“Madımak, Başbağlar… Ateşi harlamayalım!” başlıklı yazımın yayın tarihi 6 Temmuz 2018. Yazıya “Sivas Madımak, ardından Başbağlar… Madımak’ta dumandan zehirlenerek ve kurşunla 33+4, Başbağlar’da 33 katl; Sivas olaylarından dolayı müebbet alanlar 33.” cümleleriyle giriyorum.
Madımak Oteli katliamıyla Başbağlar köyü katliamı basın yayın organlarında kaçta kaç oranında yer almıştır? Araştırılsa ne çıkar karşımıza?
Madımak Oteli faciası 100 kere gündeme getirilmişse, Başbağlar köyü katliamından belki 2 kere söz edilmiştir.
Madımak Oteli faciası bir kitle hareketinin neticesidir; şuursuzdur.
Sivas olaylarından üç gün sonra 5 Temmuz 1993’te PKK militanlarının Başbağlar Köyü katliamı ise şuurludur. Köy bile bile basılmıştır. Akşam namazı için camiye gelen insanlar dışarı çıkarılmışlar, 29’u kurşuna dizilmiş, sonra bütün köy yakılmış, biri kadın dört kişi yanarak can vermiştir.
*
CHP Ankara Milletvekili Gamze Taşcıer, Madımak Oteli’nin “Madımak 2 Temmuz utanç müzesi” yapılması için TBMM’ye kanun teklifi vermiş.
Bu gibi davranışlarla acıyı paylaşmak, bir daha böyle hâdiseler olmaması için tedbir almak gibi bir maksat güdüldüğünü düşünmüyorum. Belli kesim faciayı, ideoloji motivasyonu olarak kullanıyor. Yaptıkları yangında dumandan boğularak hayatlarını yitirenlerin hatıralarını tazim değil; açık yazıyorum, tacizdir.
CHP Milletvekili Gamze Taşcıer gibi otelin “utanç müzesi” yapılmasını isteyenler içinde PKK’ya yakın İHD ve Yeşil Sol Parti’den TBMM’ye geren HDP/PKK’lı bir hanım milletvekilinin olması manidar değil mi?
Madımak Oteli, 2011’de “Bilim ve Kültür Merkezi” yapıldı hâlbuki…
*
2 Temmuz 1993 Madımak Oteli vahşeti dün gibi… Hepimizin yüreği yanıyor.
Protesto için toplanan kitle şuursuzdur. Ne yapsanız, kitlenin önüne geçemiyorsunuz.
Gustave Le Bon’un (1841-1931) “Kitleler Psikolojisi” (1895) kitabını bilirsiniz…
“Kitlelerin Kışkırtılma Yeteneği, Hareketliliği ve Kızgınlığı” başlığı altında şu satırlar bize bir fikir verecektir:
“Esas karakterlerinden bahsederken söylediğimiz gibi; kitleler hemen hemen tamamen bilinçaltı tarafından yönetilir. Fiilleri beyinden ziyade omuriliğin (murdarilik) kontrolü altındadır. İcraları bakımından fiilleri tam olabilir, fakat bunları beyin idare etmediğinden, birey kışkırtmaların durumuna göre hareket eder. Dışardan gelen bütün etkilerin oyuncağı haline gelen kitle, bu etkilerin ardı arası kesilmeyen değişmelerine maruz kalır. Kendi başına bulunan birey dahi, kitle halinde bulunan bireyin tabi olduğu tahriklere maruz kalabilir, fakat aklı, bu tahriklere boyun eğmenin sakıncalarını kendine gösterdiğinden bunlara baş eğmez. Fizyolojik tabirle, bu durumu yalnız bulunan birey, tepkilerine hâkim olmak yeteneğine sahip olduğu halde, kitle bu yetenekten mahrumdur, diyerek tanımlayabiliriz.” (Hayat Yayınları, 1997, s. 32)
İdeolojik saplantı, gerçekleri görmeyi köreltir.
Le Bon, dinî duyguları genelleştirerek insanın şartsız itaatinden bahseder:
“... dinî duygu pek sâde özellikleri taşır. Üstün sanılan bir kimseye fazla sevgi, onda bulunduğu kabul edilen kuvvetten korkmak, emirlerine körü körüne uymak, inançlarını tartışmak imkânsızlığı ve onları etrafa yaymak isteği, bu inançları kabul etmeyenleri düşman görmek gibi..
Böyle bir duygu ister gözle görülemeyen bir Allah’a, ister taştan yapılma bir puta, bir kahraman yahut bir siyasî düşünceye bağlı olsun, aslında hep dinî sayılır. Onda aynı zamanda tabiatüstü ve olağanüstülük özellikleri de vardır. Kitleler bir siyasî kurala veya onları geçici bir zaman için tutucu yapan başarılı bir lidere sırlı bir güç yöneltirler.
İnsan, yalnız bir ilaha inandığından dolayı dindar değildir, ruhunun bütün güçlerini, iradesinin bütün itaatlerini, tutuculuğunun ateşlerini, bir davanın yahut duygu ve fiillerine rehber olmuş bir kimsenin hizmetine vakfettiği vakit, dindardır.” (s. 66)
Bu tarifler size bugünkü “tek adam” rejiminin hâkimini anlatmadığını söyleyebilir miyiz!
Le Bon, “Kitlelerin Telkine Kapılma Yeteneği ve Çabuk İnanırlığı” başlığı altında, Madımak faciasının ipuçlarını verir:
“Ne kadar yansız olduğu sanılırsa sanılsın, kitleler çoğu zaman telkine hazır bir dikkat ve bekleme durumu içerisinde bulunurlar. İlk yapılan telkin derhal sirayet yoluyla bütün zihinlere kendisini kabul ettirir ve hemen yönünü belirler.
Telkin olunan kimselerde, sabit fikir fiil hâline gelmeğe hazırdır. Ateşe verilecek bir saray veyahut yapılacak bir bağlılık gösterisi mi var, kitle aynı kolaylıkla bunları yapmaya atılır. Her şey kışkırtıcı unsurun uygulamasına bağlıdır ve tek bir adamla olduğu gibi, telkin olunan fiil ile bu hareketin icrasına engel olabilecek akıl ve muhakeme nispetlerine bağlı kalmaz.
Bunun gibi, kitleler daima bilinçaltısının üzerinde dolaşarak bütün telkinlere maruz bulunurlar. Akli etkilerin yardımından mahrum bulunan kitleler, fazla bir safdillik ve her şeye kolay inanırlık gösterir. Onlar için olmayacak hiçbir şey yoktur.
Bunun gibi, kitleler daima bilinçaltı sının üzerinde dolaşarak bütün telkinlere maruz bulunurlar. Akli etkilerin yardımından mahrum bulunan kitleler, fazla bir safdillik ve her şeye kolay inanırlık gösterir. Onlar için olmayacak hiçbir şey yoktur.”
Kitle psikolojisini tahlil etmeden, saldırıyla “şeriat” arasında bağ kurmak, “Alevî düşmanlığı” güdüldüğünü iddia etmek kasıtlıdır. Bu sonuçlara varanlar kendi kör ideolojilerinin köleleridir.