Ayhan Yüksel
Millî Mücadele yılları öncesi ve sırasında Doğu Karadeniz bölgesinin tanınmış şahsiyetlerinden biri olan Osman Ağa, Giresun’un Hacı Hüseyin Mahallesi’nde 1883 yılında doğdu. Babası Feridunzâde Hacı Mehmed Efendi, annesi Zeyneb Hanım’dır. Ailesi, denizcilik ve ticaret ile uğraştığından durumları oldukça iyiydi. Düzenli bir eğitim görmedi, ancak zeki, azimli, atılgan bir kişi idi. Daha gençlik yıllarında bu vasıfları taşıdığından “Ağa” lakabı ile anıldı. Genç yaşta ticaretle uğraşmaya başladı. Deniz kenarında adı Yalı Kahve olan bir de kahvehane açtı (1910). Evlilik çağına geldiğinde Panaz-oğlu Hacı İsmail Ağa’nın kızı Hatun Hanım’la evlendi.
Balkan Savaşı çıktığında ailesi tarafından askerlik bedeli ödendiği halde, askerlik şubesine giderek verilen paraya geri aldı ve savaşa katılmak üzere bir hafta sonra bir gönüllü müfrezesi topladı. Arkadaşlarıyla birlikte Balkan Savaşı’na (1913) katıldı. Çorlu civarında Bulgarlara karşı yapılan bir hücumda diz kapağına bir şarapnel parçası isabet etti. Şişli Etfal Hastanesine kaldırıldığında sağ diz kapağı parçalanmış, vücudu on beş yerinden yaralanmıştı. Doktorların bacağının işe yaramayacağı, kesilmesi gerektiği şeklindeki sözlerine aldırış etmeyerek sözel kaynaklara göre “uyutulmadan” ameliyat edilmesini istedi. Bu ısrar karşısında doktorlar çaresiz Osman Ağa’nın dediğini yapmak zorunda kaldılar. Uyutulmadan yapılan ameliyat sırasında çok şiddetli acıya dayanmasına doktorlar dahil bütün hastane personeli ve hastalar hayret etti!..
9 ay kadar yattığı Şişli Etfal Hastanesinden taburcu olup Giresun’a gazi olarak döndüğünde omuzunda milis yüzbaşı olduğunu gösterir apoleti vardı. Aldığı yaradan dolayı dizini kıramadığı için bütün adım atmak zorunda kalıyordu. Bu haliyle “Osman Ağa” iken, unvanına bir lakap daha eklenmiş “Topal Osman Ağa” olmuştu.
Osman Ağa, Birinci Dünya Savaşına kadar ticaretle uğraştı. Birinci Dünya Savaşında başına topladığı 700-800 kadar gönüllüyle Teşkilat-ı Mahsusa alayına katılarak Batum bölgesinde Ruslara karşı savaştı. Türk Ordusunun Ruslar karşısında gerilemesi üzerine Trabzonlu Pirselimoğlu Albay Hacı Hamdi’nin[1] kumandasındaki 37. Fırka ile ilişkilerine devam ederek Harşit Müdafaasında bulundu ve cepheden kaçan asker firarilerin yakalanıp cepheye gönderilmesini sağladı (1918). Ruslarla yapılan mütarekeden sonra cepheden şehre dönen Osman Ağa törenle karşılandı. Kendisine, aralarında Askerlik Şubesi Reisi Tirebolulu Hüseyin Avni Alparslan Bey’in, Kaymakam Nizameddin Bey’in de bulunduğu şehrin ileri gelenleri tarafından Pontus tehlikesi karşısında Giresun’un durumu anlatıldı. Giresun Belediye Reisi Dizdar-zâde Eşref Bey’den Giresun Belediye Başkanlığı görevini devraldı ve Giresun Müdafaa-i Hukûk Cemiyeti’nin başına geçti[2]. Nitekim, komşu şehir Trabzon’da da aynı tehlikelere karşı koymak üzere 10 Şubat 1919’da Trabzon Muhafaza-i Hukûk-ı Milliye Cemiyeti kurulacaktır. Trabzon Muhafaza-i Hukûk-ı Milliye Cemiyeti, 23 Şubat 19191’da ilk kongresini, ardında 22 Mayıs’ta ikinci kongresini ve 28 Mayıs’ta yaptığı olağanüstü kongresinde “işgale silahla karşılık verme” kararı aldı. Cemiyet kuruluşundan hemen sonra Pontus tehlikesine karşı Osman Ağa ile anlaşmaya karar verdi, çünkü Türkler’den yalnız Osman Ağa’nın elinde silah vardı. Bu sırada “tehcîr” suçlamasıyla karşı karşıya kaldı.
Ermeniler ve Rumlar, Giresun’da da tehcir işlerinin çok kötü icra edildiği ve Ermenilerin mallarını aldıkları iddiasıyla tüccardan Sarı Mahmud-zâde Hasan ve Sarı Mahmud-zâde Eşref Efendilerle, Feridun-zâde Osman Ağa’nın da İstanbul Dîvân-ı Harb-i Örfî’ye teslimini istediler[3]. Rumların Osman Ağa’yı şikâyet etmesindeki etken, Pontus emellerine karşı “en büyük engel” görmeleridir. Mustafa Kemal Paşa’nın da tespitine göre bu sırada Karadeniz bölgesinde kırktan fazla Rum çetesi faaliyet göstermekteydi. Türkler’den ise “tehcirden dolayı firarda olan Osman Ağa’nın Giresun’daki çetesi mühim” idi[4]. Rumların şikâyetini dikkate alan mahkeme, Osman Ağa ile birlikte adı geçen diğer kişilerin tutuklanıp İstanbul’a gönderilmesi için Trabzon valisi Mehmed Galib [Gönç] Bey’e talimat verdi. Osman Ağa ile birlikte bu şahısların suçlu olarak görülüp tutuklanarak mahkemeye teslim edilmesinin istenmesi Giresun ileri gelenlerinin tepkisine sebep oldu. Bu tepkilerini dile getiren, başta Giresun müftüsü Muhiddin, Nakibüleşraf Ali, Belediye Reisi Şükrü, Ticaret Odası Reisi Kâşif Efendiler olmak üzere otuz sekiz kişinin imzasıyla Sadaret ve Dâhiliye Nezâreti’ne birer telgraf çekildi (10 Mayıs 1919). Telgrafta tehcir edilen Ermeni vatandaşların hiç birinin zarar görmediğini, Müslümanlar olarak insaniyetperver yardımlarla ve büyük teessürlerle uğurladıklarını, kesinlikle öldürme, yağmalama veya gasp gibi fiillerin olmadığını dile getirdiler. Bu iddiaların birkaç fesatçı ve iftiracı kişilerin, garaz ve düşmanlık uğruna yaptığına dair yemin ettiler[5]. Bu sırada Mülkiye Müfettişi Hilmi Bey’in 26 Ağustos 1919 tarihli bir raporuna göre Giresun şehrinde 979 hanede 6160 Türk, 983 hanede 6241 Rum, 240 hanede 900 Ermeni olmak üzere 13301 nüfus vardı. Kaza dâhilindeki nüfus ise 194.000 Türk, 22.000 Rum ve bir miktar da Ermeni’den ibaretti.
Giresun Belediye Reisi Osman Ağa’nın tutuklanarak İstanbul’a gönderilmesini isteyen telgraf bir süre işleme konulmadı. Vali Mehmed Galib Bey’in sıkıştırması üzerine kaymakam Nizamettin Bey’le, müddeî-i umûmi Yolasığmaz-zâde Hulûsi Bey, Osman Ağa’ya gizlice haber göndererek ortalıkta dolaşmamasını istediler. Tutuklanacağını anlayan Osman Ağa, şehirden ayrılmaya karar verdi ve “sargıdan kendisini alması için” güvendiği cephe arkadaşı Keşablı Tom-oğlu İsmail Ağa’ya Sütlaç-zâde Vahid Efendi ile haber gönderdi. Osman Ağa, Tom-oğlu İsmail Ağa birlikte Birinci Cihan Harbinde beraberdiler. Ordu, Tirebolu’nun doğusunda Harşit Çayı’na çekilince Tom-oğlu cepheden bir kaç arkadaşı ile firar etmiş, çete kurarak dağda gezmiş, idam cezası yemişti. Osman Ağa, Tom-oğlu İsmail ve arkadaşlarını idamdan kurtarmıştı. İsmail Ağa, Osman Ağa’nın haberi üzerine bir gece Keşab nahiyesinden gelerek başta Hotman-oğlu Kara Mahmud, Hotman-oğlu Vahid, Pet-oğlu Kör Abdullah olmak üzere yirmi altı arkadaşı ile birlikte Osman Ağa’yı “sargıdan” aldı[6].
Bir süre Keşab Tepeköy’de ve daha sonra Giresun’a bir saat mesafedeki Kayadibi köyünde kalan Osman Ağa, Nizamettin Bey’in yerine atanan İstanbul hükümeti taraftarı kaymakam Bâdi Nedim Bey’in tutuklanması konusunda ısrarlı takibi üzerine maiyetini alarak Sivas vilayetine bağlı Karahisar’a gitti. Mülkiye Müfettişi Hilmi Bey, Osman Ağa’nın beş yüz kadar silahlı arkadaşlarıyla birlikte Giresun’dan ayrıldığını söyler. Trabzon valisi Mehmed Galib Bey’in, İtilaf devletlerinin arzusu üzerine Osman Ağa’yı ölü veya diri ele geçirmeye çalıştığı sırada, Giresunlular artan Pontus baskısına karşı Karahisar’a adam göndererek Osman Ağa’dan yardım istiyorlardı. Osman Ağa, taşkınlıklarını iyice artıran Rumlar’ın 5 Haziran 1919 günü Taşkışla denilen Rum okuluna mavi-beyaz renkte 20 metrelik bir Pontus bayrağı asmaları üzerine Karahisar’dan Giresun’a geldi ve Rum okuluna asılmış olan bayrağı indirdi, bayrağı asan doğramacı ustası Aristidi Balavani’yi yanında götürerek hak ettiği şekilde cezalandırdı. Tekrar Karahisar’a dönen Osman Ağa, Sivas, Tokat ve Karahisar Rum metropolitlerine baskı yaparak Patrikhaneye ve İstanbul hükümetine tehcirle ilgisi olmadığına, affedilmesinin yerinde olacağına, kendisi hakkında bir şikâyetlerinin bulunmadığına dair birer mektup yazmalarını sağladı. Bu isteğine Giresun Rumları da katıldı. 30 Haziran 1919’da Karahisar mutasarrıflığı aracılığıyla Osman Ağa ve arkadaşları istimân ettiler, yani aman dilediler. Karahisar Mutasarrıfı Rıfat Bey’in Osman Ağa’nın affedilmesine dair 1 Temmuz 1919 tarihli talep yazısı sureti, 2 Temmuz 1919’da bir şifre ile Sivas Valisi Reşid Bey tarafından Dâhiliye Nezâreti’ne arz edildi. Mutasarrıf, “bir müddetten beri Giresun havâlîsinde müsellah mühim bir kuvvet ile dolaşan Feridun-zâde Osman Ağa’nın tehcîr günlerinde cephede olup hizmet-i vataniyye ile meşgûl olduğunu, böyle mes’eleden kat‘iyyen haberdar olmadığını, isteğinin kabul edilmesiyle bölgede asayiş ve sükûtun sağlanacağını; ayrıca Osman Ağa’nın etrafına topladığı 1000’i aşkın kuvvetin imhadan kurtarılabileceğini”söyledi[7].
Meclis-i Vükelâ, 7 Temmuz 1919 tarihli toplantısında Sivas vilayetinden gelen telgrafı görüşerek Osman Ağa’yı şahsi hukuk saklı kalmak kaydıyla afetti. Meclis-i Vükelâ’nın kararında “mezkûr telgrafname meâlinde müstebân olduğu üzere Giresun belediye reîsi olup taktîl ve tehcîr mes’elesiyle alâkadâr bulunmasından dolayı firâr ve o havâlîde mühim bir kuvvet ile müsellehan geşt ü güzâr eden Feridun-zâde Osman Ağa’nın âhiren Karahisâr livâsı dâhiline bi’l-vürûd istîmân eylemesine ve kendisi hakkında ta‘kîbât icrâsı içün elde kuvve-i kâfî mevcûd olmadığı ve kabûl-ı istîmânı Karahisâr ve Giresun havâlîsinin te’mîn-i sükûn ve âsâyişine hâdim olacağı bildirilmesine nazaran hukûk-ı şahsiyye bâkı kalmak üzere merkumun kabûl-ı istîmânı münasib görünmüştür. Âna göre îfâ-yi muktezâsının Dâhiliye ve Adliyye Nezâretlerine tebliği karâr-gîr olundu” denilmekteydi[8].
Sadaret’ten Dâhiliye Nezâreti’ne bildirilen af kararı, Sivas İstinaf Mahkemesine ve Müddeî-i Umûmiliğine 8 Temmuz 1919’da geldi. Osman Ağa, bu kararı Karahisar’da Millet Bahçesi’nde okudu ve aynı gün öğleden sonra Giresun’a hareket etti. Sarıbayraktaroğlu, bugünün hatırasına çekilen resmin arkasında Feridun-zâde Osman Ağa imzası ile “Tehcîr ve nakil mes’elesinden dolayı erbâb-ı müfsidînin Dersâadet Dîvân-ı Harb-i dâimisine vuku’bulan mürâcaatları neticesi hakk-ı âcizânemde bilâ-tahkikât ihzâr müzekkeresi sâdır olmuş idi. Adlî ve adâletin tamâmî-i tatbîkine intizâren maa‘ rüfaka dağlara ilticâ ve maa‘ ahîren şeref sâdır olan irâde-i seniyye-i hazret-i pâdişâhînin Karahisâr-ı Şarkî’de taraf-ı âcizâneme makam-ı mutasarrıfîden i‘tâ ve kıraâtını müteâkıb livâ-i mezkûr Millet Bahçesi’nde 8 Temmuz 1335 [1919] tarihinde grup halinde bir kısım maiyyetimle çektirilen fotoğraf bir hâtıra-i kıymetdâr olmak üzere” notunun yazılı olduğunu bildirir[9].
Meclis-i Vükelâ’nın af kararında sadece Osman Ağa’nın adının geçmesi, “rüfakasından/maiyyetinden”, yani arkadaşlarından söz edilmemesi, bunların afvedilip-affedilmediğine dair tereddüde yol açtı. Bunun için Sivas vilayeti, Dâhiliye Nezâreti’nden konuya açıklık getirmesini arz etti (11 Temmuz 1919). Dâhiliye Nezâreti’nin 13 Temmuz 1919 tarihli cevabî yazısında “Osman Ağa’nın kabûl-i istîmânı hakkındaki Meclis-i Vükelâ kararı mûmâ-ileyhin maiyyetine de şâmildir” denilmesine rağmen tereddütler devam etti. Sivas vilayeti bu defa Karahisar Mutasarrıflığınca tanzim edilen, Osman Ağa’nın arkadaşlarının isim ve hüviyetlerini ihtiva eden bir listeyi Dâhiliye Nezâreti’ne gönderdi (27 Ağustos 1919)[10]. Buna rağmen Osman Ağa’nın arkadaşlarının affına dair Adliye ve Mezahib Nezâreti, Dâhiliye Nezâreti ve Sadaret arasında yazışmalar bir süre daha devam etti[11]. Nitekim, Adliye ve Mezahib Nezâreti, Dâhiliye Nezâreti’ne muhatap 24 Eylül 1919 tarihli yazısında Osman Ağa’nın arkadaşları hakkında herhangi bir işaret olmadığından bahisle “olunacak mu’amelenin tâ‘yîn ve inbâsı husûsunu” sormaktaydı. Osman Ağa’nın maiyetinin affedildiğine dair tereddütlerin giderilmesi ancak dört ay kadar bir zamanı gerektirdi. Nihayet, Meclis-i Vükelâ 10 Kasım 1919 tarihli toplantısında Osman Ağa ve cetvelde isimleri yazılı arkadaşlarından 168 kişi için adlî takibatın ertelenmesine karar verdi ve alınan bu karar aynı gün Sadaretten Dâhiliye Nezâreti’ne “Tehcîr ve taktîl meselesiyle alâkadâr olmasından dolayı firâra ve ahîren Sivas vilâyetine dehâlet ederek hakkındaki ta‘kîbât-ı adlîyyenin te’cîline karar verilen Giresun belediye reîsi Feridun-zâde Osman Ağa’nın rüfekasından muharreri’l-esâmî yüz altmış dokuz şahıs hakkında da te’cîl-i ta‘kîbât olunması vilâyet-i mezkûreden bildirildiğine dâir vârid olan 29 Teşrin-i evvel 1335 [29 Ekim 1919] tarihli 1666 numaralı tezkire-i âlileri melfûflarıyla beraber Meclis-i Vükelâ’da lede’l-mütâlaa havâlî-yi mezkûre âsâyişinin muhâfazası zımnında eşhâs-ı merkume hakkındaki ta‘kîbât-ı adlîyyenin te’cîli münâsib olacağı cevâben iş’âr-ı devletlerinden bulunmasına nazaran hukûk-ı şahsiyye ciheti bâki olmak üzere bunlar hakkında da ale’l-usûl ta‘kîbât-ı kanûniyyenin te’cîli münâsib görülmüş ve Adliye Nezâreti celîlesine de teblîgat icrâ edilmiş olmağla îfâ-yi muktezâsının himmet buyrulması siyâkında tezkire-i samiyye-i senâveri terkîm kılında efendim” denilerek bildirildi[12]. Böylelikle Osman Ağa ve arkadaşları dâhil 169 kişinin “afv-ı şâhâne”ye uğradıklarına dair tereddütler ortadan kalkmış oldu. Osman Ağa, “afv-ı şâhâne”ye uğradıktan sonra Giresun belediye reisliği makamına yeniden oturdu.
Doğu Karadeniz’de kurulmasına çalışılan Pontus devleti hayallerine son veren mücadelenin içinde yer aldı. Giresun’da kurulan iki alaydan biri olan 47. Alay’ın başında Koçgiri Kürt İsyanının bastırılmasında rol aldı. Ağustos 1921’de Sakarya cephesine sevk edildi. Bu savaşlarda, özellikle Mangaltepe’de büyük başarılar gösterdiler. Zaferden sonra Ankara’da Trabzon mebusu Ali Şükrü Bey’in öldürülmesinden sorumlu tutuldu. Çankaya’da çıkan çatışmadan sonra sedyede yaralı bir halde iken bazılarına göre Muhafız Tabur Kumandanı İsmail Hakkı [Tekçe] tarafından, bazılarına göre de Rüsûhi Bey tarafından vurularak öldürüldü (2 Nisan 1923). Millî Mücadele kahramanı Osman Ağa’nın anıt mezarı Giresun Kalesindedir.
Osman Ağa hakkında bir yazar şunları söylemektedir[13]: “Osman Ağa, yaşadığı dönemde İtilaf Devletleri, Yunanlılar, Rumlar, Ermeniler, Kürtler ve Mustafa Kemal Paşa muhalifleri tarafından eleştiri yağmuruna tutulmuştu. Aslında Mustafa Kemal Paşa taraftarları da muhalif mebus Ali Şükrü Bey’in öldürülmesi dolayısıyla Osman Ağa konusunda ürkek davranmışlardır. Osman Ağa’ya tek sahip çıkan koynunda büyüdüğü ve kendisini en iyi tanıyan Giresunlular olmuştur. Bugün yapılması gereken, bu tartışmalı tarihi şahsiyet hakkında pek çok akademik çalışmanın ortayı çıkmasını sağlamak ve Osman Ağa’nın tarihteki yerinin duygusallıktan uzak bir şekilde ortaya konması için gerekli objektif bakışları sergileyebilmektir”.
[1] Hacı Hamdi Pirselimoğlu, 1878 yılında Trabzon’da doğdu. 1902’de kurmay yüzbaşı rütbesiyle Harp Akademisi’nden mezun oldu. 1916’da 37. Kafkas Tümeni Komutanlığı’na atandı. 23 Kasım 1918’de askerlikle ilişiği kesildi. Millî Mücadeleye karşı bir tavır aldı. 1929’da mahkeme kararıyla emekli oldu. 2 Mart 1967’de Trabzon’da öldü (İ. Akbal, Millî Mücadele Döneminde Trabzon’da Muhalefet, İstanbul 2008, s. 457-458).
[2] Osman Ağa’nın hayatı ve faaliyetleri için bk. Sadi Borak, İktidar Koltuğundan İdam Sehpasına: Yakın Tarihimizden Siyasi Cinayetler ve İdamlar, İstanbul 1962, s. 187-219; Ömer Sami Coşar, Atatürk’ün Muhafızı Topal Osman (Osman Ağa), İstanbul 1971; Süleyman Beyoğlu,“Belgelerle Osman Ağa (1883-1923)”, Millî Mücadelede Giresun (Sempozyum 6-7 Mart 1999), İstanbul 1999, s. 77-98; M. Şakir Sarıbayraktaroğlu, Osman Ağa ve Giresun Uşakları Konuşuyor, İstanbul 1975; Erden Menteşeoğlu, Yakın Tarihimizde Osman Ağa ve Giresunlular, Giresun 1997; Ahmet Gürsoy, Milli Mücadelede Giresunlular, Giresun 2005, s. 77-116; Mustafa Dağ, “Osman Ağa”, Giresun Dergisi, sayı: 11 (Nisan 1987), s. 3-16.
[3] Ferudun Ata, İşgal İstanbul’unda Tehcir Yargılamaları, Ankara 2005, s. 175; Zeynep Tüfekçi, Trabzon ve Çevresinde Yapılan Ermeni Tehciri ve Yargılanmalar (MÜ Türkiyat Enstitüsü Basılmamış Yüksek Lisans Tezi), İstanbul 2001, s. 71, 107.
[4] Mustafa Balcıoğlu, “Birinci Dünya Savaşı Sırasında Karadeniz’de Rum Faaliyetleri ve Sivil Tepki”, OTAM, sayı: 4 (Ocak 1993), s. 96-97; Mesut Çapa, Pontus Meselesi, Trabzon 2001, s. 66; Süleyman Beyoğlu, “Tam Bağımsızlığa Giden Yol: Kurtuluş Savaşı”, İmparatorluktan Ulus Devlete Türk İnkılâp Tarihi (ed. Cemil Öztürk), Ankara 2005, s. 144.
[5] F. Ata, a.g.e., s. 184-185. Sadaret’e ve Dâhiliye Nezâreti’ne çekilen bu telgraflarda müftü Muhiddin Efendi’den başka şu isimler vardı: Meclis İdare Âzasından İsmail, Ticaret Odası Reisi Kâşif, Belediye Reisi Şükrü, Nakibüleşraf Ali, müderris Ali-zâde Ömer, müderris Köse-zâde Osman, müderris Lâz-zâde Ali, Kale mahallesi imamı Şirin, Kapu mahallesi imamı Feyzullah, Belediye Meclis âzasından Eşref, müderris Ahmed Reis-zâde Asım, Hacı Hüseyin mahallesi imamı Reşad, [Hacı Hüseyin mahallesi] muhtarı İzzet, Çınarlar mahallesi İmamı Ali, [Çınarlar mahallesi] muhtarı Receb, Hacı Mikdad mahallesi imamı Fehmi, [Hacı Mikdad mahallesi] muhtarı Feyzi, Sultan Selim mahallesi imamı Tevfik, [Sultan Selim mahallesi] muhtarı Veysel, eşraftan Hacı Ali Ağa-zâde Mehmed Ali, muhtarı Ahmed, Gemiler Çekisi [=Çekeği] mahallesi imamı Ömer, [Gemiler Çekeği mahallesi] muhtarı Hurşid, muhtar Şükrü, eşraftan Larçın-zâde Hakkı, tüccardan Bayezıd-zâde Süleyman, tüccardan Hacı Ahmed-zâde Ömer, eşraftan Hacı Ahmed-zâde Azmi, tüccardan Yolasığmaz-zâde Süleyman, eşraftan Salih-zâde Mehmed, eşraftan Yusuf Ağa-zâde Yusuf, Tirali-zâde Hasan, Gedik Ali-zâde İhsan, tüccardan Tacali-zâde Süleyman, tüccardan Kumaş-zâde Hüseyin, Fâik-zâde Cemal (BOA, DH. EUM. AYŞ, nr. 3/38).
[6] Sarıbayraktaroğlu, a.g.e., s. 40-41.
[7] Beyoğlu, a.g.e., s. 81-82; BOA, BEO, nr. 343565.
[8] BOA, MV, nr. 216/69.
[9] Sarıbayraktaroğlu, a.g.e., s. 69.
[10] BOA, DH. EUM. KLH, nr. 4/36, lef: 1.
[11] BOA, DH. ŞFR, nr. 101/19-70; BOA, DH. EUM. AYŞ, nr. 32/22.
[12] F. Ata, a.g.e., s. 185; Beyoğlu, a.g.e., s. 82;BOA, MV., nr. 217/105.
[13] Süleyman Beyoğlu, Millî Mücadele Kahramanı Giresunlu Osman Ağa, İstanbul 2009.
————————————————————————————————————————————————————————————————————
OSMAN AĞA’YI VE ÖLÜMÜNÜ BİR DE ONDAN OKUYUN
Tarihçi Yusuf Halaçoğlu, ölüm yıldönümünde Osman Ağa’yı anlattı.
Kayseri Eski Bağımsız Milletvekili, Türk Tarih Kurumu Eski Başkanı Yusuf Halaçoğlu, 47. Gönüllü Alay Komutanı,Kurtulul Savaşı kahramanı Milis Yarbay Osman Ağanın ölüm yıl dönümü nedeniyle bir yazı kaleme aldı. Halaçoğlu’nun “bir yiğit adam daha” diye başlayarak Osman Ağa’yı ve ölümü sürecini anlattığı yazısı şöyle:
Yakın tarihimizden bir yiğit adam daha. Topal Osman. Giresunlu. Babasından askerlik bedel parasını alıp, bununla asker toplayıp 1912 Balkan savaşına katıldı. Çorluda bir şarapnel parçasının sağ dizine çarpması sonucu sakat kaldı. Bundan dolayı Topal Osman olarak anılmıştır. 1. Dünya Savaşında Ruslara karşı savaştı. 1920’de Koçgiri isyanın bastırılmasında görev aldı. Daha sonra topladığı iki alay gönüllüyle Mustafa Kemal’in hizmetinde, Yunanlıların denize dökülmesine kadar mücadele etti. Başarılarından dolayı Cumhurbaşkanlığı muhafız alayı komutanlığına getirildi.
1923’te Meclisteki muhaliflerden Trabzon mebusu Ali Şükrü Bey’in ölümünden sorumlu tutuldu. Halbuki Ali Şükrü bey onun samimi arkadaşıydı. Ali Şükrü ile öldürüldüğü gün Ulusta tavla oynamıştı. Ölümünden sorumlu olarak Atatürk’ün kendişine bağışladığı Papazın Bağı’ndaki evde çatışmada yaralandı. Faytonla hastaneye giderken girişte biri tarafından tabancayla vuruldu. Cesedi meclis kapısında asıldı. Ülkeye büyük hizmetlerde bulunan Topal Osman öldürüldüğünde daha 40 yaşındaydı (2 Nisan 1923). Atatürk tarafından Giresun’a gömülmesi talimatı verildi. Giresun’da şimdiki mezarının bulunduğu tepenin yamacına gömüldü. Daha sonra Atatürk’ün Giresun’u ziyaretinde Topal Osman’ın da mezarını ziyaret etti. Mezarın şimdiki bulunduğu tepeye nakledilmesini istedi.
Atatürk Topal Osman’ı çok severdi. Topal Osman kendine bağlı birlikleriyle çok güçlü bir konumdaydı. Öldürülmeden önce muhafız alay komutanlığına İsmail Hakkı Bey atanmıştı. Topal Osman’ın çevresindeki bir kısım arkadaşları bir şekilde başka yerlere göreve gönderilmişti. Baskın sırasında yanında sadece 21 kişi vardı. Muhtemel ki Ali Şükrü bahanesiyle ona muhalif kişiler Topal Osman’dan, hem de katı muhalif olan Ali Şükrü’den kurtulmuşlardı. Zira Ali Şükrü’nün cesedini bir çoban Papazın bağı çevresinde üzerindeki paltosu ve çizmeleriyle bulmuştu. Ancak Topal Osman’ın Ulus’taki Soğanpazarı’ndaki evinde öldürüldüğü iddia edilmişti. Paltosunda kahve ve kan lekeleri vardı. Eve giren kişi hem çizmeyi çıkarır, hem de paltoyu. Dolayısıyla bir tertibe iki önemli şahıs kurban edilmiştir. Allah her ikisine de rahmet eylesin. Onun hakkında daha çok anlatılacak şeyler var. Ancak çok daha uzun olmasını istemedim. Fakat ileride internet üzerinden Tarih Sohbeti planlıyorum. Orada daha geniş anlatma fırsatı olur kanaatindeyim.