“Milli ekonomiyi savunmadan, bir milletin tükettiğinden fazlasını üretebilmesini sağlamadan, buna yönelik politikalar üretmeden milliyetçilik yapmaya kalkmak ancak boş, beleş bir iştir.”
Bugün sokağa çıkıp kime sorsanız büyük çoğunluk milliyetçiyim der!
Memlekette herkes milliyetçiyim diyor ve lakin ne yazık ki çoğunluğun milliyetçilik ve milli ekonomi kavramından zerrece haberi bile yok.
Milliyetçilik kavramına girmeden önce şunu söylemem lazım, ekonomik bağımsızlık ve milli ekonomi olmadan bir milletin siyasi ve askeri bağımsızlığını koruyabilmesi hiçbir şekilde mümkün değildir. Ekonomide bağımsız ve egemen olmak milliyetçiliğin en önemli unsurudur.
İdeolojik, düşünsel ve inançsal konularda ülkede hemen hemen herkesin kafası fevkalade karışık olduğu için sanırım önce milliyetçilik kavramını netleştirecek birkaç söz söylemem gerekiyor.
Milliyetçilik aslında kavram olarak son derecede yeni, çağdaş ve modern bir kavramdır ve bu ideoloji aydınlanma devriminden bu yana toplumları ve siyaseti yönlendiren ana düşünce akımıdır.
Milliyetçilik en temelinde bir milletin egemenlik hak ve özgürlüklerine sahip olmasını savunan, hümanist felsefe yani insani egemenlik ilkeleri çerçevesinde ortaya çıkmış bir ideolojidir.
Hümanizm ise insanı merkeze koyan, insanın önemini ve değerini ön plana alan, rasyonalizm ve deneyciliğe odaklanan bir felsefi öğreti ya da düşünce biçimidir.
Hümanist öğreti insan merkezcillikdir, skolastik çağdaki tanrı merkezcillik geri plana atılır ve hatta reddedilir, insan merkezcillik esas alınır, her türlü üst yapı kurumu da bu temelde inşa edilir.
Dinler tarafından anlatılan metafizik ya da doğaüstü güçlerin varlığıyla ilgilenmeyen etik tabanlı, seküler ve her otorite karşısında insanı özgürleştirme, insanı egemen kılma çabası hümanizmin en genel tanımıdır.
İşte milliyetçi ideoloji ya da dünya görüşü, bu felsefi tabanda ortaya çıkmış ve siyasi birlik kurmayı başarabilen halkların hangi coğrafyada egemen olacağını tanımlayan bir ideoloji olarak şekillenmiştir.
Türk dünyasında Milliyetçi ideoloji oldukça uzun bir geçmişe sahiptir fakat Milliyetçi İdeoloji doğrultusunda kurulan ilk devlet Türkiye Cumhuriyeti ve bunu başaran ilk önderde Mustafa Kemal Atatürk’tür.
Mustafa Kemal Atatürk de hiç şüphe yok ki iyi bir aydınlanma devrimcisi, ilkeli bir hümanist ve milliyetçiydi. Atatürk Türkiye Cumhuriyetini de bu temel düşünce, ilke ve değerler üzerine inşa etmiştir.
Esas itibariyle Mustafa Kemal Atatürk, Anadolu’da yaşayan halkları Türk Milleti adı altında örgütleyerek bir siyasi birlik kurabilmelerini sağlayan ve en nihayetinde Türk milletini egemenlik hak ve özgürlüklerine kavuşturan ve milliyetçi ideoloji çerçevesinde yeni bir devlet kuran önderdir, Mustafa Kemal Atatürk’ün asıl önemi ve değeri de işte tam da buradadır.
Net olarak söylemek gerekirse Tarihte Türk Milletinin egemenlik, hak ve özgürlüklerine sahip olduğu ilk devlet de Türkiye Cumhuriyetidir ve bu manada tarihteki ilk gerçek Türk Devleti de Türkiye Cumhuriyetidir.
Mustafa Kemal Atatürk’ün milliyetçi ideoloji temelinde bir devlet kurarken ekonomiye çok büyük bir önem verdiğini de biliyoruz.
“Tarih, milletlerin yükseliş ve çöküş sebeplerini ararken birçok siyasî, askerî, toplumsal sebepler bulmakta ve saymaktadır. Şüphe yok, bütün bu sebepler toplumsal olaylarda rol oynarlar. Fakat bir milletin doğrudan doğruya yaşamıyla, yükselişiyle, çöküşüyle ilişkili ve ilgili olan, milletin ekonomisidir. Tarihin ve deneyimin belirlediği bu gerçek, bizim millî yaşamımızda ve millî tarihimizde de tamamen belirmiş bulunmaktadır. Gerçekten Türk tarihi incelenirse bütün yükseliş ve çöküş sebeplerinin bir ekonomi sorunundan başka bir şey olmadığı anlaşılır. Tarihimizi dolduran bunca başarılar, zaferler veya mağlubiyetler, yokluk ve felâketler, bunların hepsi meydana geldikleri dönemlerdeki ekonomik durumumuzla ilgili ve ilişkilidir. Yeni Türkiye’mizi lâyık olduğu düzeye eriştirebilmek için, kesinlikle ekonomimize birinci derecede önem vermek zorundayız. Çünkü zamanımız tamamen bir ekonomi döneminden başka bir şey değildir.” sözleri Atatürk’e aittir.
Milli ekonomiyi savunmadan, bir milletin tükettiğinden fazlasını üretebilmesini sağlamadan, buna yönelik politikalar üretmeden milliyetçilik yapmaya kalkmak ancak boş, beleş bir iştir.