Merhaba değerli okurlarım,
Kahramanmaraş’ın Pazarcık merkezi ve on bölgeyi etkileyen 42 binin üzerinde yaşanan can kaybı, yüz bini geçen yaralı, on binlerce yıkılan binalar, koca bir çaresizlik.
Sözün bittiği yer.
Deprem öldürmez. Tedbirsizlik öldürür.
Evet, Türkiye fay hattında. Onu biliyoruz. Koca koca binalar önlem için mi yapıldı?…
Çok kaliteli, sağlam diye en yüksek, fahiş fiyatlardan satılan binalar süslü mezarlıklar olarak vatandaşa teslim edildi.
Sonra hepimiz gördük. Koca bir feryat ve çaresizlik.
Peki, nerede verdiğimiz vergiler, hazırlıklar, önlemler…
Hepsi hayal kırıklığı, hüsran…
Millet olarak çok güçlüyüz.
Mutlaka bu acıyla yaşamayı öğreneceğiz.
Depremin bıraktığı acı, yas, ekonomik kayıplar, tarım, hayvancılık, işsizlik, göç, barınma gibi birçok sıkıntısı umarım ileri zaman içerisinde büyümez.
Güzel ülkem de büyük sıkıntılar yaşamaz…
Ateş düştüğü yeri yakıyor derler ya… Yaşanan büyük felaket ülkemizin, 86 milyonun canını çok ama çok yaktı.
Kırk iki binin üzerinde canımız yok oldu. İnsan hayatı bu kadar ucuz mu? Bu kadar basit mi? Rant kavgası yüzünden, koca koca binaların altından binlerce vatandaşımız yok yere hayatını kaybetti.
Acımız büyük. Sonumuz hayrolsun.
Değerli okurlarım,
Malatyalı iş insanı Sinan Bozdemir‘in mektubu elime ulaştı. Mektup yaşadığımız Kahramanmaraş’ın Pazarcık merkezli ve 11 bölgeyi etkileyen deprem sonrasında yeniden hayata tutunma mücadelesini anlatıyor…
Tekrarını yeniden yaşamayalım diye İstanbul depremine ilişkin öneriler de sıralanmış.
Mektup aynen şöyle…
“Sayın Gülay Hanım,
Size bu mektubu son çare ‘köprüden önce son çıkış’ gördüğümden dolayı yazıyorum. Ben V. Sinan Bozdemir, iş adamıyım, ülkesini seven, geleceğine inanan bir vatandaşım.
Her ne kadar milletçe dönemsel sıkıntılar yaşasak da, sorunlarımız çözülecek olsa da bir küçük kıyamet var ki bu ‘güzel’ günleri mum ile arayacağız, zamanında çözüm oluşturmaz isek hiç ışığımız olmayacak…..
Yaşanacak büyük İstanbul depreminde kullanılmak üzere size bir deprem çantası gönderiyorum. Büyük deprem olduğunda çantanın içindekiler size ne kadar yardımcı olacak ise işte ülkemizin depreme hazırlığı da aynı ölçüde yardımcı olacaktır.
Bir çözüm var ve vardı demek için size Büyük İstanbul depreminin çözümünü anlatan 7 NOKTA kitabımı gönderiyorum. Ayrıca bu çalışmam yaşanabilir Türkiye için bir anahtardır.
Diliyorum ki kitabımı okursunuz ve destek olursunuz, ülkemizin geleceği ve hepimizin varoluş sebebi için.”
Kitap elime ulaştı ve okudum. Kitabın içerisinde çok faydalı ve mantıklı çözümler var.
Sonrasında Yeniçağ Televizyonu‘nda da sesimizi duyuralım istedim.
Hem yazılı hem de görsel basını takip edenlere kitabın özetini paylaşıyorum. Umarım faydalı olur. Yayını merak edenler ise YouTube kanalımız Yeniçağ TV‘den izleyebilirler.
Bu ülke hepimizin.
El birliğiyle destek ve sahip çıkmak zorundayız. Güzel ülkeme ve hepimize çok geçmiş olsun.
Sonuçlar ve Değerlendirme…
1:Büyük deprem geliyor eğer bir şey yapılmaz ise önümüzdeki 20 yıl içinde bir gün ülkemiz deprem ile felç olacak.
Sonuç 2: Büyük felaketten önce İstanbul nüfusunun azaltılması lazım, nüfusun büyük kitlesi sanayi çalışanıdır.
Sonuç 3: İstanbul’da tesislerin ve imalatın kümelenmesinin iki sebebi var: Üretilen mal ucuz ve sanayi tesisleri küçük olduğundan ve yüksek navlundan dolayı İstanbul’dan uzaklaşılamıyor. Bu konuya çözüm oluşturulur ise Atatürk‘ün ideal köy modellemesinde anlattığı; İnönü‘nün Köy enstitüleri ile çözüm aradığı ve Ecevit‘in de Köy-Kent ile gündeme getirdiği köy merkezli gelişimi ülkemizin her yerinde sağlamış oluruz.
Sonuç 4: Ürettiğimiz ürün fiyatı hemen yükselmeyecek. Bu sebep ile navlunu(nakliye maliyeti) düşürmek gerekiyor ki sanayi tesisleri Anadolu’ya yayılsın.
Sonuç 5: Yük trenlerine ve hızlı trenlere yatırım gerekiyor. Tren yük taşıma maliyeti karayolunun ¼ dür.
Sonuç 6: İstanbul sanayicisinin kendi istekleri ile karar alabilmesi için 10 yıllık harita önlerine konulmalıdır. Ticaret yolları üstündeki taşımacılık yatırımının (yük treni ve hızlı tren) bitirme zamanı, 10 yıl sonraki İstanbul’da imalat yapmanın zorluluğu ve Anadolu’da iş yapmanın kolay olacağının kesin ve devletin onay verdiği maliyetlendirmelerinin ortaya konması gerekmektedir.
Sonuç 7: Yeni ekonomik modelleme ile sanayi tesisleri Anadolu içinde efektif şekilde kurulabileceği için, sosyal dokuyu bozan göç; tersine işlemeye başlayacaktır.
Sonuç 8: Navlun maliyetlerinin ¼ oranına gerilemesi enflasyonu da düşürecek bir etkiye sahiptir. Söz gelimi; tarladaki domates fiyatının 40 kuruş/kg olduğu dönemde Antalya-İstanbul taşımacılığı için minimum 10 kuruş/kg nakliye ödenmektedir. Ürün maliyetinin %25’i nakliyedir. Halkımızın sürekli şikayet ettiği ana gıda malzemeleri içindeki taşıma maliyetlerinin ¼ oranına düşmesi demek ürün fiyatlarında ciddi bir indirime dolayısı ile enflasyonun düşmesinde de pozitif etkiye sahip olacaktır.
Sonuç 9: İstanbul nüfusunun azalması demek bir anlamda da rantın düşmesi manasına gelir, daha kolay kamulaştırma, daha kolay depreme hazırlık demektir, bu konu popülist siyaset için risk oluşturabilir, ülkenin tüm siyasetinin popülizme prim vermeden üzerinde anlaşabileceği bir alt yapı kurulmalıdır.
Son sözüm; Bu çalışma esasen bir çığlık; büyük İstanbul depremi için acil bir çözüm oluşturmaz isek tüm ülke olarak hepimiz bu yükün altında kalacağız. 20 yıl içinde İstanbul’u boşaltmaz isek; rantını bitirmez isek yaramızı sarmak çok uzun sürecek kaybımız maddi- manevi çok olacaktır.
Hâl bu böyle iken; hâlâ İstanbul’a yapılan yatırımlar ile rantının artmasını sağlamak için strateji üretmek, ülkemize vurulan en büyük darbedir. Yukarıda deprem ile ilgili anlattıklarım haricinde de bu ekonomik modelleme; ülkemiz diğer bölgelere de uygulanabilir ise işsizlik, sosyal problemler, gelir paylaşımı gibi sorunların önüne geçilebilecektir. Ve asıl çarpıcı noktalardan biri de budur.
Önümüzde çok kritik 20 sene var.
Yapacaklarımızın hepsini bu sürede yapıp beklenen büyük depremin daha erken olmaması için dua etmekten başka seçeneğimiz yoktur.
Esasen yapmak istediğim sebep sonuç ilişkisi ile İstanbul nüfusunun nasıl azaltılacağı ile ilgili farklı bir bakış açısı ile çözüm üretmeye çalışmaktır. Anlattıklarım ana şemsiyedir, pek tabi ki proje başladığı zaman çok ciddi problemler çıkacak, itirazlar olacak, çok ciddi detay çalışması yapılacak, şehir bazında bölge bazında özel çözümler üretilmek zorunda kalınacaktır.
Aşabiliriz.
Belki beni anladınız belki anlamadınız kesiyorum artık sözümü, gözümüzü kapatıp bugünün keyfini sürmek yerine, tarihe bir not düşmek ve büyük felaket gelmeden katkımın olabilmesi için yazıya geçirdiğim fikirlerimin karşılık bulması ümidim ile…
Umarım Türkiye’nin kalbi, ekonomisi beton yığınına dönmüş, taşın toprağın altın denilen İstanbul’da hızlıca çözüm üretilir. Deprem olmadan bizler depremi az hasarla kapatmış oluruz.