İskender Öksüz
Gerçek devalüe oldu
Alıntı: Karar
Eskiden bir metni yazmak ve okuyucusuna ulaştırmak zor bir işti. Arada sermaye gibi bir baraj vardı. Onu da aşsanız, sayfa sayısı, sayfanın boyu ve daha nice sınırlamalar vardı. O yüzden okuyucuya ulaştırma işindekiler, yani gazeteler, radyo ve televizyonlar, neyi alıp yayımlayacaklarında seçiciydiler. Ellerindeki bütün imkânlar sınırlıydı.
Sonra yazanla okuyan arasındaki engeller kalktı. Şimdi her bilgisayar, hatta her telefon sahibi, dilediğini yayımlayabilir. Ne boy, ne sayfa, ne zaman; hiçbir filtre, hiçbir sınır yok. Okuryazar olmasa bile! Belki daha belirleyici tarif şu: Artık yayım için maddî bir aracıya, yani kâğıda, matbaaya, dizgi metaline, rotatife, daha neler nelere ihtiyaç yok. Ve yayımlayan alabildiğine çoğaldı.
KÖTÜ GAZETECİLİK İYİ GAZETECİLİĞİ KOVAR
Bir şey çok artarsa değeri düşüyor. Buna devalüasyon diyoruz. İsterseniz dejenerasyon deyin. İşte gerek fikir yazılarının, gerekse haberin başına gelen bu. İnternet’te yayınlar ne kadar doğru, ne kadar haklı ve ne kadar edebi olduklarına göre değil, kaç tık aldıklarına göre değerlendirilir. Tıkları çoğaltmanın birkaç yolu var. Biri ve belki en adisi, başlık atarken gazetecilik okullarında öğretilenin tam aksini yapmak. Öğretilen şudur: Başlık mutlaka haberi özetlemelidir. Arkadan gelen ilk paragraf biraz daha bilgi vermeli, fakat yine olayın esasını ve o esasın tamamını – hani 5N-1K- verip bitirmelidir. Arkadan gelen metin, ayrıntıyı anlatır. Fakat bu tık-kolik İnternet yayımcısını tatmin etmez. Başlık haberi özetlerse, ya okuyucu zahmet edip gerisini okumazsa. Veya haberin kendisini ilgilendirmediğini fark edip başka yere yönelirse. Onun için başlık merakı tahrik etmeli, fakat asla tatmin etmemelidir. Bu yüzden “Bu da olacak mıydı?”, “Herkesin ağzı açık kaldı!”, “Bakan fena yakalandı!” gibi saçma sapan başlıklarla karşılaşırız. Ha, o bakan da mesela Patagonya’nın bakanlarındandır ama bunu daha başlıkta açık edecek kadar aptal değiliz. Hele bir tıklayın bakalım.
Başka üç kâğıtlarımız daha var… COVID’le ilgili kısıtlamaların devamına mı karar verildi? Başlık: “Kısıtlamalar kalkıyor mu?”. Sonra metinde kısıtlamaların tarihçesini verirsiniz. Sonra satır başı: Peki, kısıtlamalar kalkıyor mu? Bu pekilere bayılıyorum! Sonra hayır kalkmıyor diyecek zannediyorsunuz değil mi? Hiç bile değil, geçen ay ilan edilen kısıtlamaları ayrıntısıyla anlatırım. Sonra yine, “Peki, kısıtlamaları kalkıyor mu?”. Sona yakın bir yede kalkmıyor deyip işi bitirirsiniz. Bazıları daha da utanmaz olur. O “Peki” aranamelerinin her birinde bir bağlantı koyarlar: “Haberin devamı”. Ben ilk pekide bırakıyorum. Hatta bu esrarlı başlıklara hiç tıklamıyorum.
HABERDE DEĞİL, TIKLAMADA, ZAPLAMADA REKABET
Bizde nasıl bilmiyorum; ABD ve Avrupa’da televizyon haberlerinde yönetim her 15 dakikada bir rating ölçüsüne bakıp hangi haberin izlendiğini, hangi haberde seyircinin zapladığını takip ediyor ve haberleri ona göre düzenliyormuş.
İnternet ve anında rating yokken de okuyucu veya seyirci için rekabet vardı. Fakat müşterinin gazete veya kanal değiştirmesi bugünkü kadar kolay değildi. Hani A gazetesi heyecan vermedi, bir de B ve C’ye bakayım… Bu ancak Millî Kütüphane’de yapılabilen bir hovardalıktı. Seyircinin zaplayacağı yüzlerce televizyon kanalı da yoktu. Dolayısıyla hedef, onu anında tahrik etmek değil, kaliteyi ve doğruluğu göstererek uzun vadede bağlamaktı.
DOĞRU SÖYLEYENİ HAKİKATEN KOVUYORLAR
Şimdi atlatma haber yok. Haberin doğrusu da yalanı da saniyeler içinde herkesin önünde. Hedef gerçeği değil, tıklattıranı, zaplattırmayanı yapmak veya bulmak. İşte buna ABD’de icat edilen isimlerle “Post-gerçeklik” veya “Alternatif gerçek” deniyor. Bunlar gerçek değil yalan. Fakat öyle yalanlar ki, ya o yalanı okuyan/ izleyenin hoşlandığı yalan, veya siyasetçinin işine gelen yalan. Cuma yazıma, “Chris Stirewalt, ABD’de doğru haber yaptığı için çalıştığı haber kanalından kovulan bir gazeteci!” diye başlamıştım. Stirewalt’ın başına gelen post-gerçeklik arzusuna da, alternatif gerçeklik talebine de tam uyuyor. Stirewalt, Arizona’da Trump ile Biden arasındaki oy sayma yarışını yakından izliyor. Sayımı biten bölgelerdeki rakamlarla, henüz sayımı bitmeyen bölgelerin önceki seçimlerdeki eğilimlerini de hesaba katarak bir tahmin yapıyor ve “Arizona’yı Biden alacak” diyor. Tahmini doğru ve Arizona’nın sonucunu doğru bilen ilk gazeteci Stirewalt. Ödül: Yer yerinden oynuyor. Trump taraftarları isyan ediyor ve doğruyu bildiği için Stirewalt kanaldan kovuluyor.
Ne dersiniz? Türkiye’de buna benzer hikâyeler cereyan ediyor mudur? Etmiyordur değil mi? Bizde basının tamamı, doğru bildiğini doğru yazar. On gazete aynı başlıkla çıkar, Maliye Bakanı’nın istifasını iki gün sonra yazar ama bu kadar kusur kadı kızında da bulunur.
Amerika ile başladık, Amerika ile bitireyim: “Söylediğinin yanlış olduğunu biliyorum, fakat sen, kendi yalanından, benim gerçeğimden emin olduğumdan daha eminsin”, demiş komedyen John Oliver. Ve “Cahil yanlışından her zaman emindir; bilge gerçeğinden her zaman tereddüt eder.” Bu da Einstein idi.