Adını vermek istemeyen üst düzey Rus yetkililer, Putin’in Donetsk ve Lugansk’ı bırakmayacağını, tıpkı Gürcistan’da olduğu gibi saldırının sınırlı olacağını düşündüklerini söylemişti. Sınır hattına yığılan 130 bin askeri, olası bir karşı saldırıya karşı hazırlık veya gözdağı olarak yorumlayanlar olmuştu.
Ama Putin’in amacının doğrudan Batı yanlısı Zelenski’yi devirmek olduğu kesindi. Hem İngiliz istihbaratı hem de ABD’li yetkililer aylar öncesinde bunu sızdırmıştı.
Sahadaki diğer iddia ise Putin’in Donbass-Kırım-Odesa hattını Moldova’nın Rus ‘uydu devletçiği‘ Transdinyester ile birleştirerek koridor oluşturmak, böylece hem Rusya kontrolündeki hattın kara bağlantısının kurulması hem de Ukrayna’nın kara ülkesi haline gelmesi sağlanacaktı.
Batı medyası o kadar çok şey yazmıştı ki neye inanıp neyi kayda değer bir yorum olarak değerlendireceğimizi bilemez olmuştuk.
Herkes Putin’in neler yapacağını konuşurken, Batı’nın yapacakları konusunda ben de dahil farklı bir şey beklemedik. Batı’nın yaptırım tehditlerine tehditlerle cevap veren Putin’in, kendi içerisinde birlik olamayan Avrupa Birliği’nin kırılgan yapısını ve ABD ile Avrupa arasındaki güvenlik politikası farklılıklarını çok iyi kullandığını düşündük.
Doğruyu konuşmak gerekirse öyle de oldu.
Ama Ukrayna işgalinin ilk gününden sonra her şey değişti. Batı’nın ekonomik yaptırımları, Rusya’yı SWIFT’ten çıkarmak kadar sert, silah göndermek kadar ciddiydi. En önemlisi de Avrupa öyle bir birlik oldu ki; Berlin yönetimi, Alman yapımı silahların çatışma bölgelerine gönderilmesine ilişkin kısıtlamaları kaldırdı.
Yetmedi, 1815 yılından bu yana tarafsız olan ve dünya savaşlarında bile bu kararını koruyan İsviçre yaptırımlara katıldı, NATO üyesi olmayan ve yine tarafsız olan İsveç ve Finlandiya Ukrayna’ya silah gönderme kararı aldı.
Putin, 5 günde Rus ekonomisini 15 yıl geriye götürmenin dışında Rusya’ya karşı oluşan Avrupa bilincini diriltti, NATO şemsiyesinin kıymetini artırdı.
Hâlâ Putin’in kısa sürede yaşadığı imaj kaybını nasıl telafi edeceğini ve en kötüsü de bir delilik yapıp yapmayacağını merak etsek de, aklımda kalan başlık çok net: “Putins end-game”
Gazeteci Fatih Ergin