Erzurum’da Ekrem İmamoğlu halka hitap ederken provokasyona maruz kaldı ve taşlandı. Emniyet güçlerinin yeterince olaylara müdahale etmemesi saldırganları daha da cesaretlendi. korku ve endişe yaratan bu olaylar yaşanmadan yaklaşık 12 saat önce aşağıdaki yazıyı kaleme almıştım.
Seçim sath-ı mailinde en olumsuz ve tehlikeli senaryonun ne olacağı sorusuna verilecek cevabım; olası bir iç karışıklık derim.
Seçim sonucu ne olursa olsun, hangi bloğun kazandığından bağımsız, Türkiye Cumhuriyeti’nin kamu düzeninin bozulmaması, herhangi bir karışıklık meydana gelmemesi ve demokrasinin kurucu ilkelerinden taviz verilmemesi önceliğimiz olmalıdır. Aksi bir ihtimalde, iç dinamiklerin yanısıra yabancı aktörlerin de sisteme nüfus etmesi kaçınılmazdır. Böyle bir durumda da telafisi güç zararlar hasıl olabilir, ülkemiz bir daha belini doğrultamaz hale gelebilir.
Düştüğümüz bu şerhlerin şahsi bir tedirginliği yahut endişeyi yansıttığı zannedilmesin benim gibi endişe içinde olan pek çok komutanım ve silah arkadaşım var. Herhangi bir iç karışıklık senaryosuna karşın buna heveslenenlere boyun eğeceğiz anlamına gelmesin Türk milletini ve devletini muhafaza etmek maksadıyla Allah’ın izni ile ne tür bir vazife icap ediyorsa tarafımızca bir an bile tereddüt etmeden yerine getirilecektir.
Burada altını çizmek istediğim husus, şahsi siyasi çıkarları tatmin etmek amacıyla birtakım söylemlerle hayata geçirilen bazı politikaların ve faaliyetlerin ülkemizi kısa ve orta vadede ne gibi çıkmaz sokaklara sürükleyebileceğidir.
Ulusal güvenlik ve beka konusundaki bu endişelerimizin haklı gerekçeleri mevcuttur. Zira, Türkiye Cumhuriyeti 2017 Nisan ayında gerçekleşen halk oylaması ile birlikte yeni bir hükümet sistemine geçiş yapmış; bu sistem Türk milletini tarihte hiç olmadığı kadar kutuplaştırmış; teoride millete hizmet etmesi için var olan siyaset mekanizmasının halkımızı kamplara ayırarak tabiri caizse birbirine hasım haline getirmiştir. Ekonomik şartların kötüleşmesi ile halk nezdinde baş gösteren çeşitli yoksunluklar, böylesine kutuplaşmış bir sosyal yapı ile birleştiğinde, küçük katalizörler ile kolaylıkla alevlenebilecek toplumsal hareketler, iç karışıklıklar ve siyasal şiddet olayları gündeme gelebilir. İktidar partisinin gerek kendi tabanını konsolide etmek için gerekse de olası bir seçim yenilgisine müdahale etmek maksadı ile gerçekleştireceği faaliyetler, yukarıda arz edilen ihtimalleri kuvvetlendirir.
İç karışıklıktan endişe duyduğumuzu belirtirken bunu yapabilecek unsurlar kim olabilir sorusuna cevap vermek önem arz etmektedir. Bugün Türkiye Cumhuriyeti nezdinde silahlı eylem yapabilecek grupları incelediğimizde; öncelikle AK Parti ile ittifak yapan Hizbullah isimli terör örgütünün politik yapılanması olan HÜDA-PAR’ı teşhis etmek zor değildir. Yakın vakitte ağırlaştırılmış müebbet cezasına çarptırılmış Hizbullah militanlarının tümünün “yargılamanın yenilenmesi” gerekçesi ile tahliye edilmesi, Hizbullah askeri kanat eski sorumlusu şahsın müebbet cezasınının Cumhurbaşkanı Erdoğan tarafından affedilmesi, Trabzon’da yaşanan toplumsal gerginlik nezdinde HÜDA-PAR mensuplarının ülkeye şeriat getireceklerine yönelik beyanları ve sair hususlar dikkate alındığında, seçim sürecinde ve sonrasında geçmişte suça bulaşmış, tedhiş konusunda eğitimli Hizbullah kadrolarının silahlı güç kullanabilecekleri ihtimalinin göz ardı edilmemesi gerekir. Akıllara gelen en önemli soru, mensupları tahliye edilen ve eski liderleri Cumhurbaşkanı affı ile serbest kalan Hizbullah ile yapılan ittifakın, terör örgüt kaynaklarını seçim sathında yahut sonrasında kullanılmak amacıyla mı gerçekleştirildiği hususudur.
Eylem gerçekleştirebilecek bir diğer aktör HDP ile bağlantılı olan PKK/YPG terör örgütüdür. Örgüt silahlı bir güç olarak varlığını sürdürmektedir ancak bugün yapabileceği eylemler metropollerde eylem ya da sınır dışında görev yapan unsurlarımıza saldırma şeklinde olabilir. Örgütün artık kırsal alanda eylem yapacak kapasitesi ve gücü mevcut değildir. Güvenlik güçlerimiz ve istihbarat birimlerimiz son dönemde olduğu gibi metropollerde eylem yapmasına engel olmayı başarmıştır. İçişleri bakanımız da bunu ifade etmektedir. Bu gerçeğin ışığında diyebiliriz ki örgüt; güvenlik güçleri göz yummadan yahut teşvik etmeden eylem yapabilecek durumda değildir. PKK terör örgütü, İçişleri Bakanı Soylu tarafından da defalarca beli bükülmüş, eylem kapasitesini kaybetmiş bir örgüt olarak tanımlanmıştır. Bugün sorulsa, Bakan Soylu, örgütün ülke sınırları içerisinde eylem yapabilecek kapasitede olmadığını söyleyecektir. Ki benim de görüşüm bu doğrultudadır. Peki pkk terör örgütü seçim döneminde eylemler yapacak olursa akıllarımıza başka şeyler gelecektir
Günümüzde silahlı eylem yapabilme kapasitesi olanlar arasında, Hizbullah dışında son yıllarda yoğunlukla silahlanan cemaatler bünyesindedir. Bu tehlikeyi, bizzat İsmailağa Cemaati liderlerinden halk arasında Cübbeli Ahmet Hoca olarak tanınan Ahmet Mahmut Ünlü defaatle dile getirmiştir.
Tüm bunların yanı sıra, son dönemde Cumhur İttifakı cephesinden gelen açıklamalar hem çok ilginç hem de çok endişe vericidir. İçişleri Bakanı, Anayasal güvence altına alınmış demokratik siyaseti ve bu kapsamda 14 Mayıs’ta gerçekleştirilecek seçimleri siyasi darbe olarak nitelendirmektedir. Bu zihniyet, kamu düzeni açısından çok tehlikeli bir zihniyettir ve JGK ve EGM gibi kurumları idare etmekle görevli bahse konu şahıs uhdesinde somutlaşan tehdidi ortaya koyar.
Giresun’a konuşan Cumhurbaşkanı Erdoğan yapmış olduğu açıklamada, ”Bay Bay Kemal’den almışlar sözü, şimdiden silahlarını doldurmaya, molotoflarını hazırlamaya başlamışlar” ifadesi ile Türkiye Cumhuriyeti ana muhalefet partisi liderini tabiri caizse terör örgütü lideri olmakla itham etmektedir.
Son olarak da MHP Genel başkanı Devlet Bahçeli’nin “bu hainler alsalar alsalar ağırlaştırılmış müebbet ceza alırlar ya da vücutlarına mermi alırlar” şeklinde bir açıklamada bulunmuştur. Hemen sormak lazım o mermiyi atacak olanlar güvenlik güçleri midir yoksa konsolite ettiğiniz paramiliter güçler midir? Ayrıca Ülkücülerin durumdan vazife çıkararak söz konusu vatansa gerisi teferruat diyerek silaha sarılabilmesi mümkün müdür değil midir?
Siyasi çıkarlar uğruna toplumun bu seviyede kutuplaştırılması, rekabetçi demokratik seçimlerin temel bileşeni olan siyasi parti liderlerinin bu şekilde hedef gösterilmesi
telafisi imkansız riskler barındırır. O nedenle, böyle söylemlerde bulunmayın bu ülkeye yazık etmeyin…..
Bahse konu silahlı eylemler yapabilecek ve sokakları karıştırabilecek aktörleri kontrol eden yegane unsur Cumhur İttifakı’dır. Bugün ülke içinde gerçekleştirilebilecek bir eylemin Cumhur ittifakının bilgisi ve müsaadesi olmadan gerçekleşme ihtimali YOKTUR. 15 Mayıs sabahı sonuçlar belli olduğunda Millet İttifakı’nın kazanıyor görünmesi durumunda, yukarıda bahsedilen aktörlerin sokakları karıştırmaya yönelik faaliyet icra etmeleri imkan dahilindedir. Böyle bir durumda, İçişleri Bakanı ve Milli Savunma Bakanı olayları bastırmak için emir vermeyebilir. Deprem sürecinde Milli Savunma Bakanı Akar’ın ivedi bir şekilde emir vermediği ve tabiri caizse yaşanan kaosu ve infiali seyrederek bir karışıklık çıkıp çıkmayacağını gözlemlediği Türk milletinin malumudur.
Diğer bir endişe duyduğum husus Güvenlik güçlerinin emir ve komutası altında bulunduğu Bakanlıklar, görevi devredecekleri zamana kadar şahsi siyasi çıkarlarını temin etmek amacıyla verecekleri yahut vermeyecekleri emirler ile kaosun bir sebebi olabilirler. Bu husus, göz ardı edilmemesi gerekir.
Yaşanmasını asla ve asla istemediğimiz böylesi bir senaryoda, silahlı kuvvetlerimizin orta ve küçük birliklerinin başındaki Komutanların tamamının geçiş sürecinde seçimi kaybeden Bakanlar tarafından verilen emirlere riayet etmeyecekleri bilgisi kulaklarımıza gelmektedir. İktidarın yoğun kadrolaşma faaliyetleri neticesinde silahlı kuvvetler bünyesine hulul eden yandaş kadrolar ile devletine ve milletine bağlı vatansever kadrolar arasında bir anlaşmazlık/çatışma çıkma ihtimali de göz ardı edilmemelidir.
Tüm bu hususlara ek olarak, Cumhur İtttifakı’nın kendini bilmez sorumsuz yetkilileri tarafından terörist olmakla suçlanan ve uzun süredir pek çok sıkıntı ile mücadele eden toplumsal kesimler, seçim sonrası süreçte de PKK’lı yahut FETÖ’cü olmakla itham edildikleri an şiddete başvurmakta tereddüt etmeyeceklerdir.
Bunlar benim ve benim gibi pek çok silah arkadaşımın kaygılarıdır. Bu kaygıların
gerçekleşmemesini temenni etmekle birlikte, görevlerinden istifa etmeyen içişleri, adalet ve ulaştırma bakanlığı başta olmak üzere eğer sokaklar karışırsa ve ulusal güvenliğimiz
tehdit altına girer ise bunun müsebbibi Cumhur İttifakı olacağını söylemek yanlış olmayacaktır. Mevcut iktidar yetki görev ve sorumluluğu gereği sokakların karışmasına müsade etmemelidir.
Millet ittifakına da düşen sorumluluklar vardır. bu siyasi parti liderleri ve yöneticilerinin de pkk ve fetö terör örgütlerine yönelik halkı rahatlatacak açıklamalarda bulunması da şarttır, gereklidir. Parti politikalarınız ne olursa olsun toplumun hassasiyetlerine dikkat edilerek siyasi söylemler ülkemizin bekası göz önünde bulundurularak yapılmalıdır.
İktidarı kaybetmemek için iktidar tarafından kurgulanan bu senaryonun nihai sonucu, tıpkı 15 Temmuz’da yaşanan darbe girişiminde olduğu gibi ABD, NATO yahut diğer yabancı güçlerin ülkemize yerleşerek kontrolü sağlaması olacaktır. Meclisten geçen tezkerenin son maddesinde de 2023 sonuna kadar yabancı devlet güçlerini ülkemize davet etme yetkisi verilmiş olması da kafamda soru işareti oluşmasına bir nedendir.
Son olarak şunu ifade etmeden geçemeyeceğim yukarıda yazdıklarım kesin olacaktır diye bir iddiam yok. Ben sadece ülkesini seven, saha tecrübesi olan, psikolojik harekat konusunda eğitimli, Öz.K.K. emeklisi bir albayın taşıdığı endişeleri dile getirdim.. Bu endişelerimde haklı çıkmak değil yanılıyor olmam en büyük duamdır.
15 Temmuz’u planlayanlar Ömer Halisdemir’i gibi vatanseverleri nasıl tahmin edemediler ise, bu millet gerek duyulması halinde 15 Mayıs’ta da mutlaka başka vatansever Ömer Halisdemirler çıkarmasını bilecektir.
ABD hangi unsurları kullanırsa kullansın bu sefer de amacına ulaşamayacaktır.
Türkiye Cumhuriyeti ilelebet hür bağımsız ve payidar kalacaktır. 7 Mayıs 2023