‘Evlilik, iki insanın hayatını birleştirmesi ve dünyalarını kesiştirmesidir’ diyerek bambaşka dünyalardan kesişen hayatlara merak salmış göçmen yazar Pelin Markirt. Bu yoldaki zorlukları, acıları, sevinçleri araştırmış. İşte bu meşakatli mecradan çıkmış ‘İthal Gelinler’ hikâyeleri… Biz de bu yolculukta yaşadıklarını ve duygularını öğrenmek istedik yazarın ve sizlerle paylaşıyoruz…
SİZİ biraz tanıyabilir miyiz? Kitaplarla yakınlığınız ne zaman başladı?
Adıyaman’da dünyaya geldim. Mutlu bir çocukluk dönemim olduğunu söyleyebilirim. Tom Sawyer’in kız versiyonu gibiydim, mahalledeki arkadaşlarımı toplayıp pis, çöplerle dolu alanı temizleyerek, bütün çocukların tişörtlerine ‘lütfen çevremizi temiz tutalım’ yazan ve çöplüğü oyun alanına dönüştüren bir çocuk… Kâh at arabasının arkası, kâh traktörlerin üstü oyun alanımız oluyordu. Küçük şeylerden mutluluk duyuyorduk, köyde yağmur yağarken asfaltın üstünde yalınayak koşma yarışı gibi… Ağaçlara tırmanıp kara dutları yemek, dutlardan boyanan yüzlerimizle dalga geçmek gibi… Babamın kültürümüzde önemli yeri olan fabl benzeri masalları her uyku öncesi anlatması, hayal dünyamın gelişmesine çok katkı sağladı. Ankara’da Bilkent Üniversitesi İşletme Fakültesi’nden mezun oldum. Ardından Boğaziçi Üniversitesi’nde Finans Mühendisliği alanında yüksek lisans yaptım. Uzun yıllar bankacılık ve finans alanında çalıştım. 2019’da kurduğum Arbin Mileva Consultancy şirketi ile Londra’da finansal teknoloji şirketlerine insan kaynakları danışmanlığı hizmeti sağlıyorum.
‘İLKOKULDA KİTAPLIK KOLU BAŞKANIYDIM’
Kitaplarla yakınlığım ilkokul öğretmenimin verdiği bir araştırma ödevi ile başladı. Babam beni penisilinin keşfi ile ilgili bir araştırma yapmam için şehir kütüphanesine götürmüştü. Kütüphaneye girince büyülenmiştim, Ödevim için yeterli araştırma yapmama rağmen bir türlü kütüphaneden ayrılmak istemiyordum. Daha sonra, ilkokulda kitaplık kolu başkanı olmakla kitaplarla olan ilişkim daha da pekişti. Ortaokul yıllarında aile dostumuz Yavuz Amca’nın hediye ettiği şiir kitabıyla da şiir dünyası ile tanışma fırsatım oldu. Lise yıllarımda da günlük tutmaya başladım. Bugüne dek kısa kısa öyküler, seyahat yazıları, şahit olduğum değişik olayları yazıyordum. Yazdıkça daha çok keyif almaya, yazdıklarımı çevremdekilere de okumaya başladım. Tam da bu nedenle, kalbimin bir yerinde hep kitap yazmak isteği vardı.
‘İthal Gelinler’ sizin ilk kitabınız. Biraz bu kitabın yazım sürecinden söz eder misiniz? ‘İthal Gelinler’e nasıl ulaştınız? Görüşmeler sırasında neler yaşadınız? Nasıl tepkiler aldınız?
Londra’da yeni taşınmıştım, 16 Mart’ta bütün ülke tam kapanmaya girdi. Kısa yürüyüşler yapmak, değişik tarifler denemek, Netflix’te diziler izlemekle günlerimi geçirirken, çocukluk arkadaşım Kristin’in bana verdiği cesaretle bu serüvene başladım. O sıralar, ‘Unorthodox’ dizisini izliyordum, ana karakter Esty’nin yaşadıkları kitap kahramanım İpek’in yaşadıklarını hatırlattı.
İlk kez bir ithal gelin ile taşındığı ülkede, Hollanda’da bir arkadaşım aracılığıyla tanışma imkânım olmuştu. Bu kadının, eşinden şiddet gördüğünü, ayrıldığını, devletten nasıl destek aldığını kendi ağzından dinledim. Bu konuyu biraz araştırınca, bu kadınların birçoğunun ‘yalnız anne’ olarak hayatlarına devam ettiğini gördüm. Eşlere uzaklaştırma kararları, çocukların velayetleri, mahkemeler gibi çetrefilli konular hayatıma bu noktada girmiş oldu. Kayınvalide baskısından paranoyalar geliştirenler mi dersiniz? İntihara kalkışanlar mı dersiniz? Bu durum, bende bir farkındalık oluşturdu ve aklımın bir köşesinde hep durdu. Hollanda’daki ithal gelin, Esty ve İpek karakteri derken kitabın konusunda karar kılmıştım, yurtdışına evlenerek taşınan kadınların göçmenlik hikâyelerini anlatmak istiyordum.
‘NİSPET İÇİN EVLENMİŞ’
Önce, ithal gelin olmakla ilgili bir soru listesi hazırladım. Bir yandan yazarken, diğer yandan da diğer ithal gelinlerle temasa geçiyordum. Bir öyküyü oluşturmak için önce elde ettiğim bilgileri bilgisayarda yazıyordum, sonra metnin bütününü okuyup kronolojiyi oluşturuyordum. Eş zamanlı olarak da kurgumu katarak ilerliyordum. Ulaştığım görüşmecilerin bazıları kitapta öykülerine yer verilmesini kabul etmedi. Mesela, Paris’te yaşayan bir ithal gelin kitap konusunu duyar duymaz hemen konuyu kapatarak “Beni boş ver” demişti. Sonra, köyde sevdiğine varamadığı için sevdiği adamın bir akrabasıyla nispet için evlendiğini ve mutsuz olduğunu öğrendim.
‘YAĞMUR’UN HİKÂYESİNDE ÇOK ZORLANDIM’
Kalben ve ruhen bir projeye dahil olmak bambaşka bir his. Bu nedenle, bu kitaba canı gönülden dahil olmak isteyen kahramanlarla ilerledim. Zaten bu kahramanlarım da karantinadaydı ve onlar için de geçmişe bir yolculuk niteliğindeydi başlattığımız bu yolculuk… Zira ilmek ilmek dokuyacağımız hikâyelerimizde onların desteği olmadan ilerleyemezdim. Görüşmelerim sırasında çok duygusal anlar da yaşadık. Kahramanım Yağmur’un anlattığı, kadın sığınma evine yerleştikten sonra eşi tarafından şiddet görüp odasında ölü olarak bulunan kadınla ilgili sahneyi yazarken çok zorlandım. Görüşmecilerimde, kitabımızın kadın dayanışmasının bir ürünü olması sebebiyle en belirgin duygu; memnuniyet ve tatmin.
Kitabınızda büyük umutlarla yurt dışına gelin gidenler arasında büyük hayal kırıklığına uğrayanlar olduğu gibi, kendini gerçekleştirme imkânı bulan kadınlar da var. Sizce aralarındaki farkı belirleyen şey nedir? Yanlış seçim yapmaları mı yoksa bilinç durumları mı?
Evlilik, iki insanın hayatını birleştirmesi ve dünyalarını kesiştirmesi anlamına geliyor benim için. Kimi geleneğin getirdiği bir zorunluluk olarak dahil oluyor bu sürece, kimi aşk için, kimisi de bunu hayatını değiştirmek için bir fırsat olarak görüyor. Evliliğe nasıl bakarlarsa baksınlar ithal gelinlerin yeni yaşamları zor oluyor. Bu konu ilgimi çok çektiği için derinlemesine analiz etmek istedim. Amacım, sadece dramatik konuları değil, hayatın içinde var olan aşkı, tutkuyu, özlemi ve en önemlisi göçmenlik bilincini okura aktarmaktı. Gençken evlilik kararı alanlarda sorun riski daha yüksek görünüyor. Tanıma sürecini daha uzun bir döneme yayan çiftler, birbirlerini anlayıp anlamadıklarını daha net görebiliyorlar. Bilinç durumları da elbette farklı ithal gelinlerin. Bilinci açık olmayan veya kendini yeterince tanımayan kadınlar, karşısındakinin ne istediğini de çözemiyor. Durum çok bilinmeyenli bir denkleme dönüşüyor.
TRAVMA İLE BİTEN EVLİLİKLER
Göçmenlik, yeni kültüre, yeni dile adaptasyon derken, kadının eş zamanlı olarak evliliğin sorumluluklarına da hızlıca alışması gerekiyor. Her bireyin alışma süresi de farklı oluyor. Zaman geçtikçe yaşadığı ülkenin dilini öğrenemeyen, çevresini tanıyamayan, kültüre adapte olamayan kadınlarda öğrenme süreci düzgün işlemiyor. Bu noktada, eşlerin ve ailelerinin hatta arkadaş çevresinin yardım ve desteği ön plana çıkıyor. Yeterli desteği göremeyenler ve engellenmiş hissedenler, sonu hüsranla hatta travmalarla biten evlilikler yaşıyor. Bu süreçte eşlerinden yapıcı destek gören kadınların ise yeni toplumuna ve hayatlarına daha fazla entegre olduklarını, karşılaştıkları sorunların birlikte aşıldığını gördüm ve bunu okuyucuya sundum.
‘PSİKOLOJİK YÜKÜ ÇOK AĞIR’
BU kitapla, Türkiye’de çok da konuşulmayan bir meseleye ışık tutmuş oldunuz. ‘İthal Gelinler’ göçmenliği en ağır yaşayanlar gruplardan. Bu bakımdan ithal gelinlerin biraz ruh halinden söz edebilir misiniz? Neler yaşıyorlar, ne umuyorlar, ne buluyorlar?
Hepsinde en yoğun duygu özlem. Hepsi, yeni ülkeye taşınır taşınmaz bir kültür şoku yaşıyor. Havası, suyu, dili, yemekleri farklı… Bununla birlikte ister sevgili olarak ister görücü usulü ile evlensinler biriyle aynı çatı altında yaşamaya başlıyorlar. Değişimin boyutunu düşünebiliyor musunuz? Dile getirilen veya bilinçaltında saklanan korkuları bulunuyor. Zaman zaman kendi arkadaşlarını, ailelerini özlüyorlar. Salt kendilerine ait olan ortamı arıyorlar. Yeni arkadaş edinmeyi, kendi olabilmeyi umuyorlar. Öte yandan, farklı kısıtlamalarla karşılaştıklarında ise adaptasyon sorunu yaşıyorlar. Özellikle, anne olan ithal gelinlerin öyküleri en zoru. Yeni eş, yeni ülke, yeni dil ve kültür derken bir anda bedensel değişimlere maruz kalıyorlar. Bunun psikolojik yükü çok ağır olabiliyor, hele ki anne adayı anne olmaya hazır değilse. Maddi olarak güçlü olmayı hayal ediyorlar ancak gerçek şu ki eşleri sektör bağımsız çok çalışmak zorunda, uzun mesai saatleri ile karşı karşıya kalmaları, ithal gelinleri daha da yalnızlığa sürüklüyor. Tam olarak bu kitapta, göçmen kadınların, en önemlisi ithal gelinlerin sosyal hayatta yaşamakta olduğu bazı temel konulara yoğunlaştım. Toplumsal cinsiyet eşitsizliği, kadına şiddet, ırkçılık, yeni ülkeye kültürel uyum sorunu, özellikle göçmenlere has birtakım rahatsızlıklar (kumar, alkolizm, takıntı bozukluğu, fobiler), işsizlik ve finansal problemler, yabancı ülkede anneliğin ağır yükü gibi olguları mercek altına aldım.