Türklük bilincinden yoksun bir toplum
bu ülkeye verilebilecek en büyük zarardır.
Mesele bir yerde ırk meselesi de değil.
Türk olmak, vatanına milletine bağlı ve
milletine öncelik vermek demektir.
Bu vatanda, bu vatanı vatan yapan bayrağa
ve vatanın kurtarıcı bilincine saygı duymaktır
Türk olmak.
Türklük ile ilgili ve bu ülkenin
Türklük bilincinin silinmeye çalışılmasıyla ilgili
birçok yazı kaleme aldım.
Türklük bilincini silmede en çok ve
en etkili kullanılan yöntem ve
bana kalırsa “silah” ise
her zaman din olmuştur.
Özellikle bu topraklarda ve Türk coğrafyalarında
defalarca kullanılmıştır bu yöntem.
Din elbette bu toplumun bir parçasıdır.
Mesele Türklük için dinsizlik yoluna gitmek de değildir.
Mesele Allah ile arandaki bağın Türklüğe karşı olmamasıdır.
“İslam her türlü milliyetçiliği yasaklar”
Türklük bilincini silmek için atılmış en büyük yalandır.
Yalandır çünkü, bunu diyenlerin tek derdi
milletleri Araplaştırmaktır.
Yani Arap milliyetçiliğidir.
Din adı altında bu topraklara zarar veren
Fransız ve Yunan işgalcilerinin ardından dua eden
İngilizle saf tutan onlarca hain yaşadı bu topraklarda.
Onlardan birini anlatacağım şimdi.
“Keşke Yunan kazansaydı” zihniyetinin
kimlere hayır dua ettiğini!..
Yunanlılar Ege’den sonra
Edirne ve Trakya’yı da işgal etmişlerdi.
Mustafa Sabri Hürriyet-İtilaf kendi adamı eski Gevgili müftüsü
Mustafa Hilmi Efendi’yi de Edirne müftülüğüne atamıştı…
O sırada Trakya ve Edirne 25 Temmuz 1920‘de Yunan işgaline girmişti.
Yunan Venizelos’un bu ordusu,
işgal ettiği Ege yöresinde;
150 bin sivil vatandaşımızı katletmiş,
35 bin askerimizi öldürmüş.
60 bin kadının ve kızın da ırzına geçilmişti.
Böyle geliyordu Yunan ordusu Edirne’ye…
Devrin Şeyhülislâmı Mustafa Sabri,
Edirne Müftüsü Mustafa Hilmi Efendi’yi
Edirne Metropolitane Kilisesi’nde
Yunan Başbakanı Elefterios Venizelos için yapılacak
Şükran ayinine katılmaya görevlendirir.
Yunan’ın 25 Temmuz 1920’de işgal ettiği ve
Rum Valinin yönettiği Edirne’de
Sevr’in imzalanmasından iki gün sonrayı gösteriyordu tarihler
12 Ağustos 1920…
Müftü Mustafa Hilmi Efendi de maiyetiyle ayine katılır.
Aynı gün öğleden sonra aynı ayin
bu kez de Selimiye Camisi’nde de tekrarlanır;
başta Rum Vali General Zimbrakakis olmak üzere,
General Leonardopulos,
Metropolit Efendi ile maiyeti Selimiye Camisi’nde
Mustafa Hilmi Efendi tarafından karşılanırlar.
Caminin iç avlusundaki merasimde
önce Kur’an-ı Kerim okunur,
Bakın Yunan Başbakanı için okunuyor bu Kur’an!..
Daha sonra Müftü “Hürriyet ve adâletin temsilcisi”
olarak övdüğü Yunan Venizelos için şu duayı eder:
“…Venizelos’un sağlığına duacıyım.
Yunanlılar bizim dostumuzdur.
Padişahımızın emir ve rızası hilafına onlara silah çekmek küfürdür, isyandır…”
Evet, “küfürdür” dediği dine küfürdür.
Yunanı savunmak adına dini kullanıyor
Edirne Müftüsü Hilmi Efendi.
“Yunan’a silah çekmek padişaha isyandır” diyor…
Kurtuluş Savaşından sonra Yunan ordusu ile kaçan
Selânikli Münir Mustafa Neyyir Uskanlı’nın
sahibi ve başyazarı olduğu,
Yunanların para desteğiyle çıkarılıp Milli Mücadeleye karşı
Yunan emellerine hizmet eden Edirne Te’min gazetesinde,
13 Ağustos 1920 tarihli baskıda o tören şöyle anlatılıyor:
“Müftü Hilmi Efendi, Selimiye Camii’nde,
hürriyetin ve adaletin saygıdeğer temsilcisi olan
Venizelos hazretlerinin sağlığı için güzel bir dua okumuş ve
hazır bulunanlar şükran duygularını belirterek duaya katılmışlardır.”
Bu törenle, sahte dinciliğin işbirlikçi ruhunu temsil eden
Müftü Hilmi Efendi,
Yunan Kralı Aleksandros‘a da sadakatini sunmuş,
Megali İdea‘nın mimarlarından Başvekil Elifteros Venizelos‘u da
özgürlük ve adaletin temsilcisi olarak taçlandırmıştır.
Nedir Megali İdea; Yunanların kendilerine ait olduğunu iddia ettikleri bölgeleri
Yunanistan ile birleştirme ve Bizans İmparatorluğu’nu
en geniş sınırlarıyla diriltme hedefidir.
Edirne, İstanbul’dan Türkiye’nin bütün güney illeri ve
Karadeniz bölgesindeki illerden bahsediyoruz.
Türk topraklarından.
Bin yıllardır, Türklerin üzerinde yaşadığı topraklar…
Bunu da yazdım, Anadolu’daki Türk izini
Her karışından, toprağından Türk’ün çıktığını…
1071 yalanı üzerinden Yunanistan
bu topraklara sahip olduğunu düşünüyor.
Halbuki hep söylüyorum, yalnız ben de değil,
yıllarını bu araştırmalara ayırmış, saha çalışması yapmış
nice tarihçiler de bunu söylüyor.
Türkler 1071’den sonra değil bin yıllar önce de bu topraklardaydı.
Konumuza dönecek olursak…
Saltanat dincisi bu hain müftü, Venizelos’a dua okurken
elinde Kur’an vicdanında ise sözde Allah inancı vardı.
Saltanat dinciliği denilen sahtekarlık
acaba bundan daha büyük ihanet işleyebilir miydi?
Böylesi hainlerin sayısı o kadar çok olmalı ki
150’likler listesinde adını göremiyoruz.
Nedir bu 150’likler;
Kurtuluş Savaşı sonrasında düşman işbirlikçisi ilân edilerek
sürgün edilen muhaliflerin listesi.
Önemli bir not olarak eklemek gerekir;
buradaki hain Mustafa Hilmi Efendi’yi
kendinden önceki müftü
Kırımlı Osman Hilmi Efendi ile karıştırmamalı.
Osman Hilmi Efendi,
Trakya Paşaeli Cemiyeti ile
Trakya’daki Yunan işgaline karşı çıkmış bir vatanseverdir.
O yüzden, eline Kur’an-ı, ağzına Allah’ı alan herkesi
din adamı, alim, ilim sahibi görmemek gerek.
Tarikat ve cemaatlerde sorgusuz sualsiz
tam itaat mantığı ile yetişen gençler,
insanlar belki farkında bile olmadan
vatandaş düşmanı olarak
Türklük düşmanı olarak yetiştiriliyor.
Buna engel olmak bu toprağın bütünlüğü için
hayati bir meseledir.
Düşman her defasında kenetlenen bu milleti
dışarıdan yıkamayacağının çoktan farkındadır.
Ne demişti İngiliz Winston Churchill:
“Türkleri savaşarak, asker ve
silah kullanarak asla yenemezsiniz.
Türklerin sadece din adamlarını ele geçirip, onları kullanın.
Din adamları zaten devleti yıkarlar!”
Türklük şuurunda olan bir insan
hangi dinden olursa olsun,
ne Yunan’a dua eder
ne de bu topraklara ihanet…
Bu topraklara ihanet eden,
vatan, bayrak aleyhinde konuşan ise
hangi dinden olursa olsun haindir…