Doğal olarak bu süreçte tartışmalar ve siyasi yapıdaki hareketlenmeler de fazlasıyla artmış bulunmaktadır.
Birçok kişi yorum yapar ya da fikir beyan ederken Türkiye’deki siyasi kamplaşmayı geleneksel sağ sol ayrımı üstüne yapmaktadır.
Fakat dünya değişti ve sadece dünya değil, dünya ile birlikte Türkiye de değişti bu ayrım üzerine bina edilecek bir siyasi yapı öngörüsü tutmayacaktır.
Türkiye’de bugün asıl ayrım sağ sol üzerinden değil demokrasi otokrasi ayrımı üzerinden yapılmalıdır.
Türk siyasetinde en güçlü kesim ise demokrasi isteyen kesimdir ve bu kesimin oranı yüzde 60’ın epeyce üstündedir. Bu damar o kadar güçlüdür ki aslında gönlünde otokrat bir yönetim arzusu yatanlar bile bunu açık açık söyleyememekte, devamlı olarak demokrasi vurgusu yaparak kendilerini ve niyetlerini gizlemeye çalışmaktadırlar. Bugün Türkiye’de hiç kimse ve hiçbir siyasetçi çıkıp açık açık doğru yol diktatörlüktür, ben de diktatör olacağım diyememektedir.
Fakat şurası da kesindir gönlünde otokrasi aslanı yatan, diktatör olmaya eğilimli bazı siyasetçiler ve bunları o ya da bu sebepten destekleyen bazı kesimler bulunmaktadır.
Türkiye’de otokrasi heveslilerinin en yoğun olarak içinde olduğu kesim doğal olarak İslamcılardır.
Demokrasi halk egemenliğine dayanan yönetimlerin adıdır, sadece İslam değil bütün dinler ise halk egemenliğini değil ilahi egemenlikleri savunur ve toplumda egemen olacak kişilerin millî irade gibi insani bir kaynaktan değil ilahi bir kaynaktan yetki alması gerektiğini öne sürerler. Türkiye’deki İslamcı kesimin de en nihayetinde bir tercihte bulunması gerekmektedir ve çoğu zaman tercihlerini inançları yönünde kullanmakta bu yüzden de demokrasiye düşman olmaktadırlar.
Türkiye’de İslamcı siyasette öne çıkmış birçok politikacı vardır ve bunların başında gelen politikacı ise Recep Bey’dir. Recep Bey her ne kadar demokrasi ve millî irade kavramlarını dilinden düşürmüyor olsa da bu kavramları sadece bir siyasi araç olarak kullanmakta, bu şekilde toplumdan tepki almayı önlemeye çalışmaktadır. Aslında geçmişte bunu açık açık ifade de etmiş ve “demokrasi ineceğimiz yere kadar bineceğimiz bir trendir” demekten de hiç çekinmemişti.
Esas olarak milliyetçilik bir halkın egemenlik hak ve özgürlüklerini savunan, bu haklara kavuşarak millet olabilmesi için uğraşan bir ideolojidir. Çağımızda bir halkın egemenlik hak ve özgürlüklerini tehdit eden unsurların en başında da diktatörlükler gelmektedir. Türkiye’de ise milliyetçi kesimin kafası oldukça karışıktır, özellikle Türk-İslam sentezi çerçevesinde gelişen Ülkücülük akımı gerek dini doktrinin etkisi gerekse de militarist ve otoriter anlayış nedeniyle demokrasi ile mesafelidir. Bu kesimde otokrat bir lider ve bu lidere bağlılık kültü çok yüksektir.
Türkiye’nin bugün yaşadığı otokrasi sorunu işte bu iki kesimin yaptığı iş birliği sonucunda ortaya çıkmıştır.
Bu arada şunu da unutmadan söyleyeyim sol kesimde de Stalinizm gibi otokrasi savunucuları bulunmaktadır ki Maocu Doğu Perinçek de bunlardan biridir. Fakat SSCB çöküp orada yaşananlar ifşa olunca bu kesimin fikri etkisi çok marjinalize olmuştur.
Şimdi 2023 seçimlerinde Türk Milleti otokrasi isteyenler ile demokrasi isteyenler arasında bir tercihte bulunacaktır, yapılacak bu tercih ülkemizin geleceğini derinden etkileyecek bir tercih olacaktır.
Bu seçimlere tercihi ile damgasını vuracak olan kesim ise muhakkak ki Türk milliyetçileri olacaktır.
Özellikle kentli, çağdaş ve seküler milliyetçiler hem çok kalabalıktırlar ve hem de çok sağlam mücadele insanlarıdırlar. Aslında bugün Türk demokrasisinin gücü ve dayanıklılığı da tam buradan gelmektedir. Bu kesimin simgesi ise hiç kuşkusuz Atatürk‘tür. Türk Milliyetçileri bazı radikal İslamcı partiler ile HDP hariç, hemen hemen tüm partilerde bulunur ve son derecede etkindirler.
Gelişmiş ülkelerdeki muhafazakâr partiler gibi demokrasi ile bir sorunu olmayan ama kişisel hayatında dini ibadet ve unsurlara bolca yer veren kişiler ve bu kişilerin oluşturduğu partiler de otokrasiye karşı demokrasi blokunda yer almaktadırlar.
Sonuç olarak geçerli oyların yüzde 50+1’ini alan iktidar olacak. Demokrasi savunucuları ne kadar parçalı yapıya sahipse otokrasi savunucuları da o kadar parçalı bir yapıya sahip bulunmaktadırlar.
Dolayısıyla günlük siyasi tartışma ve hareketlenmeler işin esasına zarar veremeyecektir. Ben Türk Milletinin eninde sonunda demokrasi yönünde karar vereceğini ve demokrasiyi savunanları iktidara getireceğini düşünüyorum.