1. Dünya Savaşı sırasında Osmanlı Ordusunda yedek subay olarak görev yapan ve Filistin-Suriye Cephesi’nde savaşırken İngilizlere esir düşen Nurettin Artam, esaret hayatının başında malarya hastalığına yakalanır. Kahire’de bulunan 2 numaralı Abbasiye Hastanesi’nde bir müddet tedavi görüp ardından Mısır’da bulunan Zekazik ve Kuveysna esir kamplarında tutulur ve 1920 yılında Türkiye’ye döner.
Yurda dönüşünün üzerinden yaklaşık dört yıl geçtikten sonra 17 Mart-7 Temmuz 1924 tarihleri arasında Vakit gazetesinde “Mısır Çöllerinde Türk Gençleri” başlığıyla tefrikalar hâlinde esaret hatıralarını yayınlar. Serkan Erdal tarafından ilk defa kitap olarak yayına hazırlanan eserle söz konusu hatıralar yeniden gündeme taşınırken Osmanlı Ordusunun umumi harp sırasındaki durumu, muhasım devletlere esir düşen Türk askerlerinin esir kamplarında yaşadıkları günümüz okurlarıyla buluşturuluyor:
“Bir buçuk ay evvel hâkim olarak ayrıldığım bir yerden böyle perîşânlığa mahkûm bir hâlde geçmek ne acıydı. Önden bir Alman nakliye kıt’ası gidiyor, arkadan perîşân kâfilemiz yürüyordu. Yavaş yavaş Şam’ın dış mahallerine geldikçe uzaktan gürültüler, çığlıklar duyuyor, gökyüzünü yer yer kırmızıya boyayan yangınlar görüyorduk. Bir aralık Meydan Mahallesi’nden geçiyorduk. Bu Meydan Mahallesi galibâ Şam’ın en uçarı takımlarının oturduğu bir yerdi. Yakın bir yerde çıkan yangını söndürmek için koşuşan mahalle sakinleri bize şöyle bir yan gözle baktılar, dişlerini gıcırdattılar. O dakikada anlıyordum ki bu şehirde bizim için artık yabancı olmuştur.”
Kitaptaki önemli konu başlıklarından bazıları şunlar:
*Büyük Bozgunun İlk Haberi
*Şam’ın Tutuştuğu ve Düştüğü Gece
*Kanlı Rabova Boğazı Önünde
*Arnus Karakolu’ndan Firar
*Şam Sokaklarında İngiliz Süvarileri
*Süvari Neferlerine Nasıl Soyulduk?
*Hamidiye Kışlası’ndan Şam Zindanına
*Şam’dan Çıktığım Akşama Dedim Şam-ı Şerîf
*Tarihî Bir Hamle: “Mütareke İmzalandı!”
*Benî İsrail’in Tarihî Beldelerinde…
*Akdeniz’in Kıyısında Birkaç Gün
*Esirler Hz. Âdem Kıyafetinde
*Benî İsrail’in Kırk Sene Kaldığı Çölde
*Abbâsiye Esirler Hastahânesinde
*Tekrar Ölümden Kurtulduktan Sonra
*Lâle Bahçesi ve İngiliz Bayrağı Karşısında
*Hastahânede Duyduğumuz Vatan Hisleri
*Abbâsiye’den Zekazik Karârgâhı’na
*Esâret Âleminde Bir İrfan Köşesi
*Kampın Bahçesinde Neler Olurdu?
*Karârgâhlarda Yoklama Nasıl Olurdu?
*Esârette Gazetecilik Nasıl Başlamıştı?
*Kampta Nasıl Gazete Basardık?
*Esâret Günlerinden İki Hâtıra
*Esâret Karârgâhında Temâşâ Hayatı
*Zekazik’ten Issız Bir Çöl Ortasına…
Ötüken Neşriyat
Tel:(0212) 251 03 50
++++++++
Aşk; ele avuca sığmayan tutku
Öykü kitaplarıyla edebiyatımıza katkılar sunan Mithat Önal bu kez de “Tuttum Aşkın Ellerinden” adlı deneme kitabıyla okuyucularının karşısına çıktı.
Bir olguda, bir durumda, bir olay örgüsünde, önümüze serilen yaşanılacak anlarda ne kadar ileri gidebilirsiniz? Yaşamın kıyılarında gezinirken, hayat ağacında tomurcuklanan zaman dilimlerini nasıl yakalarsınız? Sevgilinin gözlerinden iç dünyasına süzülerek his duygularının içerisinde gezinirken, sevginin çağıldayan istek ve haz uyandıran pınarından kana kana kaç yudum içebilirsiniz?
Yazarın bu kitabında aşkın ve sevginin tepelerinde gezinirken, sevdalının sıcaklığını bir dağın eteklerinde çiçeklerin arasında baharın tadını çıkarmanın lezzetini duyumsar gibi yaşarsınız. İstek ve arzunun nasıl damakta tat bıraktığının tadına varırken, sevgiliye olan doyumsuzluğun sizlerde yaşattığı lezzeti anımsarsınız.
Sürgün ülkesinden sevgiliye dönerken, düş yanığı yalnızlıklar yükleyeceksiniz dağarcığınıza. İğde kokulu bir bahçede gezinir gibi gezinirken sevgilinin haz odalarında, kadının aslında bir sır olduğunun sırrına varırsınız.
Aşk şehrini haramiler istila ettiğinde, ayakta kalan, son tomurcuklanan aşk filizinin sevgilinin sinesinde hayat bulduğunu fark edersiniz. Nefretle aşkın aynı düzlemde, insanın en büyük kutsalı sayılan kalp sarayında birleştiğine, yan yana geldiğine şahit olursunuz.
Aşkın, ihtirasa kurban edilmemesi gerektiği fikrine varırken, aşkın kalbine paslı ihtiras hançerinin nasıl insafsızca saplandığını görürüz:
Derin düş yolculuklarına çıkar gibi ağır adımlarla ilerleyen bir yolcunun adımlarındaki sakinlik ve kararlılıktır siyah bir benin gözlere düşmesi.
Küçücük bir ıslıkla en ücra köşelerinden çıkan kelebekler gibi erkeğin istek ve arzularını tomurcuklandırır derin haz yolculuklarına doğru.
Taze bir nefesi andıran, başını geriye bırakıp gövdesini ileri doğru çıkartan duruşundaki akıl almaz haz duygusunu tetikleyen halinden daha keskin bir giz gibidir sol yanak üzerinde duran küçücük siyah bir ben.
O küçücük benin size yaptıramayacağı güzellikler yoktur. Hayatınıza bir renk gelir. Olur olmadık yerde, olur olmadık kelimeler fısıldarsınız manasını sizin bile bilmediğiniz.
Unutturur size sizi, gittiğiniz yerleri, yürüyeceğiniz menzili, okuduğunuz kitabın satırlarında gezinirsiniz boş gözlerle. Sadece dudaklarınızla mırıldanırsınız.
Bir ben size neler unutturur?
Bir ben size neler yaptırır?
Sol yanaktaki küçücük bir ben sizi çağırır kendine. Aşık eder. Etrafında bir topacın dönmesi gibi döndürür sizi.
Sessizce gözlerinize akar, kulaklarınıza fısıldar, aklınıza girer, bir yağmur damlası gibi beyninize damlalar bırakır,
Sürekli kendisini hatırlattırır.
Çağırır sizi siyah bir ben.
Kavim Yayıncılık
Tel:(0212) 513 42 59
++++++++
HAFTANIN KİTABI
Asrın vurgunu böyle yapıldı
20 yıllık dönemin yağma dosyasını açan Murat Ağırel yeni kitabı “Yağma / Sayıştay belgeleri” ile sadece parasal yağmayı değil, sistemdeki çürümeyi de gözler önüne seriyor. Ağırel, rejimin kurumları, kadroları, bütçeleri nasıl dönüştürdüğünü belge ve araştırmalara dayanarak aydınlatıyor. Çadırdan kana, ihalelerden kurban kesimlerine kadar Kızılay’daki yolsuzlukları masaya yatıran Ağırel, Kızılay üzerinden AKP’ye yakın vakıflara aktarılan paraları da gündeme taşıyor. Kamu kurumlarına oto kiralamada yapılan büyük vurgun ve kamu bankalarının saçtığı kredilerin çarpıcı öykülerine de yer verilen kitapta cevabını bulan sorulardan bazıları şöyle:
*Sayıştay raporuna göre kaç bin çocuğumuza son kullanma tarihi geçmiş aşı yapıldı?
*1 cm kalınlık üzerinden kaç milyar liralık asfalt yolsuzluğu yapıldı?
*Şehir hastanelerinin kamuya zararı ne kadar?
*9 gün önce kurulan şirket, milyonluk ihaleyi nasıl alabildi?
*Boğaziçi başta, bazı üniversitelerdeki kayıp tarihi eserlerin sırrı ne?
*Üniversitelere atamalarda hangi usulsüzlükler yapıldı?
*Binlerce kadro kimlere, hangi yollarla peşkeş çekildi?
*Alınmayan bilgisayarlara ödenen paralar kimlere aktı?
*Hazineye kayıtlı kayıp taşınmazlar nerede?
*AKP hangi kurumları/dosyaları Sayıştay denetiminden kaçırdı?
Kırmızı Kedi Yayınevi
Tel:(0212) 244 89 82
++++++++++
20 yıl sonra gelinen yer
Gazeteci yazar Doğan Satmış yeni kitabı “Korku Toplumu”nda insanların konuşmaktan korktuğu noktaya nasıl gelindiği ve ülke her alanda gerilerken “korku toplumu”nun nasıl oluştuğunu inceliyor: Türkiye bir zamanların yükselen yıldızıydı. Ancak son 20 yılda her alanda geriledi. Tüm ekonomik göstergeler düşmeye başladı. Eğitimden sağlığa, yargıdan yasamaya her alanda ivme kaybetti. Eskiden yabancılar gelmek isterdi, şimdi yerliler kaçmak istiyor. Ülkenin artık o ayrıcalıklı, demokratik, laik, Müslüman ülke olmadığına dair şüpheler var. Komşularıyla anlaşmazlıkları olan, kavgacı bir imaja sahip. Dünya gözünde, demokrasi liginden düşen koskoca bir “gazeteci hapishanesi”.
Karakarga Yayınevi
Tel:(0212) 252 22 42
+++++++
KÜTÜPHANEMDEN
İki devrin arasındaki karanlık aydınlanırken
Gazetecilikte yarım asırı geride bırakmış olan Ergun Hiçyılmaz on parmağında on marifet olan bir isim. Federasyon başkanlıkları ve spor yöneticiliği de yapan Ergun Hiçyılmaz’ın, özellikle Osmanlı toplum hayatı, Millî Mücadele ve eski İstanbul’a dair konularda kaleme aldığı kitapları bu alana merak duyanların mutlaka okumak istediği eserler. Bu hafta; tarihimizdeki ayrıntıları belgesel inceliğiyle mercek altına alan Ergun Hiçyılmaz’ın kaleminden çıkmış ve ilginç bir konuyu işleyen güzel bir kitaptan bahsetmek istiyorum. Altın Kitaplar’dan 1993 yılında 1. baskısı yapılmış olan kitabın adı: Başverenler Başkaldıranlar…
Osmanlı İmparatorluğu’nun son dönemi ile Cumhuriyet’in ilk yıllarının “karanlığına yeni bir ışık düşürmek” iddiasındaki kitapta kimlerin maceraları yok ki… Kitabın takdiminde şu ifade dikkat çekiyor:
“Bazıları “çok özel” insandır… Sadece cesaretleri ya da cüretleri ile ölümlerine bedel biçmezler. Kimi zaman başkaldırırlar göğe kadar, kimi zaman başeğerler yere kadar… Başverirler ilkeleri için…
Dağların başı dik efeleri; Çakırcalı, Yörük Ali, Demirci Mehmet, efsane kişilikler; Resneli Niyazi, Yakup Cemil, Mebruke Hanım, Halide Edip, Topal Osman, Gavur Mümin, Deli Halit Paşa, Çerkez Ethem ve Enver, Talat, Cemal Paşalar ile başta Cavit bey olmak üzere İzmir suikastinde başverenlerin bilinmeyen yönleri resmiyetin dışında ve gizlilik tanımayan bir anlayışla sunuluyor…”
Tarihi sevdirerek okutmak ama bilgiçlik yapmamak, okurla tarih arasında köprü olmak anlayışını savunurken tarihe de farklı ama doğru bir gözle bakan Ergun Hiçyılmaz kitabın öndeyişinde şunları söylüyor:
“Başkaldıran”ı tarihin bir safhasında “Başeğen” olarak da görebiliriz, “Başveren” de… “Başkaldıran”ın diğerinin de “Baş”ını aldığı görülmüştür. Aynı yola baş koyup beraberce mücadele edenlerin, nasıl olup da yol ayrımına girdikleri zaman zaman anlaşılmaz bulunmuştur. Özellikle günümüzden geçmişe bakıldığında… Bu kitap resmiyetin dar ve zorunlu kalıplarına karşı çıkan okuru, şimdiye kadar dikkate alınmamış ayrıntılara götürme çabasındadır ve bu anlayışla sunulmaktadır. (Hazırlayan: Ahmet Yabuloğlu /Yeniçağ)