan cemaatin erkeklerden oluşması, tümü sokakta yakalanmış depreme. Yangınlar ahşap İstanbul’u kargir, Depremler beton İstanbul’u çelik kostrüksiyon yaparak yaşatacak gibi görünüyor. Umarım İstanbul hep yaşayacak ve korunarak eserleri yaşatılacaktır.
Sevgiyle,
M.Ünvan ATLI