Yargıtay tarafından bozulan Çarşı davası ile İstinaf Mahkemesi’nce bozulan Gezi Parkı davasının birleştirildiği, tek tutuklusu Osman Kavala olan 52 sanıklı davanın üçüncü duruşması yapıldı. Osman Kavala’nın tutukluluk halinin oy çokluğuyla devamına karar verildi. Bir sonraki duruşma 21 Şubat 2022’de yapılacak.
Yargıtay’ın bozduğu Çarşı Davası ile İstinaf Mahkemesi’nce bozulan Gezi Ana Davası’nın birleştirilmesinin ardından Osman Kavala, Can Dündar ve Mehmet Ali Alabora’nın da arasında bulunduğu toplam 52 kişinin yargılandığı davanın üçüncü duruşması görüldü. Duruşmada 1539 gündür tutuklu olan Osman Kavala’nın tutukluluk halinin oy çokluğuyla devamına karar verildi. Bir sonraki duruşma 21 Şubat 2022’de yapılacak.
İstanbul 13. Ağır Ceza Mahkemesi’nde birleştirme sonrasında görülen üçüncü duruşma büyük duruşma salonunda yapıldı. Duruşmaya tutuksuz sanıklar Can Atalay, Ayşe Mücella Yapıcı, Tayfun Kahraman ile bazı tutuksuz sanıklar ve avukatları katıldı. Davanın tek tutuklu sanığı Osman Kavala ise duruşmaya katılmadı.
Duruşmada CHP Milletvekilleri Özgür Özel, Sezgin Tanrıkulu, Ali Şeker, CHP İstanbul İl Başkanı Canan Kaftancıoğlu ile Osman Kavala’nın eşi Ayşe Buğra izleyici olarak yer aldı. Ayrıca Fransa, İtalya ve Belçika Başkonsolosu, Avrupa Birliği Elçi müsteşarı ABD ve Norveç konsolosluk temsilcilikleri, Hollanda’dan bir milletvekili ve İsveç Konsolosu da duruşmayı takip etti.
Osman Kavala duruşmaya katılmama kararına uyarak salona gelmedi.
CAN ATALAY: SİYASİ TARİH TEZİ BAŞARISIZ KALACAK
Duruşmada ilk olarak Can Atalay’ın beyanı alındı. Başlarken savunma yapmadığını, Gezi’yi anlatacağını söyleyen Atalay’ın beyanından öne çıkan başlıklar şöyle:
Bu savunma değildir. Size ‘Gezi’yi anlatacağız’ demiştik. Çok şey konuşuluyor ama Gezi direnişi konuşulmuyor. Bu yargılama bir çete faaliyetinin ürünüdür; karşımıza yamalı bir yalan bohçasıdır. Bu dava Gezi Direnişimizi anlamama, anlamamazlıktan gelme hali.
İddianameniz, Türkiye tarihinin en önemli toplumsal olaylarından biri olan Gezi Direnişimizi onca yıldır karalamaya çalışan siyasi iktidarın tarih tezidir; hukuki değil siyasi bir metindir. Savcılığın temsil ettiği güçleri su gibi beyaz olan duru olan Gezi direnişimizi tarih karşısında karalamaya çalışıyor. Ve her gün siyasi iktidarın bu ülkede sıradan insanlara salladığı parmağın aynısını yapıyor savcılık.
Bu eklektik tarih tezi Gezi Direnişimizi hiçbir dayanak ve ötesi delil olmaksızın bir uluslarası komplo olarak niteleme aczine düşmüştür; çaresizdir ve başarısız kalmaya mahkumdur. Savcılık makamı değil, onun temsil ettiği güçler bize “Teslim olun” diyor. Asıl siz teslim olun. Biz teslim olmayacağız.
Gezi Direnişinin gücü karşısında çaresiz kalan Adalet Kalkınma Partisi seçkinleri ve Fethullahçı Çete, ve onların koalisyonu onu nasıl karalayacaklarını bilememişler anlaşılan. Çaresizlik nelere kadir; en sonunda milyonlarca yurttaşın kendi kaderine sahip çıkma iradesini hiçe sayarak Gezi’yi uluslararası bir komplo olarak tasvir etmeyi deneyecek kadar düşkünleşilmiştir.
Gezi Direnişi’nin tek bir kör kuruş ile ilişkilendirilmesi mümkün değildir. Gezi Direnişi’nde sokaklarda anayasal demokratik haklarını kullanan milyonlarca insanı fon kullanımı ile suçlamak hiçbir kişinin ya da kurumun haddi değildir. Biz yahut tek bir Gezici bir tek kör kuruş ile dahi ilişkilendirilemezken bu iddianameyi yazan Savcının meslek içi eğitim seminerleri Avrupa Birliği tarafından fonlanmaktadır.
Haklar ve özgürlüklerle ilgili maddelere dair tek bir söz söylemeden, yurttaşların bu hakkı kullanımına ilişkin maddelere ilişkin söz söylemeden hangi anayasal düzenden bahsediyorsunuz?
Biz kimsenin tebaası değiliz. Biz kimsenin iki dudağının arasındaki söze bakan yurttaşlar olmayacağız.
Siyasal iktidar, bu anayasal görevlerini yerine getirmemiş tam aksine yurttaşların sadece yükümlülüklerinden söz edilen ama hakları tasfiye edilen bir cendereye sıkıştırmaya çalışmıştır. Kadın kurtuluş hareketini bu denli güçlü kılan biraz da siyasi iktidarın –o tarih itibari ile- 11 yıllık performansı değil midir? O gün kadınlar “benim bedenim benim kararım” sloganı ile sokaklara, caddelere meydanlara sığmıyordu…
LGBTİ bireylerin gün be gün çoğalarak hakikatlerini görmek istemeyenin gözüne, işitmek istemeyenin kulağına ulaştıran Onur Yürüyüşlerini yasaklanmasını konuşmadan Gezi direnişi konuşabilir miyiz?
İstiklal Caddesi’nden hınca hınç dolduran internet yasaklarına karşı itiraz, hayvan haklarına sahip çıkmak için onbinler olup sokağa çıkanlar, işçi sınıfının uluslararası birlik, mücadele ve dayanışma gününü 1 Mayıs alanı Taksim’de kutlamak için akan milyonları sınav sorularını çalan Fethullahçıların suçüstü yakalanmalarına karşın onları savunan dönemin Başbakanı Erdoğan’a itiraz eden milyonlarca öğrenciyi, Emek Sineması’nın yıkımına itirazın mekanda süren sınıf mücadelesinin en yüksek kürsüsüne dönüştüren direnci unutarak Gezi direnişinden bahsetmeyeceğiz.
Adalet ve Kalkınma Partisi tipi dini siyasete alet eden kapkaççı, ahbap çavuş kapitalizmine karşı tüm yurttaşlar haklarına sahip çıktı, itiraz etti ve tüm bu itirazlar Taksim Gezisi vesilesi ile yan yana, omuz omuza geldi. Görünür olmak isteyen, sözün söylemek isteyen taksim cumhuriyet ve emek meydanına çıkar sözünü söyler.
Siyasi iktidar, bu meydanı kendi kamu yararına aykırı kamusal tahayyülüne uygun “tasarlamaya” çalıştığı için itiraz buradan doğuştur.
İddianamenizin sahibi siyasi iktidar, 1969 16 Şubat’ında önce ABD Donanması’nın 6.Filosunu kıble alıp namaz kılan daha sonra ise emperyalizme ve sömürüye karşı yürüyen yüzbinlere yine polis destekli saldırıp iki sosyalist işçiyi öldürenlerin geleneğinin takipçisidir.
Tüm hak mücadelelerinin, toplumsal-politik eylem ve etkinliklerin en önemli mekanını halka kapatmaya çalıştı.
Bir savcının görevi demokratik bir toplumsal hareketi değersizleştirmek, aradan dokuz yıllık bir süre geçtikten sonra ona yeni bir hikâye uydurarak yapay bir tarih yaratmak olamaz. Biz hiçbir şey söylemesek, hiç savunma yapmasak bile kolektif hafızamız, sadece en bilinenlerini andığım isimleri bize hatırlatır ve bu yersiz çabayı boşa çıkarır. Başta da söyledim bu yamalı yalan bohçası, siyasi tarih tezi başarısız kalmaya mahkumdur.
Kavala ile ilgili İHAM kararlarının uygulanmaması emperyalizme kafa tutmak falan değil düpedüz kendi anayasal düzenimizi askıya almak niteliğindedir. Osman Kavala için özgürlük diliyoruz. Dilemekten de öte, Osman Kavala için özgürlük talep ediyoruz!
Türk Lirası bugün derin bir değer yitimi krizi yaşıyor, hayat her geçen gün daha da ateş pahası ve Türkiye’nin kaynakları fırsatçılar tarafından yağmalanıyor. Ağzından “dış güçler” lafı eksik olmayan siyasi iktidarın esas sınavı buradadır. Gerisi ise boş laftır.
Biz bu iddianameyi, bu iddianame öncesindeki ve sonrasındaki tüm yalanı dolanı reddediyoruz.
Taksim Gezisi’nde bir anda beliren o pankartta yazdığı gibi: mahalleme, meydanıma, ağacıma, suyuma, toprağıma, evime, tohumuma, ormanıma, köyüme, kentime, bedenime, benim bir insan olarak kaderime dokunma.”
TAYFUN KAHRAMAN: AYAĞA KALKAN TOPLUMUN VİCDANIDIR
Söz alan Tayfun Kahraman, Taksim Dayanışmasının iddia edildiği gibi Gezi direnişi ile birlikte değil 2012’in Mart ayında kurulduğunu söyleyerek şöyle konuştu:
“İstanbul’a zarar verecek her projenin karşısında olduk, dayanışmalar kurduk. Zincirlikuyu Karayolları 17. Bölge Müdürlüğü arazisine bir alışveriş merkezi ve rezidans yapılmasını da, Göztepe Meteoroloji Arazisinde yapılan gökdelenleri de, Haydarpaşa Limanı ve Tren İstasyonunda yapılması planlanan projeyi de bir çok kez dava konusu ettik. Bunun için eylemler yapıldı, dayanışmalar kuruldu.
Gezi Parkında ağaçlara müdahale edildiği o gün bizler alana gittik. Ben bir meslek odasının başkanı ve bir bilim insanı olarak oradaydım. Oraya müdahale ettikten sonra gördüğümüz polis şiddetidir aslında eylemlerin başlama nedeni. Aradığınız şey toplumun vicdanındadır. Orada ayağa kalkan toplumun vicdanıdır çünkü.
Gezi sokağa akan milyonlardır. Her din, ırk ve görüşten inan yaşam alanlarına, ağacına, kuşuna sahip çıkmış, şiddete karşı gelmiştir.
YAPICI: BİZE BERAAT VEREN YOK OLUYOR
Ardından Mücella Yapıcı’nın beyanına geçildi. “İki kez beraat etmiş biri olarak şimdi yeniden buradayım, mahkemeler değişiyor, sizler değişiyorsunuz ama biz buradayız” diyerek sözlerine başlayan Yapıcı beyanında şu ifadelere yer verdi:
“2015 yılında aldığımız ilk beraat kararında “…her ne kadar sanıklar hakkında ihtara rağmen dağılmadıkları yönünde dava açılsa da bir bireye, bir kamu görevlisine veya halkın bir kısmına karşı şiddet içeren herhangi bir müdahalede bulunmadıkları anlaşılmıştır” denildi.
Sonra aynı suçlamalarla yeniden yargılandık, tekrar beraat ettik.
O iki karara rağmen buradayım. Buradayız. Ben hala kirada oturan, hala çalışmak zorunda olan biri olarak Osman Kavala ve Can Atalay ile birlikte, Gezi’ye sponsor olmakla suçlanıyorum. Size başka delil bulma görevi vermişti mahkeme, var mı başka bir deliliniz?
Sanki sahneye konulmuş, sonu belli bir oyunun figüranları gibiyiz. Ben bir meslek insanıyım benim meslek insanı olarak umudumu kırıyor. 70 yaşına geldim, yüksek mühendis mimarım. Ben işimi yapıyorum.
Olayların nereden çıktığını biliyor musunuz, Hepimizin itiraz ettiği o proje nedeniyle bile değil. O inat ettikleri projede yaya yolu bırakmayı unutmuşlar, bir gece yarısı parkın bir bölümünü yıkarak, ağaçları keserek o yolu yapmaya çalıştılar. Halk bizi aradı, kalktık gittik, ‘yaptığınızın bir izni var mı’ diye sorduk. Yoktu, itiraz ettik. O hukuksuz kararı uygulamaya çalıştılar. Ağaçları kesmeye çalıştılar. Buna itiraz ettiğimiz için ölüyordum. Her tarafım sarıldı, ağaca sarılıyorum diye. İnanılmaz bir gaz, gece içerisinde çocuklar varken çadırlar yakılmaya çalışıldı.
Biz meslek insanları olarak görevimizi yapıyoruz. Anayasa bize ‘siz meslek örgütleri kent içerisinde yanlış bir uygulama varsa idareleri uyarın’ görevi veriyor. Biz buna uygun davrandık. Biz bazı arsaların üzerine onunla bununla anlaşıp oralardan mal varlığı edinmeye çalışmadık. Biz kamunun yararına bu mesleği yapmaya çalıştık, çalışıyoruz. Bu diplomaları alırken de öyle yemin ettik. Sizler de öyle yemin etmişsinizdir.
Yaya yolu koymayı unutmuşlar, onun yüzünden. 8 çocuğumuz öldü, 45 kişi gözünü kaybetti sayın başkan. Ne için? Kediler öldü, köpekler, kuşlar öldü. Bunlar bu halkın gözü önünde oldu. Orada ayağa kalkan halkın vicdanıydı.
Bu kadar yolsuzluğun, cinayetlerin, istismarın olduğu yerde siz beni ve arkadaşlarımı, mesleğimin gereğini yaptığımız için nasıl yargılarsınız?
Onun için size gerçekten kolaylıklar diliyorum, hiç kolay değil kolay gelsin. Gezi’den suç çıkarmaya çalışıyorlar, size demiyorum, size üzülüyorum. Çünkü bize beraat veren yok oluyor, o yüzden size kolay gelsin diyorum. Umarım yemin etmemişsinizdir.”
HAKAN ALTINAY: DOSYADA TEK BİR DELİL YOK
Daha sonra söz alan Hakan Altınay, aradan geçen yıllara rağmen ne ile ve neden suçlandığını bilmediğini ifade etti.
Altınay, şunları belirtti:
Gezi olaylarıyla ilgili tek ilişkim, gözlem yapmak, fikir elde edinmek için 2-3 defa yaptığım ziyaret. Farkılığın birarada olma halini önemsedim ve hükümeti yıkma suçuna ilişkin herhangi bir unsur görmedim. Gezi sırasında AK Parti 10. yıl konferansıydım. Beni Gezi’ye yaptığım ziyaret de AK Parti konferansına götüren de aynı meraktır. Gezi’yi organize ettiysem aynı zamanda Anadolu yakasında bir üniversitede olmam mümkün müdür?
Benim hakkımdaki nadir doğru bilgilerden birisi Açık Toplum Vakfı ile ilişkim. Türkiye’de vakıf kurmak, çalışmak suç değil. Açık Toplum Vakfı da böyle. Vakıfların hibe vermesi ya da alması da yasak değil.
Hatta hibe bakanlık onayına bağlıyken AKP ile değiştirildi. Savcı bunu doğru bulmayabilir. Dışarıdan hibe almak yarın yasaklanabilir. Ama bu karar alınmadıysa bu suç olarak öne sürülemez.
Hibe almak için Açık Toplum Vakfı’na başvuranlar yazılı olarak başvurur, hangi projelere destek verileceğini vakfın danışma kurulu karar verir. Vakıf kurulları rotasyona tabidir. Bu kişiler kendi dönemlerinde alınan kararlardan sorumludur.
İddianamede Açık Toplum Vakfı’nın hangi desteğinin Gezi eylemlerinin organize edilmesi için verildiğine dair tek bir delil yok. Bir vakfın yönetim kurulu başkanı olmak suç değil, haktır. Bu görevim Gezi’den aylar önce, Şubat 2013’te sona erdi.
Can Paker’in içinde Gülen’e övgüler bulunan kitabındaki ifadelerin, gülencilerin ihlallerini, davalarını vaktiyle eleştiren biri olarak bana karşı 2022’deki bir davada suçlama olarak çıkması anlaşılır değil.
Gezi için AİHM’e mektup yazdığım iddia ediliyor. Bahsi geçen başka akademisyenlerle beraber Avrupa Komisyonu’na Gezi nedeniyle yeni fasılların açılmasının engellenmemesini” talep ettiğimiz bir mektuptur, ülkenin haklı çıkarlarını savunan bir mektuptur.
Açık Toplum Vakfı’nda 2008’de “mahalle baskısı” araştırması yaptığımda Gülen örgütü tarafından hedef gösterildik.
Suçlamaların nedeni bir telefon konuşmasında geçen hicven söylenmiş “hocaefendi” ifadesiyse, konuştuğum kişi çok eski bir arkadaşım ve bu ifadenin dalga geçme amaçlı olduğunu anlayabilecek biri.
Bu özensizlikten derin kaygı ve üzüntü duyanın ben olmadğımı umuyorum. Gülenciler konusunda 2009’dan beri ulusal ve uluslararası kamuoyunu uyaran birisini Gülencilikle suçluyorlar.
Darbe yapacak hiçbir niyetim olmadı. Olmayan niyetimi nasıl anlatayım diye düşündüm. Ben bu ülkenin iyiliği için çalıştım.
ÇARŞI DAVASI SANIKLARI SAVUNMA YAPIYOR
MİNE ÖZERDEN:BERAATİN NESİNİ YANLIŞ BULDUNUZ?
Gezi davası sanıklarından Mine Özerden savunma yaptı. “İstanbul 30. Ağır Ceza Mahkemesi’ndeki beraatın nesini yanlış buldunuz? Ona göre savunma yapalım, delil sunalım” diyen Özerden şöyle konuştu:
“Neden burada olduğumu anlamayamıyorum. Avukatım savcının, hakkımdaki suçlamaları bana iletmesini istemişti, ancak bu talebimizi reddettiniz. Bu ne demek şimdi? Düşünüp düşünüp uygun bir suç mu bulmalıyım kendime?
İstanbul 30. Ağır Ceza Mahkemesi’ndeki beraatın nesini yanlış buldunuz? Ona göre savunma yapalım, delil sunalım.
Yönetim mekanizmalarının dayatmacı uygulamaları ve baskılarıyla durum bir anda kitlesel bir hal aldı. Otoriterleşmenin geldiğini görmek için kahin olmaya gerek yok.
2013 haziranının ilk günleri ile temmuz ayının başında da İstanbul’da değildim, Fethiye’de çalışıyordum. Hoş burada olsaydım da Gezi’de olurdum.
İsnat edilen suçların hiçbiri kanıtlanamadığı halde Osman Kavala tutuklu yargılanıyor. Neden? Sormayalım mı?”
‘KAVALA TAHLİYE OLSA MECLİS GRUP TOPLANTILARI KISALIR’
Kavala’nın avukatı İlkan Koyuncu şöyle konuştu:
Osman Kavala dışında bu davada yargılanan 51 kişi figürandır. Kavala’nın yargılanması için bu torbaya atılmış kişilerdir. Kavala tahliye olsa Meclis grup toplantıları kısalır.
Kavala benim şimdiye kadar tanıdığım hukuka en inanan insan. Bu saçma iddialara bile hukuk çerçevesinde yanıt vermeye çalışıyordu ama onu da hukuka küstürdünüz.
Amerika’nın, Rusya’nın, Avrupa’nın arkasında durduğu kişiler değil 4,5 yıl 4,5 ay bile cezaevinde kalmadı. Osman Kavala’nın casus olmadığının en önemli kanıtıdır 4,5 yıldır cezaevinde olması.
3 duruşmadır verdiğiniz ara kararın şablonunu, önceki 30 ACM ve 36 ACM de kullanmıştı. Şablonlar içinde yaşıyorsak güvensizlik vardır. Tahliye talebinin reddine ilişkin kararlarda gerekçe yok, sadece bazı kelimeler arka arkaya getirilmiştir.
Üç yıldan beri AİHM kararından bahsediyoruz ama mahkeme bunun üzerinde durmuyor. 1539 gündür tutukluluğun devam etmesi, AİHM’in tespit ettiği hukuksuzluğun devam etmesidir. Bu hukuksuzluğa bugün son verin, müvekkilimiz bugün özgürlüğüne kavuşsun.
KAVALANIN TUTUKLULUĞUNUN DEVAMINA KARAR VERİLDİ
Birleştirilen 52 sanıklı Gezi ve Çarşı davasının tek tutuklu sanığı Osman Kavala’nın tutukluluk halinin oy çokluğuyla devamına karar verildi. Bir sonraki duruşma 21 Şubat 2022’de yapılacak.
DAVANIN GEÇMİŞİ
Gezi Parkı eylemlerine ilişkin beraat kararının bozulmasının ardından Osman Kavala’nın da aralarında bulunduğu 17 sanıklı dava, İstanbul 30. Ağır Ceza Mahkemesi’nde yeniden görülmeye başlanmıştı.
Çarşı üyelerinin de aralarında bulunduğu 35 sanık hakkında verilen beraat kararları ise Yargıtay tarafından bozulmuştu.
Yargıtay, bozma kararında Gezi Parkı ile Çarşı Davası’nın arasında hukuki bağlantı olduğu gerekçesiyle birleştirilmesine karar verilmesi gerektiğini vurgulamıştı.
İstanbul 30. Ağır Ceza Mahkemesi, İstanbul 13.Ağır Ceza Mahkemesi’ne gönderdiği yazıda davaların birleşmesine onay verdiğini belirtmişti.
Davalar 30 Temmuz’da birleştirilmiş ve sanık sayısı 52’ye çıkmıştı. Birleşme kararının ardından görülen iki duruşmada sanık Osman Kavala’nın tutukluluk halinin devamına karar verilmişti.
İstanbul 13. Ağır Ceza Mahkemesi’nce yapılan yargılamanın üçüncü duruşması bugün görülecek.
Duruşmada sanıkların savunmalarına devam etmeleri bekleniyor.
Son olarak Avrupa Konseyi Bakanlar Komitesi, Kavala’yla ilgili Türkiye’den savunma istemişti. Avrupa İnsan Hakları Mahkemesi’nin (AHİM) ihlal kararına rağmen hâlâ tutuklu olan Osman Kavala davası nedeniyle Türkiye’ye karşı ihlal prosedürünün başlatılmasını talep eden Komite, Türkiye’den 19 Ocak’a kadar görüş bekliyor.
Onunla birlikte yargılanan kişiler ve avukatları, Kavala’nın bugünkü duruşmada serbest bırakılması gerektiğini düşünüyor.