Sayın Kemal Kılıçdaroğlu;
Cumhurbaşkanı Recep Tayyip Erdoğan’ın, CHP tüzüğünün 2/1-a maddesinde benimsenen “Yurtta Sulh Cihanda Sulh” ilkesi çevresinde yeni dönem iç ve dış politika alanında, yaptığı önemli vurgular gerek CHP’ye gerek İyi Parti’ye yönelik özellikle yurdumuzun ekonomik ve siyasi güvenliği açısından önemli bir adım olarak değerlendirilmelidir. Aynı zamanda bu politika, uluslararası alanda Avrupa, Çin, Afrika, Rusya ve Ukrayna dengelerini ve dünya barışını sağlamak açısından Türkiye’yi kritik bir konuma getirmiştir. Bu dengelerin bozulması halinde bölgesel ve küresel çapta olumsuz sonuçlar meydana gelebilir. Dünya çapında Türkiye’nin geldiği bu nokta, muhalefet etiği kapsamında, iktidarla birlikte CHP ve İyi Parti’nin ortak hareketini ülke geleceği açısından zorunlu kılmakta ve ülkemizin istikbalinde muhalefetin de en az iktidar kadar sorumluluğunu beraberinde getirmektedir. Bu kapsamda faydalı olacağını düşündüğüm birkaç hususa değinmek isterim.
11 Mayıs 2022 tarihinde Twitter üzerinden dile getirdiğiniz ve 12 Mayıs 2022 tarihindeki röportajınızda doğruladığınız “Sevgili Rus Dostlarımız, Dün bu ülkede ortaya saçılan montajlar, kumpaslar, Deep Fake içerikler, kasetlerin arkasında siz varsınız. Eğer 15 Mayıs sonrası dostluğumuzun devamını istiyorsanız, elinizi Türk’ün devletinden çekin. Biz hala işbirlikten ve dostluktan yanayız.” şeklindeki Cumhurbaşkanlığı ve milletvekili seçimleri öncesindeki ifadeleriniz Cumhuriyet Halk Partisinin (parti tüzüğünün, 2/1-a maddesinde de belirtildiği üzere) benimsediği “Yurtta Sulh Cihanda Sulh” ilkesine aykırı olmasının yanında Türkiye’nin ekonomik, siyasi ve sosyal güvenliğine karşı son derece ciddi endişe ve zarar verici niteliktedir. Türkiye ile Rusya arasındaki ilişkinin, Kazakistan, Türkmenistan, Özbekistan ve Kırgızistan gibi Türki Devletlerle birlikte değerlendirilmesi gerekir. Uzunca süre Sovyet ve Rus eğitimi ve yönetimi altında gelişen bu kardeş ülkelerde Rusya’nın ve Türkiye’nin ortak hareket ettiği ve rekabet içinde bulunduğu Kazakistan ve Azerbaycan olaylarında da açıkça görünür hale gelmiştir. Şahsen, Türkiye için özellikle ekonomik ve siyasi güvenlik açısından bu denli önemi olan bu ülkelerle hem rekabet içinde hem de ortak faaliyette bulunan ülkemizin yürüttüğü ilişkilerin boyutunun ve ülkemiz için öneminin Ukrayna Savaşının da üzerinde olduğunu düşünmekteyim. Nitekim Rusya, Türkiye ile ilişkilerini geliştirme açısından iyiniyetini savaştan daha önceki süreçte İstanbul’da Tataristan, Başkurdistan, Dağıstan temsilciliklerini açmak suretiyle görünür hale getirmiştir. Ayrıca Ukrayna savaşından çok önce yine Türkiye ile Rusya arasındaki Ticaret Mahkemelerinin karşılıklı olarak tanınmasına dair çok önemli bir uluslararası önayak oluşturulmuştur (Ek-1’de konuya ilişkin Adalet Bakanlığı haberini görebilirsiniz.). Bu girişim Türkiye ile Rusya arasında, ticaret mahkemelerinin verdiği kararların tahkim yargısına gerek kalmaksızın her iki ülke mahkemeleri tarafından tanınmasını için gerçekleştirilmiş, karşılıklı ticareti olağanüstü düzeyde kolaylaştırmaya ve güveni artırmaya yönelik, büyük bir adımdır ve bu adımdan da Rusya’nın, Türkiye ile olan ilişkisini sadece Türkiye olarak değil, Türki Devletlerle beraber bir bütün olarak değerlendirdiği net bir şekilde anlaşılmaktadır. Ayrıca 15 aydır devam eden Rusya-Ukrayna savaşı ülkemizin coğrafi konumu nedeniyle farklı imkanlar da sunmuştur. Rusya-Ukrayna savaşında Türkiye’nin Rusya ile batı arasında dengeleyici bir politika izlemesi ekonomik olarak karşılık görmüş, sadece 2022’de ülkemizde Rus iştirakli 1.363 şirket kurulmuştur. Bildiğiniz üzere Türkiye ihtiyacı olan doğal gazın %98’ini ithal eden ülke konumundadır. Rusya-Ukrayna savaşının ardından Türkiye, Rus fosil yakıtlarının en büyük tüketicilerinden biri konumundadır. Türkiye, Rusya’nın ikinci en büyük kömür ithalatçısı Çin’den sonra, ikinci en büyük Rus gazı ithalatçısı AB’den sonra dördüncü en büyük Rus petrol ithalatçısıdır. Türkiye, savaşın başlamasından bu yana Rus fosil yakıtlarına €25,9 milyar ($28,03 milyar) harcamıştır. Aynı zamanda Türkiye şu anda dünyanın önemli petrol geçiş ülkelerinden biridir, bu sebeple Rus gazına alternatif arayan Avrupa için Türkiye’nin önemi artmış ve bu konuda ki gelişmeler Avrupa tarafından yakinen takip edilmeye başlanmıştır. Ulusal çıkarlarımızı en üst düzeye çıkarmak, enerji jeopolitiğindeki önemimizi artırmak ve böylece bölgesel gücümüze katkıda bulunmak, en önemlisi Türkiye’nin transit rolünü ilgili taraflara karşı koz olarak kullanma fırsatı doğmuştur. Rus gazına acil alternatif arayan Avrupa için en önemli kaynak olarak değerlendirilen Türkiye, Balkanlar ve Avrupa kıtası ülkeleri için de oldukça çekici bir ortak haline gelmiştir. Rusya Devlet Başkanı Vladimir Putin, Ukrayna Savaşı’ndan bu yana Türkiye’nin yeni bir gaz merkezi veya gaz tedarik üssü olma rolünü doğrudan desteklemiş, Cumhurbaşkanı Recep Tayyip Erdoğan’da aynı doğrultuda AB’nin Rus gazı alımını kolaylaştırmak için Türkiye’de bir gaz merkezinin kurulmasını desteklemektedir. Peki, Türkiye AB ülkeleri için gaz merkezi olabilir mi? işte bu sorunun cevabı Avrupa ülkeleri için önem arz etmektedir. Cumhurbaşkanlığı seçimleri boyunca, Türkiye’nin yeni bir gaz tedarik merkezi olma rolü, başta İngiltere basını olmak üzere, Avrupa ülkelerinde de gündeme gelmiş ve seçim sonuçları bu açıdan da bir hayli önemsenmiştir. Kısacası Avrupa, Türkiye’nin yeni bir gaz merkezi olmasını beklemektedir. Avrupa birliği, kararları nedeniyle Rus gazını onaylamasa bile birçok ülke alternatif tedarikçiler bulma ve Rusya’nın gaz ihracat tekeli olan Gazprom’a olan bağımlılıklarını azaltma sözü vermiştir. Türk gaz merkezi, Azerbaycan ve Rusya tedarikleri arasında ayrım yapmayı zorlaştıracaktır, bu durum Türkiye’yi AB’nin hedefine koyabilecek bir konudur ancak politik ve ince bir hesap gerektirmektedir. Üst düzey bir Avrupa Komisyonu yetkilisi, “Türkiye’nin bir gaz dağıtım merkezi açma planını çok yakından takip ediyoruz” açıklamasını yapmıştır. Gerek duyarsanız, “Rusya Federasyonu’na Karşı Uygulanan Yaptırımlar ve Buna İlişkin Doktrin Çalışması” isimli çalışmayı (Ek-2) inceleyebilirsiniz. Ayrıca her ülke gerek komşu ülkelerle gerekse dünya ölçeğindeki diğer ülkelerle, rakibi olsun veya olmasın, elindeki imkanları etkili kullanabilmek adına etkileşim içinde olmasının son derece doğal bir durum olduğuna dikkat çekmekte sakınca görmemekteyim. Sizden, Rusya’ya ilişkin olarak ileri sürdüğünüz, Türkiye Cumhuriyeti’nin bağımsızlığına yönelik bir tehdit niteliğinde olan bu ifadenizden dolayı özür dilemenizi talep ediyorum çünkü gerçek bir Cumhuriyet Halk Partisi üyesi (Parti tüzüğünün, 2/1-a ve 2/1-f maddelerinde de belirtildiği üzere) için esas olanın Türkiye Cumhuriyeti’nin bekası ve Türk vatandaşlarının menfaati olduğunu düşünmekteyim. Bunun yanında, Rusya Devleti tarafından seçimlere yönelik bir müdahale olmaksızın bu açıklamalarınızdan kaynaklı olarak ülkemizde yaşayan Rus, Türkmen, Kazak, Kıpçak, Kırgız, Tatar, Özbek vatandaşlardan gelecek oylarınızı önemli ölçüde kaybettiğiniz gerçeğini de göz ardı edemeyiz.
Size daha önce belirttiğim üzere (EK-3), Cumhuriyet Halk Partisi Dış İlişkilerden Sorumlu Genel Başkan Yardımcısı Ahmet Ünal Çeviköz’ün özellikle Mavi Vatan hakkındaki talihsiz açıklamaları ve Amerika Birleşik Devletleri’ne yönelik demokrasi talebi, Türkiye Cumhuriyeti’nin bağımsızlığına ve iradesine yönelik ciddi bir tehdit niteliğindedir. Bu kişinin, parti tüzüğünün 2. Maddesinde Türkiye Cumhuriyeti’nin bağımsızlığını ve birliğini korumayı ve güçlendirmeyi amaç edinmiş olan, Cumhuriyet Halk Partisinde bulunması ve ayrıca partideki yeri kabul edilebilir nitelikte değildir. Siyasi Partiler Kanunu 79. maddede, siyasi partilerin Türkiye Cumhuriyeti’nin milletlerarası alanda bağımsızlığına ters düşecek ve Türkiye Cumhuriyeti’nin münhasıran yetkili olduğu hususlarda yabancı devletlerin müdahalesine zemin hazırlamaya yönelik faaliyetlerde bulunamayacaklarından söz edilmektedir, Ahmet Ünal Çeviköz’ün Amerika’ya yaptığı demokratik yardım çağrısı ve Mavi Vatana yönelik açıklamaları gerek CHP tüzüğünün gerekse Siyasi Partiler Kanunu’nun açık ihlali niteliğindedir. Ayrıca, Anayasamızın 66/3 maddesinin ters yorumlanmasından da anlaşılacağı üzere her Türk, vatana bağlılıkla bağdaşmayacak eylemlerden kaçınmakla yükümlüdür. İktidar ile devlet farklı kavramlardır; Her Türk vatandaşı, siyasi düşüncelerinden bağımsız olarak, devletinin bekasını gözetmekle yükümlüdür. Günümüzde Cumhuriyet Halk Partisinin bazı üyelerinin bu düşüncelerden bir hayli uzaklaştığı, iktidar aleyhine olarak lanse edilen ancak aslında devlet aleyhine yapılan bu talihsiz açıklamalardan yola çıkarak, açıkça görülmektedir. Siyasi Partiler Kanunu’nun 3. maddesinde de belirtildiği üzere siyasi partiler Anayasa ve kanunlara, tüzük ve programlarındaki ilkelere uygun olarak çalışmalarını yürütmekle yükümlüdürler. Yukarıda bahsettiğim üzere, Ahmet Ünal Çeviköz’ün sergilediği duruş açık ve net şekilde Cumhuriyet Halk Partisi’nin tüzüğüne, kanuna ve hatta anayasaya aykırıdır. Sonuç olarak Ahmet Ünal Çeviköz’ün bu ifadelerinden dolayı Türkiye Cumhuriyeti’ne yönelik bir özür ve açıklama borcu altında olduğunu düşünmekteyim.
2023 seçimlerini geride bıraktık ve Sayın Recep Tayyip Erdoğan ve Ak Parti, iktidarını bu seçimlerde de korudu. Bu durumda artık size düşen görev, ana muhalefet olarak, iktidarın yanlış politikalarının karşısında durup yol gösterici bir politika izlerken aynı zamanda Türkiye Cumhuriyeti için faydalı kararların yanında olarak devletimize destek olmaktır. Dış politikada iktidar muhalefet ayrımı yapılamaz ve dış politika muhalefetin bir malzemesi olarak kullanılamaz. Dış politikada alanında, Türkiye Cumhuriyeti’nin iç politikasıyla ve günümüz şartlarıyla uyumlu olarak şekilde milli birlik sağlanmalı ve dik bir duruş sergilenmelidir. Sizin de bildiğiniz üzere Türkiye kazanırsa siz de dahil olmak üzere herkes kazanır, seçim sürecinde 300 milyar dolar temiz yatırımı Türkiye’ye getireceğinizi söylemiştiniz, bu yatırımı getirmemeniz için bir neden olduğunu düşünmüyorum, Avrupa’da karşılık bulduğunuz bu güveni iktidar sizin kanalınızla temin edebilir, ülkemizin dış politikasında ve ekonomik alanda yararına olacak şekilde kullanabilir, bu nedenle görüştüğünüz yatırımcılarla, devleti de yanınıza alarak tekrar masaya oturmanızı size tavsiye ediyorum. Ayrıca Fransa, Mısır, İtalya, İspanya gibi Akdeniz ülkeleri ile iş birliği yapılarak bu bölgedeki mevcut dış politikaların geliştirilmesinde batı dünyası tarafından desteklenen bir kişi olarak iktidarla birlikte hareket ettiğinizde ülkemiz için son derece etkili olacağınıza inanmaktayım. 128 milyar doların T.C Merkez Bankasından bir anda buharlaşmadığı aşikardır. Bu gidiş Merkez Bankası bilançolarından ve hazine ve para piyasalarının elektronik takibi ile rahatlıkla izlenebilirdi ancak siz bu süreçte sesinizi çıkarmadınız ve maalesef sadece izlemekle yetindiniz. Bu kadar büyük ve Türkiye Cumhuriyeti’nin şu dönemlerinde kritik öneme sahip bu paranın ortadan kaybolmasında sizin de sorumluluğunuz olmadığını söylemek kesinlikle akla uygun olmayacaktır. Bir siyasi partinin seçimler için vatandaşlara birtakım vaatlerde bulunması son derece doğal bir durumdur. Ancak sunulan vaatlerin ülke bütçesi ve ekonomisi kapsamında gerçekçiliği mutlaka incelenmesi gereken bir husustur. Millet ittifakı seçim vaatlerinin, Türkiye Cumhuriyeti’nin günümüzde bulunduğu ekonomik sıkıntılar nedeniyle, yerine getirilemeyeceği aşikardır. Verilmiş bu vaatlere karşılık olarak Cumhur ittifakının da birtakım vaatler sunması gerekmiş, seçimlerde ciddi bir rekabetin bulunmasından kaynaklı olarak yine aslında ekonomik gerçeklikle uyumsuz vaatler ortaya çıkmıştır. Bu vaatler ülke ekonomisinin gerçekleriyle bağdaşmadığı gibi vatandaşı bir beklenti içine, devleti ise ciddi bir yük ve sorumluluk altına sokmuştur. Millet ittifakı adeta bir vaatler silsilesi başlatmış ve seçimi kazanmak uğruna Türkiye Cumhuriyeti ekonomisinin geleceği noktayı adeta hiçe saymıştır. Unutulmasın ki seçimi kim kazanırsa kazansın, günün sonunda Türkiye Cumhuriyeti ekonomik yapısını gördüğü her zarar ayrım olmaksızın tüm vatandaşları etkileyecek ve Türkiye zarar görecektir, bu zarar boyutları itibariyle geri dönülemez hale geldiğinde bir sonraki seçimlerde iktidarın kim olacağının hiçbir önemi kalmayacaktır. Dolayısıyla Cumhuriyet Halk Partisi, yukarıda da bahsettiğim gibi, mevcut krizi izleyip yalnızca durumun ne kadar kötü olduğunu söylemek yerine bu krizin nasıl giderileceğine yönelik çözüm önerileri sunması gerekmektedir.
Cumhuriyet Halk Partisi her ne kadar batı dünyasını kendisine hedef olarak görse de son zamanlarda batının ülkemize karşı yürüttüğü ciddi bir propaganda olduğu yadsınamaz bir gerçektir. Recep Tayyip Erdoğan döneminde Arap Devletleri ile bağlar son derece güçlenmiştir, bu güçlü ilişkilerin en etkili şekilde kullanılması ve asla koparılmaması gerekmektedir. Muhalefet de bu yönde destekleyici şekilde hareket ederek olası bir iktidar değişikliği halinde ilişkilerdeki istikrarın bozulmayacağını bu ülkelere göstermeli ve siyasi bir güven ortamı sağlamalıdır.
Ülkemizin son zamanlardaki teknoloji ve silahlanma alanındaki yatırımlarının son derece iyi bir şekilde karşılık bulduğuna ve dünya çapında prestij sağlandığına inanmaktayım, ayrıca bu gelişmelerin sadece bir şahsa atfederek değerlendirilmesini de yanlış bulmaktayım. Bu konuyu siyasetten uzak milli bir politika olarak yakından takip etmenizi, bulunduğumuz coğrafya ve geleceğimizin güvencesi olması nedeniyle önemli görüyorum.
Liderler arasındaki kişisel ilişkilerin, ülke politikalarında ciddi faydalar sağlayabileceği son derece aşikardır. Bu ilişkilerden muhalefet kesimi rahatsız olmamalı, aksine ülkeye yarar sağlayan her türlü durumun yanında olması gerekir.Türkiye kapsamında örnekler vermek gerekirse, Afrika’daki kişisel ilişkilerimiz ilde edindiğimiz kazanımlarımız Fransa’yı son derece tedirgin etmektedir.
Son olarak, üyesi olduğu siyasi partinin tüzüğünü içselleştirmemiş kişilerin, bu siyasi partilerde özellikle milletvekili olarak bulunması kişisel kanaatime göre “siyasi nitelikli dolandırıcılık” olarak değerlendirilebilinir.. 2023 yılı milletvekili seçimlerinde Cumhuriyet Halk Partisi’nin tüzükte benimsediği ilke ve değerlere sahip olmayan 34 kişi Türkiye Büyük Millet Meclisinde CHP milletvekili adı altında yerlerini almışlardır. Cumhuriyet Halk Partisi tüzüğündeki ideolojiyi taşımayan kişilerin partinizde bulunması, siyasi partilerin tüzükleri ve programları çerçevesinde hareket etmesi gerektiğini ve bunun aksinin yasak olduğunu belirten Siyasi Partiler Kanunun 3. ve 90. maddelerinin ihlali niteliğindedir. Cumhuriyet Halk Partisinin, kendi sahip olduğu düşünceleri yansıttığına inanan ve bu yüzden oy veren seçmenlerin oyları aslında bu düşünce ve ilkeleri taşımayan kişilere gitmiş ve bu kişiler son derece değerli ve milletin iradesini yansıtan koltuklara yerleşmişlerdir. Meclisteki 34 milletvekilinin, vatandaş sayısındaki karşılığı 4.832.508 (31 Aralık 2022 Türkiye nüfusuna göre hesaplanmıştır.) vatandaştır, bu durumda potansiyel olarak, 4.832.508 vatandaşın iradesinin yanıltıldığı açıktır, Siyasi Partiler Kanunu 3. ve 90. maddeleri uyarınca bu durumun siyasi nitelikli dolandırıcılık olarak da değerlendirilmesi kanımca mümkündür. 4.832.508 vatandaşın ne kadar önemli olduğunu, Cumhurbaşkanlığı seçimlerindeki farkı dikkate alarak net bir şekilde anlayabileceğinizi düşünüyorum. Bu durumda, Cumhuriyet Halk Partisinin ideolojisine tamamen zıt görüşlere sahip bu kişilerin, mecliste size karşı bir cephe oluşturmayacağının garantisini Türk milletine kim verebilir? Nitekim 31.05.2023 tarihinde Cumhuriyet Halk Partisi listesinden seçimlere giren 10 milletvekilinin TBMM’ye istifa dilekçesi vererek Gelecek Partisi’ne geçmesiyle, kopuşlar somut olarak başlamıştır. Bu istifaların devamının da geleceği son derece aşikardır ve yukarıda da açıkladığım üzere milletin iradesine yönelik büyük bir tehdit niteliğindedir. Ayrıca, 01.06.2023 tarihinde “Listelerimizden Meclis’e giren misafirlerimiz partilerine dönebilirler, teşekkür ederiz” şeklindeki talihsiz açıklamanız durumu daha da ilginçleştirmektedir, 2018 yılı milletvekili seçimlerinde mecliste 146 koltuk elde etmişken bu seçimde istifaların ardından sadece 134 koltuğunuzun kalacağını düşündüğümüzde bu partilere ne için teşekkür ettiğinizi de anlamış değilim.
Bütün bu değindiğim hususların özümsenip, Cumhuriyet Halk Partisi’nin Türkiye Cumhuriyeti’nin geleceği için izleyeceği yol milletimizin çıkarları doğrultusunda çizildikten, parti orijinal kimliğine kavuşturulduktan, eski husumetlerden arındırıldıktan sonra 01.06.2023 tarihinde tüm üyeleriyle birlikte istifa eden MYK kurulunuz gibi sizin de onurlu bir demokrat olarak görevinizden affınızı istemenizi rica ediyorum.
Saygılarımla,
Av. Dr. Yavuz Selim Sarıibrahimoğlu
SBF Siyaset ve Kamu Yönetimi Doktoru