3. Murat 1595’te öldü,
tahta 5 kardeşini de katlederek oturmuştu.
Ayasofya Camisi avlusundaki türbede 54 kişi yatmaktadır.
Bunlardan 20’si oğlu, 23’ü kızıdır.
Türbede yatan oğulların yaşı küçüktür,
hatta altı aylık olanları bile vardır ama hepsinin ölüm tarihi 1595’tir.
Peki, 1595’de ne oldu?
3. Mehmed, 26 Mayıs 1566 tarihinde Manisa’da dünyaya gelmişti.
Fatih Sultan Mehmed’e benzesin diye büyük dedesi Kanuni Sultan Süleyman,
ona Mehmed adını vermişti.
3. Murat öldükten sonra oğlu 3. Mehmet babasının ansızın vefatı haberini,
annesi ve Dârüssaâde Ağası Gazanfer Ağa’nın gönderdiği Ferhad Ağa’dan aldı.
Şehzade Mehmed, yanında yakın adamları Lala Mehmed Bey, Mîrâhur Ahmed Ağa
olduğu halde ağır kış şartları içinde Mudanya İskelesi’ne geldi ve
oradan bir kadırga ile 16 Cemâziyelevvel (27 Ocak) Cuma günü İstanbul’a ulaştı.
Onun gelişine kadar III. Murad’ın ölümü ustalıkla gizlenmişti.
Ancak Venedik elçisinin raporuna göre bu on bir günlük sürede birtakım bilgiler dışarıya sızmış,
yer yer karışıklıklar olmuş ve zor kullanılarak kontrol sağlanmaya çalışılmıştı.
Yeni padişah saraya gelir gelmez uzun süredir görmediği annesiyle buluştu,
hemen cülûs merasimi ve biat töreni yapıldı.
O gün cuma hutbesinde babasının öldüğü ve
yerine kendisinin geçtiği ilân edildi, adına hutbe okundu.
O gece sarayda elim olaylar cereyan etti…
Babasının cenazesinden 1 gün sonra Saray’dan 19 tabut daha peş peşe çıktı.
3. Mehmet tahta çıkar çıkmaz verdiği ilk emirle birlikte çoğu bebek olan
tam 19 kardeşi boğularak öldürüldü.
Selim,
Beyazıt,
Mustafa,
Osman,
Cihangir,
Abdullah,
Abdurrahman,
Hasan,
Ahmet,
Yakup,
Alemşah,
Yusuf,
Hüseyin,
Korkut,
Ali,
İshak,
Ömer,
Alaüddin ve
Davut…
Sonraki yıllarda hakkında çıkan dedikodular nedeniyle
16(21) yaşındaki oğlu Şehzade Mahmud’u da öldürttü.
Rivayet odur ki; 3. Mehmet 20 kız kardeşini, babasından gebe 17 eşini öldürttü ve
ergenlik çağındaki iki kardeşinden gebe 7 cariyeyi de denize attırdı.
Hatta Şehzade Mahmud’u öldürttükten sonra Mahmud’un annesini ve
hizmetçilerini de denize attırdığı söylenir.
Osmanlı İmparatorluğu’nda tahtı ele geçirmek için isyan çıkarma ihtimali olan
erkek akrabaların öldürülmesi vacipti(!).
Ancak dikkat edin, böyle bir ihtimali olanlar öldürülürdü.
Henüz çocuk ya da bebek olanlara kolay kolay dokunulmazdı.
Mehmed’in cülusunda öldürülen şehzade sayısı
Osmanlı tarihindeki en yüksek sayıdır.
Keza daha kundaktaki çocukların öldürülmüş olması hasebiyle de en trajik hadisedir.
Bu korkunç ve yürek parçalayan olaya,
devrin kroniklerinde ve sonraki dönem Osmanlı tarihlerinde
değinilmiş olmakla birlikte büyük oranda da görmezden gelinmiştir.
Şehzadelerin cenazelerinin babalarından bir gün sonra saraydan çıkarıldığını aktarır Selaniki.
“On dokuz nefer şehzadeler içün serviden tabutlar ihzâr olunup ve
cenâzelerine lâzım olan esbâb-ı mühimme hâzır u âmâde oldukta
içerüde dilsiz ve dinsiz, feryâd u fgânların işitmez üzerlerine musallat olup, maslahatların bitürüp.” diyerek şehzadelerin öldürülmesinden hemen önce
birtakım hazırlıkların yapıldığını söyler.
Ve “dilsiz ve dinsiz” olarak isimlendirdiği cellatlarla şehzadelerin boğdurulduğunu aktarır.
Selaniki’nin cellatlar için kullandığı ifadeler şehzadelerin
ölümüne yönelik tepkisini ortaya koymaktadır.
Ayrıca bu ifadelerle Selaniki, sorumluluğu cellatların üzerine yıkarak
sistem ve saray eleştirisini hafifletmiş ve perdelenmiştir.
Aynı yüzyılın büyük seyyahı Evliya Çelebi, on dokuz şehzadenin öldürülüşünü
hikayeleştirerek ve sinematografk bir üslupla şöyle anlatmıştır:
“Murad Han’ın ölümü sırasında hünkarlık yasası gereği
on dokuz şehzadeyi bir seferde şehit ettiler.
Hatta biri o kadar küçük imiş ki kestane yerken cellat öldürmeye gelince o şehzade
“Katlan kestanemi yiyeyim sonra boğ” der.
Acımasız cellat hemen şehit eder.
Birini de şehit etmeye gelip annesi kucağından alır,
bir bucakta boğazdan boğarken annesinin sütü burnundan,
ruhu ağzından çıkıp ruhunu teslim eder” (Evliya Çelebi, 1996:147).
Evliya bu acı hadiseyi “hünkârlık yasası gereği” ifadesi ile
tarihsel bir bağlama oturtmakla birlikte olayın vahametini anlatmaktan çekinmemiştir.
Saraydan tabutlar çıktığında Evliya Çelebi’nin naklettiğine göre
“İstanbul halkının feryatlarını gökteki melekler duymuştu.”
19. yüzyıl tarihçilerinden Hayrullah Efendi ise cenaze merasimlerinden bahsederken;
“o gün öyle meşum bir gün idi ki” diyerek
şehzadelerin öldürüldüğü günü lanetli bir gün olarak tanımlar.
Haremdekilerin kucaklarından alınan velinimetlerinin
cellatlar tarafından öldürülmesinin ardından feryat figan ederek
acılarını dışa vurduklarına dikkat çeker.
Ancak onun belki de bu olaydaki yanlışlığı vurgulamak için anlatısına eklediği konu,
şehzade annelerinin haremden çıkarılıp evlendirilmesidir.
Hanedanın, namusu olarak gördüğü harem cariyelerinin
başka birileriyle evlendirilmesinin hanedanın namusuna halel getirdiğini düşünmektedir.
3. Mehmet öldüğünde, 1. Ahmet yerine tahta oturdu.
3. Mehmet’in cenazesi de Ayasofya’ya götürüldü.
Cenaze namazı kılınacaktı.
Ama genç padişah gelmemişti!
1. Ahmet, “Taht sahibi olmak için 39 kardeşini ve
bir oğlunu öldüren adam babam da olsa katildir.
Ben katil bir adamın cenazesini kılmam!
Varın siz kılın!” diyerek daveti reddetti.
Ölümlerin acısı yıllarca unutulmamıştı ki, padişah babasının cenaze namazını dahi kılmak istememişti.
1909 yılında tahta çıkan Mehmed Reşad da kılıç kuşanma merasimi sonrası
atalarının mezarlarını ziyaret etti ancak 3. Mehmed’i ziyaret etmedi.
Bunun nedeni sorulduğunda ise
“Ben çocuk katilinin kabrini ziyaret etmek istemiyorum” demiştir.
Şehzadelerin katli meselesi, Osmanlı tarih yazımında büyük bir ilgiye mazhar olsa da
mesele siyasi ve hukuki yönü itibariyle ele alınmış,
insani ve vicdani boyutu ile Osmanlı duygu dünyasındaki yansımaları
birkaç popüler yazı dışında yeterince ilgi görmemiştir.
Mehmet Akman tarafından kaleme alınan
Osmanlı Devletinde Kardeş Katli (Akman, 1997) adlı kitap,
konuyla doğrudan alakalı olmakla birlikte kardeş katli meselesi,
kronolojik olarak politik ve hukuksal bir çerçevede anlatılmıştır.
Hâlbuki şehzadelerden birinin tahta oturduğunda diğer şehzadeleri katletmesi,
saray çevresinde ve halk arasında birtakım tepkilere yol açmıştır.
Şehzadenin öldürülmesinde, şehzadenin kimliği ve
olayın tarihine bağlı olarak farklı tepkiler gösterilmiş olsa da
şehzade ölümlerinin dramatik bir vakıa olarak
toplumda büyük bir üzüntüye yol açtığı kesindir.
Osmanlı tarihlerinde yer alan şehzade ölümleriyle ilgili bilgilere bakıldığında
birkaçı haricinde şehzadelerin öldürülme hadiselerinin dikkate alınmadığı ve
sıradan bir vaka gibi kaydedildiği görülmektedir.
Bu durumun birçok dinamikle bağlantısı olmakla beraber
en önemlisi Osmanlı devlet ve siyaset anlayışıdır.
Osmanlılardaki devlet ve siyaset anlayışı temelde nizam-ı âlem kavramının bir tezahürüdür.
Kamusal düzenin her şeyden daha ön planda tutuluyor olması
şüphesiz şehzadelerin öldürülmelerini büyük toplumsal ve
siyasal tepkilere meydan vermeyecek düzeyde sıradanlaştıran en önemli faktördür.
Yine şehzadelerden birinin tahta geçerken hangi yaşta olursa olsun
diğerlerinin hayatlarına son vermesi, kaderci ve teslimiyetçi bir inançla izah edilmiş ve
acı da olsa sonuç büyük bir tevekkülle karşılanmıştır.
Ya da böyle olması gerektiği düşünüldüğünden,
içten duyulan duygusal reaksiyonlara rağmen dışarıya bu durum pek aksettirilmemiştir.
Bu noktada Evliya Çelebi’nin kurguladığı ve
“Dünya Oyunu” (Evliya Çelebi, 1999:85) olarak adlandırdığı şehzadeler arasındaki
top müsabakasını anlattığı hikâye,
Osmanlı devrindeki devlet, saltanat ve siyaset düşüncesi ile
kaderci yaklaşımını çok güzel açıklamaktadır.
Fetret Dönemi’nde Yıldırım Bayezid’in oğulları arasında yaşanan savaşlar,
Cem Sultan ve Bayezid arasında yaşanan mücadele,
Şehzade Selim ve Şehzade Bayezid çekişmesi,
Osmanlı tarihinde siyasi ve sosyal açıdan önemli sonuçlara yol açmış büyük hadiselerdir.
Bu sebeple söz konusu şehzadeler Osmanlı tarihlerinde hem hayatları
hem de taht mücadeleleri ve ölümleri ile geniş bir yer bulmuştur.
Diğer şehzadelerin katli ise tarihin tozlu sayfaları arasında kaybolmuştur.
Geriye doğru bir baktığımızda ise karşımıza çıkan olaylar şöyle:
Osman Gazi amcası Dündar Bey‘i bizzat kendisi öldürerek
hanedanda “akraba katlini” de başlatmış olur.
1. Murat Hüdavendigâr oğlunu öldüren ilk padişah olarak,
Bizanslılarla birlik olarak tahtı ele geçirmek isteyen oğlu Savcı Bey‘i idam ettirir.
Ayrıca kardeşleri İbrahim ve Halil’i de öldürür.
Yıldırım Bayezid babası 1. Murad’ın Kosova’da ölümünden hemen sonra
paşalar tarafından padişah olarak belirlenir.
Beyazid, biat töreni biter bitmez düşmanla savaşmakta olan kardeşi Yakup Çelebi’yi
yanına çağırtarak çadırında boğdurttu.
1. Mehmed, Mustafa Çelebi hariç kardeşleri İsa ve Musa Çelebi’yi öldürtür.
İsa’nın hamamda yakalanarak boğdurulduğu anlatılır.
2. Murat biat alır almaz ilk önce küçük kardeşi Mustafa’yı
incir ağacına astırmak suretiyle boğdurttu (1423).
Diğer kardeşlerini öldürtmediyse de gözlerine mil çektirerek kör etti,
sonra da Bursa’da oturmalarına izin verdi.
Kendisine karşı geldiği için amcası Mustafa Çelebi’yi de ok kirişi ile boğdurtmuştur
(Bazı kaynaklar Mustafa Çelebi’nin Edirne kalesi burcunda asıldığını yazar.)
2. Murat, aynı zamanda İvaz Paşa’nın da gözlerini mil çektirip kör ettirdi.
Babasının yerine geçen Fatih Sultan Mehmet,
Fatih Kanunnamesi ile kardeş katletmeyi yasalaştırarak
yeni ve can yakıcı, hüzün verici bir dönemi de başlatmış oldu.
Fatih Sultan Mehmed tahta çıkar çıkmaz 2 yaşındaki Ahmet’i ve Hasan’ı öldürtür.
(Bazı yazarlar Şehzade Ahmet’in 6 aylık kundakta bir bebek, bazıları da iki yaşında olduğunu yazar.)
Ayrıca hamile olan 2 cariyesini de öldürtür.
Fatih, Bizans ile anlaşarak Şehzade Orhan’ı da idam ettirir.
2. Bayezid, İtalya’ya kaçan kardeşi Cem Sultan’ı
Papa 4. Aleksandr Borjiya ile anlaşarak 300 bin altın karşılığında zehirletir.
Cem Sultan’ın İstanbul’daki 9 yaşındaki oğlu Oğuz Han’ı boğdurttu.
Padişah bununla da yetinmedi, kardeşi Selim’i de boğdurttu.
Yavuz Sultan Selim, tehlike gördüğü ağabeyi Korkut’u kementle boğdurtarak öldürttü.
Kendi yanında rehin olan Korkut’un oğlunu da boğdurtuyordu.
Merhum ağabeyi Şehinşah’ın oğlu Mehmet’i boğdurttu ve
merhum ağabeyi Mahmut’un oğulları Musa, Mehmet, Osman, Emin ve Orhan’ı da boğdurttu.
Diğer ağabeyi merhum Alemşah’ın oğlu Osman’ı da boğdurttu.
Daha sonra kardeşi Ahmet’i yağlı ilmikle boğdurtarak ortadan kaldırdı.
Şehzade Ahmet’in oğlu Kasım’ı da önce boğdular sonra da başını kesip I. Selim’e götürdüler.
I. Selim kardeşlerinin çocuklarını öldürttüğü gibi hanımlarını da öldürttü.
Yavuz Sultan Selim, sekiz yıllık padişahlığı dönemine
boğdurttuğu, idam ettirdikleri ile Osmanlı tarihine damga vurdu…
Muhteşem Süleyman!
Kardeşi olmadığı için kardeş katili olmadı.
Oğlu Şehzade Mustafa’yı boğdurtur.
Ve kısa süre sonra Mustafa’nın 7 yaşındaki oğlu Mehmed’i de
katlederek babasının yanına defneder.
Yeğenleri Cem Sultan’ın oğlu Murat ile onun oğlu Cem boğularak idam edildi.
Kanuni Sultan Süleyman, kendisine karşı ayaklanan ve
zoru görünce İran’a kaçan oğlu Şehzade Beyazıt’ı,
İran Şahı’nın da Kanuni’ye yaranmak istemesi üzerine,
hanımı ve 4 çocuğu ile birlikte boğdurtuyor.
3. Murad tahta çıkar çıkmaz bir fetva ile ilk iş olarak 5 kardeşini boğdurtur.
Üvey kardeşleri Şehzade Mehmet ve Şehzade Mahmut’u da cellâtlara teslim eder.
3. Murat’ın bir söyleme göre 104, bir söyleme göre de 114 çocuğu vardı.
Sonrasında tahta gelen 3. Mehmet’in gerçekleştirdiği büyük katliamı anlattık
ardından ise tahta geçen 1. Ahmed kardeş katli yasasını kaldırır.
Bu tarihten sonra ölümlerde de azalma görülür ama son bulmaz.
1. Mustafa‘nın çocuğu olmadığı gibi eli de kana bulaşmadı.
Genç Osman Lehistan seferine çıkmadan önce olası bir tahta çıkma teşebbüsünü önlemek için
16 yaşındaki kardeşi Mehmed’i öldürtür.
4. Murat, Revan Seferine çıkarken kardeşleri Şehzade Beyazıt ile Şehzade Süleyman’ı, Bağdat seferine çıkarken de kardeşi Şehzade Kasım’ı boğdurttu.
Son nefesini vermeden, devlete zarar vermemesi için deli olduğunu bildiği
kardeşi Şehzade (Deli)İbrahim’in öldürülmesini emretti.
4. Murat’ın bu isteği yerine getirilmedi.
Çocuk yaşta tahta geçen 4. Mehmet, kendisini öldürtmek isteyen
babaannesi Kösem Sultan’ın öldürülmesine annesi Turhan Sultan’ın etkisi ile “olur” veriyor,
Turhan Sultan da bir gece ansızın dairesini bastırıp
Kösem Sultan’ı perde ipi ile boğdurarak ortadan kaldırıyordu.
Hanedanın geçmişi ölümlerle doluydu…
2. Süleyman hep bu korku ile yaşadı,
tedirgin olarak ömrünü tamamlarken elini kana bulamadı.
Son iki senesini hasta olarak yatakta geçirdi ve
çocuksuz olarak eceli ile hayata veda etti.
4. Mustafa tahta çıktığında İstanbul Kabakçı Mustafa isyanı sonucu karışıktır.
Bu karışıklıkta tahta geçen Mustafa, 3. Selim’i öldürtür.
2. Mahmud kendisi için ölüm kararı veren önceki padişah
4. Mustafa’yı tahta çıktığı an boğdurtur.
3. Osman da elini kana buladı ve 3. Ahmet’in yeğeni
Şehzade Mahmut’u boğdurarak ortadan kaldırttı.
I. Abdülaziz tahttan indirildi, Feriya Sarayında gözaltında bulunduğu sırada
bileklerinden damarları kesilmiş olarak ölü bulundu.
Osmanlı’nın son padişahlarının eli hanedan kanına bulaşmamıştı.
Ama 623 yıl boyunca ayakta kalan Osmanlı’nın karanlık sicili elbet bununla da kalmamıştı.
Evet, kardeş kanının döküldüğü tek devlet Osmanlı değildi,
ama hanedanın dosyasının kabarık olduğu da bir gerçek…