Nikola, 10 Temmuz 1856’da, bugünkü Sırbistan’ın “Similjan” kasabasında Papaz babası Milutin ve etrafında pratik ev aletleri mucidi olarak tanınan annesi Duka’nın beş çocuğundan dördüncüsü olarak dünyaya geldiğinde ailesi ona “Nikola Draganic” adını verdi. Nikola, reşit olduğunda bu soyadını kullanmak istemediğine karar verdi ve mahkemede “Tesla” olarak değiştirdi. Nikola’nın bir abisi ve üç de kız kardeşi vardı.
Babası bir Papaz olduğu için oğlunun da bu işi sürdürmesini istiyordu. Ama Nikola annesine benziyordu; bir şeyler icat etmenin peşindeydi. Annesi okuma yazma dahi bilmiyordu; ama özellikle mutfakta pratik buluşları vardı. Bu yüzden Nikola, annesini “Yaratıcı bir dahi adayı” olarak tanımlıyordu.
Kendi içine dönük, asosyal bir çocuktu. Abisinin ölümünden sonra da tamamen içine kapandı. Nikola 5, abisi Dane 12 yaşındaydı. Geçirdiği at kazası sonucu öldü. Bazı kaynaklara göre kazaya sebep olan Nikola idi. Dane, ata bindiği sırada atı korkutmuş, at da Dane’i üzerinden atmıştı.
Belki gerçekten bu kazaya sebep olduğundan ya da çok küçük yaşta böyle bir kayıp yaşadığından, Nikola, ilerleyen yaşlarında şizofreniye benzer belirtiler göstermeye başladı. Takıntılı ruh hali onu kıskacına alacak, büyüdükçe asosyal bir çocuk olacaktı.
Draganic çifti, oğulları Dane’in ölümünden sonra buralarda daha fazla kalamadı; 1862’de Gospic’e göç etti. Artık Nikola ve üç kız kardeşi Milka, Angelina ve Marica vardı. Ailenin her bir üyesi bir eksikle yola devam etmenin ezikliğini içinde hep taşıyarak yol alacaktı…
Eğitim hayatı
Nikola, okula Karlovac’ta başladı. Babası daha okula başlar başlamaz tek erkek evladının bir din görevlisi olması hayalindeydi. Ancak Nikola, daha çok annesinin etkisindeydi. Onu mutfakta bir şeylere pratik çözümler bulurken bir köşede sessiz sessiz izlemek en büyük keyfiydi.
Nikola, ilköğretimi aritmetik ve din eğitimi alarak tamamladı. Öylesine zekiydi ki, girişi çok zor olan Gymnasium Karlovac Lisesi’ne girmeyi başarmış ve üstün başarı göstererek mezun olmuştu.
Nikola’nın en büyük hayali mühendislik, tek gerçek aşkı da elektrikti. Lise mezuniyetinden sonra doğduğu kasabaya geri döndü. Buraya gelmek, çocukluğuna dönmek gibiydi ve bu bütün hafızayı geri çağırmak demekti. Burada bulunduğu dönemde kolera hastalığına yakalandı ve bu bir yıl sürecekti. Ölümle burun burunaydı. Nikola’nın aklından geçen sadece abisine duyduğu özlem ve mühendis olma isteğiydi. Babası her ne kadar onun bir din görevlisi olmasını istese de, hasta yatağında oğlunun “Beni iyileştirecek tek şey bir gün mühendis olacağımı bilmek” sözleri üzerine, oğluna onu en iyi okula göndereceğine dair söz verdi.
Nikola gerçekten de iyileşmişti. Elektrik içinde geçireceği bir ömür belli ki onu ayakta tutmuştu. Babası da sözünü tuttu. Nikola, 1875’te, askeri bir burs yardımıyla Avusturya Graz Politeknik Okulu’na girdi. Bilime ve elektriğe olan tutkusu su götürmez bir gerçekti.
Teknik okulda ilk yılını çok başarılı geçirdi. Ancak sonraki yıllarda Nikola’yı bir kumar alışkanlığı sardı. Bu gelişme başarısını gölgelemeye de, bursunun uçup gitmesine de yetmişti. Hala asosyal kişiliğini de koruyordu. Ailesine de bu durumlardan bahsedememiş; okulu bitirmeye yetecek puanı da asla alamamıştı. Okuldan ayrılmak zorunda kaldı.
Nikola, 3. Sınıftayken okulu bıraktı; ama bilime olan takıntısı asla geçmedi. Bu süreçte her şey çok hızlı gelişti. Nikola, ailesinin yanından ayrıldı ve bir otomobil fabrikasında çalışmaya başladı; ağır bir depresyon döneminden geçiyordu. İlk zamanlar tek başına hayata tutunmak hem maddî hem manevî anlamda zordu; ama bir şekilde atlatmıştı işte. Kafası her ne kadar karışık olsa da eğitimi önemsiyordu. Babasının isteği üzerine, “Charles Ferdinand Üniversitesi”ne başlamak için Prag’a gitti.
Ancak bu kez de babasının ölümü sebebiyle okula devam edemeyecekti. Aslında kafasının içindekiler için bir okula da ihtiyacı yoktu. Bakalım zaman neler getirecekti?
Doğru akımın, ısıtma, güç sağlama, aydınlatma ve iletimdeki en doğru ve verimli akım modeli olduğuna inanıldığı zamanlardı. Oysa Nikola’ya göre sistem olarak doğru akımı kullanmak yanlıştı. Çünkü doğru akımdaki direnç fazlalığı nedeniyle her bir mil karede bir güç santrali gerekiyordu. Bu nedenle ilk akkor ampuller ilk mile yakınken parlak, bir milden uzaklaşınca daha az yanıyordu. Ona göre alternatif akımı kullanarak jeneratör ve motordaki komütatörü ortadan kaldırmalıydı. Ancak alternatif akımla çalışacak bir motor yoktu.
Elektrik Mühendisliğini bırakarak New York’a gemiden indiğinde cebinde 4 sent vardı ve bugün hayatının dönüm noktasıydı. Sonunda sınıf arkadaşı Szigetti, “dönen manyetik alanı” keşfetti ve bu elektrik alanı için bir devrim demekti. Nikola için ise daha fazlası… Doğru akım üretecinin bir komütatör ile dış devresinde dalga dizinleri hâlinde alternatif akım üretmenin mümkün olduğunu gördü.
Böylece alternatif akım sistemini baştan sona tasarlamıştı. “Niyagara Şelalesi’ni hidroelektrik elde etmek için kullanacağım” diye büyük laflar ediyordu. İcatları ise kendi deyimiyle hep “zihninde çakan şimşekler”den sonra ortaya çıkıyordu.
Her ne kadar aklı fikri elektrik akımında olsa da, yaşamak için çalışmak zorundaydı. Babasının ölümünün ardından Paris’te bir telefon şirketinde çalışmaya başladı. Her yer onun için bir eğitim yuvasıydı. Burada “doğru akım ve dinamolar” konusunda önemli tecrübeler kazandı. Hatta sürekli bir şeyler üretmeye meyilli beyni, burada çalıştığı döner makinelerini korumak için kontrol mekanizması olacak “regüle” edici cihazlar icat etti.
Aslında onun yaşadığı iş hayatı değil, icat etme zamanlarıydı. Okul hayatı yönündeki umudunu artık tamamen yitirmişti. Budapeşte’ye taşındı. Burada Merkez Telgraf Ofisi’nde teknik ressam olarak çalışmaya başladı.
1881’de Budapeşte’nin Telefon Borsası’nda baş elektrikçi oldu. Elbette icatlara devam ediyordu. Çalıştığı süre boyunca istasyon ekipmanlarında iyileştirmelerde bulundu. Tesla’nın bu yaratıcı kişiliği, oldukça ilgi görmüştü. Fransa’da bulunan Edison Şirketi Avrupa’ya istihdam edildiğinde, Nikola, burada Ekipman Tasarımcısı görevindeydi ve iki yıl çalıştı. Sonra da akım jeneratörlerini yeniden tasarlamak için Thomas Edison ile çalışmak için New York’a gitti.
Nikola, artık Edison ile çalışıyordu. Onun için Edison bir ilahtı. Her konuda çok titizdi. Bunun bilimsel araştırmalarda çok önemli bir detay olduğunu düşünüyordu. Ancak bunca özene rağmen işler pek hayal ettiği gibi ilerlemeyecekti.
Edison, Nikola’ya verimsiz motor ve jeneratörleri alternatif akım sistemiyle düzeltirse, 50.000 $ vereceğini söylemişti. Elbette Nikola, istenileni layıkıyla yerine getirdi. Hâliyle sıra hak ettiği ödülü almaya gelmişti. Ancak Edison, “Bu vaat, Amerikan kültüründe bir mizahtır” cümlesini kurdu.
Nikola, duyduğu karşısında sinirlenmişti. Evet, afalladı; ama kendine çok çabuk geldi ve istifa etti.
Nikola, insani gerçekleri öğrendiği bir ayrılık yaşadıktan sonra kendi şirketini kurmak istedi. Tabii ki bu o kadar kolay değildi; bir yerlerden fon bulması gerekiyordu.
Çok büyük ihtiyaçlar doğmadan, çok istediğin şeyler olmuyordu hayatta. İşte tam bu sırada Nikola, George Westinghouse’un dikkatini çekti. İhtiyacı olan fonun kaynağı da böylece ortaya çıkmıştı. Colorado Springs’te kendi laboratuvarını kurdu.
Nikola, artık her adımında daha özgüvenliydi. Öyle ki, geliştirdiği alternatif akımla çalışan elektrikli aletler, Edison’un DC sistemini dahi yıkıp geçmişti. Amacı dünya genelinde ücretsiz kablosuz elektrik sağlamaktı. Sonuçta elektriğin kablosuz taşınabileceğini deneysel olarak Londra Fuarı’nı aydınlatarak ispatlamıştı. Bu süreç, Tesla ve Edison’un dünya bilim tarihine “Akım Savaşları” olarak geçecekti.
Kablosuz telekomünikasyon tesisi ve dünyanın en güçlü vericisi “Wardenclyffe Kulesi”nin kurulması üzerine çalışmaya başladı. Bir yandan da I. Dünya Savaşı yaşanıyordu. Savaş demek, kıtlık demekti. Nikola da fon sıkıntısı çekmeye başlamıştı. Neyse ki bir grup yatırımcı buldu ve kulenin inşası başladı. Ancak zaman geçtikçe yatırımcıların bu sisteme dair inançları tükendi ve desteklerini çekti. Bunun yerine Edison’un radyo teknolojisi projesine fon sağladılar.
Bir yandan da patent başvurularına başlamıştı. Günümüzde kullandığımız kablosuz teknolojinin temelini, Nikola işte taa o zamanlar atmıştı. O icat, radyo teknolojisinde kullanılan “Tesla Bobini” idi. Her ne kadar yatırımcılar desteğini Edison’a çevirse de, ilk adım Nikola’nındı. X-ray teknolojisi, uzaktan kumanda, manyetik alan, hepsi için patent başvurusu yaptı.
Ancak çekilen fon desteği, Nikola’yı oldukça zora sokmuştu. Bir süre sonra tesisi satmak zorunda kaldı.
Bu yaşananlar karşısında önce derin bir iç çekti. Hayatına ve icatlarına devam edecek gücü kalmamış gibiydi. Ağır bir depresyon geçiriyordu ve bu kesinlikle ardından gelecekbüyük bir sinir krizinin habercisiydi.
New Yorker Oteli 33. Kat 3327 numaralı odaya yerleşmişti. Bunca yük keşfetmeye meyilli bedenine ağır geldi. Tesla, 7 Ocak 1943’te, 33. Kattaki odasında kalp krizinden öldü.
Ancak cansız bedeni bir gün sonra bulundu. Otel görevlisi Alice Monaghan, Tesla’dan iki gündür hiç ses çıkmadığını fark etmişti. Kapısında bulunan “Rahatsız etmeyin!” uyarısı sebebiyle kimse odaya yanaşmamıştı; ama bu kadarı da normal değildi. Alice, merakına yenik düştü ve odaya girdi. Tesla’nın cansız bedeni karşısındaydı.
Dr. H.W. Wembly’nin teşhisine göre, Tesla, koroner damarların pıhtılaşarak tıkanması sonucunda geçirdiği kriz sebebiyle ölmüştü.
Tesla, 12 Ocak 1943’te, 2000’den fazla kişinin huzurunda, dünyanın en büyük katedrali St. John the Divine’de bir törenle uğurlandı. Ertesi gün ise New York’taki St. Sava Serbian Ortodoks Katedrali’nde ikinci bir tören, bu kez Sırpça olarak yapıldı.
Cansız bedeni, New York’ta bulunan Ferncliff mezarlığına defnedildi.