Yeniçağ’dan Ahmet Bican ERCİLASUN’un yazısı : “KARABASAN”
Karabasan, kâbus kelimesinin Türkçe kökenli karşılığıdır. Cumhuriyet Türkiye’sinde Türklük hiç böyle bir karabasan yaşamadı. Türk milliyetçiliği hiçbir zaman bu kadar aşağılanmadı. Çocuklarımızın Türküm, doğruyum, demesinden bu derece kaçınılmadı. Cumhuriyet değerlerinden, Atatürk’ün Türklük aşkından bu kadar uzaklaşılmadı.
Cumhuriyet Türkiye’sinin hiçbir döneminde bölücülüğe bu kadar taviz verilmedi; bölücü liderleri bu kadar el üstünde tutulmadı, hiçbir dönemde devletin memurları bölücü başı ile Kandil arasında posta memuru hâline getirilmedi. Sadece bu dönemde, evet sadece bu dönemde devletin resmî televizyonunda TRT Kurdî diye bir kanal açıldı. Anayasa ve yasalarımızda resmî dil olarak kabul edilmemiş olmasına rağmen Kurmanç ağzı, resmî televizyonumuzda resmî dil muamelesi görüyor. Yani devlet eliyle bir ağız, farklı ağızları olan bir topluluğun resmî dili hâline getiriliyor.
Suriye’den ve Afganistan’dan gelen, getirilen ve hatta vatandaş yapılan milyonlar, ülkemizin Türk yapısını değiştirme derecelerine vardı ki bu tek başına ayrı bir karabasandır.
Bütün bunlar mevcut iktidar partisi zamanında oldu, oluyor. Bu işlerde, iktidar partisini destekleyen birkaç parti dışında başka hiçbir partinin sorumluluğu yoktur. CHP ve Kılıçdaroğlu’na yönelen suçlamalar, mevcutla değil gelecekte yapabileceği yanlışlarla ilgilidir. Kılıçdaroğlu, bu vahim durumdan kurtulabilmenin hesabıyla bir ittifak oluşturmuş ve bu ittifakın şartlarına uymak zorunda kalmıştır. Hataları tabii ki vardır; inşallah onları yazmak zorunda kalmam.
Mesele, bir partiye veya onun yöneticilerine karşı duyulan kinle, nefretle ilgili değildir. Tamamen yukarıda saydıklarımla ilgilidir ve Türklük üzerindeki bu karabasanın devam etmemesi şarttır.
Karabasan, sadece vatan ve bir bütün olarak milletimiz üzerinde kol gezmiyor. Karabasan tek tek her bir ferdin üzerinde de kendini hissettiriyor. Memleketin en tepe noktalarından her gün üzerimize, içi pisliklerle dolu kaynar sular dökülüyor. Yasalar çiğneniyor, anayasa çiğneniyor. İstenmeyen kararlara imza atan savcıların, yargıçların yerleri değiştiriliyor; adalet işlemez hâle getiriliyor. Tepemizde bir karabasan var ve bu karabasandan kurtulmak gerekiyor.
Son yazılarımda sık kullandığım bir düşünceyi tekrarlamak istiyorum. Milliyetçilik, ülke ve millet çıkarını ferdî çıkarların ve grup çıkarlarının üstünde tutmaktır. Ben bir Türk milliyetçisiyim ve ülkenin bu şartlarında ben aday olmayı düşünsem ve hatta %10 oranında oy alacağımı bilsem böyle bir işe girişmem; bu karabasandan kurtulma ihtimalini zayıflatacak olan bu adaylığın vebalini taşıyamam. En az kendim kadar milliyetçi kabul ettiğim insanların da bu vebali taşımaması gerektiğini düşünüyorum.
Bazı arkadaşlarımız “ölümle sıtma arasındaki cendere“den söz ediyorlar. Bu cendereden bir hamlede kurtulma ihtimali var diyorlarsa haklıdırlar. Fakat bu hamle boşa çıkarsa bundan sonra yeni bir hamle için gerekli zemini hiç bulamayız. Biz grup olarak bulamayız da yeni nesiller, daha yıllarca sürecek bir karabasandan kurtulmanın yolunu elbet bulurlar.